Bir toplumda kola içme alışkanlığı yoksa, kola satmak epey zordur. Çocukluğunuzu hatırlayın: Kola içtiğinizde gaz nasıl da burnunuzdan gelir, genzinizi yakardı değil mi? Bir kola markanız varsa ve kola içme alışkanlığı olmayan bir ülkeye girmeye karar verdiyseniz belki de yapmanız gereken gazlı&asitli içecek içme alışkanlığı kazandırmaktır. Bunun için daha tatlı, meyve aromalı vb. başka içecekleri alt-markalarla pazara sürersiniz. İnsanlar, özellikle çocuklar alıştığında, ana ürününüzü satmanız daha kolaylaşacaktır. Pekala kolanın içindeki şeker oranının yüksekliği sağlık yahut estetik gerekçelerle satılmasını engellemeye başladıysa? Diyet kola çıkarırsınız. Diyet kolayı kadınlar tükettiği için erkekler bundan uzak durmaya başladıysa? Zero diye yeni bir alt-marka yaratır, erkekleri hedeflersiniz. Bütün bu işlemler size sattığınız daha fazla ürün ve daha kârlı bir ana marka olarak döner.
Türk milliyetçiliğinin %25’e varan bir oranda temsil edildiğini gösteren seçimler, bu konuda epey bir analiz serisini de tetikledi. Bunlardan en çok ilgi görenlerden birisi, Sayın Tuğrul Türkeş’in “Parlatılan Nişler ve Miş Gibi Yapmak” yazısı oldu. Türkeş, terör örgütleriyle iltisaklı yapıları niş addederken, kalabalık milliyetçi seçmenin de "niş" diyebileceğimiz yapılara oy verdiğini ve bunun mahzurlu olduğunu, birleşen Türk milliyetçiliğinin ise daha başarılı olacağını söyledi. Fakat girişteki paragrafta göstermeye çalıştığım üzere, bu hakikat olmayabilir. %25 oy, niş yapılar sayesinde alınmış olabilir. Zira, mesela MHP bu oyu kendi başına alamazdı. Aynı şekilde İYİ Parti de. İYİ Parti’nin olmadığı bir senaryoda aynı manzarayı görür müydük? Yahut MHP varlığını sürdürmese, İYİ Parti bu oyların hepsini alabilir miydi? Cevap bence hayır.
Birçok sosyoloji nazariyesi toplumları iki uçlu eksenlere göre değerlendirir; kolektiflik-bireycilik gibi. Hofstede’nin çığır açan önerisi, birçok boyutta toplumlara “puan” vererek daha etraflı bir koordinat kurmaktı. Bu seçmene de uyarlanabilir – oy verme gerekçesi ile oy veren seçmenin talep, kaygı ve tutumları birebir aynı değildir. Zira seçmenin birden çok kaygısı, talebi ve tutumu vardır, bunlardan hangisini öncelediği ve diğer faktörlerin bu öncelikli faktörle nasıl bir ilişki kurduğu, oyunun rengini belirler. MHP’li olup HÜDA-PAR’dan rahatsız olan yok mudur? Var, ancak bu rahatsızlık oy verme eyleminin belirleyici faktörü değilmiş, demek. Üstelik bu seçimde milliyetçiliğin doğrudan belirleyici olduğunu söylemek de mümkün değil: Hiçbir parti, sembolik gösteriler dışında, ideolojik olarak tutarlı ve görünür bir milliyetçilik yapmıyor. Demek seçmen milliyetçiliğe oy vermedi – milliyetçi seçmen, milliyetçi uygulama göremediği için, başka önceliklere göre karar verdi. MHP’liler, mesela, otokrasinin devamını tercih ettiler zira şu veya bu sebepten ötürü Erdoğan’ın varlığının milliyetçilik için daha faydalı olduğunu düşündüler. İYİ Partililer aynı şekilde Kılıçdaroğlu’na verdiler zira öncelikleri Tayyip Erdoğan’dan kurtulmaktı. Sinan Oğan’a oy verenler ise milliyetçi temsilsizliğe tepki göstermeyi öncelik olarak gördüler: Erdoğan’ın gidip gitmemesi onların diğerlerine nazaran daha az umurundaydı. Bu oy tercihlerinin hiçbiri doğrudan milliyetçilik tarafından belirlenmiş değildir.
Manzaramız şudur: Farklı farklı milliyetçilikler var ve bunlara hitap edenler belli bir tabanı yakalayabiliyorlar. İşte bunlar nişlerdir ve “başarı” olarak yorumlayabileceğimiz manzarayı bu nişlerin varlığına borçluyuz. Bir büyük yapı dağılmış da, parçaları yeni varlıklar oluşturmuş değil. Sınırlı bir varlık gösterebilen MHP havzasından, yeni tabanlara hitap eden yeni yapılar doğdu. Yıllar önce bunu bir balina leşine benzetmiştim: MHP bir balina leşidir, görkemli, büyük ama ölü. Fakat balinaların ölümü, yeni bir ekosistemi tetikler zira ölü balina bedeni de dev bir organik besin kaynağıdır. Bu kehanetimin gerçekleştiğini görüyoruz, türeyen yeni söylemler, yeni konseptler yeni insanların milliyetçi olabilmesini sağladılar.
Pekala birleşme mümkün müdür? Hiç sanmıyorum, zira sosyolojiler aynı değil. Yeni aktörler varken birleşme için bir zaruret de yok. Farklı sosyolojik segmentleri bünyesinde birleştirebilen partiler elbette var, ancak bunun için parti içi demokrasi yahut en azından parti içi temsil gereklidir. MHP bunu sağlayamadığı için dar bir dilime sıkışmıştı; tek bir yapı içinde sağlanamayan bu mekanizma, ancak çok partili bir milliyetçilikle sağlanabildi. Bir gün demokratik ve milliyetçi bir damar yeterince büyür, rüştünü ispat ederse, bu farklı alt-markalarda temsil edilen parçaları birer bileşene çevirebilir. Bunu başarmak içinse birleşme çağrıları değil, aksine koyu bir rekabet ve tasfiye gerekiyor.
Sevgili Bahadırhan Bey; Az önce twitter da yazmış olduğunuz bir konuya eleştirel bir yorum yazdığım için beni engellediniz. Yazılarınızı ve yazdıklarınızı beğenerek takip ediyordum. Bu kadar eleştiriye kapalı iken, sizin muhalefeti eleştiriyor oluşunuz gerçekten çok ironik oluyor. Saygılar
Farklı sosyolojileere hitap eden bir milliyetçi ittifaklaşma olsaydı muhtemelen şuanda Erdoğan iktidarı çoktan bitmiş olabilirdi. İyi parti ve zafer partisi daha çok seküler, metropol, eğitimli sosyolojiye hitap ediyor, Atatürk milliyetçiliği tandanslı bir karakterde. MHP ise daha çok mafyatik ilişkilere sahip, taşra, köy yerleşimlerinden daha fazla oy alan ezberci bir milliyetçilik söylemine sahiptir. Bayramda iç Anadolu ziyaretlerim oldu, milliyetçilik üzerine konuşurken MHPye oy veren amcalar, abilerden tek kelime Atatürk söylemi duymadım. Bu sosyoloji daha çok Osmanlı kafasında. Bana göre içerisinde Atatürk olmayan milliyetçilik ruhsuz bir bedene benzer.
Abi kafa karışıklığı şuan had safhada. Birileri gerekçelendirmeden insanlara hayal satıyor, bazıları sadece reaktif ama rasyonel değil, bazıları mafyatik bir otoriterlikte, diğerleri ulusalcılık adı altında Kemalizm ve Avrasya birleşimi bir sentez deniyor, yeni olduğunu iddia edip eski köhnelikleri devam ettirenler var. Muhafazakarlığı hamaset zanneden mi ararsın yoksa seküler olmayı Atatürk resmi paylaşarak görevini yaptığını sanan mı... Aslında çok heterojen bir topluluk. Senin realist tarafın önemli, ama benim ümidim az. Şuna odaklandım: İster solcu, ister muhafazakar, ister libertaryen, isterse ulusalcı-Kemalist, ister ülkücü, ister Türkçü olsun... herkeste önce karakter ve ahlak arıyorum. İnsanları araç olarak görüp onların üzerine basarak bir yere gelme karakterinde insanlar her partide var. Karakter yoksa ideoloji vd. bana maval okuma gibi geliyor. Bu yüzden KK'ya oy vermedim. Çünkü gözümüze baka baka yalan söylediler, Alevi diye aday gösterilmedi, iftirası ile tehdit ettiler.
Abiciğim öncelikle teşekkür ederim, zaman yönetimine hayranım. Onca işin arasında böyle nitelikli bir yazı yazman takdire şayan, zaman yönetimi hakkında bir video çok güzel olurdu. Ben kültürel olarak şu problemleri görüyorum, sen de sık söylüyorsun: Milletimizde memur olma meyli kuvvetli yada huzur hakkı gibi garantili şeyler. Ticaretle uğraşma, müteşebbislik zayıf. Bu karakterimiz her şeye yansıyor. Konfor alanından çıkamıyoruz. Siyasetçiler bunu bildikleri için rahatlar. Mesela siz bir ara Kılıçdaroğlu'na oy vermeme yazısı yazdınız, sonra oy vereceğinizi söylediniz. Eleştirmek için demiyorum, gerekçeleriniz var. Ama benim çevremde Kılıçdaroğlu'na oy veren milliyetçilerin sizin gibi bir muhakeme ürünü gerekçeleri yoktu, "napalim yani" diyerek affedersiniz avare avare dolaşırken, geçerken oy attılar sanki. Yani 2014'te Ekmek için Ekmeleddin dendiğinde "hadi oradan" demeye demeye buraya geldik... Ha ben oy vermedim KK'ya, yine vermeyeceğim. Ama maalesef benim etki alanım çok sınırlı.
Ağabey, bize hayal satmadığın, realist şekilde reçete yazdığın sana çokça teşekkürler. Kısa dönemli heyecanlanan yorulduk şu genç yaşımızda. Yüce Allah sana, ablama ve Elçibey yavrunuza sağlık, huzur ve mutluluklar versin.
Bahadırhan Bey teşekkür ederim yazı için. "...Bir gün demokratik ve milliyetçi bir damar yeterince büyür, rüştünü ispat ederse, bu farklı alt-markalarda temsil edilen parçaları birer bileşene çevirebilir. Bunu başarmak içinse birleşme çağrıları değil, aksine koyu bir rekabet ve tasfiye gerekiyor." Burada aklıma liberal iktisatçı Ege Cansen'in bir sözü geldi, mealen: "Hayatta doğal bir işleyiş vardır. Başarısız firmaların iflas etmesi gerekir ki sermayeyi doğru kullanamayanlar elensin. Acımasız, ama böyle." Ege bey burada evrim teorisine atıf yaptı zannedersem. Ben Ege beyin burada tümdenvarım kaynaklı hatalı bir kıyas yaptığını düşünüyorum, mantık hatası var kanaatimce(fallacy). Rekabet ve tasfiye Viktor Frankl'ın toplama kamplarında kim hayatta kaldı sorusunu incelemesi bağlamında, anlık heyecanların rekabet sonrası nicelik olarak fazla bir şey bırakmayacağını düşünüyorum. Ayakta en güçlü kalan eksiği ve hatası ile aşkın referansları ve sorgulanmayan lideri olan MHP olur gibi.
Türkeş'in önerisine bir iki ayar çekmek gerekiyor bence. Tek bir çatı altında ya da tek bir parti altında değil de farklı milliyetçi Türkçü aktörlerin/partilerin ileriki seçimlerde farklı kitlelere hitap edip onlardan oy alarak meclise girmeleri ve mecliste belirli konularda uzlaşılara dayalı bir milliyetçi blok yaratarak Türkçü çıkarların azami korunabilmesi sağlanabilir. Aksi, bu çeşitliliği ve artan oy potansiyelini köreltmek ve tekrardan mhp dönemi yüzde 10-15ine dönmek olur. Oğan'ın ve Zafer P'nin yaptığı gibi alternatif sunup ileride gerekirse uzlaşmak bir blok oluşturmak mantıklı olur. En nihayetinde Türkçü, Demokrat ve Seküler kitle harcanmamalı, başka fikirlerin inşasında tuğla görevi görmemelidir.
Bahadır bey 99 seçiminde alınan oy var önümüzde örnek olarak bence asgarî müşterekte bu milliyetçileri bir araya getirmek mümkün ayrıca artan nüfus oranı da 99 senesinde alınan 19 puanı arttırması muhtemel milliyetçilere dayatılan partiler yerine doğru bir yönetim ve lider milliyetçilerin baba ocağına dönmesine sebep olabilir
bencede birleşemez bu kırılma atsız ile türkeş arasındaki meseleden beri olamadı. bir kısım milliyetçi ülkücülüğü bir kısım ise türkçülüğü benimsedi.bu görüş farklılığın temeli dine bakış yattığını düşünüyorum.bir kısım türk islam sentezine inanıyor.diğer kısım ise laik seküler türkçülüğü bunu aşmanın ise ortak paydada buluşularak olabilir belki o da vatan. Bana göre chp ilk kuruluş zamanındaki duruşu koruyor olsaymış milliyetçiler bugün bu kadar bölünüyor olmazmış gibi geliyor .çünkü ismet inönünün 1965 deki ortanın solu söylemi milliyetçiler arasında bölünmeyi hızlandırdığını ve karar vermek zorunda kaldıklarını düşünüyorum.eğer Atatürk zamanındaki Chp korunuyor olsaydı bugün daha kapsayıcı milliyetçilik olurdu O Chp de her görüş vardı.Bu boşluğu mhp doldurmaya çalıştı .Maalesef mhp günümüzde bunu başaramadı ve büyük ihtimalle başaramayack gibi görünüyor.bence bu işin sonu mhpnin başına sinan oğan tarzında dili yumuşak gerketiğinde sert ama parti içi demokrasiye önem veren biri ile
Tuğrul Bey'in bir "milliyetçi lig" oluşturulması çağrısını ilk okuduğumda da bu tepkiyi vermiştim. Biz MHP ile birleşmek neden isteyelim? Ayrı olmamızın, ayrılmamızın nedenleri akut değil, kronik. Zafer Partisi ve İYİ Parti'nin bir araya gelmesi yine çok daha olasıdır fakat iktidar cenahındaki sözümona milliyetçi parti, tasfiye edilmesi gereken gruptur. İYİP ve Zafer'in ikisi birden başarısız olduysa da, sandıkta MHP, İYİP'i; İYİP de Zafer'i tasfiye edemedi. İYİP oyunu öyle ya da böyle korudu, Zafer ise "Ben buradayım" narasının duyulmasını sağlayacak kadar oy aldı ve adayını müzakeresine tarafı kıldı. Bu "tasfiyeyi" bu iki aktörden biri yapacaktır. Fakat "çözüm" hedefiyle ideolojisinden taviz veren ve sonuçta vadettiği çözüme de ulaşamayan İYİP ilk adımda çok büyük bir zaaf ile mücadeleye başlayan taraf olacak. Her ne kadar teşkilatı bu durumu aşmasına olanak tanısa da... Önümüzdeki günlerde İYİP'te büyük sarsıntılar olması olağandır.
"Erdoğan’ın varlığının milliyetçilik için daha faydalı olduğunu düşündüler." şu kısımdan pek emin değilim zira Mhp tabanı bana artık Milliyetçiliği muhafaza etmekten ziyade İslamcılığa kaydı gibi geliyor. Araplaşma da yakasına yapışmış gibi.