İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partinin grup toplantısında konuşuyor.
Akşener’in, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Bir parti başka bir partinin içişlerine karışmamalı. Her partinin kendi kuralları vardır” açıklamasına yanıt verip vermeyeceği merak ediliyor.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Sözlerimin başında meclis gündemine gelecek ucube bir yasadan bahsetmek istiyorum. Ak parti iktidarı sendikal örgütlenmeye yüzde 2 barajı getirerek, üye kaybı yaşayan yandaş sendikaları kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken de diğer sendik üyelerine ikinci sınıf sendika muamelesi yapmak istiyor. Bu düzenleme daha önce Danıştay tarafından iptal edilmişti. İktidar ise her zamanki hukuk tanımazlıklarıyla bu defa oranı yüzde 1’den 2’ye çıkararak yeniden getiriyor. Düzenlemeden yaklaşık 250 memurumuz etkilenecek. 9 konfederasyonun da faaliyetlerine devam etmesi mümkün olmayacak. Bundan sonra da yeni sendikaların kurulmasının önüne geçilmiş olacak. Ayrıca bugün bu çatının altında bütün siyasetçilerin tümünü katarak söylüyorum, gazi meclisimizin her bir mensubunun için de izin barajları direne direne aşma iradenizi en iyi anlayan benim. AK Parti'ye yakışır ucube bir düzenleme ile karşı karşıyayız. gereken tepkiyi verdik ancak milletimizin aleyhine olan her teklifte olduğu gibi bu teklif de Cumhur İttifakı çoğunluğu ile Meclis'ten geçirildi.
"Bugün ülkemizde iktidar eliyle oluşturulan bir cumhuriyet krizi ile kamade edeceğini düşünenlerin sebep olduğu bu krizin sonuçlarını artık hayatımızın her alanında hissediyoruz."Her kadının güvencesi olan cumhuriyetimizi beğenmeyenlerin, çocuklarımızı açlığa , gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları da endişeye mahkum ettiği bir kirli diptopya ile mücadele ediyoruz."Biliyorsunuz, birkaç gün önce, Nur Elif yavrumuz, kötü koşullarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için hayatını kaybetti. Daha 6 yaşındaydı… Nur Elif’e bunları reva gören vicdansızları Allah’a havale ediyorum! Şimdi iktidar cenahından bazıları çıkıp, utanmadan; “Zaten anne-babası cezaevindeymiş, akrabaları kötü davranmış, her şeyden de iktidarı suçlamayın” diyecekler. Her zaman olduğu gibi, bu olay için de, “bizim ne suçumuz var ki?” diyecekler. Bu ülkede bir çocuk öldü bir çocuk! Hem de açlıktan öldü! Hem de kötü bakıldığı için öldü! Soruyorum size: Çocuklarımıza sahip çıkmak, devleti yöneten iktidarın görevi değilse, kimin görevidir? İşine geldiğinde; “Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı bir koyun bile, benim mesuliyetim altındadır” diyenler, işine gelmediğinde; Ölen, daha 6 yaşında bir çocuğumuzun, sorumluluğunu, üzerinden atabilir mi? Atamaz! Eğer koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin gücünü kullanan bir iktidar çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı sahipsiz, kimsesiz bırakıyorsa ve üstüne üstlük mesuliyet almaktan da kaçıyorsa ortalıkta, “ben ülke yönetiyorum” diye gezemez! Kardeşim, siz bostan korkuluğu musunuz? Fakirliği, muhtaçlığı, açlığı bitiremeyecekseniz neden o makamları işgal ediyorsunuz? Sadece kendi zenginliğinizi sağlamak için mi oradasınız? Sadece yandaşlarınızı bu milletin cebinden çıkanlarla zengin etmek iç n mi oradasınız? O koltuklarda Sarayda sefa sürüp, şaşalı yemekler yemek, özel uçakla, maça gidip gelmek için mi oturuyorsunuz?Erdoğan'a: Bunlar daha iyi günlerin; senden hesap soracağım!"Sayın Erdoğan her sıkıştığında, 'Bu konu siyasetin konusu değildir' diyerek, işin içinden sıyrılamazsın. Sana göre neyin siyasetin konusu olup olmadığı, beni zerre ilgilendirmiyor. Engin birikiminin ve derin fikirlerinin cefasını, zaten milletçe yıllardır çekiyoruz. Beni, Eskişehir’deki Nur Elif ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Beni, Van’daki Muharrem ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Beni, Adana’daki Emine ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım! Sen bu memlekette varlık içinde yaşarken, kestane ballarıyla, manda yoğurtlarıyla, Medine hurmalarıyla, sefa sürerken, yokluktan, yoksulluktan ölen, açlığa mahkûm ettiğin çocuklarımız için, senden hesap soracağım! Bu kürsüden defalarca gündeme getirmeme rağmen rüzgargülü projemizi devreye almak yerine, utanmadan yasaklattığın için senden hesap soracağım! Bunlar daha iyi günlerin! Milletimizle el ele verip, siyasi rantı çocuklarımızın hayatına tercih eden bu kalpsizliğin, bu vicdansızlığın hesabını sana sandıkta soracağım! Hiç merak etme, çok az kaldı!Türkiye, artık patolojik semptomlar gösteren, tehlikeli bir zihniyet tarafından yönetiliyor. Maalesef, empati, vicdan, sorumluluk bilinci gibi, insani kavramlarla bağını tamamen koparmış sosyopat bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Nitekim bu gerçeği, iktidar mensuplarının her hareketinde, her cümlesinde, her kelimesinde, endişe verici bir sıklıkla görüyoruz. Beceriksizleriyle fakirleştirdikleri; asgari ücretlimizin, memurumuzun, emeklimizin maaşlarına, yapmak zorunda olukları, düzenlemede bile, bu gerçeğe şahit oluyoruz. Biliyorsunuz, son olarak, Türkiye’nin en yakıcı meselelerinden biri olan EYT’li kardeşlerimizin durumuna ilişkin sorulan bir soruya, “EYT mi?” diye cevap veren, Nebati Bakan, birbirinden ciddiyetsiz açıklamalarına geçtiğimiz günlerde bir yenisini daha ekledi. Çıktı, hiç utanmadan, zerre sıkılmadan bu milletin gözünün içine baka baka; 'Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de, ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, fakir fukaraya vermek, bereket getirir' dedi. Yanlış duymadınız. Aynen böyle dedi. Bu ne cürettir! Bu ne utanmazlıktır! Bu ne saygısızlıktır! Hayırdır Sayın Bakan, sadaka mı dağıtıyorsunuz? Lütufta mı bulunuyorsunuz? Kendinize gelin!Siz babanızın değil, milletin hazinesinin başında duruyorsunuz! Aile şirketinizde, sosyal sorumluluk projesi yürütmüyorsunuz; devlet yönetiyorsunuz, devlet! Yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz, Bay Kriz’e feda ettiğiniz ve batmaya mahkûm ettiğiniz o hazinede; kaç yetimin hakkı var, biliyor musunuz? Paramızı pul ettiniz, yetmedi! Gücümüzü hiç ettiniz, yetmedi! İtibarımızı ağızlara sakız ettiniz, yine yetmedi. Şimdi de milletimizle dalga mı geçmeye başladınız? Eğer fındık kadar aklınız, incir çekirdeği kadar vicdanınız varsa (ki ben hiç sanmıyorum), söylediklerime iyi kulak verin. Bu ülke sahipsiz değildir. Bu ülkenin sahibi, aziz ve cefakâr Türk milletidir. O yüzden haddinizi bilin!Cıvık cıvık açıklamalar yapıp, bu milletin haysiyetiyle oynamayın, vatandaşın sabrını da, giderayak, daha fazla zorlamayın! Amaaaa, madem hazineye bereket gelsin istiyorsunuz; O zaman size bu kürsüden hatırlatmak istiyorum: Yalanın olduğu yerde, bereket olmaz! Hırsızlığın olduğu yerde, bereket olmaz! Sizin ayağınızı bastığınız hiçbir yerde bereket olmaz! Ot bitmez, ot bitmez! Çünkü milletimizin ütüldüğü kumar masalarında, bereket bulunmaz!İktidar mensupları, sandıkla kaybettikleri İstanbul’u, yargı gücünü, kötüye kullanarak geri alma peşindeler. Yıllarca, bedavadan seçim kazanmanın, şımarıklığını yaşadılar. Yıllarca, milletimize, maraba muamelesi yaptılar. Ama, 2023 seçimleri yaklaştıkça; Kaybedeceklerini, artık anlamaya başladılar. Milletin gözünden düştüklerini, fark etmeye, milletin vereceği hükümden, korkmaya başladılar. Milletimiz, Ak Parti’ye mecbur olmadığını gördü. İstanbul’da gördü, Ankara’da gördü. Adana’da, Antalya’da, Hatay’da gördü. Millet İttifakı’nın kazandığı birçok şehirde bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gördü.Her türlü engellemeye, mobinge, iftiraya ve tuzağa rağmen, Ekrem Başkan da Mansur Başkan da diğer belediye başkanlarımız da olağanüstü çaba gösterdiler. Onların bu çabaları Millet İttifakı’na olan güveni artırdı. Onların başarısı, iktidarın yalanlarını çökertti. Onların çalışmaları, korku senaryolarını boşa çıkarttı. Muhalefetin güçlenmesinde Millet İttifakı’nın belediye başkanlarının katkıları yok sayılamaz. İşte bu yüzden de onlardan çok korkuyorlar! Onların önünü kesmek için, her türlü rezilliği de yapıyorlar. İşte tam da bu nedenle onlara uzanan elleri kırmak, değişime inanan herkesin boynunun borcudur!Ben de 14 Aralık’ta, bu borcun gereğini yapmak için yola çıktım. İstanbullunun iradesine, vurulmaya çalışılan darbeye karşı, tıpkı 2019’daki gibi, Ekrem kardeşimizle, omuz omuza durmaya gittim. Bundan yirmi sene önce, yaşadığı haksızlık karşısında, nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam, bu sefer de Ekrem kardeşimin yanına koştum. Ey yeni Şafak’ın sahipleri gece yarısı eviniz armaya çalışıldığında avukatınız kimseyi bulamamıştı bula bula beni bulmuştu ben de oradaydım. Ya ey Akit, 1999 hatırlıyor musunuz panik içinde Kocaeli’nden milletvekili adayı olan eski içişleri bakanı Meral Akşener’i arayıp ‘Abla ne olursun bizi bir gürültüyle ziyaret et’ dediğinizde seçim çalışmayı bırakın İzmit’ten sizi ziyarete gelmiştim hatırlıyor musunuz? Çağıra çağıra beni çağırmıştınız, çünkü hepsi korkaktı. Bundan 20 sene önce, nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam, bu defa da Dilek kızımın yanına koştum."Linç edilmeye çalışıldığında nasıl Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da İmamoğlu’nun yanına koştum"
Bizim için zorda kaldığımız zamanlarda bırakın kendi cebinden tazminat ödemeyi evim basıldığında kimse yoktu. Evet biz iyiler cesurlar sizler ve ben biz zalimin karşısında zulme uğrayanın yanında her zaman olduk olmaya da devam edeceğiz. Bakın linç edilmeye çalışıldığında nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu defa da, Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum. Bugüne kadar meydanı boş bulmanın şımarıklığı ile her istediklerini yaptılar. Bugün de hizmetleriyle milletin kalbini kazanan bir belediye başkanımızı, hukuksuzluk yoluyla diskalifiye etmeye çalıştılar. Dün kendilerine yapılanları bugün Ekrem Başkan’a yapmaya kalktılar. Ama artık bu meydanın boş olmadığını Saraçhane’de gördüler."Bugün, hedefleri Ekrem Başkan’dı. Bu yüzden, İYİ Parti olarak biz de, amasız, fakatsız onun yanındaydık. Bir saniye düşünmedik, bir dakika gecikmedik, haberi alır almaz yola çıktık. Demokrasimizin, sahipsiz olmadığını hatırlatmak için, İstanbulluların iradesinin, çiğnenemeyeceğini haykırmak için, Kaybetme korkusundan gözü dönenlere karşı, dimdik durmak için, Saraçhane’deydik. Biz dün neredeysek, bugün de oradayız. Kim ne derse desin, yarın da, aynı yerde olmaya devam edeceğiz. Şayet bu kafa, yarın da hedefine, Mansur Başkan’ı koyarsa; Bu sefer de, bir saniye düşünmeden, bir dakika gecikmeden, onun yanında dimdik dururuz.
Ayrıntılar geliyor...