Sarıklı İhtilalci: Ali Suavi

TAKİP ET

1839 yılında kağıt parlatmacılığı yapan bir esnafın oğlu olarak İstanbul'da dünyaya gelen Ali Suavi, Osmanlı döneminde yaşamış bir düşünür ve yazardır

1839 yılında kağıt parlatmacılığı yapan bir esnafın oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Ali Suavi, Osmanlı döneminde yaşamış bir düşünür ve yazardır. Birkaç sene rüşdiye eğitimi almış ancak medrese tahsili görememiş, eğitim hayatı cami dersleri ile sınırlı kalmıştır. İki üç yıl kadar katip olarak çalıştıktan sonra Bursa Rüşdiyesi’nde muallim olarak göreve başlamış ancak halk tarafından uygunsuz olarak nitelendirilen davranışlarından ötürü bu görevden ayrılmak durumunda kalmıştır. Bu olaydan sonra hacca giden Ali Suavi, döndükten sonra Filibe Rüşdiyesi’nde hocalık, Sofya'da ticaret mahkemesinde reislik ve Filibe’de tahrirat müdürlüğü yapmıştır. Bu görevlerinden azledilince tekrar İstanbul’a dönmüş ve camilerde vaazlar vermeye başlamıştır. İyi bir hatip olması nedeniyle ünü hızla bütün şehre yayılmış ve iddialara göre bu vaazları dinlemeye Sadrazam Fuad Paşa dahi gelmiştir.

Vaazlar vermeye devam ettiği süreçte Filip Efendi’nin Muhbir adlı gazetesinde siyasi ve sosyal meseleler üzerine yazmaya başlayan Ali Suavi, daha sonraları bu yazıları için "Ben bu yazılar ile hem lisanı bozdum hem de memleketimize hürriyet-i aklam soktum" demiştir. O sıralar gizli olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti hâmisi Mustafa Fazıl Paşa’nın Mısır meseleleri ve Belgrad Kalesinin teslimi ile ilgili olaylarla ilgili yazdığı yazılar ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Namık Kemal ve Ziya Paşa ile yakınlık içerisinde bulunan Ali Suavi, Muhbir gazetesindeki devlet aleyhinde yazıların artması ile birlikte gazete bir ay süreyle kapatılınca Kastamonu’ya sürülmüştür. Kastamonu’dayken Mustafa Fazıl Paşa’nın daveti üzerine gizlice kaçarak Paris’e gitmiştir. Burada cemiyetin aldığı kararla Londra’ya giderek Muhbir’i tekrar yayına başlatmıştır. İlerleyen dönemde cemiyetteki diğer arkadaşlarıyla arasının açılması, Ali Paşa’nın baskıları ve Sultan Abdülaziz ile anlaşarak İstanbul’a geri dönen Mustafa Fazıl Paşa’nın maddi desteğini kesmesi gibi olaylardan dolayı yayımlara son vermiş ve daha ilmi bir içeriğe sahip Ulum gazetesini çıkarmaya başlamıştır. 1870’ten sonra Yeni Osmanlılar ile bir bağı kalmayan Suavi, II. Abdulhamit’in tahta çıkması üzerine onun izniyle İstanbul’a dönmüştür.

Abdülhamit’in kendisine güven ve itibar göstermesi ile dış meseleler ile ilgili takip ve tercüme işleri yapmıştır. Mithat Paşa ve meşrutiyet rejimi aleyhine yazılarıyla sarayın güvenini kazanan Ali Suavi, bir süre sonra Mekteb-i Sultani müdürlüğüne getirilmiştir. Ancak daha sonra padişahla arası bozulmuş ve bu görevlerinden alınmıştır.

Ali Suavi, Batı kaynaklı bazı fikirlerde kendi yorumuyla düzenlemeler yapmış ve bu dönemlerde Türkçü görüşler öne sürmüştür. 'Türk' adlı makalesinde Türk ırkının tarih sahnesinde farklı devletler kurarak önemli roller oynadığını, fikri ve ilmi faaliyetler ile büyük hizmetlerinin olduğunu savunmuştur. Bununla birlikte Türk ırkının üstün ve eski bir ırk, dünya tarihinde de en büyük rolü oynayan ırklardan biri olduğunu söylemiştir. Türkistan ile ilgili yazılarında Rus tehlikesine dikkat çekmesi ve Rusların Türklere vereceği zararlar üzerinde durması ilgi çekicidir. Türk diline de değinen Ali Suavi, bu dilin en eski ve mükemmel dillerden biri olduğunu söylemiş, Osmanlıca ifadesinin siyasi bir amaç taşıdığını ileri sürmüştür. Bundan dolayı Türk diline lisan-ı Osmani denmesinin yanlış olduğunu belirtmiştir.

Din ile ilgili meselelere de sıkça değinmiştir. ‘’Yarım Fakih Din Yıkar’’ gibi makaleleri ile devlet işleri ve din işlerinin ayrı tutulması gerektiğini söylemiş, devletin coğrafya, iktisat ve ahlak bilgisiyle idare edilmesi gerektiğini savunmuştur. Öte yandan hilafet mevzularına da değinen Suavi, peygamberin hilafet adı altında bir vekalet makamı kurmadığını bunun yalnızca Hz. Ebubekir’e ait bir unvan olduğunu ve bu yüzden kimsenin halife olamayacağını dile getirmiştir. Namazda surelerin Türkçe okunmasında bir sakınca olmadığını hutbelerin ise Türkçe okunmasının önem arz ettiğini söylemiştir.

Ali Suavi’nin 1878’de Basiret’te yayınlanan fıkrasında "Devlet-i Aliyye’nin harici politikası şu sıralar birtakım müşkilata tesadüf etmiş ise de bunun çaresi imkansız değildir. Gazeteniz ile neşredeceğim makalenin mutaalasını evliya-yı umura ve umum ahaliye tavsiye ederim" sözlerine yer vermiş, bu fıkranın çıkışından 2 gün sonra yaklaşık 250 kişilik bir grupla söylenene göre V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak maksadıyla Çırağan Sarayı’nı basmıştır. Burada başına aldığı bir darbe ile öldürülmüştür. Daha sonra II. Abdülhamit’e karşı V. Murad’ı tahta çıkarmak isterken can vermesi Jön Türkler tarafından benimsenmesine yol açmıştır.

Ali Suavi Basiret Çırağan Baskını Çırağan Sarayı Hilafet II. Abdülhamid Küçük Hoca Muhbir Namık Kemal Sarıklı İhtilalci V. Murad