2. Dünya Savaşı sonrası Fransa ve Cezayir arasındaki etkileşim 20. Yy başlarına göre büyük değişiklik göstermişti. Cezayir’de doğan ve yaşayan vatandaş Fransız pasaportuna sahipti. Fakat bu pasaportla bir Fransız vatandaşı gibi Fransa’ya girme yetkisi yoktu. Fransa o dönem Cezayir’e yalnız pasaport değil kimlik de verseydi bugün Cezayir asıllı bir Fransız’dan yalnızca bir ‘Zidane’ değil ‘Macron’ da çıkabilirdi. Peki buradan çıkacak “Cezayir asıllı Macron” Fransa için iyi bir Cumhurbaşkanı olabilir miydi?
Bu yazı konusunu geçtiğimiz yaz akrabalarını ziyaret etmek için Hollanda’dan Türkiye’ye gelen benden yaşça küçük kuzenlerimle yaptığım gündelik konuşmalar sonrası seçtim. Yaşlarını, yaşadıkları ülkeyi özellikle belirtiyorum ki yaptığım çıkarımları yalnızca o ülkenin politikacılarından veya istatistik kurumlarının verilerinden almadığımı göstermek istiyorum. 1961’de başlayan ilk dalgayla çalışmak için Avrupa ülkelerine giden 1. nesil “işçiler” dedelerimizdi. Ekonomik anlamda “alt sınıf” olarak tabir edebileceğimiz bu nesil iş gücü ihtiyacını karşılamak ve para kazanmak maksadıyla gitmişti. Bugün özellikle onların çocuklarının yani 2. neslin edebiyatını yaptığı Almanya’da öteki olma ve ikinci sınıf insan muamelesi görme durumunu ise birinci nesil yaşamıştı. Birinci neslin yaşadığı problemler zamanın getirisiydi. İkinci neslin yaşadığı ise doğumunun ‘gurbette’ olmasından ötürü zorunluluk, Türkiye’ye dönmek istememesi ile bir tercihti. 3. nesil yani dedelerin torunları için ise durum bambaşka bir boyutta. Bayramlarda getirdikleri valizlerin içindeki çikolata markalarından giyim tarzlarına kadar her şeyiyle farklı bir kültürü içlerinde barındırdıkları aşikâr. Şimdilerde o kültüre sosyal medya aracılığıyla daha aşina olsak da bu bir on yıl önce böyle değildi. Çıkış noktası üçüncü nesil gurbetçi kuzenlerimin bana -güncel anlamıyla- Hollanda’daki ‘ghetto’ yaşamından bahsetmeleri oldu. Okulunda ve sokakta çok fazla Fas kökenli göçmen yaşıtlarından, onların abilerinden söz etti. -Mevzu bahis ülke için her ne kadar yasal olsa da- Hollanda’da esrar kullanım ortalamasını yükselttiklerinden, - benzer örnekleri ülkemizde de olan- belirli semtleri mesken tutup buralarda yaralama olaylarına karıştıklarını anlattı.
Aklı kirada olmayan vatandaş için sürekli ikilem olan bir soru ve sorun göçmenler. Göçmenin seçemeden doğduğu coğrafya yüzünden çeşitli problemler yaşamasının getirdiği zorlukları ve yaşadıklarını görüp ona acımak… ve onların belki eğitimsizliklerinden kaynaklanan belki de tercihen suça meyli vatandaşın göçmen haberi okuduğu zaman duygu karmaşasına girmesine yol açıyor.
Önceki yazılarımda pek başvurmasam da bu yazımın konusu itibariyle ihtiyacı olduğu için sayısal veriler kullanarak Almanya, Hollanda, Fransa ve Türkiye’deki mültecilerin durumları hakkında ayaküstü bilgiler vereceğim. Araştırma yaptığım kaynaklarımı ise bahsettiğim ülkelerin istatistik kurumlarından ve güvenilir araştırma şirketlerinden aldığımı belirterek başlayayım.
Microcensus ’un verilerine göre bugün Almanya sınırları içinde yaşayan fakat Alman vatandaşı olmayan insan sayısı 10 milyonun üzerinde. Göçmen nüfusu kekinin yüzde 13’lük bölümünü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oluşturuyor. T.C. vatandaşlarını yüzde 10’luk dilimle Polonya ve ardından yüzde 6’lık dilimle Rusya vatandaşları takip ediyor.
[1]
Türkiye’de yaşayanların kaba tabirle “Almancı” olarak adlandırdığı sayısı 3 milyonu geçkin bu çifte vatandaşların son iki kuşağından Türk muhalifler, siyasi eğilimlerinden ve onların Türk siyasetine oy etkisinden oldukça rahatsız. 24 Haziran 2018 Genel Seçimleri verilerine göre Almanya’da yaşayan T.C. vatandaşlarının %65.1’lik kesimi MHP ve AKP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’na, %19.1’lik kesimin ise CHP, İyi Parti, SP’nin oluşturduğu Millet İttifakı’na oy verdiği görülüyor. Bu sonuçlara göre döviz kurlarını ve yaşam standartlarını baz alan T.C. muhalifleri “Almancıların” Türkiye’deki hayata nazaran daha özgür ve zengin yaşamasına rağmen Türk siyasetinde iktidar partisinden ve ortağından yana oy kullanmasından oldukça rahatsız. Almanya Federal Hükümetinin “Uyum Raporu” verilerinde Türk göçmenlerin eğitim oranını yükseltme konusunda atılan adımların başarısız kaldığı gösteriliyor. Raporda göçmenlerin 9 yıllık eğitimlerine rağmen yüzde 50’lik kısmının Almancayı uygun düzeyde konuşamadığı bilgisi veriliyor. 2009 yılındaki rapora göre ise göçmenlerin yalnızca 33 bininin yüksek öğrenim kurumlarında okuduğu söyleniyor.
[2] Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Türklerin iktidar partisine oy veren kesimi ile ilgili birçok araştırma kuruluşunun verilerinde de bu kesimin eğitim seviyesinin diğer parti seçmenlerine kıyasla çok daha düşük olduğu görülüyor.
Öte yandan Almanya’da yaşayan göçmenlerin son yıllarda özellikle düğün, konser, eğlence vb. gibi etkinliklerde çıkardıkları taşkınlıkları dolayısıyla, sosyal yaşama etkileriyle Alman siyasetinde göçmen karşıtı oluşumların kitlelerinin büyüdüğü görülüyor. Göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen AfD partisi son yapılan genel seçimde oyunu büyük oranda arttırarak ana muhalefet partisi konumuna yükselmiş durumda. 3. nesil Türk göçmenlerin ‘Underground rap’e ve yasadışı maddelere ilgisi de etkenler arasında.
Çoğu siyasi baskı ve savaş durumundan kaynaklı kaçış ve iltica raporlarına göre Almanya’ya zorunlu göç eden veya iltica talebinde bulunup kabul alan insan sayısı 2012 yılında 53.000 iken 2016 yılında 745.000’e çıkıyor. 2019 yılı Ocak ve Ekim ayları arasında ise 141.000 iltica başvurusunda bulunulmuştur. 2019 yılı başvurularının 34.000’i Suriye’den 10.000’i ise Türkiye’den yapılmıştır.
[3]
En fazla mülteci alan ülke sıralamasında ikinci sırada yer alan Almanya’ya 2.500.000 fark atarak birincilik koltuğunda ise Türkiye oturuyor.
[4]
Hollanda’da da zorunlu veya isteğe bağlı göç Almanya ile benzerlik gösteriyor. Göçmen sayısı kümülatif olarak artıyor.
[5] 2018 yılında 26.000 mültecinin Hollanda’ya gelmesiyle de ülkenin belirlediği sığınmacı sayısı aşılmış oldu. Ekim 2019’da gelen mültecilerin %23’ü Suriye, %5’i ise Türkiye’den. Hollanda’da göçmen sayısının her geçen yıl artmasına rağmen geçici oturma izni verilen insan sayısı 2016-2018 yılları arasında yarı yarıya azaldı. Bu durum tıpkı Almanya’daki gibi muhafazakâr sağ partilerin yükselişiyle açıklanabilir. Benim görüşüm bunlar arasındaki en önemli verinin yine Hollanda’daki eğitim seviyesi en düşük kesimin mülteciler olması.
[6]
Kısaca Fransa’ya da değinelim: Fransa’da sığınma ve koruma talep eden insan sayısı bu yıl itibariyle 120.000’e yakın. Bu taleplerin %71’i ise farklı sebepler gerekçe gösterilerek reddedilmiş.
[7] Fransa’ya mülteci olarak gelen insanların geldiği ülkelerin sıralaması en çoktan aza doğru sırasıyla Afganistan, Arnavutluk ve Gürcistan.
Ve son olarak dünyada en fazla göçmene sahip olan ülke Türkiye: Temmuz 2019 itibariyle Türkiye’de yaşayan “kayıtlı” Suriyeli sayısı 3,6 milyon. Dedikodulara göre kayıt dışı göçmen sayısında liderlik koltuğunda da yine Türkiye var. 2019 Ocak-Haziran ayaları arasında kayda geçen Türk karasularında ölen ve kaybolan insan sayısı 28, yakalanan insan sayısı ise 18.365. Her geçen gün güncellenen sayılarda son alınan verilerde Türkiye’den 10.000’den fazla mülteci 2019 itibariyle Almanya, ABD, Kanada ve İsveç’e sunuldu.
Yerel vakıflar ve fonlar hariç yalnızca Birleşmiş Milletler mülteci örgütünün Ağustos 2019’dan beri Türkiye’den talep ettiği ödenek 400 milyon dolar. Bugüne kadar yalnızca bu örgüt eliyle harcanılan tutar ise 123 milyon dolar.
[8]
Türkiye Cumhuriyeti son üç yıl için ekonomide içeride ve dışarıda daha da bağımlı bir ülke görülüyor. TÜİK istatistiklerine göre 2011 yılından bugüne intihar vakalarında keskin ve gözle görülür bir artış söz konusu. Özellikle genç ve genel işsizlik, enflasyon, döviz kurları, insan hakları ihlalleri gibi birçok problem ülke içi muhalif seçmen sayısının artmasına ve son yerel seçimlerde başkent de dahil olmak üzere birçok büyükşehirin muhalefet partilerinin ele geçmesine sebep olduğu biliniyor. Sosyal problemlerin ve hayat pahalılığının şikayetçileri yalnızca yerel halk değil. Mart 2020 itibariyle sınır kapılarını açan Türkiye’den gitmeye uğraşan göçmenlerin de bu şikayetlerle Türkiye’den ayrılmak istedikleri görülüyor. Bununla beraber dünyadaki mültecilerin yüzde 86’sı gelişmekte olan ülkelerde yer alıyor. En fazla iltica başvurusunun yapıldığı ülkeler ise sırasıyla: Almanya, Fransa, Yunanistan, İspanya, İtalya.
Konuyla ilgili şahsi fikrim en gündemsiz ülkelerin dahi gündemini meşgul eden ‘göçmen sorununun’ ülkelerin iç güvenliklerini ve demografik yapılarını tehdit ettiği yönünde. Finansal ve sosyal açıdan ülkelerin alışageldiği düzeni bozabilme potansiyeli olan özellikle Fas, Tunus, Suriye kökenli mülteciler için yapılabilecek en büyük iyilik genç nüfusun az olduğu, az gelişmiş bir ülkede geçici güvenli alan oluşturulması ve diğer ülkelerin ortak bir fondan mevzu bahis ülkeyi beslemesi, mültecilerin de yetkinliklerine göre burada istihdam edilmesi. Ki bu da ne kadar oluru olan bir durumdur bilinmez.
Tüm bu istatistiklerle mutlak bir cevaba varmak pek mümkün görünmüyor. Türkiye özelinde Suriyeli mültecilerin savaş sonrası iltica ettikleri ülkelerde ödenek almasından, sosyal hayata uyum sağlamaya çaba göstermemesinden ve söylemlerinden Türkiye Türkleri rahatsız. Devletlerarası anlaşmalar ve Avrupa’nın mülteci kotası gösteriyor ki gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler de Suriyeli mültecileri istemiyor. İki sınır kapısı arasında sıkışan mültecilere Yunan polis kuvvetlerinin müdahalesi veya yaşadıkları ülkelerde “bireysel” bir ayrımcılığa uğramaları da birer insan hakları ihlali olarak görülüyor. Kısacası bir şeyler yapılmak isteniyor fakat yapılmaması da gerekiyor.
Ve bütün bunların ışığında en başta konuştuğumuz “Fransa’dan Cezayir asıllı bir Macron çıksaydı iyi olur muydu” sorusuna keskin bir evet veya hayır cevabı vermek yanlış dursa da eldeki verilerle bu cumhurbaşkanının ‘iyi’ olarak nitelendirilmesi için Cezayir asıllı olsa da Fransa’da doğmuş, büyümüş ve gelişmiş olması gerekiyor.
[1] Federal İstatistik Ofisi (2019): " Göçmen kökenli bir nüfus -Microcensus 2018 Sonuçları", s. 128
[2] VOA (7 Temmuz 2010): ‘Almanya’da Türk Göçmenlerin Eğitim Düzeyi Arttırılamadı’
[3] BAMF: İltica 10/ 2019'daki mevcut rakamlar, s. 3
[4] UNHCR (2019): "Küresel Eğilimler: Zorla Yerinden Olma 2018"
[5] cbs.nl
[6] cbs.nl
[7] OFPRA
[8] UNHCR (Birleşmiş Milletler Örgütü) Türkiye
Talha Barış Yapıcı