Hazaryalı Gesar: Bir Şaman Fantazyası Kritiği

TAKİP ET

Bartu Bölükbaşı'nın fantastik eseri Hazaryalı Gesar'a dair kısa bir değerlendirme.

Bartu Bölükbaşı’nı yeni tanıdım. Fantastik Edebiyata meraklı olsam da, kısa süren (vebana dostlar kazandıran) Kayıp Rıhtım macerası dışında pek “fantastik komunite”yle işim olmadı. Sanırım mizacım bunda etkilidir, kolay arkadaşlık kuramam, pek sevimli bir insan değilim ve siyaset merakım diğer meraklarıma maddi ya da manevi engeller çıkarıp durur. Bu yüzden, sanırım, yerli fantazya eserlerini keşfetmekte geri kalıyorum, belki çok yetenekli birçok arkadaş etkileyici eserler ortaya koyuyorlar, ancak benim haberim olmuyor.

Önümde iki eser duruyor, biri Gesar: Tutuşan Bozkırlar isimli bir fantastik roman, diğeri Gesar: Yokbol Başlıyor isimli, fantazya ve bilimkurguyu tevhit eden bir çizgi-roman. Bartu Bölükbaşı kariyerine çizer olarak başlamış, akabinde romanla devam etmiş. Çizgi-roman okuru olmadığımdan ve itiraf etmek gerekirse pek anlamadığımdan yalnız romanı inceleyeceğim.

Roman bir fantastik eserin en zorlayıcı meselesini başarıyla hallederek başlıyor demek mümkün: Yarattığınız yeni bir dünyadır; kurgunuza göre o dünyada başka fizik kuralları geçerli olabilir, o dünyanın bir tarihi, dokusu, ilişkiler ağı (…) vardır. Bunları okuyucuyu çok sıkmadan, hikayenin ve diyalogların içine yedirerek anlatmanız gerekir ki “inanmayışı bastırmak” dediğimiz olay gerçekleşsin ve okuyucu eserin içine girsin. Bütün fantazya denemelerimi başarısız sayan bendenizin en büyük kabusu budur, ben bunu pek beceremiyorum. Bartu bunu becermiş, çok az yerde yazarın konuşması gerekiyor ki bu konuşmalar da “ben kurgu metin okuyorum” dedirtecek türden değil: “Orda Halkı geleneksel bayramı kutlamaya hazırlanıyordu” nevi ifadelerden müteşekkil. 

Romanın sürükleyiciliği ve kurgusuna diyecek yok; Bartu, öyle görünüyor ki, iyi bir macera-polisiye roman okuyucusu. Tam tarif edemesem bile, aşina olduğum bir tat yakalıyorum; romandan çok bir filmin içindeymişim hissi alıyorum. Bunun nedeni muhtemelen aşina olduğumuz birçok eserin tarzını ve sürükleyiciliğini yakalayabilmiş olması; onları taklit etmek değil, onlardaki üslubu yakalayabilmek.

Fakat beni en çok düşündüren, nasıl desem, “otantiklik” oldu. Kitabın evreninde çeşitli uluslar ve ülkeler var, bunlar doğrudan gerçek dünyanın birebir aynısı olmasalar da, çok benziyorlar. Gök Ordalıların isimleri, sözgelimi, eski Türk tarihinden alıntı. Kitabın başındaki epey estetik harita, Avrasya haritası olduğunu, gerçek dünyadan esinlendiğini çok belli ediyor, diğer ulusların isimleri de öyle. Bu elbette bir tercihtir, fakat tarih bilgisi biraz iyi olan bir okur için yanlış bir tercih: Tarihte gerçekten var olan karakterlerin isimleri kurgusal karakterlerin ismi olduğunda, “inanmayışı bastırmak” zedeleniyor. Zira bu isimlere çok aşinayız, onlara dair bir fikrimiz var, bu da kurgudaki karakterlere dair sıfırdan kanaat oluşturmamızı engelliyor gibi.

Eleştireceğim bir başka husus, dil kullanımı. Yazarın diyalogları çoğu zaman inandırıcı ve güzel; tasvir yeteneği de sıkıcılıktan uzak ve arzu ettiği manzarayı tahayyülümüze aktarabiliyor. Yer yer kullandığı argo ve küfürler de oldukça eğlenceli. Ancak kelime seçimlerinden hoşlanmadım, bu belki benim takıntılarımdan yahut Tolkienvari eski kafalılığımdan geliyor olabilir. “Tarihi” bir atmosfer yaratan bir romanda “personel, koridor, platform, kaos, pozisyon” gibi sözcüklerin kullanılması beni rahatsız ediyor. Türkiye’de bu işte en başarılı örneklerden biri Atsız’ın eserleridir mesela, hem arkaik kelimeleri diriltir ve onları rahatsız etmeden kullanır, hem de modern havalı kelimelerden uzak durmayı başarır.

Bu iş başlıbaşına bir tartışma konusu ve epey çetrefilli. Tolkien bu konuda evrensel üstad tabii; her bir ırka farklı bir üslubu atayarak farklı konuşma tarzlarını kullanıyor; yazarın konuştuğu kısımlarda dahi sözcük seçiminde epey titiz. Fantastik romanda mesela “metre” ölçüsü olmalı mı? Bence olmamalı, daha arkaik uzunluk ölçüleri kullanılmalı. Karakterler modern insanlar gibi konuşmamalı; elbette büsbütün uzaklaşmak imkansız ve eşit ölçüde sevimsiz, fakat Bartu’nun en –ve belki tek- başarısız olduğu konu bu: Karakterler modern, yazar modern. Gesar hikayesi devam edecek gibi duruyor, sonraki eserlerinde bu hususun üzerine düşerse, Tolkien tadı olmasa da daha oturaklı, yerli ve nitelikli bir “Ejderha Mızrağı” serisi tadı alabiliriz diye düşünüyorum. 

M. Bahadırhan Dinçaslan

Hazaryalı Gesar Bartu Bölükbaşı Tamga kritik kitap eleştirisi bahadırhan dinçaslan fantazya yerli fantazya