Kuzey kutup dairesinde yer alan dünyanın en kuzey noktası Arktik, coğrafi konumu dolayısıyla bize oldukça uzak kalan bir bölge. Nitekim Arktik ilgi alanımıza da bir o kadar uzak. Dolayısıyla bu yazıda Arktik bölgesinin karakter ve yapısının anlaşılması niyetiyle Arktik bölgesinin dünya politikasını etkileyen ve etkileme potansiyeline sahip ana hatlarını çizmeye çalışacağım. Söz konusu bölge Arktik Okyanusu, mücavir denizler, Alaska’nın bir bölümü, Finlandiya, Grönland, Norveç, Kanada, İsveç ve Rusya’nın kuzey topraklarından mütevellit. NASA’ya bağlı olarak görev yürüten Jim Hansen, YaleGlobal’de küresel ısınmanın Arktik bölgesindeki etkilerini ve bölgesel sıcaklık değişimlerinin olası etkilerini analiz eden iki bölümlük bir çalışma yayınlamıştı. Hansen, 2009’da yayınladığı raporda küresel ısınma noktasında ciddi önlemler alınmazsa bölgesel sıcaklığın yükselerek buzul erimelerine dolayısıyla kitlesel canlı yok oluşları ve yeni türlerin evrimleşmesine sebebiyet verileceğinin altını çizmişti. Hepinizin malumu olduğu üzere 2009’dan bu yana küresel iklim değişikliği çerçevesinde ciddi bir gelişim elde edilemedi. Arktik’te sıcaklıklar artmaya ve buzullar erimeye devam etti. Doğal kaynaklar açısından oldukça zengin olan Arktik bölgesinin sahip olduğu kaynaklar doğalgaz, petrol, temiz içme suyu ve balıktan oluşmakta. Ayrıca son zamanlarda turizm sektörü bölgede yükselişe geçti. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’na göre Arktik bölgesi dünya gaz ve petrol rezervinin 22%’sini barındırıyor. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında 5 ülke Arktik coğrafyasında sahip olduğu münhasır ekonomik bölgelerinde bulunan doğal kaynakları çıkarıp kullanma hakkına sahip. Bu beş ülke ABD, Kanada, Rusya, Danimarka ve Norveç’ten ibaret (Amerika söz konusu sözleşmeyi tasdik etmedi fakat teamül olarak kabul edip sözleşme kurallarına uyuyor). Bölgedeki ilk sondajı 1915 yılında Rusya yaptı ve o tarihten bu yana sondaj çalışmalarına devam ediyor. Çeşitli dönemlerde diğer Arktik ülkeleri de sondaj çalışmaları yaptı. 2007 yılında Rusya bölgeye yaptığı bir ekspedisyonda Arktik Okyanusu’na Rus bayrağı dikecek kadar dahi ileri gitmişti. Arktik’i çevreleyen 5 ülke mevcut coğrafyada münhasır ekonomik bölgelere sahip ancak altını çizmekte fayda var ki, uluslararası hukuk kapsamında Kuzey Kutbu ve Arktik Okyanusu’nu saran bölge hiçbir ülkeye ait değil. Kanada, Danimarka, Norveç, Rusya ve ABD bölgedeki denizlerin belirli kısımlarını kendi adlarına bölgesel sular ve hatta bazı bölgeleri iç sular olarak değerlendiriyorlar. Arktik bölgesinin sınırları çizilmemiş durumda. Sınırların çizilmesi noktasında bir girişimin başlatacağı tartışmaların ne kadar süreceğini ise kestirmek zor. Ama kestirebildiğimiz bir şey var. Bilgisayar simülasyonlarına göre 2030 ila 2050 yılları arasında Arktik buzullarının erimesi, bölgede gemilerin seyredebilmesine yol açacak. Arktik Okyanusu’nun erimesiyle yeni suyollarının oluşumu şöyle dursun buzullar altındaki doğal kaynaklar kullanıma müsait hale gelecek. Amerika, Kanada ve Rusya şimdiden bölgeyi domine etmek için ciddi girişimlerde bulunmaktalar. Dünya politikasında gün geçtikçe önemi artan Arktik, kuzey ülkelerinin birçoğunda üniversite müfredatlarında yer etmiş durumda. Kısaca ve basitçe ifade etmek gerekirse, Arktik bölgesi doğal kaynaklar bakımından olağanüstü derecede zengin ve buzulların erimesiyle bu kaynaklar açığa çıkıyor. Arktik ülkeleri bölgesel bir kapışmaya başladı bile. Asıl ilgi çekici olan nokta ise Arktik ile alakası dahi olmayan Çin Halk Cumhuriyeti’nin bu bölgede neden ve nasıl aktif olduğu. Yani bölgedeki doğal kaynaklarda Çin’in dahi gözü var. Bugün yarın Arktik masaya yatırılırsa, Çin en azından dolaylı olarak etki sahibi olmak niyetinde. Oldukça yabancı kaldığımız Arktik bölgesi uzun vadede dünya politikasını global manada etkileme potansiyeline sahip. Bölge ülkelerinin yaklaşımları Arktik’i yeni bir Ortadoğu karmaşasına çevirir mi gelecek yazılarda tartışacağım.
Ozan Çiftci