Tirana Direnen Turancı: Aron Atabek

TAKİP ET

Aron Atabek, Kazakistan'daki Türkçü-Turancı mücadelesi ve hürriyetçi yaşamıyla tarihe geçti.

Aron Atabek, 31 Ocak 1953'te Kalmukya'da, Narın Huduk köyünde dünyaya geldi. Babası Holodomor kıtlığı sırasında yaşadı ve bir gulag kampında yıllarını geçirdi. Dedesi ve büyük dedesi de Bolşevikler tarafından baskıya uğrayarak sonunda idam edilen Atabek'in büyük büyük dedesi Mahambet Ötemisulı, Bökey Orda'da 1835-1837 yıllarındaki bir isyana öncülük ettiği gerekçesiyle Ruslar tarafından öldürülen bir ozan ve savaşçıydı.

1971'de, 18 yaşındaki Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne taşınan Aron Atabek, Kazak Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesindeki eğitiminin ardından Leningrad Devlet Üniversitesi Moğol Araştırmaları ve Türkoloji Bölümünde stajını bitirdi. Tengricilik, Kül Tigin Anıtı ve Yollug Tigin Anıtı gibi anıtlar üzerine çalıştı.  Devlet Film Ajansı ve Mektep Yayınevinde editörlük yapan Atabek bu sırada yazdığı yazılarda ve şiirlerde "Atabek" mahlasını kullandı. Mahkeme kayıtlarındaki adı Aron Edigeev, doğum adı ise Aron Nutuşev idi.

Jeltoksan Olayları 

Kazakistan'ın SSCB'nin bir parçası olmasına muhalif olan Aron Atabek, 1986 yılının Aralık ayında Almatı'da patlak veren Jeltoksan (Kazak Türkçesinde Aralık ayı) olaylarına katıldı. Jeltoksan olayları, SSCB Genel Sekreteri Mihail Gorbaçev'in Kazakistan Komünist Partisine Kazak olan Dinmuhammet Kunayev yerine Rus olan Genadi Kolbin'i ataması üzerine başladı. Bu yıl Janaözen'de (Yeniözen) 2 Ocak'ı 3 Ocak'a bağlayan gece yapılan protesto ile başlayan olaylar gibi süratle Çimkent ve Karağandı gibi kentlere sıçrayarak bir başkaldırıya dönüşen Jeltoksan olaylarında birçok soydaşımız yaralandı, bini aşkın tutuklama yapılırken 200'den fazla soydaşımız katledildi. Ruslar, Jeltoksan olaylarının "milliyetçiler tarafından kışkırtılan öğrenciler" tarafından yapıldığını iddia etti ve olaylar sonrasında yapılan tutuklamalarda birçok Kazak genç infaz edildi. Örneğin Kayrat Rıskulbekov 22 yaşında hapishanede intihar süsü verilerek öldürüldü. Atabek, Rusların insanlıktan nasibini almamış yargılamalarından kaçarak 2 yıl boyunca firari bir yaşam sürmek zorunda kaldı.

1989 yılının Ağustos ayında Jeruyuk Ulusal Yurtsever Cemiyetini teşkilatladı. Kasım 1989'da SSCB Halk Vekilleri Kongresi'ne şahsen bir mektupla başvurarak Jeltoksan olaylarında hayatını kaybedenlerin anısına cenaze töreni düzenlenmesini ve matem ilan edilmesini, ayrıca Jeltoksan olaylarından sonra tutuklananların serbest bırakılmasını ve Kazakistan'ın egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanınmasını talep etti. Bunun sonucunda Jeruyuk Cemiyeti feshedildi ve Atabek hapse atılarak işkencelere tabi tutuldu. Nisan 1989'da Kazakistan Komünist Partisi I. Sekreteri Nursultan Nazarbayev ile bir toplantıya katıldı ve Halk Vekilleri Kongresi'ne mektupla ilettiği taleplerini bu toplantıda yineledi. 

Alaş Partisinin Kuruluşu

1990 yılının Nisan ayında Türk milliyetçiliğini ve Turancılığı benimseyen Alaş Ulusal Özgürlük Partisini kurdu ve liderliğini üstlendi. Ülkedeki tüm Slavların gönderilmesi ve İslami köklerin reddedilmediği bir Kazakistan'ın kurulmasını savunan Alaş Partisi, tüm Türklerin tek çatı altında toplanmasını ülkü edinmişti. Ayrıca Ocak 1990'da Alaş adlı bir gazete yayımlamaya başladı. Yasaklı olan bu gazete Estonya'da basılıyor ve oradan gizlice Kazakistan'a sokuluyordu. Nursultan Nazarbayev'i "gaspçı bir Tiran " olarak niteledi ve Nazarbayev rejimini "Kazak ulusunun doğal gelişimine mani olduğu için" eleştirdi. Diktaya karşı çıktığı için tehdit altına alınan Atabek, Şubat 1991'de Moskova'ya gitmek zorunda kaldı.



Aralık 1991'de Alaş Partisinin İslamcı kanadından bir grup, müftü Rısbek Nısambayev'i müftülük görevinden zorla uzaklaştırmak istedi. Almatı'da bir camideyken Nısambayev'i rehin alan grup, müftüyü darp etti ve camiye el koyduklarını açıkladı. Saldırıda kolu kırılan Nısambayev polis tarafından Alaş Partisi üyelerinin elinden kurtarıldı ve Atabek kendi partisinin mensuplarının neden olduğu olayı kınayarak olayın KGB tarafından köktendinci İslamcıların kışkırtılması sonucu yaşandığını açıkladı. Atabek, tutuklanan partililerini bağlantıları vasıtasıyla içerden çıkarmaya çalıştığı iddiasıyla "saldırıyı planlamak, Nazarbayev'e iftira atmak ve Kazakistan Ceza Kanununu çiğnemek"le suçlanarak Ruslar tarafından 1992'de Moskova'da tutuklandı. 

Ebulfez Elçibey'in Daveti

Atabek'in Kazakistan'a geri gönderileceğinin duyulması üzerine kendisi de Atabek gibi bir Türkçü-Turancı olan Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey, Aron Atabek'i Azerbaycan'a davet etti. 6 Ağustos 1992'de Bakü'ye gelen Atabek, Azerbaycan'dan siyasi sığınma hakkı alamadıysa da güvenliği garanti edildi. Aron Atabek burada muhalif Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmen firari gençlerin bulunduğu "Türkistan" hareketini başlattı. Atabek Mayıs 1993'e kadar ailesiyle birlikte Bakü'de, Dağlık Karabağ Savaşı'nda Ermenilerin mezaliminden kaçarak kendi yurdunda sığınmacı olan Türklerle birlikte kışlada yaşadı. Burada yaşadığı süre boyunca Atabek, Elçibey'in liderliğini yaptığı Azerbaycan Halk Cephesi Partisinden arkadaşlarının destekleriyle hayatını idame ettirdi. Karabağ ve Çeçenistan'a ziyaretler yaptı. Ayrıca Antalya'da düzenlenen 1. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı'na katıldı.

Turancı Ebulfez Elçibey'in darbeyle iktidardan uzaklaştırılarak Ruslarla çok daha yakın ilişkiler içinde olan Haydar Aliyev'in iktidara gelişi ile Aron Atabek Azerbaycan'dan ayrılarak Rusya'ya taşınmak zorunda kaldı. Rusya'da geçen zor günlerin ardından önce ailesini 1994'de Almatı'ya geri yolladı. Kendisi ise 1996 Aralık ayında geri döndü. Tabii bundan önce Kazakistan'a birkaç defa izinsiz olarak girecekti. Vatanına döndüğünde ise "evsiz" ve işsiz biri olarak buldu. Zira Alaş Partisinin çalışmalarını finanse edebilmek için iki dairesini satmıştı ve işi de yoktu. Ayrıca Kazakistan vatandaşlığına giriş talebi ve Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'den af talebi de kabul edilmedi. 

'Kazak Memleketi' Yılları

2003 ve 2005 yılları arasında Uluslararası Abai Şiir Severler Kulübünün Amanat adlı edebiyat dergisinin editörlüğünü yapan Atabek, bu sırada Kazak Ulty Cemiyetini kurdu ve başkanı olarak siyaset hayatına geri döndü. 2005 yılında tüm Kazakistanlıların birliğini savunan Kazakistan Halk Cephesini (Kazak Memleketi) kurdu. Kazak Memleketi, Almatı'nın kenar mahallelerinde tahliyelerle karşı karşıya kalan gecekondu yerleşimlerinde yaşayan insanların da haklarını müdafaa ediyordu. Kazak Memleketi ve onun lideri Atabek, bölgedeki evleri yıkmak isteyen Nazarbayev yönetimine karşı direnişi örgütledi. Evlerin yıkılması işlemi Atabek'in gayretleriyle geciktiyse de Nazarbayev rejimi evleri Temmuz 2006'da yıktı. Atabek aynı yıl Nursultan Nazarbayev'e hitaben yazdığı bir açık mektupta kendisini "rakibi" olarak niteledi.

Bakai Bölgesi'nde yıkılmak istenen gecekonduları koruyan Atabek, direnen halkın arasında bulunarak onlara destek verdiği sırada olaylarda polislerin copla vurması sonucu kafasından, plastik mermilerle de bacağından yaralanmıştı. Yaralanması sonrasında arkadaşlarının tıbbi yardım istemesi üzerine Atabek birkaç hastane gezdi ve hepsinde reddedildi. Sonunda kabul edildiği hastanede ise 6 polis tarafından gaddarca saldırıya uğrayacaktı. 


 

İftira, İşkence ve Kumpas

Sonrasında Almatı Bölgesi İçişleri Bakanlığında sorgulanan Atabek ayaklanmayı organize etme, rehin alma ve adam öldürmeye teşebbüs suçlamalarıyla tutuklandı. Olaylar esnasında ateşe verilen bir polisin ölmesiyle bu suçlama cinayete çevrildi. 

Polis memurunu öldürmekle suçlandı ancak söz konusu polis alev aldığında yanına koşarak ateşi söndürmeye çalışan, bu sırada kafasına vurulan copla yere düşürülen ve darp edilen kişi, Aron Atabek'in kendisiydi. İçişleri Bakanlığındaki sorgu esnasında ağır işkencelerden geçirilen Aron Atabek'in sol kolu ve iki elinde de birçok parmağı kırıldı. Suçlamaları kesinlikle reddeden Aron Atabek'in mahkemede jürili duruşma talebi reddedildi ve 18 yıl ağır hapse mahkum edildi.

Mahkumiyet kararının 2008 yılında temyiz edildiği yüksek mahkemede tanıklardan Aybatyr İbragimov, Aron Atabek aleyhindeki ifadesini geri çekti. İbragimov, polis merkezinin bodrumunda beş gün boyunca tekmelendiğini belirterek "Akşam Aron'u getirdiler ve olayları onun organize ettiğini söylediler. Sonrasında ifadeyi kendileri doldurup bana imzalattılar" diye konuştu. Buna karşın mahkeme Atabek ve yardımcıları hakkında polis öldürdükleri iddiasıyla verilen hapis cezasını onadı. Aynı yılın sonunda Almatı Akimliğine bağlı Arazi İşleri İdaresi, olaylara neden olan gecekondu mahallesi sakinlerine ilişkin iddialarından vazgeçti. 


"Af Değil, İade-i İtibar İstiyorum. Çünkü Ben Böyle Bir Suç İşlemedim"

Atabek kendisinin affedilmesi için başlatılan imza kampanyasına ilişkin Radyo Azattyk'a (Azatlık) "Muhalifler bu davada hüküm giyenleri affetmesi için bir milyon imza toplayarak Nazarbayev'e başvuracaklarını söylüyor. Benim talebim af değil, iade-i itibar. Bir affı talep etmeyeceğim gibi bunu kabul de etmeyeceğim. Çünkü ben böyle bir suç işlemedim" açıklamasını yaptı. Uzun yıllar boyunca mütemadiyen zulüm göreceği hapishanelere katlanması için Atabek'e haklı bir davanın timsali olmak yetiyordu.

Bitmeyen İşkence Yılları

2012 yılında Nursultan Nazarbayev rejimine yönelik açık bir eleştiri mahiyeti taşıyan "Avrasya'nın Kalbi" isimli kitabı yayımladı. Aynı yılın sonunda Radyo Azattyk'a (Azatlık) bir açıklama daha yapan Aron Atabek, iki yıldır hücrede tutulduğunu, tüberküloz hastası olduğunu ve görme sorunları yaşamaya başladığını söyledi. Ayrıca Atabek hapishaneden hapishaneye gönderildiği bu dönemde kesif bir tecrit altına alındı. 15 yıllık mahpusluğu boyunca Atabek Almatı, Karazhal, Arkalyk, Karazhal, Karağandı ve Pavlodar cezaevlerinde hapsedildi. Çok nadir olarak mektup alabilen Atabek, telefon görüşmeleri yapamadı ve kitap yazmasına izin verilmedi. Eşi Jayna Aydarhan bu günlerde yaptığı açıklamada "Ondan yılda bir ya da belki iki defa mektup alabiliyoruz. Onlarda kısacık mektuplar. Sadece birkaç cümle. Çünkü hapishane yönetimi daha fazlasına izin vermiyor. Ziyaret etmek yasak. Aron'un kendisi de ziyaret için başvurmamamızı istiyor zira aksi halde daha fazla baskı ve işkence altına alınıyor. Genel olarak hep hücrede tutuluyor" ifadelerini kullandı. 2014 yılında Pavlodar'a nakledildiğinde sol bacağı ikinci defa kırıldı. Aynı yılın kış aylarında Aron Atabek yürüyüşe çıkarıldığında hücresine klor içeren su basıldı. Havalandırılmasına izin verilmeyen hücresinde sağlıklı nefes almasına bile izin verilmeyen Atabek'in kaburgaları coplarla dövülerek kırıldı.

2015 yılında cezaevindeki durumuna ilişkin ailesine bilgi verilmemesi, el yazmalarına el konulması ve tutukluluk şartlarına mahkemeye başvurarak itiraz etti. Ancak bu başvuru da geri çevrildi. 2018 yılında şartlı tahliye başvurusunda bulunma hakkı olmasına karşın Atabek, böyle bir girişimin de "suçluluğu kabul etmekle eşdeğer" olduğu gerekçesiyle başvuru yapmayı reddetti. 

Serbest Kalışı

2020'ye gelindiğinde Kazak aktivistler Atabek'in ciddi biçimde hastalandığını açıkladı. Ceza kurumu "her şey yolunda" dedi ancak Atabek, Elena Semyonova'ya "Parmaklarım tutmuyor, ellerim kalkmıyor. Yiyebilirim ve yazabilirim. Bir kaşık ya da bir kalem tutabiliyorum ama başka bir şey kaldıramıyorum. Bunu insan hakları savunucularına anlatın" dedi. Eylül 2021'de Atabek cezaevi yönetimi tarafından özel bir klinikte testlere tabi tutuldu ancak tedaviyi reddetti.

1 Ekim'de ağır hastalığı gerekçe gösterilerek serbest bırakıldı. Ancak Atabek, rejimin kendisinin parmaklıklar ardında öleceğinden korktuğu için serbest bıraktığını söyledi. Bundan bir hafta sonra kızı Aydan Aydarhan, babasının cezaevine girmeden önceki ve sonraki hallerini gösteren bir fotoğrafını Instagram'da paylaştı. 2006 yılında tutuklandığında 85 kilogram olan Atabek, Ekim 2021'de hapisten çıktığında 50 kilograma düşmüştü ve böyle görünüyordu:



Kendi başına yürüyemeyen ve yataktan bile kalkamayan Atabek, 20 Ekim'de özel bir klinikte yoğun bakıma kaldırılarak solunum cihazına bağlandı. Ertesi gün ise Atabek'in Çin Virüsü'ne yakalandığı ve aynı gün içerisinde komaya girdiği bildirildi. Atabek 24 Kasım 2021'de, serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra hayatını kaybederek, rejimin kendisini cezaevinde ölmesinden korkarak serbest bıraktığına ilişkin sözlerini vefatıyla ispat etti.

Sovyetler sonrasında Kazakistan'daki Türkçülerin ve Turancıların lideri olarak tarihe geçen Atabek, diktatör Nursultan Nazarbayev'in Rus ve Çin yardakçısı yönetimine karşı tavizsiz bir hürriyetçi ve insan hakları aktivisti olarak yaşadı. Tiranlığa ve zulme karşı bir şair olarak hatırlanacak olan Atabek, "Re-zona-nce" adlı şiirinde diktatör Nazarbayev'e ilişkin "Çungar" yani (Kazak olmayan, Çin'de yaşamış bir Moğol halkı) demiş, "Kazakistan'a ihanet eden" Nazarbayev'in, yani "Çungar"ın kafasının yakında ayaklar altına alınacağını söylemişti.
 
(Almatı'daki protestolarla yıkılan Nazarbayev heykeli)

aron atabek turancı türkçü kazakistan alaş partisi