Ütopyaların ilk örneğinin Antik Yunan’da Eflatun tarafından yazılan Devlet eseri olduğunu düşünürsek, ütopyaların tarihinin insan toplumlarının tarihiyle
Ütopyaların ilk örneğinin Antik Yunan’da Eflatun tarafından yazılan Devlet eseri olduğunu düşünürsek, ütopyaların tarihinin insan toplumlarının tarihiyle. İnsan toplumlarının gerek millet gerek din gerek ülkü gibi soyut kavramlar etrafında toplandığı düşünülünce, soyut bir başka kavram olan ütopyaları tasavvur etmeye de bu toplumlarla beraber başlaması şaşırtıcı olmaz.
Distopya ise ütopyanın tam tersi; korkutucu, kötü gidişatın nihai noktası olarak düşünülür. Margaret Atwood, şu an dizisiyle de pek ünlü olmuş “Damızlık Kızın Hikayesi”nde ise her distopyanın birilerinin ütopyası olduğu için vaki olduğunu dolayısıyla üstopya demenin daha makul olacağını söyler. Her ne kadar Gilead’a distopyadan başka bir nitelemeyi yakıştıramasam da üstopya kelimesini önemli buluyorum. Geldiğimiz nokta, geleceğimiz nokta birilerimizi memnun edip/ umutsuzluğa sevk edip ütopyaya/distopya kurmaya yöneltecekken; kimileri için iyi kimileri için kötü sonuçlar doğuracak vakıalara ilişkin öngörüleri üstopya olarak nitelendirmenin daha isabetli olduğunu düşünüyorum.
Yeni bir eser çıktı; Dijital Hukuk. Bu eserin müellifi Ahmet Yavuz Uşaklıoğlu ise henüz bir hukuk öğrencisi! Gerçekleşmesi pek muhtemel olan, dijital gelişmeleri dünyadaki örnekleriyle, kimi zaman değişik mevzuat ve sözlüklerden yararlanarak tanımlayan kimi zaman bununla da yetinmeyip Türk Mevzuatı için öneri getiren bir eser. Bir şeyin önüne dijital konulunca ya insanlığın yok edilmesi, felakete uğraması ya da adeta bir asr-ı saadeti anlatması bekleniyor. Yani dijital olan teknolojik olan ya müthiş bir yıkıcılığı ki bu yönde fazlasıyla Distopya mevcuttur ya da müthiş bir yapıcılığı yine bu yönde fazlasıyla ütopya da mevcuttur vaat edecek gibi algılanıyor.
Ancak bu kitapta böyle bir vaat ya da anlatı yok; bu anlamda yazarı uygun görür mü bilmiyorum ama deneme biçiminde bir üstopyayı çağrıştırdı bana. Dijital Hukuk; hem hukukun araçlarının –gerek mahkemeler, gerek hukuki metin hazırlamaya yarayan gereçler- dijitalleşmesi hem de hukukun konusunun –yapay zeka, robotlar, kişisel veriler, big data gibi- farklılaşmasıyla halihazırda da dönüşümüne devam eden bir kavram. Bir günde işsiz kalan avukatlar/hakimler ordusu ya da bir günde adalet dağıtan bir yargı sistemi yok. Çin’de kurulan ve ileride başka ülkelerde de kurulması muhtemel olan İnternet Mahkemeleri var, eskiden Yargıtay dergilerinden içtihat ararken içtihat programına geçişimiz var, yapay zekanın ve ürettiklerinin ne kategorisinde değerlendirileceği sorunsalı var, geleceğe hazırlanmak için ne yapmalıyız/gelecekte var olmak için ne yapmalıyız temalı beyin fırtınaları var.
Hukuk denilince her ne kadar öncelikle iki kişinin arasında olan alacak-verecek mevzuları, boşanma-nafaka davaları gelse de devletin kişi/vatandaşla olan ilişkisini de hukuk düzenler. Bu veçheden diyebiliriz ki siyaset yürütmek de hukuki bir faaliyettir. Yazar bu noktayı da es geçmemiş; hukukun hem malzemesinin dijitalleştiği dolayısıyla da evrenselleştiği bir dünyada egemenin egemenliğini sürdürmesine de değinmiş. Dijital Hukuk ile devlet egemenliğini hiç bir arada düşünmediğim için bu fazlasıyla şaşırtıcı bir mevzu olmuştu benim için. Topluluk kuralları, hakkaniyete aykırı/zarar veren fiilin hem cezalandırılması hem de mağdurun mağduriyetinin giderilmesi noktasında dijital platformların genelde yargı organlarından daha hızlı ve tatmin edici sonuçlar vermesi, aslında hukuki bir dijitalleşmeye ihtiyacımız olduğunun/belki de hukukun icbari niteliğinin bir noktada dijitalleştiğini göstermek için güzel bir örnekti.
Benim kitapta en sevdiğim bölümse Yapay Zeka ve Yapay Kişilik bölümleriydi. Henüz kitabı okumadan önce, bu sorun hakkında fikir yürütmem istense ben de pek sevdiğim Asimov’un yazınından yararlanarak bir sonuca ulaşmayı denerdim. Literatürde de kimi hukukçular da yapay zekanın kaderi hakkında Asimov’un yasalarından, hikâyelerinde geçen küçük detaylardan da esinlenerek oluşacak yeni statü için varsayımda bulunmuşlardır. Yazarın kitabında değindiği statü “Yapay Kişilik” statüsü ne zaman mümkün olur ya da ne kadar mümkün olur, yapay kişilik Tüzel kişiliğin bir alt başlığı olarak mı değerlendirilir tabi bunu zaman gösterecek.
Toparlamak gerekirse, hem teknolojiye/ dijitalleşmeye adeta bir öcü/kurtarıcı gibi bakmayıp olacağı öngörmeye çalışması hem içinde olmama rağmen aslında uzağında olduğum sistemlerden bahsetmesi, öngörülerini yaparken. Meraklılarına okumalarını kesinlikle tavsiye ederim.