Sevgili Alparslan Demir geçenlerde benden bir iş rica etti: 15 dakikalık bir metinde Türk milliyetçiliğinin seyrini özetlemek. Kolay iş değil tabii, ortaya çıkardığım metni tekrar okumayı reddettim, zira her okuduğumda eksik bulacağımı ve değiştireceğimi biliyordum. Yine de o metni yazarken mümkün mertebe Türkiye ölçeğinden değil, Türk Dünyası ölçeğinden bakmaya çalışmam şu sıralar üzerine düşündüğüm mesele açısından faydalı oldu: Yeni Türk milliyetçiliğinin gidişatı nasıldır ve nasıl olmalı?
Mezkur metni yazarken Türk Dünyası ölçeğinden bakınca, yerel dinamiklerin farklı milliyetçilikler tetiklediğini tekrar görmüş oldum; Çokay’ın milliyetçiliği başka, Gökalp’ın başka. Aydınlanmayla daha erken ve daha derinden tanışmış Kuzey Türklüğünün milliyetçiliğinin çok daha isabetli, çok daha etkili ve çok daha “zamansız” olmasının nedenlerinden biri buydu. İsa Yusuf Alptekin’in milliyetçiliğinin 70’lerdeki ülkücü söylemle çok benzeşmesinin nedeni de: bütün dünyada olduğu gibi Türkler arasında milliyetçiliğin şeklini, içeriğini, yöntemlerini ve tabanını o zaman ve mekana mahsus dinamikler belirliyordu.
Şu halde Türkiye’de son 10 yılın Türk milliyetçiliğinin belirleyicileri nelerdir? Şahsi makale külliyatım aslında bu işin bir seyir defteri gibi, kendi yazılarımı şöyle geriye dönük incelediğimde, bir leitmotif görüyorum: Bir asır öncesinin gereklerine göre şekillenmiş ideolojik malzemeyi soğuk savaş şartlarına göre doktrinleştiren hareketin bizzat kendi yeni nesillerine yetmemesi ve arayışın yarattığı tansiyon. MHP AKP ile birleşmeden çok önce mevcut MHP’nin AKP’leşeceğini ve Türk-İslamcılığın bir sağ cephe yaratacağını yazmışım. Yeni ve tatminkar bir ideoloji ve söylem inşası geliştirilmezse, gençlikte yükseliyor zannettiğimiz milliyetçiliğin neo-nazilik benzeri kısır ve yalnızca hormonları teyakkuza geçmiş gençliğin bir çağına mahsus bir aparata dönüşme tehlikesini yazmışım. İYİ Parti maceramın menfi neticelenmesiyle de, nihayet, yeni bir örgütlenme modelinin de en az ideolojik örgüleştirme kadar önemli olduğunun farkına varmış ve buna eğilmişim.
Yine geriye dönüp baktığımda, İYİ Parti’nin, uzun süredir biriken ve mayalanan bir tansiyonun tetiklediği değişimin birkaç nesli atlamasına rağmen nihayet engellenemez hale gelmesiyle kurulduğunu -tekrarla- görüyorum. Fakat evrimin vaat edilmiş sonuçları yoktur, atalarımızın avlanırken av hayvanını ürkütmeyecek sessiz iletişimi mümkün kılmak için “evrimleştirdiği” kaş göz hareketlerimizi bugün muhatabımızı kavgaya çağırmak için kullanıyoruz – uzun mesafeleri hızlıca ve hararet yapmadan almamızı sağlayan ter bezlerimizin ürünlerinden bugün nefret ediyoruz. Evrimsel nedeni ne olursa olsun, İYİ Parti bir defa kurulup güç odağı haline geldikten sonra bu misyonu sürdürmek zorunda değildi ve sürdürmedi; partinin milliyetçi dönüşümün mimarı olma gibi bir iddiası yok, kendiliğinden dönüşen, gelişen, kıpırdanan kitlelerin oyunu nasıl alacağına bakıyor. Belki de siyasi partilerin yapması gereken budur, ancak MHP’nin milliyetçilik tarihine bıraktığı tartışılmaz iz ve buna dair alışkanlıklarımız, bize partinin bundan fazlası ve “etken” bir aktör olması gerektiğini düşündürtüyor. Siyaset dışı kurumların pratik olarak böyle bir imkanı da yok, hal böyleyken milliyetçiliğin “yanlış evrilmesi” meselesi, İYİ Parti’nin meselesi değil ve bir başka partinin meselesi de olmazsa, bu başıboş salınan sarkacı ilk tutacak el bütün mirası kendi hanesine yazacaktır; görünen o ki bu hane epey müstebit, iğrenç ve geleceğin Türkiye’sinde yeri olmayacak bir hane.
İYİ Parti’den istifa ettikten beridir sürekli toplantılar yaptım, irili ufaklı görüşmeler düzenledim ve düşündüm, gözlemledim. Türk siyasetine ideolojik “marjin”i tespit edecek, niteliğiyle etkili olan yeni bir milliyetçi parti gerektiğini uzun süredir düşünüyorum. Bunu düşündüğümü doğrudan ifade ettiğim isimlerden biri, Ümit Özdağ bir parti kuruyor, hal böyleyken -ve epey bir insan bu konudaki görüşümü sorarken- yorum yapmaktan kaçınmak milliyetçi bir aydın olmaya soyunan bendenize yakışmayacaktı.
Özdağ’ın “parti kuruyorum” çıkışına giden süreçte ve çıkışından sonra çizdiği imaj bir “öze dönüş” mesajı veriyor, ilk eleştirim bununla ilgili olacak. Yeniyi ararken güç bela kurduğu partiden memnuniyetsizlik duyan bir kitle var, ancak bu hayal kırıklığının çözümü bir “öze dönüş” değildir, zira ortada dönmeye layık bir öz yok. Türkistan’dan buraya göçtüysek, Türkistan bize yetmediği içindir; “Ötüken’e dönüp at sürelim” milliyetçiliği ne kadar çocuksu ve saçmaysa, hayal kırıklığının manifestosunu “öze dönüş”le özetleyebileceğimiz bir mesaj paketine dönüştürmek de o kadar saçma. İhtiyacımız olan yeni bir öz yaratmak, MHP’nin yetmemesinin ve İYİ Parti’de hayal kırıklığına uğramamızın sebebi bu, tuhaftır ki Ümit Özdağ şimdiye kadar çizdiği profille “ortodoks” olanı da temsil etmiyor, yani bir öze dönüş bilinçaltını taşıyacak yahut çağrısını yapacak bir figür değil, sevenlerinin "yeni"yi beklediği bir figür.
Önemli bir diğer husus, girişte belirttiğim “dinamik”lerle ilgili. Türkiye çuvala sığmayan mızraktır, her ne kadar İslamcı bir güruh iktidara gelebilmiş ve birçok kazanımı tersine döndürmeyi surette başarmış gibi görünse de, asırlara sari batılılaşma sürecinde geri dönülmez bir mesafe kat etmiştir ve bu memlekette üç nesli şehirde geçiren, öyle ya da böyle ortalama bir eğitim alıp yanlışlıkla bir de yabancı dil öğrenenin kokuşmuş öğretilerin peşinden gitme ihtimali çok çok azdır; Afganistan’da aydınlanma yaşayacak bir gence nazaran çok fazla toplumsal kazanım bu süreci kolaylaştırır. AKP’nin bile “yenilikçi” ve “gömleği çıkaran” bir söylemle iktidara gelebildiğini unutmamak lazım. Şu halde her yeni nesil daha özgürlükçü, daha evrensel düşünecektir ve talepleri bu yönde olacaktır, bunları gündemine almayan güvenlikçi milliyetçiliğin modasının geçmesi bizzat MHP’nin kan kaybetmesiyle sonuçlandı. Özdağ ve kuracağı partinin bunu fark etmesi gerekiyor: İnsanlar size daha milliyetçi yahut daha Türk olduğunuz için oy vermeyecekler. Milliyetçi ve özgürlükçü olmayı mümkün kılan, bunun mümkün olduğunu ispatlayan bir söylem geliştirirseniz hem oy alırsınız, hem de evvelce değindiğim “yeni milliyetçiliğe yön verme” işlevini üstlenebilirsiniz.
Türkiye’yi asırlar önce girdiği ve cumhuriyet atılımıyla on yılda asırlık mesafeler kat ettiği yoldan çevirmek isteyen iki grup, İslamcılar ve Avrasyacılardır. FETÖ’nün mutlak değerce eşiti olan Avrasyacıların Ümit Özdağ’a verdiği destek kaygı verici; bunda Özdağ’ın Kavuncu meselesinde obsesif davranması da rol oynuyor. Bu kesimin derdi Türkiye ve Türklük adına herhangi bir kazanım değil, Erdoğan’ın büyük beceriksizliği nedeniyle iktidarına gayrımilli destekler aramasının yarattığı atmosferde müstebit rejimler ve onların şer ittifakı lehine oluşması istenen yeni bir siyasi manzaraya ne kadar katkı sağlayacaklarıdır.
Özdağ’ın İYİ Parti’den ayrılış gerekçesiyle, İYİ Parti’den memnuniyetsizlik duyan kitlenin memnuniyetsizlik gerekçeleri çok örtüşmüyor, bu yeni partinin kurucularının mutlaka fark etmesi gereken budur. Kitlenin davranış kodları, tutumu ve talepleri hala aynı, partiden bunu gerçekleştiremediği için şikayetçiler. Özdağ, bu memnuniyetsizliği yanlış bir yerden okuyor gibi, böyle giderse hem kişisel bir hayal kırıklığı yaşayacak, hem de İYİ Parti’nin üstlenmekten kaçındığı işlevi üstlenerek on yıllar sonrasına şekil verecek bir partinin öncülüğünü yapma fırsatını kaçıracak.
O halde ne yapmalı? Partinin kurucu kadrosu henüz belli değil (bizim açımızdan), haliyle siyasi programı ve söyleminin ana hatları da öyle. Ancak şimdiden ikaz etmek gerekir ki, Özdağ ayarında birinin böyle bir işe kalkışıyorsa girişmesi gereken yeni, hürriyetçi, şehirli, laik ve batıcı milliyetçi söylemi “yerli ve milli” biçimde inşa etmektir. Yüzünü doğunun diktatörlerine dönen ve hem vatandaşlarına, hem komşu ülkelere zulmetmesiyle meşhur rejimlere methiyeler düzen sığ zihinler milliyetçiliği kurtarmayacak; Türkiye’nin batının hür ve saygın bir parçası olmasını sağlayacak yüksek şuur ve seciye İslamcılar eliyle baltalandı ve Özdağ her şeyden evvel bir stratejist olarak bunu çok iyi biliyor olmalı ki, Türkiye’nin ihtiyacı uşaklık etmeyen batıcılardır. Bunu mümkün kılacak yegane yöntem, özgürlükçülüğü, bireyciliği merkezine almış, hürriyetçiliğin gereklerine samimiyetle inanmış bir milliyetçi hareket; bu hem Türkiye’yi özgür dünya içinde tutacak ve yerini pekiştirme serüvenini yeniden başlatacak, hem de milliyetçi omurgası sayesinde gayrımilli tesire bağışıklık geliştirecektir.
Özdağ ve partisi bir boşluk dolduracaksa, boşluk buradadır: Kadın haklarına dair, insan haklarına dair, AKP’nin dayattığı suni gündemin “HDP’li sahte bayrak” cephesinin belli alanlardaki tahakkümünü kıracak laflar eden, cesaret gösteren, bu “ya-ya” dayatmasının şart olmadığını milliyetçi kitleye hatırlatan bir konumlandırma. Güvenlikçi, devletçi ve geri kalanına dair beylik laflardan başka hiçbir laf etmeyen milliyetçiliği MHP, popülist milliyetçiliği İYİ Parti temsil ediyor. Bambaşka meseleleri milliyetçiliğin en merkezi odağına almış bir milliyetçi parti bu alanların dışında bir siyaset alanı açabilir ve ancak o zaman Özdağ’ın partisi kalıcı olur – şahsen kalıcı olmasını isterim. Zira oy tercihlerimiz ne olursa olsun, Türk siyasetinde milliyetçiliğin sahipsiz ve edilgen olduğu bir gerçek; bütün partiler milliyetçi olduklarını iddia ediyorlar ancak milliyetçiliğin gereğini yapan yok, bunun nedeni ideolojik mevziyi güçlü bir toplumsal tabanla birleştirerek ağırlık merkezini etkileyen bir kütle oluşturmuş parti olmaması. Bu yeni parti hiçbir işe yaramasa, diğer partilerin milliyetçilik zaviyesinden daha dikkatli davranmalarını, baskı hissetmelerini sağlayacaktır.
Bunu başarırlarsa, aldıkları oy oranının çok ötesinde bir tesir sahibi olurlar ve Post-AKP döneminde etkinlikleri ve kalıcılıkları, çoklarını şaşırtacak biçimde rakiplerinden daha belirgin olur. Zira unutmamak gerekir ki, bugünün siyasi manzarasının dayattığı taktikler ve stratejiler var, evet, bunların nihai hedefi de Erdoğan’ı devirmektir. Ancak Erdoğan’la boğuşulan Türkiye manzarası ile, Erdoğan sonrası Türkiye manzarası aynı olmayacak ve bu ikinci dönemde mevcut manzaranın siyasetini yapanların büyük oranda boşluğa düşeceğini öngörüyorum. Yatırımı şimdiden buraya yapmak Türk milliyetçiliğine ve dolayısıyla Türkiye’ye faydalı olacaktır – Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik dönüşümler düşünülünce uzun vadede büyük kazanımlar getirme ihtimali olan yegane yol da budur.
Erdoğan, evet, kendi partisini yönettiği kadar muhalefeti dizayn etmekte de mahir bir siyasetçi ve mevcut parti bölünmelerini biraz da bu gözlükle okuyoruz. Ancak “Bu iş Erdoğan’a yarar” savunması muhalefetin kendi içinde kullandığı bir tür Ergenekon-FETÖ suçlamasına dönüştü, ittifaklar sisteminde en küçük bileşenin bile faydası var ve bu yeni parti eğer anti-AKP çizgisini sürdürecek ve kararsız-mütereddit yahut memnuniyetsiz yığınların siyasette temsilciliğini üstlenip etkinliğini artıracaksa son tahlilde faydalı olacaktır.
Hülasa, temsilcisi olduğum nesil ve kesim, evrensel sahnede hiçbir menfi ciheti bulunamayacak hür ve saygın bir Türk milliyetçiliği istiyor. Benim görmediğim başka alanlarda başka ve daha kalabalık, bu veçhile siyaseten daha önemli ve belirleyici talepler olabilir tabii, hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Okuyucularımdan gelecek yorum, eleştiri ve sorulara göre bu yazının devamını da yazacağım.
M. Bahadırhan Dinçaslan