Aydınlanma, modern siyasal düşüncenin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Giderek yoğunlaşan ve yaygınlaşan rasyonel düşüncenin getirileri karşısında yeni siyasal değerlerin oluşması da kaçınılmazdı. Bilimin ve aklın getirileri ile evren yeniden tanımlanırken; siyasal düzenin yanı sıra dinî ve dünyevî otorite arasındaki sınırda sorgulanıyordu.
Aklın egemenliğinin yükselmesiyle artık siyasal dünyalar yeni baştan tanımlanıyordu. Örneğin, siyasal otoriteyi haklılaştırmak için Locke, Hobbes, Rousseau gibi düşünürler toplum sözleşmesi kavramını ve gönüllü irade gibi kavramlar üzerinden fikirlerini açıklıyordu. İnsan doğasının iyi yahut kötü şeklinde tasavvur edilmesi, doğrudan siyasalın doğasını da şekillendiriyordu. Düşünürler, siyasal toplumun doğal olmadığını bilakis yapay olduğunu, bireylerin siyasal toplum oluşturma hakları gibi onu dağıtma haklarının da saklı olduğunu dile getiriyordu.
Gelişen siyasal fikirler yalnız birer teori olmakla kalmıyor; özellikle İngiltere, Amerika, Fransa gibi ülkelerde pratik karşılık bulup devrimlere yol açıyordu. Tabii bu devrimlerle beraber hak, hukuk, hürriyet gibi kavramlar dilden dile dolaşmaya, siyasal hayatta karşılık bulmaya başladı. Bu durumun yalnız erkekler için geçerliydi ki Wollstonecraft’ın mukaddes kavgası buna karşıydı, akılcı ve özgürlükçü yaklaşımlar ilginç bir şekilde aile hayatını ve kadının rolünü es geçiyordu. Öyle ki Rousseau gibi bir düşünür bile söz konusu kadınlar olunca, onları sözleşme fikrine bile dâhil edilecek bireyler olarak görmüyordu.
İnsanın doğasına özgü sorgulama ve yanıt arama güdüsü bir kere ateşlendiğinde durdurmak mümkün olmuyordu. Dine karşı aklın yeni bir siyasal araç kullanımı da, haliyle bir zaman sonra bundan nasiplendi. Artık bir aydınlanma karşıtlığı da vardı; duygu, estetik, gelenek gibi kavramların önemleri vurgulanıyor, salt bilime karşı tepki gösteriliyordu. Aydınlanmayla birlikte gelen aklın üzerine konuşan kişilerin en önemlilerinden biri İmmanuel Kant’tı.
Kant’a göre aydınlanma, kişinin kendi anlayış yetisini kullanıp sorgulama, yorumlama ve siyasal sonuçlara ulaşmasıdır. Tabiidir ki sorgulamanın yapılabilmesi için kişinin özgür olması şarttır. Buradan Kant’ın siyaset felsefesi için, temeline özgürlüğü alan ve kişilerin ulaşacakları hakikat üzerinde otorite kuran sistemlere karşı bir nitelikte olduğu söylenebilir. Tabii burada vurgulanması gereken bir diğer nokta, Kant’ın sorgulamayı savunurken bu durumun otoriteye baş kaldırmak manasına gelmediğini de söylemesidir, yani özgür olmanın da bir sınırı vardır. Yurttaş siyasal rejimle ihtilafa düşerse kendi isteklerine göre hareket edemez.
Kant, aklın yahut empirik metotların yalnız başlarına bilgiye erişemeyeceğini söyler, asıl olan ikisinin birlikteliğidir. Ona göre insanın bilebilecekleri onun anlama yeteneğiyle sınırlıdır. Akıl her şeyi elde edemez ki metafizik buna bir örnektir. Ona göre metafiziksel savlardan rasyonel bir bilgi edinilemez ve saf akla başvuru insanı her zaman sorgulamaya yöneltecektir. Nihayetinde Kant; akla karşı, imana yer açmak için bilginin reddedilebileceği iddiasını öne sürer.
Kant, insanların siyasi gerçekleri korumak istiyorlarsa kendilerinin doğru olduklarını kabul etmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerektiğini söyler. Yani kişilerin arzu ettikleri değerlerin gerçekleşebilmesi için varsayımlar rasyonel gerçekler gibi kabul edilebilmelidir. Kant’ın siyasal düşünceleri oldukça fazla imaya sahiptir. Örneğin, çoğu düşünürün savunduğu toplum sözleşmesi fikrine ve bunun siyasal yükümlülüğün temeli olduğu görüşüne karşıdır. Fakat toplum sözleşmesi düşüncesini tümden reddetmek yerine onu yeniden tanımlamayı tercih eder. Kant’a göre toplum sözleşmesi, tarihsel bir gerçeklik olmaktan uzaktır ama yasaların yüksek bir gaye edinmesi ve devletin düzenlenmesine hizmet eden Platonik bir idealdir.
Kant için özgürlük kavramı çok önemlidir. Özgürlüğün bir anayasanın birinci şartı olduğunu söyler ve özgürlük, aynı zamanda insan ahlakîliğinin de ön şartıdır. Çünkü insan özgür değilse ve doğru ile yanlış arasında seçim yapamıyorsa, onu ahlakî bir sorumluluk altında değerlendirmek mümkün değildir. Bu doğrultuda yasaların ve siyasetin amacı bireyi özgür kılmaktır. Kant için özgürlük ahlakî seçimler yapabilmek demektir ve siyaset bunu sağlayıcı mekanizmadır. Görüldüğü üzere siyaset, nihaî bir pozisyon teşkil etmektedir. Kant; ahlak, din ve sair pek çok alanda felsefî görüşler üretebilecek kadar yetkin bir kişilik; kendinden öncekileri hezimete uğratıp kendinden sonrakilere ışık tutacak kadar önemli bir filozoftur.
Oğuz Can Acar
Kaynakça
Tannenbaum, Donald G., ve David Schultz. Siyasî Düşünce Tarihi: Filozoflar ve Fikirleri. Çev. Fatih Demirci. Ankara: Adres Yayınları, 2011.
Kant, İmmanuel. Arı Usun Eleştirisi. Çev. Aziz Yardımlı. İstanbul: İdea Yayınevi, 1993.
Gültekin, Deniz. Bir Alman Dehası: Immanuel Kant Ve Felsefi Öğretisi. Mersin Üni., 2017.