- 'Milliyetçiler neden sürekli bölünüyor' sorusuna muhatap kalınca kısaca
- 'İktidar olamadığı için' diye cevap verdim.
Sosyal olgular izah edilmeleri gerektiğinde somut şeylerle izah edilmeye çalışılır. Bu, olguyu tam olarak izah edemese de fikir verir, zihin açar.
Deneyelim; bu bölünmeyi bitkiler aleminden bir örnekle açıklamaya çalışırsak... Bir ağacın büyümesi engellenirse ve engel ortadan kaldırılamazsa budanır veya kırılır (Milliyetçiliğin nasıl budandığı ve kırıldığı izah gerektirmez). Bu takdirde hepinizin malumu olduğu üzere dallara ayrılır ve büyümeye devam eder. Bazısı hiç olmadık yere doğru uzarken bazısı da dikine uzar, yani dallar şartlara göre şekillenir.
Bir de hayvanlar âleminden konuyu biraz daha iyi izah eden bir örnekle devam edelim; karıncalar, kolonilerinin ortak zekâsına güvenirler. Yuvadan çıkan karıncalar bir feromon kokusu alamazlarsa rastgele bir yola, koku alırlarsa koku aldıkları yöne, birden fazla koku alırlarsa baskın kokunun olduğu yöne giderler. Eğer bir yol birçok karınca tarafından tercih edilmişse yoğun kullanılan yolda koku artacak, daha az kullanılan yollardaki kokular buharlaşarak kaybolacaklardır. Böylece bu stratejiyle yiyecekle yuva arasındaki en kısa ve güvenli yol tespit edilir. Örnekleri çoğaltabiliriz ama yeterli çünkü bizler ne bitkiyiz ne hayvan. Bunlar gözlem, bilimsel metoda göre bu gözlemlerden çıkarımlar ve tahminler yapmalıyız.
Milliyetçilik, toplumsal hayatın bir gereğidir ve işleyişi için iyi bireyler gerektirir.
Evet. Milliyetçiler engeller karşısında bölünüyor, kırılıyor ve eğiliyor. Azanlar oluyor, coşanlar oluyor. Olmadı milliyetçiliğin içini oyanlar oluyor, içini başka şeylerle doldurmaya çalışanlar oluyor.
Hayat görüşü, milliyetçilik olan biri olarak üstüme düşeni yapmaya hep gayret ettim. Bölünmeyi engellemeyi denedim. Başaramadım, bölündüm. Tekrar birleşmeye gayret gösterdim. Olmadı, kırıldım. Ergenekon’dan çıkmak gerekti.
Milliyetçiliğin özel bir yorumu olan “Ülkücü” kimliğimin gereği olarak yılmadan bir Bozkurt gibi özgür irademle mücadeleye devam etmek derdindeyim.
İskender Öksüz Hoca, “Milliyetçilik tek başına yeterlidir. Başına veya sonuna bir şey getirmenin gereği yoktur, illa bir şey getirecekseniz Türk Milliyetçiliği demek yeterlidir” demişti. Hocamızın bu sözüne katılmakla beraber milliyetçilik ideolojisinin bu evresinde bazı yön verici tanımlamalar (Karıncaların feromonlarını hatırlayınız) elzemdir diye düşünüyorum, karınca misali hedefe varamasak da yolunda ölmek için bu yolda üstümüze düşeni yapma niyetinde biri olarak...
“Azgın milliyetçiliğin” (Bkz. Tuğrul Türkeş’in 'Azgın Milliyetçilik' yazısı) karşıtı olarak “Etik Milliyetçilik” kavramını düşünüyorum. Milliyetçiliğin veya milliyetçilerin bu kadar çok (!) bölündüğü bu süreci 'yaşanması gereken bir süreç' diye nitelendiren biri olarak önerim Etik Milliyetçiliktir.
Etik kelimesinin anlamı ve çağrıştırdığı şeyler tam kastetmek istediğimdir. Yine de kastımızı açmaya çalışalım.
Amacı ne kadar kutsal olursa olsun yalan söyleyemez ve iftira atamazsınız. Kişi olarak yapın ama milliyetçiler yalan söyleyemez ve iftira atamazlar. Büyüklerinize sövebilir veya dövebilirsiniz ama milliyetçiler bunları yapamazlar. Etik ve milliyetçilik “biz”in konusudur. Benim yapabileceğim şeyler vardır, bizim yapabileceğimiz şeyler vardır ya da yapamayacağımız şeyler... Bizim geleceğimizin söz konusu olduğu yerde “benim koltuğum” için etik olmayan işlere girişmemiz beklenemez.
Olumsuz örnekleri burada yazmam etik değildir ama Meral Akşener’in İyi Parti milletvekillerine “Bir gün benden gelecek bir telefon ile vicdanınız arasında kalırsanız, vicdanınızı dinleyin" sözünde gizli özne “etik”tir.
Milliyetçilik adına yapılan söz ve eylemlere bakarken etik kavramı bize rehberdir ve görevdir.
Zaman en iyisini gösterecektir.
M. Hakan Ünser