Memleketimizin şu anki hâl ve şartlarında muhalefet ne kadar suçlanabilir? Umûmen yapılan 'muhalefetin basîretsizliği, yetersizliği yüzünden Ak Parti bu kadar kuvvetli ve senelerdir iktidarda' yorumu hakîkaten mâkûl mü? İşte bu metinde bu sual hakkındaki kanaatimi paylaşacağım, buyurun...
Bunun müsebbibi bizzat hükümettir, yâni takdir edersiniz ki, işi yapan işin tabii olarak, bizâtihî sorumlusudur. Diğer âmiller ise ancak 2. kadamede mühim sayılabilir. Muhalefete eleştiriniz ise umûmî ve teorik manâda yerinde olabilir fakat bir memleket insanlardan, binâenâleyh ve bilhassâ da muhtelif müessese, teşekkül ve teşkilâtlar, o memleketin içinden çıkıp intişâ eden insanlardan kâimdir. Yâni bir memleketin hâzînesi, silahı, cephânesi, muhafızı, hûlâsâ olarak nüvesi 'insan' dır.
Bizim vatanımız içinde bu hususun esas olması hasebiyle; asker neyse polis o, muallim neyse talebe o, işveren neyse amele o, imam neyse cemaat o, köylü neyse çiftçi o, akademisyen neyse üniversite o, mêmur neyse bürokratı o, siyâsetçisi neyse hükümeti o, oy veren neyse oy alan o, kadını neyse erkeği o, ebeveyn neyse evlât o, aile neyse fert o, okur neyse yazarı ve gazetesi o, savcı neyse hâkimi o, mahkemesi neyse hukuku o, sağcısı neyse solcusu o, Kürdü ne ise Türkü o, sanatkârı neyse sanatı o, Alevîsi neyse Sünnîsi o, Karadenizlisi neyse Egelisi o, vatandaş neyse meclisi o, kısaca millet neyse devlet odur! Bu kısımı istediğiniz gibi uzatınız, işin esâsı budur. Yâni, şu yukarıda paylaşıp, sitem ettiğiniz manzaradır.
Tabii bir memlekette vasatın çok üstünde veyâhut altında fertler, zümreler, müesseseler, teşkilatlar mevcut olabilir. Şu anki hâlde şikâyetimiz, bizi bu vahim durumdan halâs ve iflâh edecek, müspet ve faydalı, faal hâldeki 'mümtaz' fert, zümre ve müesseselerin nâmevcut, bu gâyede olması lâzım gelenlerin ise faal veyâhut kâfi gelmemesidir. Bir memleketin inkişâf ve hürriyeti ancak böyle terekküb eder. Ki bizde buna tekabül eden, artık eskisine nazaran zayıf durumda kalan, bırakılan bu 'mümtaz' zümre, 'Ordu' ve onun 'Subay'larıdır. Burada kastım 'darbe' veyâhut Ordu'nun o çok büyütülen 'vesâyet'i değildir. Asıl olarak mâziden gelen vâzife, irşad, tâlim ve terbiye, kısaca bütün bir mevcûdiyet ve devlete temel teşkil eden an'anesidir. Ama takdir edersiniz ki bir tek fert, zümre veyâ teşekkül ile bir ülke tam manâsıyla hürriyet ve refâha kavuşamaz. Belki bir müddet ilerleme hâsıl olur, (bizde bu devre asıl olarak işgâlden kurtulup, Cumhuriyeti ihdâs edip, devrimleri tatbik ettiğimiz 10-15 senelik dönemdir) fakat milletin ve devletin nüvesi olan her bir fert, yada cemiyet içinde kâfi sayıda, kuvvet ve teçhizattaki (kastım bu şahısların, yerine göre tâlim, terbiye, iktîsâdî, sosyal meziyet ve vaziyetleridir) vatandaş kitlesi, ihtiyâren bu gâyede azim ve kararlılıkla müşterek mesâi harcamadıkları taktirde istenilen bu hedeflere nail olunamaz. Hele hele de cebren ve sivil olmayan bir takım usüllerle...
Hülâsâ, 'Demokrasi' ve 'Demokratik Rejim'in tahakkuku, onlarca mümtaz ve an'ane sâhibi müesseseye, binlerce sivil teşekküle ve tabii bu uğurda mütemâdiyen ilerleme arzusunda bulunan ve ilerlemekte olan milyonlarca vatandaşın, yâni her etnisite, zümre, din, dilden mürekkep insanın azmi ve irâdesine borçludur. Ve daha evvel dediğim gibi her bir müessese, zümre, şahsiyet birbirinden tamâmen müstakil değildir, olamaz.
Misâl, 40 kişilik bir sınıfta not ortalaması 10 üzerinden 6 ise, 9 alan azınlıkla 3 alan azınlıkta bu minvâlde pek göze batmaz bu hâlin çâresi bulunabilir. Fakat Türkiye gibi bir sınıfta, yâni neredeyse herkesin 10 üzerinden 2 veya 3 aldığı bir yerde bir kişinin 8 veya 9 alması maalesef basit bir hâdise değildir ve tâdil veyâhut tâmiri pek müşkül ve meşakkatlidir.
Medya ortada, polis ve ordunun hâli belli, üniversiteler ve maarif mâlumunuz, bürokrasi ve memurların durumu bâriz, entelijansiya yok denecek kadar az, ekonominin vaziyeti âşikâr, adâlet ve hukuktan bahsetmeyeceğim... Daha onlarca sayabilirim fakat teşhis değişmeyecek; halkın ekseriyeti, hattâ belki kâhir ekseriyeti 'Demokrasi' istemiyor ve talep etmiyor, hattâ ve hattâ şu hâlde, son yıllara kadar kırık dökük getirdiğimiz ve taşıdığımız yarı veyâ güdümlü demokrasimizi muhafaza etme arzu ve irâdemiz bile şüphe götürür... Daha da beteri, maalesef demokrasi nedir, ne değildir gibi bir sualin az çok belli, müşterek bir beyânı yok, olsa bile bu sâdece beyânatta mevcut, fiiliyatta değil.
Bu imkân ve şerâitte muhalefeti ve hatta hükümeti bu kadar suçlamak esâsen tabiyatı icâbı mânidar. Zira hükûmet ne kadar işinde mâhir ise muhalefette o kadar... İstisnâlar (ki burada yinede işini layıkıyla her meslek ve zümreden iyi niyetli bir azınlığı ayrı tutuyorum) kâideyi bozmaz. Bizlerin(daha doğrusu sizlerin) muhalefete eleştirimiz yersiz ve tatbikatta neredeyse tamâmen boşlukta bir sadâ gibi yankılanan talihsiz bir vecîzeden ibâret. Her birimiz bu memleketin bir neferiyiz ve bu vâziyet hepimizin eseridir. Siz ise suçluyu başka yerde arıyorsunuz ve sorunun asıl yerini ıska geçiyorsunuz. Mevzû muhalefet değil, ya da hükümet, ya da devlet, asıl mevzu bu milleti vücûda getiren her ferdin, hemde her ferd-i milletin, kendi seciye noksanlığının sorunudur!
Herkes elinden geleni ancak kendi kâbiliyeti ve hâsıl olan şartlar dairesinde tatbik şansı bulur, bu şartlar ve meziyetlerlerine göre muhalefet elinden geleni yapıyor.
Atatürk'ün de dediği gibi,
- Her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır.
Alka Aydoğdu