Bu yazıyı yazma sebebim; Diyanet, iki kişiye camiye girme yasağı koyacakmış..
Nedeni İslam'la ilgileri yokmuş. Böyle bir karar alacaklarmış.
Almanya’ya ilk gittim ve bir işyerinde çalışıyorum, işyerinde bir sürü Türk, Alman, İtalyan, Sırp iş arkadaşları vardı.
Özellikle Türkler gettolaşmayı sever, tıpkı Türkiye’deki gibi her memleketin insanı hemşerisinin mahallesinde oturur ya!
Almanya’da da aynıdır, herkes kendi milletinin insanları ile oturur ve dertleşir.
İşyerinde 20 civarında Türk vardı ve her yemek saati derin muhabbetler olurdu.
Her yöreden,
Her görüşten insanlar vardı.
Muhabbetler genellikle Türk siyaseti üzerine olurdu.
Bir arkadaş vardı; Tuncelili, ismi Müslüm’dü ve iddialı Atatürkçü, aynı zamanda Abdülhamit’ten imzalı Türkmen olduklarının belgeleri olduğunu söylerdi.
Müslüm aynı zamanda Aleviydi.
Bir de Yozgat-Sorgunlu Erol diye bir arkadaş vardı, bu arkadaş da Süleymancı dediğimiz tarikat mensubu, bazen camilerde imamlıkta yapan bir arkadaştı.
Ve!.
Yine Konya -Bozkırlı Ülkücü Mehmet diye bir arkadaş vardı.
Mehmet çok az konuşan bir arkadaştı, tartışmalara pek girmez ama biraz Süleymancı dediğimiz arkadaştan yana gibi görüntü yapardı.
Müslüm, Ankara siyasal terk, devrimci bir gelenekten gelen ve bölücü olmayan idealist bir solcuydu.
Sık sık tartışmaların olduğu günlerin birinde...
Süleymancı dediğimiz arkadaş, Müslüm’e enteresan bir soru sordu, dedi ki; dışarıda yağmur yağıyor..
Yağmurdan korunmak için Müslüman camiye sığınıyor..
Hristiyanlar kiliseye sığınıyor, Aleviler nereye sığınacak, cami onları almazsa..
Arkadaş da şöyle bir cevap vermişti:
Kardeşim ben Müslümanım camiye sığınmaya çalışırım, almazlarsa koşa koşa gider kiliseye sığınırım.
Tabii!.
Bu soru yıllarca Anadolu’da Alevi vatandaşlara sorulan bir soruydu.
Fakat alınan cevap alışılagelmiş cevaplardan değildi..
Camiye koymazsanız, ben de kiliseye sığınırım.
Cami de kilise de Allah’ın evi, zaten nereye sığınırsan sığın, Allah’a sığınıyorsun.
Tabii ki, bu cevaplar Süleymancı arkadaşa ağır gelmişti, onlara göre cami kendi malları ve camiye hatta cennete kendilerinin dışında kimse giremezdi.
Bu kafayı gördükten sonra, Anadolu insanı nasıl birbirine düşman ediliyor, nasıl bir birine acımasızca saldırıyor daha iyi anlamıştım.
“Örümcek kafalı dışlayıcı Müslüman olacağınıza, hiç olmayın daha iyi”
Evet!.
Bunlar örümcek kafalı, Allah’ı ve dini kendilerine hapsettirmek isteyen bağnaz insanlardı.
Aylar sonra bir Ramazan günü, iş yerinde patron oruç tutmayı yasaklamış ve oruç tutan gizli tutuyor ve yemek çantasını gösteriş için getirip götürüyordu.
Süleymancı arkadaş özellikle oruç tutmadığını sağına soluna anlatıyor ve dikkat çekmek istemiyordu.
Fakat o arada Tuncelili arkadaş sendikanın işçi temsilcisi olmuştu.
Yemekhaneye girdim, patron ile sendikacı olan arkadaşın arasında müthiş bir tartışma yaşanıyordu.
Ne oldu diye sordum?
Ne olacak dedi, fabrikada o kadar Müslüman var, oruç tutanların iftar vaktinde yemek yemeleri için uğraşıyorum ve kabul ettireceğim dedi.
Uğraşa uğraşa bu hakkı kabul ettirmişti.
Patron iki gün sonra fabrikanın girişine ilan tahtasına şunu yazdırmıştı:
“MÜSLÜMANLARIN YEMEK SAATİ DEĞİŞTİRİLMİŞTİR.”
Evet!.
İnsanlara karşı art niyetli ve ön yargılı olmanın ne kadar kötü olduğunu Süleymancı olan arkadaş değil de Ülkücü arkadaş anlatmaya başlamıştı.
Böyle bir camiye koymama hikayesi yazdım, belki bize ders olur.
Habib Yalçın