ÖZEL HABER | Türk Feminizm Hareketi Kurucu Üyesi Sinem Saka ile Röportaj

TAKİP ET

Türk Feminizm Hareketi kurucu üyesi Sinem Saka, TamgaTürk'ten Muhammed Âkif'in sorularını yanıtladı.

Türk Feminizm Hareketi 4 Nisan'da kuruluşunu bir "manifesto" ile duyurmuştu. Twitter'da yayımlanan manifestoyu olumlu karşılayanlar olduğu kadar, eleştirenler de olmuş, kamuoyunda Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında Doğu Perinçek'le yaptıkları "Türk Solu Kavgası"nda kendisine yöneltilen "Abdülhamid'i savunmak" suçlamasıyla bilinen HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Hareket'in kuruluşunu "kontrgerilla kadın meselesine el attı" şeklinde ele almıştı.

Kuruluşunu duyurduğu günden bu yana birçok eleştirinin hedefi olan Türk Feminizm Hareketi kurucu üyesi Sinem Saka, TamgaTürk'ten Muhammed Âkif'in sorularını yanıtladı.

1. Türk Feminizm Hareketi'nin kuruluş amacı nedir? 

Öncelikle kendimizi tanıtma, yüzeysel de olsa anlatma imkanı sunduğunuz için bu mülakatı gerçekleştirdiğimiz kıymetli dostum Muhammed Âkif'e ve Tamga Türk ekibine Türk Feminizm Hareketi adına teşekkür ederim.  

Sorunuza gelecek olursak, Türk Feminizm Hareketi; halihazırda var olan "Türk Feminizmi"ni tarihin tozlu sayfalarından çıkartıp çağımızın şartlarına göre revize ederek feminizmin Türkiye’deki yansımaları arasında yerini alması ve bu ülkenin başta kadınları olmak üzerine tümüne rehber olmak amacıyla kurulan bir oluşumdur. 

2. Burada, daha en başında ismi itibarıyla yeni bir akım, yeni bir feminist ekol yaratma çabası olduğunu mu düşünmeliyiz?

"Türk feminizmi" kavramı bizlerin “Biz feministiz fakat başkalarından bir farkımız olsun, adımızın başına Türk iliştirelim” düşüncesi ile uydurduğu bir kavram değildir. Türk feminizmi kavramı, büyük Türk düşünürü ve aynı zamanda Ulu Önder Atatürk'ün "fikirlerimin babası" dediği Ziya Gökalp'in Türkçülüğün Esasları adlı eserinde geçer. Bakın bu husus Türkiye'de kendisini feminist olarak nitelendiren herkes için çok mühim, çünkü bundan yüz yıl gibi uzun bir zaman önce bu topraklarda Türk feminizmi kavramı dile getirilmiş ve tanımlanmıştır. Yazılı olarak kayda geçmiştir. İşte bu sebeple Türk Feminizm Hareketi'ne yöneltilen “ayrılıkçı olma gayesindeler, Türk feminizmi diye bir şey olmadı, olamaz” gibi eleştirilerin birçoğu zaten çürütülmüş oluyor. Zira Türk feminizmi, fikren yüz yıl öncesine dayanıyor.  

Bizim gayemiz de kadın haklarının bölücü terör örgütlerinin maskesi haline getirildiği bu düzeni temelinden reddederek, Türk feminizmini diriltmek ve kadınımızın sosyal hayata eşit ve aktif bir şekilde katılımını sağlamaktır. Yani, bu giriştiğimiz çabayı, az evvel sözünü ettiğim üzere Ziya Gökalp ve Atatürk gibi öncülerden bize kalan bir fikrî mirası sahiplenmek olarak yorumlamak en doğru değerlendirme tarzı olacaktır.

3. Türk Feminizm Hareketi dahilinde faaliyet gösteren siz ve arkadaşlarınız, neden hâlihazırda faaliyetlerini sürdüren dernek ve benzeri oluşumlara katılmak yerine böyle bir oluşumu ortaya çıkarmak ihtiyacı hissettiniz?

Bu konuda ben, Türkiye'deki feminizme bir eleştiri getirme mesuliyeti hissediyorum. Türkiye'de feminizm, teoride çok sesli fakat pratikte iki yüzlü bir konumda ne yazık ki. Şöyle ki bugün meydanlarda boy gösteren kadın örgütlerinin bir kısmı, kadın hakları için mücadele ederken bu hak savunusunun içerisine terör örgütü mensubu bazı kadınları adeta kahraman gibi dahil etmekte ve bu kişileri anmakta hiçbir beis görmemektedir. Biz, meydanlarda PKK'nın elebaşı Abdullah Öcalan'ın posterlerini taşıyıp, onun söylemlerini tabana yaymaya çalışan örgütlerden ziyadesiyle rahatsızlık duyuyoruz. Fark ettik ki Türkiye'de feminizme bakış açısının olumsuz olmasının ve feminizme karşı toplumda var olan büyük ön yargının sebeplerinin en başında mevzubahis kadın örgütlerinin alenen terör propagandası yapması geliyor. Oysa Türk toplumu kadın hakları konusunda, özellikle genç nesilde, kayıtsız ya da bilinçsiz değil fakat feminizm yahut feminist dendiği zaman gözler devriliyor. Bizler de hem haklarımızı -vicdanımız rahat bir şekilde- bu gibi örgütlerin maşası olmadan korumak istediğimiz için hem Türk vatandaşlarının feminizme olan bakış açılarını değiştirmek istediğimiz için hem de bunu tarihi kökleri Türk modernleşmesinin derinlerine uzanan bir ekolü dirilterek yapmak istediğimiz için farklı bir oluşuma gitme yolunu seçtik. 

Bir de şu hususu göz önünde bulundurmakta fayda var: "Feminizm evrenseldir" diyerek bizleri kınayanlar şunu unutuyor; feminizmin birtakım ortak gayeleri evrenseldir; kadın haklarının korunması ve güçlendirilmesi, kadının toplumdaki statüsünün yükseltilmesi, kadının yaşam hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı gibi öncül konularda erkeklerle eşit haklara sahip olması gibi... Fakat uygulamada her toplum, kendi iç dinamiklerine göre farklı metotlar uygulamış ve feminizme farklı bakış açıları getirmiştir. Bize bu sığ eleştiriyi yapanların batıda siyahi feministlerin, doğuda Müslüman feministlerin ve hatta Roman feministlerin varlığından dahi bihaber olmaları açıkçası Türk Feminizm Hareketi'nin ilgi alanına girmiyor. Bu kişilerin bilgisizliklerinden doğan bu cüretkar tutumları ile bize yönelttikleri eleştiriler şahsen bende sadece acı bir tebessüme neden oldu. Böylesi bir bilgisizlik karşısında üzülüyorum. Keşke feminizmin dünyadaki örgütlenmeleri konusunda daha derinlemesine birikim sahibi olsalar. Fakat sorun değil bu eksikliği de gidereceğiz.   

4. Oluşumun isminde neden "Türk" kelimesi tercih edildi? Feminizm beynelmilel bir şey değil midir? Yoksa bu sadece, Türkiye'de kadın meselesinin daha çok sol-sosyalist çevreler tarafından sahiplenilmesinin tesiriyle ortaya çıkmış bir "yanlış algı" mı?

İsmimizdeki Türk ifadesinin etnik kökene vurgu yaptığını düşünenlerin epey kalabalık olduklarını gördüm fakat burada aslında bir vatandaşlık bağı söz konusu. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Bunu ben demiyorum her fırsatta kaynak olarak gösterip hakkımızı istediğimiz anayasa diyor. Yaşam hakkı, eşitlik hakkı, çalışma hakkı dediğimizde nasıl ki anayasa bizim en temel güvencemiz ise meydanlarda haklı olarak anayasal hak talebini dile getiriyorsak aynı anayasanın vatandaşlık tanımını yok saymayı açıkçası manidar buluyorum. Türk dendiği zaman ırkçılık ile itham edilmek, bu ülkede mevcut iktidarın oy kaygısı ile senelerce etnik kökene dayalı açılımlar yapmasının bir yansıması aslında. Bu konuda da insanlar adil davranmalı diye düşünüyorum. Belirttiğim gibi Türk Feminizm Hareketi Türk kadın vatandaşlarının haklarını gözetme ve koruma maksadıyla kurulmuş bir oluşumdur. Bu yönü ile bize yöneltilen ithamların tam aksine kapsayıcıdır.  

Ayrıca burada şunu sormak gerekli, Türkiye’de yıllardır var olan "Kürt kadın hareketi"ne yöneltilmeyen soru ve eleştiriler neden Türk Feminizm Hareketi'ne yöneltiliyor? Burada bir tutarsızlık söz konusu. Az evvel sözünü ettiğim gibi Türk feminizmi zaten var olan bir feminizm türüydü, sadece zamanla bu kavram unutturuldu ve sizin de bahsettiğiniz bu yanlış algıya düşüldü. Siz şimdi “Türkiye’de kadın hareketleri sol-sosyalist çevreler tarafından başlatıldı” derseniz tarihsel olarak temelinden yanlış bir tespit yapmış olursunuz. Osmanlı kadın hareketini, cumhuriyetin ilk yıllarındaki kadın mücadelesini yok saymış olursunuz. Bunu yapmak mümkün mü? Aslında bu zamana kadar yapılan da tam olarak buydu. Belki bu biraz da Türk milliyetçisi cenahın kadın hakları konusunda zamanla daha pasif bir hal almasından kaynaklıdır. Bunu fırsat bilen kimi kadın örgütleri Türkiye’de kadın mücadelesini yukarıda bahsettiğim hareket ve mücadeleleri yok sayarak, sanki Türkiye feminizm ile 70'lerde 80'lerde tanışmış gibi bir algı oluşturdu yıllarca. Biz buna kesinlikle karşı çıkıyoruz. Bugün bize yönelen bu tepkilerin birçoğunun sebebi de, Türkiye’de kadın mücadelesini şeffaf bir şekilde ele alırlarsa yine Osmanlının hürriyetçi, cumhuriyetin demokrat kadınlarını bolca zikretmek zorunda kalacak olmalarıdır. Yani düşünün işler öyle bir noktaya geldi ki artık Türkiye’de Atatürk’ün kadın hakları konusunda attığı adımlar dahi tartışılıyor. Atatürk’ü dahi kadın mücadelesinden dışlayan bir anlayıştan söz ediyoruz. Kadın mücadelesinden Atatürk’ü çıkartmak demek gerek ülkenin kurucu değerlerine gerekse maziye ihanet etmek demektir. Yani evet bunun yerleşik bir "yanlış algı" olduğunu düşünüyorum.

5. 4 Nisan günü yayınladığınız manifesto ile birlikte kuruluşunuzu ilan ettiniz. Manifestoya gelen tepkiler nasıl?

Gelen tepkileri sınıflandırmak mümkün. Bir kısım şiddetli bir şekilde eleştirip bizleri bölücülükle itham ederken büyük bir kısım da oluşumu büyük bir heyecanla ve geç atılmış bir adım olarak karşıladı. Biz 4 Nisan günü manifestoyu yayımladık fakat ekip olarak bir araya gelişimiz geçen yılın aralık ayında oldu. Bundan öncesinde de bireysel olarak Türk feminizmini savunuyorduk. Hatta 30eksi.com'da Türk Feminizmine Dair başlıklı bir yazım bulunuyor. İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı alındığı günün akşamında biz ilk yayınımızı yaptık fakat Türkiye genelinde yankı bulmamız 4 Nisan gününü buldu. Aslında bu eleştirilere dışarıdan bir gözle bakıldığında Türkiye'de feminizmin hangi kesimin tekelinde olduğu ve Türk Feminizm Hareketi'ne karşı bu rahatsızlığın neden oluştuğu çok açık. Bizleri bölücü olmakla itham edenlerin sadece birkaç dakika profillerini incelerseniz bunu siz de göreceksiniz. Bu çok ironik bir durum...

6. Affınıza sığınarak, ben manifesto metnini incelediğimde alışık olduğumuz türden bir "manifesto" metni görmedim. Yani ortada büyük büyük sözler ve sloganlar içeren bir manifesto yerine, tabiri caizse alabildiğine yumuşak ve nahif bir kuruluş beyannamesi bulunuyor. Bunu en azından manifesto metninin ortaya çıkarılmasında pay sahibi olan kurul içerisinde geri kalan üyeleri domine eden tek bir kişi yada fikir bulunmaması ihtimaline yoruyorum. Vakıa böyle midir, yoksa bunun bir başka sebebi var mı?

Esasında biz manifestodan önce sosyal medyada bir linç dalgasıyla karşı karşıya kaldık. Hâl böyle olunca bir nebze de olsa bize dair birçok soru işaretini giderebilmek, kendimizi tanıtabilmek ve gayemizi açıklamak adına bir metin yazmaya karar verdik. Yani o metin öyle uzun soluklu olarak hazırlanılmış, önceden planlanmış bir metin değil. Sizin de dediğiniz gibi ekip içerisinde hepimiz her konuda aynı düşünmediğimiz için daha sakin daha yüzeysel bir metin kaleme aldık. Ama ben bunu da olumlu karşılıyorum. Düşünsenize, hepimiz aynı düşünsek bunun bize uzun vadede katkısı ne olacaktı? Bu farklılıklar çok ve büyük farklılıklar değil elbette yanlış anlaşılmasın. Fakat böylesi kapsayıcı olması arzu edilen bir oluşumda bu farklılıkların olması, gerek Türk Feminizm Hareketi'ne gerekse feminizme katkı sunacaktır. İlerleyen süreçte Türk Feminizm Hareketi'nin amacını, vizyonunu, misyonunu ve yöntemlerini daha detaylı ve daha kapsamlı bir şekilde kamuoyuna duyuracağız, o safhada çok daha iyi anlaşılacağımızı sanıyorum.

Ayrıca burada bir parantez açmam gerekiyor. Birçok eleştiriyi yapıcı bulduğumuzu ve hak verdiğimizi belirtmeliyim. Saygı çerçevesinde aktarılan bu eleştirileri kıymetli buluyor ve dikkate alıyoruz.

7. Yayınladığınız bildiriye sosyal medyada menfi ya da müspet birçok tepki aldınız, hakkınızda "sarayın projesi" olmaya varan birçok siyasi bağlantı iddiaları ortaya atıldı. Bu iddialar gerçeği yansıtıyor mu, Türk Feminizm Hareketi sarayın bir projesi midir? Türk Feminizm Hareketi'nin kendini yakın hissettiği bir siyasi oluşum var mı?

Benim en çok güldüğüm tepki sarayın projesi olduğumuza yönelik olan tepkilerdi. Hatta buna şu şekilde cevap vermiştim: Bu iktidar beni sadece Kartal'da Anadolu Adalet Sarayı'nda ağırlar.  

Yani bizlerin sarayın projesi olması ihtimalinin ne derece uzak olduğunu daha nasıl anlatabilirim, bilmiyorum. Kesinlikle bir dayanağı ya da gerçekliği bulunmuyor. Yayınımızı izleyenler görecektir bizim iktidara olan mesafemizi. Ki yakın çevremin de bu ithama güldüğüne eminim zira yine 30eksi.com'da yayımlanan yazılarımdan biri “Devleti Niçin Öldürmeliyiz?” idi. Okuyanlar benim bu konuda duruşumu daha net görebilirler. Bunun dışında, dile getirilen diğer partilerin hiçbiri ile de alakamız yok. O kadar çok siyasi oluşum zikredildi ki bir noktada artık hayret ettim. Türkiye’de gerçekten kadınların herkesten bağımsız olarak bir hareket başlatmasına kimse ihtimal vermiyormuş. Akademisyenler bile oluşumun arkasında bir parti olduğunu düşünüyor. Bu çok şaşırtıcı bir durum. 

8. HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü başta olmak üzere birçok HDP'li tarafından hedef gösterildiniz. Hatta Kürkçü, Manifesto'yu "kontrgerilla kadın meselesine el atmış" diyerek yorumladı. Bu saldırılar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu manifestoya HDP'li vekillerden gelen tepkilere hiç şaşırmadım. Büyük bir telaş içerisindeler. Zaten açıkçası bundan sonraki süreçte de bu telaşlarının süreceğini düşünüyorum. Bu ülkenin kadınlarını dağa kaldıran zihniyet karşısında artık daha keskin bir tavır bulacaktır. Bir yandan feministçilik oynayıp öbür yandan kadınları, kızları dağa yollayıp meydanlarda ise Sakine Cansız gibi teröristleri kadın kahraman diye pazarlama devri bitti. Bunun onlar da farkında. Onlar sanıyor ki Türkiye’de kadın hakları HDP'nin tekelindedir, halbuki feminizm HDP'nin maşası olamayacak kadar mühim ve öncül bir meseledir. Tahakküm kurmaya çalıştıkları bu alanda artık cumhuriyete gönül vermiş, demokratik ve laik Türk kadınlarının sesi daha çok çıkacak. Öfkelenmeleri boşuna. Ben sadece toplumumuzdan ve feministlerden şunu istiyorum: Türk Feminizm Hareketi neden HDP tarafından hedef gösterildi? Bizi bölücü ve ırkçı olmakla itham edenler HDP'nin bu tavrı karşısında ne düşünüyor?

9. Son olarak, Türkiye'de feminizm daha rijit bir hareket olarak hatırlanıyor. Türk Feminizm Hareketi'nin ortaya çıkış sebebi, sağ ve merkez çevrelerin kadın meselesine karşı ortaya hiçbir şey koymamasına bir reddiye olarak yorumlanabilir mi?

Evet bunun da payı var. Benim uzunca bir süredir pek çok kez dile getirmekte olduğum bir durum bu. Yani kadın hakları, sözünü ettiğiniz kesim tarafından sadece 8 Martta karanfil dağıtmak olarak görülüyor. Elbette samimi bir şekilde bir şeyler yapmaya çalışanlar da oluyor fakat bu çok kısıtlı eylemler ile kısıtlı bir çevrede kalıyor. Pek görünür ya da bilinir bir faaliyet yürütüldüğünü söylemem mümkün değil. Ama kuruluşumuzun temelinde yatan motivasyon, Türk feminizminin bize imparatorluktan ve erken cumhuriyetten kalan bir miras olduğunun bilincinde oluşumuzdur. Ve bu mirası sahipleniyoruz, 4 Nisan'da yayımladığımız manifesto da aslında, bu sahiplenmenin ilanıydı. Bizler toplumumuzu iyi tanıyoruz ve ülkemizin insanlarını, bu kadın mücadelesinde yan yana hareket etmeye davet ediyoruz. Kendi toplumundan kopuk bir feminizm anlayışının başarıya ulaşmasını pek mümkün görmüyorum. Yani feminizm sadece Türkiye’nin batısında yapılacaksa insanları teoriye boğmakta sorun yok fakat Türk Feminizm Hareketi Rize’nin yaylasında eğitim hayatından mahrum kalan kız çocuğu için de Şırnak’ta terörün boğucu nefesini ensesinde hisseden kadınların da Adana’da pamuk tarlasında geçim derdine düşmüş çiftçi teyzelerin de haklarını savunuyor. Ve onlarla feminizmi buluşturmak, onları da bu mücadeleye dahil etmek istiyor. Adımızdaki Türk ifadesi sadece bir etnik kökeni değil bir vatandaşlık bağını vurguluyor. Bu sebeple kapsayıcı bir hareketiz. 

Sorularımızı cevapladığınız için çok teşekkür ederim.

Bize yer verdiğiniz için ben teşekkür ederim, Türk Feminizm Hareketi olarak faaliyetlerimizle sürekli kendimizden söz ettirmeye zaten devam edeceğiz. Bunu tam olarak ilk anlamıyla söylüyorum: Görüşmek üzere...

 

Türk Feminizm Hareketi Kurucu Üyesi Sinem Saka ile Röportaj