İnsanlar içten içe gelecekte ne olacağını hep merak eder. Bu yüzden kimi zaman astrolojiye kimi zaman remle bazen de fala başvururlar. Bu konularda uzmanlaşmış kişiler birçok faktörü kullanarak insanlara geleceğe dair fikir verirler. Fal, remil, fizyonomi gibi çalışmalar tamamen kişisel gözlemlere dayanmakta iken astroloji birtakım matematiksel verilere sığınır. Bunun kökenini ise çoğunlukla eski Sümer geleneklerinden, mitolojileriyle ünlü Antik Yunan’dan ve piramitleri yapacak tekniği geliştiren Antik Mısır’ın basit matematiğinden alır. Zaman tanrısı Kronos, tanrıların kralı Zeus ve onlardan neşet eden birçok tanrının temsil ettiği gezegenlerin hareketleri baz alınmaktadır. Diğerlerinin aksine direkt olarak gelecekten haber vermek yerine potansiyel olayları anlatır. Başvuran kişiye karşısına çıkacak yol ayrımından bahseder ve tercihin kişiye kaldığını ifade eder. Eski inançlardan köken alması sebebiyle astroloji birçok dinde hoş karşılanmaz. Hatta bazı dinlerin kimi mezheplerinde yer alan kadercilik ilkesinden ötürü bu ayrım bile yasaklanmıştır. Bununla birlikte gazetelerde yazılan günlük yorumları okuyan kişi sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Üç satır halinde yazılan bu metinler esasen birbirinin aynısıdır. Aslında işin kökenine indiğinizde sizi 12 burç, 12 ev, sayısız planet, asteroid, sabit yıldız ve açılar karşılar. Astrolojinin bel kemiği olan açılar, bu işin erbabı hariç pek umursanmaz. Herkes güneş ve yükselen burcunu bilir. Belki çok az insan ay burcundan haberdardır. Fakat şans noktası, harita lordu konusuna girerseniz işte çoğu kişi orada tıkanır.
Astrolojinin en büyük sorunu aslında temelden başlıyor. Çünkü astrolojide, Dünya merkezde iken Güneş onun etrafında döner. Fakat bilimsel veriler bize Dünya’nın Güneş’in bir uydusu olduğunu söylüyor. Ayrıca cüce gezegen olduğu için Güneş Sistemi’nden çıkarılan Plüton astrolojide bir nesil gezegenidir ve oldukça yıkıcı etkiye sahiptir. Ters dönen gezegenlerden Venüs’ün küçük talihi temsil etmesi şöyle dursun sadece gaz devi olan Jüpiter yükseköğrenim ve kilo almayla ilişkilendirilir. Etrafındaki halkasıyla gayet sevimli duran Satürn, malefik bir gezegen olup uğradığı evi kırar geçirir. Hatta astrolojide bu gezegenler bazen yavaş olduğu için geri hareket (retro) eder. Rivayete göre; bunu bilen III. Mustafa oğlu III. Selim dünyaya gelirken talihli olması için müneccimbaşına baskıda bulunmuş ve şehzadenin doğumu geciktirilmişti. Fakat müneccimbaşı bu defa da harita konumlarına göre Şehzade Selim’in isyan sonucu öldürüleceğini söyleyememişti. Elbette bu anlatılanlara inanmak güç. Ez cümle gökyüzünde dolaşan cisimlerin insan hayatına etki ettiği konusu hâlen tartışmalıdır ve bilimsel olarak dayanağı yoktur. Çünkü henüz kütle çekim mekanizmasının bile bilinmediği, Isaac Newton’ın matematikte yaptığı çalışmalar haricinde kanun kabul edilmiş tüm teorilerinin yüz yıl önce sallandığı gerçeğini göz önüne getirirseniz astrolojiye inanmak imkânsızdır. Newton’dan başlayıp Albert Einstein ile hız kazanan ve Sicim Teorisi ile zirveye çıkan Fizik bilimine sırtını yaslayan birisi astroloji konusuna her daim temkinli yaklaşır. Hatta safsata olarak görenler dahi vardır.
Diğer çalışmalar ise tamamen kişisel gözlemlerin bir sonucudur. Remil çok eski bir ilim olup birkaç avuç kumun bir yüzeye serilmesiyle ortaya çıkan şekillerin yorumlanmasıdır. Hatta birçok remmal Osmanlı Devleti’nde Valide Sultan ve harem erbabı tarafından geleceği okuması için çağrılmıştır. Falın ise çeşitleri var. Kahve, su, taş ve hayvan parçalarına kadar türlü fal mevcut. Fakat bunlardan en bilineni kahve falı. Bir önceki yazımızda konu edindiğimiz pareidolia hastaları iyi fal baktığını iddia eder. Çünkü bu hastalıkta kişiler gördükleri şekilleri bir cisme ya da yüze benzetme eğilimindedir. Bu yüzden aklı başında insanların psikolojik açıdan sorun yaşayan insanlara başvurması ise ayrı bir çalışma konusudur.
Adli bilimlere olan yaklaşımda astroloji, fal ve remlin önemli olduğunu iddia edenler de vardır. Kimi gezegenlerin ve konumların insanı katil yaptığını ifade ederler. Hatta dolunay zamanı cinayetlerin arttığını, fal bakılarak ölüm tehlikelerinin atlatılabileceğini söylerler. Ancak bunların hiçbirisi doğru değil. Dolunay gecelerinde kurbanlarının derisinden diktiği kıyafetle dans eden Edward Gein (Ed Gein), gece vakti sevişen genç çiftleri avlayan Floransa Canavarı gibi seri katiller buna örnek verilir. Ancak bunların tümü aslında çok temel bir sebepten dolayı dolunay gecelerinde cinayet işliyor. Çünkü katiller aydınlatmaların yeterli olmadığı ellili ve altmışlı yıllarda avlarını sadece aydınlık gecelerde avlayabiliyorlardı. Dolunayın o dönemlerde romantizmin simgesi olduğu da düşünüldüğünde gayet doğal bir süreçten söz edilebilir. Bu nedenle denilebilir ki; hiçbir cani ya da seri katil dolunay gecelerinde kurt adama dönüşmez.
Az önce bahsettiğimiz Floransa Canavarı’na geri dönelim. Sayısız insanı köşeye sıkıştıran bu katil gözüne fener tuttuğu erkeği etkisiz hale getirip çifti öldürürdü. Ardından da etraftan bulduğu çalı çırpıyı kadınların cinsel bölgelerine sokardı. Yahut o bölgelerini parçalardı. O dönemin İtalya’sı gayet muhafazakâr olduğundan cinayetler her ne kadar korku verici olsa da bir yanıyla içten içe de takdir ediliyordu. Floransa Canavarı hâlen yakalanamadı. Hatta 2021 yılında istenen DNA analizleri bile hâlen tam anlamıyla gerçekleştirilemedi. Davayı yakından takip eden komplo teorisyenleri bu katili bir diğer seri katil olan Zodyak Katili (The Zodiac Killer) ile ilişkilendiriyor. Ancak bu neredeyse imkânsız. Çünkü Floransa Canavarı İtalya’da iken Zodyak Katili Kaliforniya’da insan avına çıkıyordu. Zodyak katili "This is the Zodiac speaking..." notuyla başladığı mektuplarına değişik simgeler ve kriptogramlar koyuyordu. Birkaç yıl boyunca beşi kesin 20 ila 28 kişiyi öldürdüğü konusunda deliller mevcut. Son mektubunu 1974 yılında gönderen katilden hâlen haber yok. Ancak o denli meşhur oldu ki dava dosyası kapatılmadı. Bugüne kadar çözülebildiği kadarıyla katilin amacı, ahirette kendisine köle toplamak. Zodyak Katili’nin dört şifresinden ikisi çözülemedi. Geçtiğimiz yıllarda yakalandığına dair haberler çıksa da FBI tarafından bu iddialar yalanlandı. Ne yazık ki kurbanların ailelerinden bugün geriye çok fazla bir şey kalmış değil. Fakat katilden "Öldürüyorum, çünkü çok zevkli" sözleri kaldı.
Yazının başında Antik Mısır’ı anmışken adli bilimlere konu olacak birkaç tarihi cinayet ve teşebbüsü de anlatmadan geçmeyelim. İnsan öldürmek dinlerin kökenini aldığı Habil ve Kabil kıssasından beri bilinen en eski suç. Nesilden nesle aktarılan öfke, kıskançlık, tutunma, parçalama ve öldürme duygusu tarihe çokça acı bırakmıştır. Mesela KV11 koduyla Krallar Vadisi’nde bulunan firavun III. Ramses harem cinayetine kurban gitmiştir. Eşi Tiye ve oğlu IV. Ramses bir gece baskın düzenlediler, baba Ramses’in boğazını keserek öldürttüler. Suçu tahta çıkmaya aday diğer gencin üzerine atıp cellatlar tarafından boğulmasına sebep oldular. Ne yazık ki o taht adayı Mısırlıların gözünde tanrı-kral olan birini öldürdüğü için ayıplandı ve keçi derisine sarılarak defnedildi. Öldürüldüğü iddia edilen bir diğer firavun ise herkesin çok yakından bildiği Tutankhamon. Uzun yıllar süregelen çok tanrılı inancı reddeden Akhenaton’un oğluydu. Babasının ölümünden sonra krallığın merkezini Amarna’dan tekrar Karnak’a taşıdı ve rahipleri taltif etti. Fakat mensup olduğu hanedan yalnızca kardeşlerin birbiriyle evlenmesine müsaade ediyordu. Çünkü kanın bozulmasını istemiyorlardı. Bu nedenle düşük olan epeyce çocuğun arkasından gelen Tutankhamon da fiziksel açıdan sorunlu doğmuştu. Hastalıkları sebebiyle uzun yaşamadı ve genç yaşta vefat etti. Yıllar sonra Howard Carter mezarını bulduğunda mumyası incelendi ve kafatasında bir delik bulundu. Çok sayıda insan bunun cinayet olduğunu sandı ancak yapılan CT taramalarında bunun kafatasını boşaltmak için açılan bir delik olduğu ortaya çıktı. Yani adli bilimler yıllar sonra cinayet gibi görülen bir vak’ayı daha aydınlatmıştı. Firavunların nasıl mumyalandığı ve günümüzde ne tür denemeler yapıldığı bir başka yazımızın konusu.
Tarihten bugüne insanlar en çok korktuğu şey olan ölümü bir başkasına reva gördü. Belki tek kurşunla yere serdi, belki cesedini parçaladı. Kimi istismar etti, kimisi asitle eritti. Bazısı nehre attı, birkaçı kuşbaşı doğrayıp denizlere saçtı. Birkaçı iç organlarını pişirip yedi, birkaçı kıymasından köfte yapıp hamburger satarak para kazandı. Ama insanların öldürme dürtüsü hiç bitmedi. Sağlıklı, aklı başında ve eğitimli bir nesil için çaba göstermedikçe de ne yazık ki bu devran böyle sürmeye devam edecek…