29 Mayıs günü Rusya’nın Arktik bölgesinde yer alan Norilsk kentinde, Norilsk-Taymır Enerji Şirketi’nin ana kurumu Nornickel firmasına ait bir termal elektrik santralinden 20 bin tondan fazla (ortalama 5 milyon galon) dizel yakıt sızdı ve Ambarnaya Nehri’ne akmaya başladı.
Dünya iklim değişikliği ile baş etmeye çabalarken Arktik bölgesinde hızla eriyen permafrost, 10 bin yıllık mamut iskeletlerini, 30 bin yıldır buz altında olan kurt iskeletlerini meydana çıkarıyor. Eriyen permafrost içindeki mikroplar daha fazla metan gazı üreterek, eriyen yapıyı daha tehlikeli hale bir hale getiriyor ve böylece zehirli bir döngü oluşturuyor. Netice itibariyle erimeyle beraber evler yıkılıyor, sahiller yok oluyor ve bölgede yer alan yerleşim yerleri su altında kalıyor. Şimdi bütün bunlara devasa bir ekolojik felaket daha eklendi.
Söz konusu durumun ne kadar ciddi olduğunu anlamak için küçük bir mukayese yeterli olacaktır. Korona virüsü çerçevesinde dünyada en yüksek hasta sayısına sahip ülkelerden biri olan Rusya, bu konuda ülkenin hiçbir bölgesinde olağanüstü hal ilan etmedi, etmeyi dahi düşünmedi. Ancak bu dizel yakıt sızıntısı dolayısıyla Vladimir Putin’in teklifi ile felaketin gerçekleştiği federal bölgede olağanüstü hal ilan edildi.
Olayın trajikomik yanı ise bölgedeki yetkililerin sızıntıyı iki gün sonra öğrenmesi. Nehrin yanından geçen biri tarafından bu anormal durumun fotoğraf çekilmesi ile iki gün boyunca kimsenin ruhu duymadan sızan yakıttan herkes haberdar oldu. Haklı olarak bu durum Rusya’daki muhalefet tarafından yoğun şekilde eleştirildi.
Krasnoyarsk valisi Aleksandr Uss, yaptığı açıklamada sızıntının Pyasino Nehri’ne ulaştığını söyledi. Dolayısıyla mevcut durumdaki en büyük endişe, sızıntının Kara Denizi’ne ulaşması.
Normal şartlarda bölgede ekonomik zorluklarla boğuşan yerel nüfus Moskova ve St. Petersburg’a göç ediyor, çetin yaşam şartları ve iş imkânlarının oldukça kısıtlı olması zaten Sibirya halklarını zorlarken, söz konusu ekolojik felaket bölgede yaşayan yerel halklar ve hayvanların hayatını doğrudan tehdit ederek biyosfer dengesine ciddi bir tehdit arz ediyor.
Nitekim bölgesel biyosfer dengesinin yeniden sağlanması on yıllar alacak.
Öte yandan bu içler acısı durum Arktik ülkelerinin yeni satranç tahtası olacak Kuzey Kutbu’nun geleceğinden adeta bir görüntü sunuyor. Bölgesel güç çekişmesi uğruna, ekolojik denge ve biyosferin göz ardı edilmesi ve tehlikeye atılması yeni felaketlere kapı aralayabilir.
Dahası Arktik hakkında yeterince bilgi sahibi değiliz, Arktik Okyanusu’nun deniz tabanı haritası henüz çıkarılabilmiş değil ve ekosistemin ne kadar kırılgan olduğundan tam emin değiliz.
Bununla birlikte Arktik’te ciddi bir lojistik yetersizlik söz konusu. Sınırlı sayıda liman, yol, havayolu ve yerleşim yerine sahip bu spesifik coğrafya, ilerde yaşanabilecek muhtemel sorunlara hızlı müdahale etmek için başlı başına zor bir bölge.
Ozan Çiftci