Bu yazı benim için farklı bir tecrübe. Şehirden uzakta ve doğanın içinde bulunduğum ve elimdeki yegane alet bir akıllı telefon olduğu için, ilk defa bir yazımı telefonda yazıyorum. Bu belki gazetelerde henüz telefonla haber geçildiği dönemlerde, uzaktaki yazarların yazılarını dikte ettirmek suretiyle merkeze iletmesi şeklinde yapılmış olabilir fakat günümüzde böyle bir durumun kalmadığı kanaatindeyim. En azından, gördüğüm veya şahit olduğum bir durum değil. Doğada olmak, toprağı işlemek, toprakla direkt temas etmek ve biraz da biriken kitapları eritmek için yanıma sadece akıllı telefonumu aldım. Belki bundan beş yıl önce bu da çok gerekli değildi ama günümüzde telefonun konuşmaktan ziyade yazışma için kullanılması, anlık mesajlaşma uygulamalarının işlerin düzenlenmesi ve işleyişi için temel bir araç haline dönüşmesi, insanların sabırsızlığı, tatil kavramının tanımına telefonun bir araç olarak eklenmesi, insanların karşıdakine her an ulaşabilme arzularının keskinliği de eklenince, bu da bir tercih yerine zaruret halini aldı.
Bugünlerde sosyal medya üzerine birtakım tartışmalar yeniden ortaya çıktı. Burada fikir özgürlüğü, karşılıklı saygı, terör propagandası, anonim hesaplar üzerinden yürütülen algı çalışmaları, linç operasyonları, insanların iyi niyetlerini suistimal ederek haksız kazanç elde eden fenomen hesaplar, haysiyet cellatlığı gibi konular ile bu mecraların ekonomik boyutu uzun uzun tartışılabilir ki gördüğüm kadarıyla tartışılmakta da. Ben bu kısımların tamamına bu yazıda değinmeyeceğim. Benim asıl değinmek istediğim mesele, bu sosyal mecraların tanışmak, buluşmak, bir araya gelmek ve birlikte hareket etmek adına geçmişten bugüne nasıl bir fark oluşturduğu. Bundan yirmi sene önce, herhangi bir şehre öğrenci olarak gittiğinizde, kendinize bir çevre oluşturmak için çabalamanız, üniversite veya yurt arkadaşlarınız hariç birileriyle iletişim kurmak için emek ve mesai harcamanız gerekmekteydi. Bu da bazı dergilerin, internet sitelerinin, kitabevlerinin veya ocakların çevresinde olmanız anlamına geliyordu. Örneklemek gerekirse Ankara’da bazı kitabevleri, hem bazı yazarları görmeniz hem de yeni insanlarla tanışmanız için bir araçtı. Yine bunun yanında o dönem çıkan bazı dergiler ve sınırlı sayıdaki internet sitesi, sohbet odaları ve forum sayfaları ise dönemin vazgeçilmezleri arasındaydı. Öyle ki 2000'lerin hemen başında Ülkü Ocakları'nın internet sitesinde bulunan sohbet odası ve forum sayfaları, bugün sahip olduğumuz pek çok arkadaşlığın hem temelini oluşturmuş hem de bazı fikri tartışmalarımızın olgunlaşmasını sağlamıştı. Türk Milliyetçisi internet siteleri ise iki elin parmakları kadar ancak vardı ve herkes bir şekilde birbirini tanıyordu. Tanımasa dahi, tanıyan bir orta arkadaş mutlaka bulunuyordu. Yani alan görece daha dardı ve halkayı genişletmek için bir diğer halkaya da bir şekilde girmek ve orada da yer edinmek gerekiyordu. Lakin, yukarıda da bahsettiğim gibi bu ciddi bir emek ve zaman da istiyordu. Çünkü her yapı kendi içinde kemik bir kadro kurduğu için, o halkaya misafir olarak dahi dahil olmak, dikkat çekiyordu ve mutlaka gözlemleniyordunuz. Dergi çıkarmak ise başlı başına bir mesele idi. Çevrenin zaten dar olduğundan bahsetmiştim ve bu dar çevrede yazan kişiler zaten belliydi ve bunların da belirli bir kısmı bir yerde zaten yazıyordu. Yazmak isteyenleri bulmak ise iletişim araçlarının o dönemki durumunu ve yaygınlığını düşündüğümüzde oldukça zordu. Üstelik, dergileri mutlaka basılı olarak çıkarmak gerekiyordu. Bugünkü e-dergi düzeni ya yoktu yahut da biz, 90’ların çocukları henüz teknolojiye o kadar hakim değildik. Yine de o dönem sohbet odalarında bulunmuş, forumlarda ve sitelerde yazmış, ömrü kısa olsa da dergi çıkarmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki bugün sosyal medya her anlamıyla teknolojik bir nimettir. Sadece üretmek için değil, buluşmak, konuşmak, hatta bazen boş muhabbet etmek için de böyledir. Zannediyor musunuz ki, bizler zamanında sohbet odalarında sadece derin fikri tartışmalar yapardık. Tabi ki, dostlarımızla bir masada edebileceğimiz sohbeti oralarda da ediyorduk. Uçakla seyahatin henüz bu kadar yaygın olmadığı, daha doğru bir tabirle pahalı olduğu, bir dönemde, hepsi Türkiye'nin bir yanında olan insanların her an bir araya gelme imkanı da yoktu zaten. İşin bir diğer ilginç yanı da aylarca sohbet etmiş, aralarında dostluk bağı kurulmuş insanların bazılarının birbirlerinin yüzünü uzun zaman sonra gördüğü oluyordu. Bugün ise sosyal medya ile hayatımızın istediğimiz anlarını dostlarımızla paylaşırken, fikirlerimizi de herkese ulaştırabilecek bir ortama eriştik.
Bu ortamın elbette sıkıntılı yanları, benim gibi “her şeyi kafaya takan” belirli bir azınlığı uzaklaştıracak stres yüklü kısımları var fakat genel itibari ile teknolojik bir nimet olduğu fikrim sabit. Pek çok insan bu mecraları sadece iletişim amacıyla değil, bir haber alma ve haber verme aracı olarak da kullanıyor. Özellikle bu pandemi sürecinde neredeyse yegane haber kaynağı haline gelmiş olan bir Twitter var. Yine, bir haber duyduğumuzda, acaba aslı nedir diye araştırdığımız yer de mecra olmuş durumda. Bazı haber sitelerinin “haberin devamı için tıkla”, “gözünüze inanamayacaksınız”, “bu sözler olay yaratır” gibi kof ve zaman kaybettirici bölümlerini de atlayarak bilgiye daha çabuk ulaşma imkanını da sunuyor. Yalnız, bazı düzenlemelerin bu sıkıntıyı ortadan mı kaldıracağı yoksa yasadışı giriş ve kullanıma mı kapı açacağı konusu netleşmiş değil fakat bir gerçek var ki insanlar bu mecralara artık alışmış vaziyette. Hatta, bir neslin tamamen bu mecraların içine doğduğunu ve pek çok ilişkisini bu mecralar üzerinden kurduğunu söylemek de mümkün. Bu sebeple, düzenlemelerin toplumsal zeminde karşılık bulmamasının yegane getirisi arka kapılar açılması olacaktır. Çok fazla kural çok fazla denetim, çok fazla denetim de daha fazla kaçış, arayış veya suistimal getirir. İşi bilenlerin gemisini yürüttüğü, bilmeyenlerin ise yalnızca izlemek zorunda kalacağı bir sosyal medya, alternatifler doğuracak ama tamamen sona ermeyecektir. Ve benim asıl endişem, ufku açık, fikri hür, bu millet için çabalamak isteyen pek çok genç bazı imkanlardan mahrum kalacak ve bizim yaşadığımızı yaşayarak, bir şeylere ulaşmak için daha fazla emek ve mesai harcamak zorunda kalacak, neticede de bazıları belki de pes edecektir.
Veysel Çıtlak