“Türkiye, Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana dünya tarihinin gördüğü en büyük göçlerden biriyle karşı karşıya.”
Cümle ilk bakışta çok önemli bir tespiti içerir gibi görünse de sığ sayısal veriyi ifade etmek dışında anlam taşımıyor.“Age of Empires” ile gerçek hayat arasında sizin için fark yoksa gözünüzün önünde, sadece bir yerden başka bir yere serverın belirlediği hızda ilerleyen insanlar belirecek; dolayısıyla da “göç”ün size anlatabileceği hikayesi de olmayacaktır.Bir ailenin eşyalarının makul ücret karşılığı ameleler tarafından kamyona yüklenerek “kapıdan kapıya asansörlü” taşınmasının ardından anlattığı yorgunluk, bitkinlik ve pişmanlık hikayeleri… Ve bu hikayeyi bir sonraki taşınmaya kadar dinlemekten bıkmayanlar için Suriyeli bir ailenin artık olmayan evlerinden asla kendilerinin olmayacak evlerine “taşınmasını” tahayyül etmek oldukça güç olmalı. Taşımacının kırdığı bardaklara üzerinden seneler geçse de söylenenler, kopan kollara, kesilen bacaklara, parçalanan bedenlere basarak yürüyenlerin “taşınmasını” anlayamaz şüphesiz. Yaklaşık 5 milyon insanı “hadi kalkın gidelim” diyerek peşinden sürükleyecek ne bir gücün ne de kimsenin varlığını tanımıyoruz. Dolayısıyla anlaşılması gereken en başat gerçek, kimsenin geldiği yerdeki koşullar değişmeden - kendi vatanı bile olsa- dönmek istemeyeceği. Üstelik onları getiren nedenlerin oluşmasında sebep sizseniz bir mahcubiyet de duymak zorundasınız.
Bugün Türkiye siyasetinde kendine alan açmak isteyen muhalefet bir şekilde Erdoğan ve AK Parti hükümetlerinin bu mahcubiyetinin üstüne gidiyor. Erdoğan, diğer tüm hatalarından farklı olarak bu kez Suriye politikasında yaptığı, “Davutoğlu’nun yapmasına göz yumduğu” hatayı öyle ya da böyle telafi etmeye çalışıyor. Çünkü yalnızca 5 milyondan fazla Suriyeliye değil Türkiye’de yaşayan 82 milyona karşı da mahcup. Erdoğan ve AK Parti hükümetlerinin Suriye politikasını, bugün O’nu savunmak için cansiperane en öne atılanlar bile başarılı operasyonlara tahvil etmeye çalışıyor. Sanki sorunun kaynağında politikalar değil de “göklerden gelen bir karar” varmış dolayısıyla da Erdoğan şu an bunu çözmeye çalışıyormuş gibi bir hava esiyor mahallede.
Muhalefet ise Erdoğan’ın yumuşak karnını bulmuş olmanın heyecanı ile insan tarafından yansıyan tereddüttünden siyasal düzlemde gedik açmaya çalışıyor. Her olay ve bu olayların bağlamında yükselen “Suriyeli düşmanlığı”nın kendilerine bir zafer yazmayacağını es geçerek.
Farkında mısınız, hikayenin buraya kadarki kısmında insana dair hiçbir şey yok. 5 milyon sadece bir rakam; çözüm önerileri ise siyasi rantın parametreleri. Yani siyasetin başladığı yerde insanlık uzunca bir ara veriyor. İktidarın yarattığı belirsizliği, muhalefetin “ülkelerine dönsünler” dışında sunamadığı çözüm (!) önerisi dışında karşılayan hiçbir şey yok. Bu şartlar altında oya tahvil edilmesi ihtimali ortadan kalktığında sahipsiz kalacak “Suriyeli İstilası” olduğunu görmek için çok büyük bir sır sahibi olmanıza gerek yok gibi duruyor.
“Bir Türk genci Suriyeliler tarafından bıçaklanarak vahşice öldürüldü” vurgusu kendi içinde birden çok sorunu barındırıyor. Bu başlı başına Suriyelilerin Türkiye’den gitmesi için gerek koşulmuş, “Suriyeliler kimseyi öldürmeseydi gitmelerine gerek kalmazdı” biçimine evrilen bir muhalefet sığlığının yanında, “Suriyelilerin suça karışma oranı Türklerden daha düşük” diye açıklama yapan bir hükümet vizyonsuzluğu karşımızda duruyor.
Suriyelilerin Türkiye’de bulunmasının arka planındaki meşruiyet sorununu bu şekilde çözemezsiniz. “Suriyeliler ekonomiye katkı sağlamıyor”, “Suriyeliler suç işliyorlar”, “Suriyeliler güvenlik sorunu yaratıyor” demek, Erdoğan ve AK Parti hükümetlerinin ortaya sürdüğü ve Avrupa Birliği’nin (AB) de desteklediği “entegrasyonun” gerçekleşmesi halinde sorun kalmayacağını itiraf etmektir. Aslında Suriyelilere harcanan paranın 40 milyar dolar olmadığını ve/veya harcanan paranın büyük kısmının uluslararası yardım kuruluşları tarafından verildiğini bilenler için bu durum, Erdoğan’a muhalefet etmek isteyenler açısından yine Erdoğan’ın, “Dur bakalım, bir başlayalım stratejiyi yolda belirleriz” plansızlığının benzeridir.Elinizde kamuoyu oluşturmak için yalnızca her an yabancı düşmanlığına kayması muhtemel bir gerilim varsa bundan insanlık hikayesi çıkarabilir ya da insanlık faciasının müsebbibi olabilirsiniz. Birinci seçenek vicdan sahibi bir muktedir olduğunuzu, ikincisi ise vicdansız bir iktidarsızlığın maliki olduğunuzu gösterir. Hiçbir koşul şu ankinden daha iyi ya da daha kötü olmayacaktır, ulaşmak istediğiniz çözüm için. Dolayısıyla bugün belirlediğiniz patikanın sizi çıkaracağı yer belliyken ve bu bir felakete doğru giderken vakitlice vazgeçip, 5 milyondan fazla insanı ve dolayısıyla 80 milyonu bir felakete sürüklemek yerine ortak, kalıcı, makul bir çözüm önerisine iktidarı zorlamak tek çözüm olmalıdır.
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 10 Kasım 2019 - 15:05
Suriyeliler Sorunu: İnsanlıkla Öfke Arasında Muhalefet
“Türkiye, Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana dünya tarihinin gördüğü en büyük göçlerden biriyle karşı karşıya
Köşe Yazıları
10 Kasım 2019 - 15:05