Osmanlı döneminde 1870-1873 arasında yayımlanan ve Namık Kemal gibi isimlerin yer aldığı "ilk muhalif gazete İbret yeniden yayımlanacak.
Tanzimat’ın en güçlü yayın organı olan İbret gazetesi, fikir gazetesi kimliğiyle olaylara eleştirel yaklaşmış ve cesur tavrından dolayı yayın hayatı boyunca çeşitli cezalara maruz kaldı. Namık Kemal’in usta kalemiyle Türk basın tarihinde önemli bir yeri olan İbret gazetesi 1873 yılında kapatıldı.
İbret'in İmtiyaz Sahibi Bartu Kizek, TamgaTürk'e konuştu.
-İbret Gazetesi’ni yeniden yayımlama kararını nasıl aldınız?
Öncelikle ilginiz için size ve TamgaTürk grubuna çok çok teşekkür ediyorum Semir Bey. İbret Gazetesi, öyle ya da böyle tarihle ilgilenmiş kişilerin çokça haberdar olduğu, dünden bugüne toplumsal hafızamızda yer etmiş önemli bir mirastır. Özellikle isminin de manidar olduğunu söyleyebilirim; zira yeni ‘‘İbret’’te yer verdiğimiz ilk makale, Namık Kemal’e ait olduğuna emin olduğumuz ‘‘İbret’’ isimli bir yazıdır ki 24 Mart 1869 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yer almış ve Londra’da basılmıştır. Bahsi geçen yazının tarihinden hareketle Namık Kemal’in, ironik bir şekilde gazetenin adını zaten bir yıl evvelinde zikrettiğini belki biraz iddialı bir şekilde öne sürebiliriz. Bu yazısının önemi aslında şudur: ‘‘İbret’’ isimli yazı, direkt olarak ‘‘cumhuriyet’’ sistemini ortaya koymakta ve sarayı hedef almaktadır. Aslında yazının bu özelliği, bahsi geçen İbret Gazetesi’nin de kapatılmasına ve toplumsal hafızada ‘‘İlk Muhalif Gazete’’ olarak (akademik olarak doğruluğu tartışmalı olsa da) anılmasına sebebiyet vermiştir. Gerek toplumumuzda önemli bir yere sahip olması, gerekse de Rıza Nur ve başka yazarlar tarafından ‘‘1908 Türk Aydınlanması’’ olarak adlandırılan sürecin aslında bizce başlangıcını temsil etmesi sebebiyle, 1923’ten bugüne 100. Yılını kutlayan cumhuriyetimizin, saltanatın baskı ortamından kurtulduğu halde neden İbret’i kapalı tuttuğunu anlayamamış ve bundan hareketle tekrardan yayın hayatına sokma kararı aldığımızı söyleyebilirim.
-İbret Gazetesi’ni yeniden yayımlama amacınızı anlatabilir misiniz?
İbret’i tekrardan yayın hayatına sokarken aklımızdaki tek soru şu idi: Hangi amaca hitaben, İbret cevap vermeli? Uzun tartışmalardan sonra amacını olmasa da külliyatımızdaki eksikliği fark ettiğimizi söyleyebilirim. Cumhuriyet birçok velinimetle Türk halkına sunulurken devletin ve milletin yeni, daha milli ve ortak bir vücut bulması gerekmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sürecinde ve bir ulus devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi kimliğini inşası esnasında Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura ve Mehmet Fuat Köprülü gibi birçok aydının gözetiminde yapılmıştı. Burada Gaspıralı İsmail’in ismini özellikle anıyoruz; zira her ne kadar 1926 I. Bakü Türkoloji Kongresi’ne ömrü vefa etmemiş olsa da Ruslaştırma politikalarına ve milli eğitim reformlarına dair verdiği mücadelelerin bir sonucudur bahsi geçen kongre... Orada bilindiği üzere bütün Türk Devletleri ile ortak bir karar alınmıştı: Latin harflerinin kabulü. Türkiye Cumhuriyeti bu noktada alınan kararı hızla gerçekleştirmiş ve günümüzde de Latin harflerine geçen Türk Devletleri için önemli bir örnek olarak tarih sahnesindeki yerini almıştı. Bittabi bu süreç birçok kazanımı devamında getirmiş olsa da Türkçü külliyata dair kayıpları da ortaya çıkarmıştı. Önemle altını çiziyor ve yanlış yerlere çekilmesini istemiyorum: Bu Türk Devletleri tarafından alınmış ortak bir karardı ve kasıtlı değildi! Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sadece alınan karara tabi olmuştu. Sonuç olarak kümülatif hafızada her ne kadar varlığını devam ettirse de o hafızayı ortaya çıkartan eserler zaman içinde unutulmuş ve günümüzde mevzubahis Türkçü, Fecr-i Âtîci veyahut Tanzimat’ta yer bulmuş yazarları saymaya gelince sadece isimlerden ibaret bir portreyi bize sunan sığ bir anlayışı ortaya çıkarmıştı. Tek sıkıntı bittabi bu da değildi. Mecmua şeklinde tekrardan hazırladığımız İbret’i bile kaleme alırken farkettik ki günümüzde ‘‘Doçent’’ ünvanına haiz kişiler bile unutulmuş bu yazıların aktarmasına sadece dipnot atarak hırsızlık ve intihal yapmakta, günümüzdeki akademik sıkıntıyı tarihsel olarak yüzümüze vurmaktaydı. Velhasıl bu eksikliklerden hareketle İbret’i bir köprü olarak kurmayı, dünü bugüne bağlamayı ve Türk halkının dününü onlara direkt olarak dünün yazarlarınca sunmayı amaçlama kararı aldık.
-Yayım umuma açık ve düzenli bir şekilde mi olacak yoksa akademik bir çevreye mi hitap edecek?
Fazla uzun konuşuyorsam lütfen kusura bakmayın, anlatılması gereken o kadar çok şey var ki... Başlangıçta bizim başka bir dergi projemiz vardı: Mazi. Mazi’deki hedefimiz biraz daha farklıydı, ‘‘geneli akademikleştirmek’’ gibi bir amacı hedefliyorduk. Bu sebeple derginin evrak işleri tamamlandıktan sonra yazı kabul aşamasına geçtik. Açık konuşmak gerekirse bir yıl kadar bekledik. Gelen yazıları tek kelime ile özetleyebilirim: Felfena! Bu bittabi halkın suçu değil, önemle altını çizerim. Akademik üslup artık hayatımızdan tamamıyla çıkmış olduğundan, blog vb. yazılar artık ‘‘yeni usül’’ü halk nezdinde temsil ediyor olduğundan belki de böyle bir beklentiye sahip olmamız hata idi. Ne de olsa ‘‘Bilgi Çağı’’ndayız ve artık insanlar akademik bir yazıdan ziyade hızlıca merak ettikleri konuya ulaşabilecekleri basit yazıları istiyor. Hal böyle vaki olunca da ne yaparsınız, eski hocamın bir sözü gerçekten karşılığını buluyor: ‘‘Neyi okursan, o dilde konuşur o biçimde düşünürsün...’’. Sonrasında ‘‘Mazi, mazide kalsın’’ diyerek projeyi iptal ettikten sonra kendimizi ne yapabileceğimiz üzerine (daha önce bahsettiğim) düşüncelere gark olmuş bir biçimde bulduk. İnsanlara yeni bir örnek gerekiyordu. Bu sebeple yazılarını bizim yazmamızdan ziyade ağırlıklı olarak geçmişten bugüne unutulmuş, yayını Latin harfleriyle yapılmamış yazıları aktarmanın doğru olacağını düşünerek İbret’i canlandırmayı önerdim. Arkadaşlarımızın en büyük korkusu bu isme ne kadar layık olunabileceği idi. Şanslıyız ki yazıları biz yazmadık... Bu derdimiz bu vesileyle ortadan kalktı. İşte bütün bu hikâyeden hareketle yazıları iki kısımda yayına sunduk: bazı yazılar direkt bir transkripsiyon, bazılarını ise sadeleştirilmiş bir Türkçe ile... Hem genelin dikkatini bu yazılardan hareketle çekmeyi hem de akademik dil ve üsluba bu yolla alışmalarını hedefleyen melez bir çalışma ortaya çıkardık. Böylece iki grubun da farklılıklarını bir kenara bırakarak yararlanabilecekleri bir ‘‘kaynak eser’’ niteliğinde dergi vücuda getirdik.
-İbret Gazetesi’nin tarihi sayıları sonrasında güncele dair yayın yapacak mısınız?
Bir söz vardır bilirsiniz: ‘‘Adı çıkacağına canı çıksın.’’. İbret’i biz tekrardan sırtlanırken geçmişindeki bütün değer ve mağduriyetleriyle beraber sırtladık. Dışarıdan bakıldığında biz, belki de ‘‘varolan bir değerden yararlanıyor’’ gibi gözüksek de aslında ağır bir yükün altındayız. Benim hakkımda gerek akademik gerekse de dost meclislerinde ‘‘Günümüzün Namık Kemali’’ yakıştırması yapılıyor. Kulağa güzel geliyor değil mi? İşin aslıysa öyle değil! Namık Kemal’e, Ebüzziya Mehmet Tevfik’e, Ahmet Mithat Efendi’ye yaraşır bir İbret çıkarmak ve hazırlamak büyük dert! Bu mirası sırtlamak çok ama çok stresli. Hem günlük hayatınızda hem de yazdığın her kelimede şu an İbret’te bulunduğunuz konumda bulunan son kişinin Namık Kemal olduğunu hatırlıyor ve dikkatli oluyorsunuz. Önemli olan onun adını kullanmak değil, onun ve İbret’in adına layık olmak oluyor. İşin daha da kötü tarafı bu sadece benim sırtımda olan bir yük değil. Yazı İşleri Müdürümüz Kadir Sönmez ile Editörümüz Efe Eren Çınar’da da ne yazık ki aynı yük söz konusu; zira onların da bulundukları konumlarda yine önemli kişiler bulunmaktaydı… Hal böyle olunca da tabiri caizse ‘‘hayatınızı İbret’e vakfetmek’’ zorunda kalıyorsunuz. Böyle bir durumda güncel yazılar yayınlamak, fikir beyanında bulunmak hayli güç... Belki bunu ‘‘kaçmak’’ olarak niteleyenler olacak; lakin ben bunu ‘‘daha önemli fikirlere öncelik vermek’’ olarak yorumluyorum. Bu sebeple, yayınlanmamış Osmanlı Dönemi yazıları bitinceye değin güncel yayın yapmayı düşünmüyorum. Zaten trajikomiktir ki dünün yazılarının birçoğu bugünün dertlerine derman oluyor. Sıkıntı değişmiyor, orada kalmaya devam ediyor ama dönem değişiyor. Bu sebeple güncel sıkıntılara derman bulmak isteyen okuyucularımızın endişelenmesine mahal yok. Çözümleri biraz geç olmuş olsa da İbret’te bulacaklar. İzninizle röportajımızı şu sözlerle bitirmek istiyorum: ‘‘Mecmuamız, mesleği İttihat olanların hedefi Terakki olanlara armağınıdır!’’
İbret kime ve neye muhalifti acaba?