'Tek Adamın Türkiyesi'nde Siyasi Terör Rüzgarı

TAKİP ET

Türkiye "Tek Adam Rejimi"ne geçtiği günden bu yana; siyasetçi, hukukçu, gazeteci birçok kişi planlı ve örgütlü olduğu izlenimi uyandıran saldırılara uğradı. Saldırıya uğrayanların tek bir ortak noktası vardı: Otoriter yönetime karşı çıkmak...

Geride bıraktığımız iki yıl içerisinde siyasetçi, avukat, gazeteci; tanınmış birçok isim benzer biçimlerde saldırıya uğradı. Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu, Avukat Afşin Hatipoğlu, gazeteci Levent Gültekin, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Satuk Buğra Kavuncu, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Suat Başaran, gazeteci Yavuz Selim Demirağ, Millet İttifakı'nın Seçim Koordinasyon Merkezi Sorumlusu Alparslan Yılmaz ve daha birçok isim... Hatta son olarak Türkiye'nin gündemine oturan "Hudut namustur" pankartını astığı için gözaltına alınan 6 Türk gencinden biri olan Semir Yapıcı'ya evinin önünde saldırı düzenlendi. Söz konusu pankartı asan diğer bir genç olan Ahmet Çakmak ise alıkonularak zorla bir video kaydettirildi ve bu video sosyal medyada yayımlatıldı. Çakmak daha sonra bu videonun tehdit altında çekildiğini açıklayacaktı. Söz konusu videoda Buğra Kavuncu’nun “Hudut namustur” pankartını para karşılığında astırdığı ileri sürülüyordu.

Dikkat Çekici Benzerlikler: “Konuştuklarına Dikkat Et”, “MHP’yi Eleştirme”

Bu saldırıların tek ortak noktası gerçekleştirilme biçimi değildi. Saldırılardan sonra yapılan yargılamalardaki kovuşturma biçiminin benzerliği de oldukça dikkat çekti. Zira bu saldırıların hiçbirinde “etkin soruşturma” yapılmadı ve saldırganların tamamı şu anda serbest.

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu ve avukat Afşin Hatipoğlu Ocak 2021’de 24 saat içinde saldırıya uğradı. Selçuk Özdağ’a yapılan saldırı, Özdağ Twitter hesabından Devlet Bahçeli’yi 17-25 Aralık hususundaki tavrı nedeniyle eleştirdiği, Bahçeli’nin Can Dündar’la 17.25’te durmuş olan saatinin önünde yaptığı röportajı hatırlattığı paylaşımlarından 2 gün sonra gerçekleşti. KRT TV’de Taşınmaz Hukuku üzerine bir program yapan Avukat Afşin Hatipoğlu, kendisine saldıran kişilerin “Konuştuklarına dikkat et” dediğini açıkladı. Orhan Uğuroğlu da kendisine saldıranlardan birinin “MHP’den geliyoruz. MHP’yi eleştirme. Ülkücüler bunun hesabını sorar” dediğini söyleyecekti.

Buğra Kavuncu, Ahmet Çakmak, Semir Yapıcı ve Suat Başaran Saldırılarında Dikkat Çeken MHP ve Ülkü Ocakları Mensupları

Benzerlikler bununla da bitmiyor. Örneğin Buğra Kavuncu'ya saldıran şahıs serbest bırakıldığında kendisini Edirne Cezaevi önünde MHP ve Ülkü Ocakları'nın Silivri teşkilatları ve yöneticileri karşıladı. Hatta bu mutlu mesut karşılama anları fotoğraflanarak sosyal medya hesaplarından paylaşıldı. Saldırıyı gerçekleştiren Sinan Oral'ın açtığı dükkânın açılışına MHP Silivri İlçe Başkanı ve İstanbul Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısı'nın katıldığına ilişkin daha önce yapılmış sosyal medya paylaşımları ise Halk TV'den İsmail Saymaz tarafından haberleştirildi.

“Hudut namustur" pankartı asan 6 gençten biri olan Semir Yapıcı’yı hedef alan 3 kişilik saldırıya ilişkin Bahçelievler Ülkü Ocakları Başkanı Adem Sertdemir saldırıdan 4 gün sonra gözaltına alındıysa da bir süre sonra serbest bırakıldı. Oysa Semir Yapıcı ve “Hudut namustur” pankartını asan diğer 5 kişi 12 saat içinde gözaltına alınarak Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından sorgulanmışlardı.

Failler Aynı Kişiler

Saldırıya uğrayan isimlerden biri olan Avukat Afşin Hatipoğlu, Ahmet Çakmak'ın alıkonulması olayına ilişkin Yavuz Oğhan tarafından sunulan bidebunuizle programında "İşin ilginç bir tarafı, hayatın olağan akışına aykırı. Biz birçok şey söylüyoruz ama tek bir yerden cevap geliyor. Buna hukukta olağan şüpheli denir zaten. 14-15 Ocak olaylarının failleri ile Ahmet Çakmak olayının failleri aynı kişiler" demişti.

Aynı programda Yavuz Oğhan, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'a yapılan saldırıya ilişkin başlatılan soruşturmanın örgütlü suç olduğu iddiasıyla yürütüldüğünü hatırlatarak "Savcı bu soruşturmayı yürütürken sosyal medyadan eleştiri yağmuru altına alındı, baskı altına alındı yani. Sonra ben savcının değiştiğini duydum. Yani iddianameyi hazırlayan savcı ile o soruşturmayı yapan savcı arasında fark vardı. Önce tutuklandılar, sonra hepsi serbest bırakıldı" diye konuşmuştu.

Ahmet Çakmak'ı alıkoyduğu iddiasıyla soruşturmaya konu olan kişilerin daha önce yaptıkları bir saldırıyı hatırlatan Afşin Hatipoğlu ise "İfadede var isimler, ben o isimleri vermeyeyim. İfadede var neticede, yayımlandı. İsteyenler bakabilir. Çok net bir durum, Ahmet Çakmak'ın ifadesinde geçen iki kişi, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Suat Başaran'a Esenboğa Havalimanı CIP'de saldırıyı gerçekleştiren iki kişi. Açıkça ortada... Ben o saldırıyı gerçekten şoklar içinde takip ettim. Suat Başaran'ın Almanya'ya gittiği uçağa bilet alıyorlar. Suat Başaran'ın CIP'ye giriş hakkı olduğu için üstüne para verip tarife yükseltip CIP'e giriyorlar. Bir arbede çıkarıp saldırıp oradan uzaklaşıyorlar. Ben bunu ilk duyunca dedim ki 'Herhalde siyasi bir suikast düzenleyeceklerdi'... Bu organizasyon ancak onun için yapılır. Bu nasıl bir cesaret, bu nasıl bir organizasyon, bu nasıl bir strateji yani? O iki çocuk, Ahmet Çakmak'ın ifadesindeki iki çocuk. Bize saldıranlar, tehdit edenler, sosyal medyadakiler de onların uzantıları" ifadelerini kullanmıştı.

TamgaTürk olarak birbirleriyle irtibatlı olduğu düşüncesi uyandıran bu saldırılardan birinin hedefi olan Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a ulaştık. Özdağ ile yaptığımız röportajı aynen aktarıyoruz.

Size, Levent Bey’e ve Afşin Bey’e 24 saat içinde saldırıldı. Bütün saldırganlar serbest bırakıldı ancak size düzenlenen saldırı diğerlerine göre çok şiddetliydi. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun danışmanı Cuma İçten saldırıya ilişkin yaptığı açıklamada size yapılan saldırının emrini verenlerin aslında öldürme emri verdiklerini söylemişlerdi.

Genel Başkan Ahmet Davutoğlu ise “Başkent'in göbeğinde siyasi terör saldırısına uğrayan kardeşim Selçuk Özdağ'ın ameliyatı şükür başarıyla sonuçlandı. 24 saat geçti silahlı-sopalı saldırganlar nerede? Azmettirenler nerede? Failler bulunup ortaya çıkarılana kadar soracağım: Terör Ankara'da, failler nerede?” demiş, saldırıyı “siyasi terör” olarak nitelemişti.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın saldırı sonrasında “Bu hareketin delisi çoktur” şeklinde skandal bir açıklama yapmış, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise saldırıyı sizin kendi kendinize düzenlediğinizi iddia etmeye kadar götürmüştü bu işi. Ama saldırı sonrasında MHP yöneticileri dışında size bir cevap verme telaşına düşen grup ya da kesim de olmadı.

                İftiralar atıldı. Tacizden tutun da, akülü araç satmama kadar her şeyi söylediler. Madem bu olaylarla ilginiz yok, bunlardan size ne?

Afşin Hatipoğlu “olağan şüpheliler” olarak tanımlamıştı bu durumu. Başka kimse cevap vermiyor, doğrudan buradan cevap geliyor. Saldırganlar 20 gün içinde tahliye edildi değil mi?

                Evet, doğru.

Yargılama süreci ne safhada şu anda?

                Şu an ikinci duruşma oldu. İkisine de bu sanıklar önce -tutuklanıp sonra serbest bırakılanlar- katılmadılar. Avukatlar da mazeret beyan ettiler, onlar da katılmadılar ve ilk duruşmada mahkeme başkanı da mazeret beyan ederek katılmadı.

                İkinci duruşmada mahkeme başkanı katıldı ve bu duruşmada bizim avukatlarımız ısrarla HTS kayıtlarını istediler bu kişilerin. Bize saldırıda bulunan 5 kişiyle, başka bir arabayla arkadan takip ettikleri tespit edilen 3 kişinin, olaydan 15 gün öncesi ve 15 gün sonrasındaki tüm görüşmelerini içeren HTS kayıtları istendi. Ha bu kayıtlar ne kadar sağlıklı gelecek ben bilemiyorum. Çünkü mesela kamera kayıtları konusunda, emniyetin bu olayı ciddiye almadığını gördüm.

Nasıl yani?

                Emniyet, bu şahıslar olaydan sonra kaçarken aynı arabaya biniyorlar, 5 kişi aynı arabaya biniyorlar, ilk ifadelerinde iki kişi ayrı, üç kişi ayrılar güya, haberleri yokmuş gibi ifade veriyorlar, tanımadıklarını söylüyorlar ama aynı arabaya biniyorlar. Yolda giderken silahı yolda attık diyorlar. Hepsi yalan tabi. Kamera kayıtları var, bir vatandaşın çektiği kamera kaydı var, emniyetin tespit ettiği kamera kayıtları var. Sonra emniyetin “tespit ettim” dediği ama hâkimden aldığımız CD’de o kaydın olmadığı, daha sonra bizim giderek karşı apartmandan alarak ve tam saldırının görüntülerini gördüğümüz kamera kayıtları var. Bu olayın sonrasında bu kişilerin gittiği güzergâhlar takip edilmemiş. Bu arabanın plakası söküldüğü için takip edilmiyor, orada kalıyor. Yani bir kilometre kadar takip etmişler, kamera kayıtları var, sonrası yok. Peki, bu adamların öncesinde nereden geldikleri belli mi? Belli. Ama o görüntüler de yok. Sonra bu şahıslarla ilgili yakalama kararı bile yok. Bu şahısların ikisi iki gün sonra gece yarısı, cep telefonlarını üzerlerine almayarak teslim oluyorlar. Sonra da bir kişi yakalanıyor. Sonra da üç kişi teslim oluyor.

                Bizim teşhislerimizde de benim şoförüme resim üzerinden teşhis ettirmek istediler. Adamlar teslim olmuşlar içerideler, bize resim üzerinden teşhis yapmak istediler. Normalde 10 kişinin içine koyup ‘Bunlardan hangisi?’ diye sormaları gerekirken resimler üzerinden teşhis yaptırmak istediler. Ben Adalet Bakanı’nı arayarak ‘Bakın bunu sabah çıkarım, basın toplantısı yapar anlatırım, sizi rezil ederim’ dedim. Yani bu çok ayıplı bir şey. ‘Ne zamandan beri yakalanmış kişiler için resim üzerinden teşhis yapılıyor ki?’ dedim. Yakalanmayanlar resim üzerinden teşhis edilir. Yakalanmaz, görgü şahitleri vardır, çizim yapılır, o resimler ‘Buna benziyor mu?’ diye sorulur. Oysa burada adam teslim olmuş…

(Selçuk Özdağ'a saldırı davasında yargılanan isimlerden biri olan Gülahmet Türk Bursa Ülkü Ocakları Başkanlığı'na getirildi. Gülahmet Türk solda, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım sağda)

Bana Saldıran Şahıslardan Biri Bursa Ülkü Ocakları Başkanı Yapıldı: Hani Ben Kendi Kendime Düzenletmiştim Bu Saldırıyı?

                Şimdi efendim, bu bir organize saldırı. Bakın ben kurumları suçlamam. MHP’de de, CHP’de de, Gelecek Partisi’nin içinde de suç işleyenler olur. Ama bir kurum suçlanmaz. Suçların şahsiliği ilkesi vardır. Burada bana saldırı yapanların çoğunluğu Ülkü Ocakları yöneticileri. Bu saldırıyı yapan isimlerin kimlikleri belli olduktan sonra bunlarla ilgili derhal işlem yapılması lazım. Kim yapacak? Önce Ülkü Ocakları Genel Merkezi, sonra MHP Genel Merkezi yapacak. Bunları tardedecekler. Bunlar daha önceden Ülkü Ocakları’na girmiş olabilirler. Kötü bir eyleme katılmışlardır. O gün bunlar hemen uzaklaştırılacaklar, oradan atılacaklar, madem bu olayla alakaları yoksa. ‘Bu olayla alakamız yoktur’ diyorlarsa. Ama bana saldırıda bulunan kişi Bursa Ülkü Ocakları Başkanı yapıldı. Bu da doğru değil. Hani ben kamerayı kendim koydurmuştum? Hani kendim bu adamları tutarak kendimi dövdürmüştüm? 17 dikiş atıldı, elimde 3 tane kırık vardı. Kim yapar bunu? Hangi akılsız yapar? Hangi aptal siyasetçi yapar. Hastaneye 2-3 dakika geciksem ölecektim.

Bir Buçuk Yıldır Verilmeyen Silah Ruhsatı Saldırı Günü Verildi

                Süleyman Soylu da olay olduğunda, daha kimin yaptığı belli değilken, hangi yaş grubunun yaptığı, kadın mı, erkek mi, bir sol örgüt mü, PKK mı, terör örgütü mü, kim olduğu belli değilken ‘Bunlar gençlerin tepkiselliği’ dedi. Bunların genç olduğunu biliyordu Süleyman Soylu. Bunu niye söylüyorsun? Benim evimden silahım çalınmıştı, bir buçuk yıl önce Manisa’da. Ben sürekli o silahın ruhsatını almak istedim, yeniden silah almak için. Bana vali numara çekti, emniyet müdürü numara çekti, telefonlarıma çıkmadılar, ruhsatımı vermediler ama o gün bana ruhsat verdiler.

O gün mü? Sahiden aynı gün mü verdiler ruhsatı?

                O gün benim silah ruhsatım saat 17’de çıktı. Böyle mi Türkiye yönetilir? 3 dönem milletvekilliği yapmış, iktidar partisinin milletvekilliğini yapmış, Muhsin Yazıcıoğlu’nun Genel Başkan Yardımcılığını yapmış, 12 Eylül döneminde 7 yıl hapishanede kalmış, Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda idamla yargılanmış bir şahsın silah ruhsatını niye vermediniz? Niye olaydan sonra hemen verdiniz? Madem hakkımdı niye önce vermediniz? Madem hakkım değildi niye olaydan sonra hemen verdiniz? Bunların hepsi çelişkiler yumağı. Hakimlere baskı yapıldı biliyorsunuz. Savcı tehdit edildi o gün, sosyal medyada kampanya yapıldı.

Peki, efendim savcı değişti deniyor. Yavuz Oğhan, ilk tayin edilen savcının saldırıyla ilgili örgütlü suç soruşturması yaptığını ama sonrasında sosyal medyada oluşturulan baskının ardından savcının görevden alındığını söylemişti. Yani soruşturmayı başlatan savcı ile iddianameyi hazırlayan savcının aynı olmadığını söylemişti. Bu doğru mu?

                Savcı, bu davanın ağır cezada görülmesini, dosyayı ağır cezaya göndermek istedi. Fakat hem siyasi hem yargı içerisinden müdahalelerle dosyanın tekrar asliye cezada kalması istendi. Eğer ağır cezaya gitseydi, çünkü bunlar 5 kişiler, diğer arabadakilerle 8 kişiler, bu örgütlü bir suç olmuş olacaktı ve bunlar çok ağır cezalar alacaklardı. Bir daha da kimse birilerinin dolmuşuna binerek birilerinin tahrikine gelerek kolay kolay birilerine saldıramayacaklardı. Bu saldırılarının devamlı olmasının sebebi de bu saldırılarda kişilerin cezalandırılmamasıdır. Ve kamera kayıtlarının ortaya çıkarılmamasıdır, eksik çıkarılmasıdır, eksik müdahalelerdir, soruşturmanın akamete uğramasıdır, savcıların hakimlerin bu noktadaki tembelliği, yavaşlığıdır. Bu saldırı üç tane beş tane değil ki 50 kişiye saldırı yapıldı.

Hükümet Değiştiğinde Bu Saldırıların Arkasındakiler Ortaya Çıkacak, Belki de Bu Kişiler İtirafçı Olacaklar

                Bunlar yarın bir hükümet değiştiğinde bakın göreceksiniz, yargı tarafsız olduğunda, bağımsız olduğunda Levent Gültekin’e de, Murat Ağırel’e de, Buğra Kavuncu’ya da, Afşin Hatipoğlu’na da, Meral Akşener’e de, Yavuz Selim Demirağ’a da, Kemal Kılıçdaroğlu’na da saldıranların arkasında kimler var, hepsi çıkacaktır. Belki de bu çocuklar konuşacaktır, itirafçı olacaktır. Bu çocukların Ülkü Ocakları ile bağının olduğu tespit edildiğinde ben tivit atmıştım ‘Şimdi olayla alakamız yok diyenler utanacak mı?’ diyerek. O çocuklara da seslenmiştim, elinize silah almayın, sopa almayın. Sizin saldırdığınız kişi Ülkü Ocakları’nda yöneticilik yapmış bir kişi, 7 yıl hapiste yatıp Ülkücü Kuruluşlar Davası’ndan idamla yargılanmış bir kişi, 17 yıl Muhsin Yazıcıoğlu’yla siyaset yapmış, Genel Başkan Yardımcılığı yapmış bir kişi, üç dönem milletvekilliği yapmış ve hangi milliyetçi ülkücü yanına geldiyse gönlünde ağırlamış ve onların makul, meşru, hukuki taleplerini yerine getirmiş bir kişi. Ben ne söylemişim de bana saldırıda bulunuyorsunuz? Birini tahkir mi etmişim? Ayna tutmak, sorular sormak ne zamandan beri suç oluyor?

Bir de efendim, bunlar suçsa bile bunun cezasını vermek…

                Evet, bu suçsa, bir hakaret varsa bunun yolu dava açmaktır. Bakın siyaset sözle yapılır. Kelimelerle yapılır. Türkiye ne çektiyse çatışmalardan çekti. Demokrat Parti ile CHP demokratik hayata geçtiklerinde birbirleriyle çatıştılar, darbeler doğdu Türkiye’de. Darbelerde de insanlara çok zulümler, işkenceler yapıldı. Ben de o işkencelere maruz kalanlardan birisiyim. 1980’de işkencelerden geçtim. ‘28 Şubat Postmodern Darbesi’nde üç defa üniversiteden atıldım. Çok ayıplı şeyler. Ellerinde bir dosya, işte ‘Selçuk Özdağ’ı tanıtıyoruz. Akülü araçları sattın mı, tacizde bulundun mu?..’ Nerde bulunmuşuz, hangi mahkeme kararı var? Açıklayın onları. Mahkemenin kararının üst tarafı dursun o isimleri silin, mahkemenin verdiği cezayı, benim hakkımda dava açılmış mı, bir iddianame var mı açıklasanıza.

               Ne kadar ağırıma gidiyor bunlar biliyor musunuz? O kadar ağırıma gidiyor ki. Bana bir terör örgütü saldırıyor olsaydı hiç ağırıma gitmezdi. Ben Darbeler Araştırma Komisyonu’nun Başkanvekiliyim. FETÖ’yle mücadele eden adamım. Ben 17-25 Aralık’tan önce başladım FETÖ’yle mücadeleye, 17-25 Aralık sonrasında da ‘Bunlar Humeyni gibi gelecekler, Türkiye’de rejim değiştirecekler’ demiş bir kişiyim canlı yayında. Sayın Bahçeli ‘Ne istiyorsunuz şu yaşlı başlı hocaefendiden’ diye bağırdığında STV kapatılırken, Zaman Gazetesi kapatılırken oraya milletvekillerini gönderirken ben onlarla mücadele ediyordum. PKK ile en net mücadeleyi veren bir milletvekiliyim, Meclis’te Pervin Buldan’ın yüzüne ‘Size Suriye’de YPG devleti kurdurmayacağız, Türkiye’de de PKK devleti kurdurmayacağız’ diye konuşmuş bir adamım ben. Ağrı’da Sırrı Sakık, Kazım Karabekir Caddesi’nin adını değiştirmek istediği zaman, Sakık ‘Ne yani, Ağrı halkı değşimesini istediğinde siz halk iradesine inanmıyor musunuz?’ dediğinde ‘Kurtuluş kahramanlarının isimlerini bir şehir değiştiremez, bütün Türkiye karar alması lazım’ demiş bir siyasetçiyim ben. Aybüke Yalçın şehit edildiğinde onun adını Meclis’te ilk dile getiren kişilerden biriyim ben.

Ben Elini Temiz Tutmuş Bir Siyasetçiyim, Böyle Bir Saldırıyı Hak Etmedim

                Böyle bir saldırıyı hak etmedim ben. 12 Eylül yargılamalarında solcular ve ülkücüler farklı farklı cezalar aldılar. Tüm öldürmelere karşıyım peşinen söyleyeyim ama mesela, açıkça söyleyeyim, 7 askeri öldürmüş bir solcu 11 yıl yatıp çıkarken 7 yıl öldürmüş bir savcı ise 36 yıl hüküm giymişti. Aynı suçtan aynı cezalar verilmiyordu yani. Sayın Bahçeli koalisyonda başbakan yardımcısı iken bu konuyu kendi milletvekilleri kendisine gelip söylemesine rağmen "Üç beş serseri için koalisyonu bozmam" diyerek yapmadı bu işi, Sayın Yazıcıoğlu Erbakan’ı desteklediği dönemde bu konuyu halledemedi. Ama Selçuk Özdağ milletvekili olduktan sonra bu konu önüne geldiğinde Sayın Erdoğan’la ve Sayın Bülent Arınç’la görüşerek ve o süreçte kanun teklifi hazırlanmasını sağlayarak ülkücülerin tahliyesini sağladı. Daha sonra da, burada Eşber Yağmurdereli şahittir, 27-28 yıl hapis yatmış başka bir solcunun cezaevinden çıkması için kanun teklifi hazırlanmasını sağlayan bir kişiyim ben. Yani adalet tecelli etsin diyerek yıllardır cezaevinde yatan ülkücülerin çıkmalarını sağladım. Hatta o zaman Yıldıray Oğur ‘Katillerimiz artık eşittir’ diye yazmıştı, Sayın Bahçeli 15 gün sonra bana dolaylı olarak destek verdi. ‘Yiğidi öldür, hakkını yeme’ derler ya. O zaman bana destek verdiği için Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ve Bülent Arınç’a özellikle teşekkür ediyorum, burada haklarını teslim ediyorum. O nedenle, bu saldırıyı hiç hak etmedim ben. O yüzden bu saldırı birilerinin ayıp hanesinde kıyamete kadar duracaktır.

                Ben elini temiz tutmuş bir siyasetçiyim. Ellerinde kimin ne belge varsa açıklasın, bunlar çok ayıplı şeyler, ben suç duyurusunda bulundum. Bir işlem yapılmadı. Sayın Bahçeli hakkında da suç duyurusunda bulundum. Siyaseti yapacaksak temiz yapacağız. Dün Sayın Erdoğan’a her şeyi söyleyenler şimdi yan yana yürüyorlar. Siyaset bu olmamalı. Ben bunlara ayna tuttuğumda da rahatsız oluyorlar. Geçmişte ‘Sayın Erdoğan vatan hainidir, yargılanmalıdır, idam edilmelidir’ diyenler şimdi ‘Muhterem Erdoğan Cumhurbaşkanı adayımızdır’ diyorlar. Bunlar yaman çelişkiler. ‘Bu ne yaman çelişki?’ diye de sorarım o zaman ben.

Niye Ben Bir Güvercin Tedirginliği İçinde Gezeyim?

                Niye ben silahlı geziyorum? Ben hapishaneden çıktığımdan itibaren, gerek başbakanlıkta çalışırken gerek Büyük Birlik Partisi’nin Genel Başkan Yardımcılığı’nı yaparken Muhsin Yazıcıoğlu’nun yanında, gerek AK Parti’nin üç dönem milletvekilliğini yaparken köy köy kasaba kasaba gezerken, hatta Güneydoğu Anadolu’da sokağa çıkma yasağı olduğu dönemde oralarda sorumlu olduğum günlerde başımın üstünden vızır vızır kurşunlar geçerken belime silah takmamış biriyim ben. Niye ben silahlı geziyorum şimdi, niye korumayla geziyorum? Hiç koruma talebinde bulunmamış bir kişiyim ben, ilçe başkanları bile koruma talep ediyorlardı AK Parti’de ben ise Genel Başkan Yardımcısı idim. Hrant Dink’in dediği gibi niye ben bir güvercin tedirginliği içerisinde gezeyim? Niye yanımda koruma olsun, niye şoförümde, bende, arabamda, evimde, hanımımda silah olsun? Benim hanımım Kuran kursu hocası. Böyle mi gezeceğiz Türkiye sokaklarında? Bir parti nasıl yönetiliyorsa, ben Türkiye’yi de öyle yöneteceğim demektir bu. Kimseyi ilzam etmiyorum, kimseyi suçlamak istemiyorum. Ama lütfen herkes konuşmalarına dikkat etsin. Bu ülkede herkes hür bir şekilde dolaşsın, hür bir şekilde düşüncelerini söylesin ve kimse kimseyi tehdit etmesin. Niye tehdit ediyorsunuz? Kendinize güveniyorsanız, işsizliği, yoksulluğu, yasakları önlemişseniz, Türkiye’de insanlar zenginse, çocuklarına iş bulabiliyorlarsa, insanlar Avrupa’ya özenmiyorlarsa, kişi başına düşen milli gelir 11 bin dolardan 15 bin dolara çıkmışsa siz niye sizi eleştirenleri tehdit ediyorsunuz ki? Meral Akşener partisini kurarken ben genel başkan yardımcısıydım, ‘Kursun’ dedim. ‘Sandıkta yarışmayı, sandıkta yenmeyi de severiz’ dedim. Siz de böyle söyleyin. Ama siz işsizliği konuşacağınıza, zamları, enflasyonu, cari açığın artmasını konuşacağınıza kalkıyorsunuz, sürekli tehdit diliyle bunları unutturmaya çalışıyorsunuz.

                ‘Yarın mahcup olmayız’ diyorlarsa bilemem. Ama seçmen hiç öyle değil. Manisa’nın bir parkında karşılaştım birisiyle. 22 sene hapis yatmış, Ağrılı Kürt kökenli bir adam, beni de tanımaz. Ben de ülkücüyüm, Türkmen’im. Adam ne dedi biliyor musunuz? ‘Size saldırı yapıldığında hapishanede sizin konuşmalarınızı dinliyordum televizyonlarda, yer yarılsa da içine girseydim ya da saldırı olduğunda Selçuk Özdağ’ın yanında olsaydım’ dedi. Binlerce insan böyle…          

                Ben ömrümü bu vatana adadım. Bu millete, bu devlete, bu bayrağa, bu demokrasiye, bu cumhuriyete adadım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını şükranla anıyorum. O günden bu güne kim katma değer sağladıysa bu ülkenin zenginliği, refahı, özgürlüğü için onları şükranla anıyorum. Kim ki bu milletin bir kuruşuna tenezzül ettiyse onları da lanetle anıyorum.

Size yapılan saldırı en şiddetli saldırılardan biriydi sanırım bu gazetecileri, avukatları ve siyasetçileri hedef alan saldırılar içerisinde.

              ‘Sen iki dakikayla yırttın’ dedi doktorlar. ‘Düşseydin zaten ölmüştün’ dediler. Düşmedim, Allah kurtardı ve iki üç dakika gecikseydim yine kan kaybından gidebilirdim çünkü kanamam devam ediyordu, sürekli kan akıyordu.

Sizin bir beyanatınızı hatırlıyorum, ‘Silah sıkamasaydık kurtulma ihtimalimiz yoktu’ diye.

          Tekrar üzerimize gelme ihtimalleri vardı. Ben zaten saldırı esnasında bir silahın sürekli üzerime doğrultulduğunu gördüm. Üzerimde silah olsaydı çekseydim belki ateş edecekti. Organize bir suç olduğu çok belli. Şoförüme zaten ‘Arabaya bin yoksa seni de öldürürüz’ diyorlar. Organize bir saldırı. 5 kişi benim evimin önüne geliyorlar, ellerinde sopalar, silahlar var, kaçarken aynı arabaya biniyorlar.

Telefonları olmadan gelip teslim oluyorlar dediniz, HTS kayıtlarından endişe ediyor olabilirler mi?

                Bakalım o HTS kayıtları da ne kadar sağlıklı gelecek? Onu da bilmiyoruz. Yani ben Türkiye’de adalet ve emniyet mekanizmasının tam ve kâmil mânâda hukuka uygun bir şekilde işlediği kanaatinde değilim. Bu bir kanaattir benimkisi. ‘Üç dakika gecikseydiniz ölmüştünüz’ demişlerdi. Bana yapılan saldırı bir mesajdı. Beni döverek öldüreceklerdi. Bakın silahla öldürdükleri zaman infial oluşur. Ama böyle bir şeyde ‘Ya işte tartıştık, kafası taşa değdi, elimize sopayı bilmiyorum kim verdi’ gibi ifadelerle bunu adi bir saldırı gibi göstererek yırtacaklardı. Hem benden kurtulacaklardı hem de yeni kurulan İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi gibi partilerin genel başkan yardımcılarına mesajlar vereceklerdi. ‘Eleştirmeyin bizi, susun. Türkiye güzeldir, zengindir, -tıpkı Sayın Erdoğan’ın söylediği gibi- yurt bulamayanlar gezicidirler, marketlerde fiyatlar çok iyi, yalan söylüyorsunuz’ diyerek algı üreteceklerdi.

Bu Organize Bir Eylemdir

Siz çok net olarak ‘Bu organize bir eylemdir’ dediniz. Suat Başaran’a da Esenboğa’da CIP’de saldırı düzenlendi. Orada para verip tarife yükseltip CIP’e girerek Başaran’a saldırıyorlar.Kendisi de saldırıya uğrayan Afşin Hatipoğlu bu saldırının böyle planlı olduğunu görünce ‘Herhalde bir siyasi suikast denediler diye düşündüm’ demişti. Peşinden de Buğra Kavuncu’ya saldırı düzenlendi. Buğra Bey’e saldırıldı, daha hiçbir şey belli değil bir saat geçmeden hükümet medyası ‘Saldıran da İYİ Partiliydi’ propagandasına başladılar…

                Vallahi, siyaset de bu olmamalı, gazetecilik de bu olmamalı, insanlık da bu olmamalı, Müslümanlık da bu olmamalı, vatandaşlık da bu olmamalı. ‘Emin olmadığınız bir şeyi söylemek, size yalan olmaya yeter’ diyor İslam dini. Bakın insanlar Türkiye’de artık günlük yaşıyor insanlar. Artık Türkiye’de onurlu, haysiyetli duruş sergilemek çok zorlaşmaya başladı. ‘Dün dündür, bugün bugündür’ mantığıyla hareket ediliyor, ‘Unutuluyor nasılsa bunlar’ deniyor. Bu Şark toplumlarının kaderi olmamalı. Buralara önce insanlık, hukuk uğramalı. Müslümanlıktan da önce. Utançla izliyoruz bunları. Daha düzgün siyaset yapabiliriz. Birbirimizi severek, Yunus dilini, Hacı Bektaş dilini kullanarak siyaset yapalım. Bu topraklar acılardan çok çekti. Bu topraklar 60’ta çekti, 71’de çekti, 80’de çekti, 28 Şubat’ta çekti, 15 Temmuz’da, Sivas’ta, Madımak’ta, Maraş’ta, Çorum’da, Gazi olaylarında çekti. Hâlâ daha bu kamplaşmanın, kutuplaşmanın bedelini ödüyoruz. Birbirimize acıları tattırmayalım, burası mutlu insanlar diyarı olsun. İktidar tek gayemiz olmasın. Diğer partiler de bizim partilerimiz diyecek iktidarlara ihtiyacımız var. Liderler yarı tanrı, tartışılamaz olmasın. Partiler araç olsun, amaç olmasın.

Bunlar Davutoğlu’nun Dediği Gibi “Siyasi Terör” Saldırısı

İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’ya saldıranlar Edirne Cezaevi’nde serbest bırakılınca MHP ve Ülkü Ocakları’nın Silivri teşkilatları karşılamıştı.

                Bunlarla ilgili değerlendirmeyi bir yandan basın mensupları bir yandan siyasetçiler bir yandan da seçmen değerlendiriyor. Sandıkta değerlendirmeyi göreceğiz. Hukuk da bir değerlendirmeyi yapacaktır.

Hukuk bugün yapmazsa yarın yapar diyorsunuz…

                Önce sandık yapar, sonra hukuk yapar, ama mutlaka yapar. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz Türkiye’de.

Peki efendim “Hudut namustur” pankartı olayıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Pankartı asan 6 genç 12 saat içinde gözaltına alınıp terörle mücadelede sorgulandılar, sonra içlerinden biri saldırıya uğradı, olayla ilgili Bahçelievler Ülkü Ocakları Başkanı gözaltına alındı. Sonra da 6 gençten birisi alıkonuldu. Alıkoyanlardan birisinin ismi size yapılan saldırıda, diğerinin ismi Suat Başaran’a yapılan saldırıda geçiyor.

                Bunların hepsi ile ilgili hukuk teferruatlı araştırma yapmalı. Sayın Davutoğlu’nun dediği gibi “siyasi terör” saldırısı bunlar. Bunların hepsinin birbiriyle illiyet bağları ortaya çıkarılmalı. Zaten HTS kayıtları, gerçekten bir terör savcısı devreye girse, bütün olayların birbirleriyle ilintilerinin olduğunu ortaya çıkartır. Bu da birileri için çok ayıplı bir iş, nakısa olur. Onların mazilerine, tarihlerine uygun olmadıkları ortaya çıkar. Ki zaten seçmen kavga istemiyor efendim, seçmen silah istemiyor, sopa istemiyor. İnsanların memleket meselelerini konuşmasını istiyor. Yurt meselesini konuşmak istiyor. Zamları, yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları konuşmak istiyor. Bunlar aynı zamanda Türkiye’nin gündemini konuşturmama çabası da olabilir. Bunlara karşı da biz Türkiye’nin meselelerini konuşmaya devam etmeliyiz.