Türk milliyetçilerinin MHP, AKP flörtünün ilk adımları atılırken kendi içinde başladığı kavga, geçen zaman ve yaşanan olaylar ile büyüyerek daha geniş bir sahada daha geniş bir fonksiyona ulaştığı su götürmez bir gerçek. Bizi yüzüstü bırakıp, bütün değerlerimizi çerçöp içinde oyuncak haline getirenlere kucak açan milliyetçilere (!) karşı verilen mücadele yeni bir parti, yeni bir vizyon doğurmuş ve bunun devamında İYİ Parti, kırsala sıkışmış, kralcılığı kural haline getirmiş, güne ayak uydurmayan doktrinleriyle statik durumdaki milliyetçi dinamiği tekrar harekete geçirmek adına bir şansımız olmuştu.
O dönem dili dönen her Türk milliyetçisi bu partinin, bir alternatif olarak değil, uyutulan ve amacından sapmış Türk milliyetçiliğinin vizyonuna talip olan gerçek bir temsiliyet barındıran özgün bir parti olduğunu anlatmıştı. Göremediğimiz, aslında görüp beklemek istediğimiz tehlike çok erken vukuu bulmuş ve hepimizin hayali bir roket şarapnelleri gibi amansızca sağ sola savrulmuştu. Parti için yön verici konumdaki birçok aktör, siyasette uzun yıllar geçirmiş ve artık saplandığı statükodan öteye geçme konusunda oldukça noksanlardı. Bunun akabinde istediklerimizin olmasından öteye daha büyük bir tehlike baş göstererek İYİ Parti’nin de AKP saflarında bir şekilde yer bulmaya meşru sebepler inşa edebileceği korkusu bizi iyice hapsetmeye başladı.
Bir yandan devlete, millete küsen vatanperver insanları mücadele etmeye ikna etmeye çalışırken, bir yandan da oyladığımız, arkasında durduğumuz parti siyaseti ile mücadele etmek oldukça mental kaygı ve yorgunluğa sebebiyet oluşturdu.
Ülke siyaseti maalesef bizi bir yandan AKP ve MHP’nin sürüklediği uçuruma set olmaya iterken, bir yandan da Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu gibi bize kırk kat yabancı aktörlerle saf tutmaya mecbur bıraktı. Beklediğimiz eli İYİ Parti uzatmayınca, başkalarının cephesinde savaşıp destanlar yazmaktansa, kurtulma yolunu yine kendimiz üreterek en azından kendi cephemizde ölmeyi yeğlemek en hayati mesele olarak konumlandı.
Bahadırhan Dinçaslan’ın yazısında dile getirdiği “boş ver” meselesini en iyi şekilde Suriye Operasyonlarında görmekteydik. Ülke bütünlüğü açısından gayet yerinde ve meşru bir operasyonu, insanlar AKP’ye duyduğu nefretten dolayı algılarında bir türlü normalleştirip, destek verme çıtasına yükseltemedi.
Böyle hassas bir noktada dahi kırılamayan bu nefret en basit sonucuyla ülke ve toplumsal güvenlik sorunudur.
Zaten şöyle bir gerçek var ki, siyasilerin tavır ve söylemleri bizi boğduğu için Ankara ve İstanbul toplantıları düzenledi bundandır ki biz oralara giderek görüş birliği sağlama gayretini güttük.
Evet bizi çok çetin savaş beklemekte, oluşan ihtimaller ne kadar korkunç ise imkanlar da bize birkaç fırsat sunmakta. AKP’nin getirip başımıza bela ettiği bu sistem, şu durum içerisinde yaratacağımız savaşta, gidişatımızı belirlemede bir fırsat sunmakta.
Mevcut durum içerisinde AKP’nin ya kaosa ya da ittifaka ihtiyacı çok açık. Yeni kurulabilecek ittifaklar ve kaoslara karşı yaşanabilecek bir hayal kırıklığına erkenden set çekmek hayati bir önem arz etmekte. AKP’nin getirdiği sistemin fırsatı burada kapımızı çalabilir. Seçmen artık siyasi partiler kadar siyasi aktörler etrafında halkalanabilmekte. Bizim kavgamızda elimize geçirebileceğimiz en iyi avantaj bunu kullanmak olacaktır.
Erken başlayıp oluşturacağımız bir kamuoyu, destek ve niyetimizi kararlılıkla tek elden ulaştırma becerisi kazanmamız ve son olarak birçok kesimin ulaşmak istediği bir ülke profilinde görmekten en asgari kaygı duyacağı başkan adayı.
Kimden söz ettiğim sanırım açık; Mansur Yavaş.
Kitlelerin; açlıkla, yoksullukla, eğitimle, işsizlikle, güvenlik sorunuyla, nepotizmle, siyasal islamla, popülizmle boğuştuğu bu dönem içerisinde hangisinden daha fazla etkilenip, yarası olursa olsun Mansur Yavaş onlara bir tercih sebebi sunabilecek yeterlilikte diye düşünüyorum.
Biz bu kavgada safımızı erken belirleyip, kendimizi; hiçbir siyasi partinin, hiçbir siyasi aktörün ya da hiçbir kitlenin inisiyatifine bırakmadan kendi ufkumuzdaki ülkeye ulaştıracağına inandığımız ismi bu yolda araçsal hale getirip sonuna kadar savunup, kitlelerin ona yönlenmesinde katkı sunmanın, bu kavgayı lehimize çevireceğine inanıyorum.
Geçmiş tecrübeler, arkasında durulan siyasilerin yarattığı hayal kırıklıkları ile dolu olsa da, bu kavga bu riski almaya mecbur bırakıyor.
Şayet hiçbir hayal kırıklığı, oylarımız ile koltuk kazanıp, bizlerin tek zerre ne istediğini önemsemeyen riyakar siyasilerin, bizi aptal yerine koymasından daha çok acıtmayacak.
Kavgamız bir ve daim olsun.
Yusuf Ayberk Enişte