Rus Propaganda Ağının Çöküşü: Mitchell Orenstein'la Söyleşi

TAKİP ET

Rusya'nın propaganda ağını ve Ukranya savaşının seyrini Doğu Avrupa, Rusya ve Hibrit savaş uzmanı Profesör Mitchell Orenstein'la konuştuk.

Putin Rusya’sının bütün dünyada kurduğu propaganda ağı, Ukrayna savaşının patlak vermesiyle büyük oranda çöktü. Batı’nın ifade özgürlüğü ve demokrasi gibi değerlerinden faydalanarak, komplo teorileri ve sair iletişim operasyonlarıyla kamuoyunu etkileyen ve birçok Batı ülkesi için milli güvenlik tehdidine dönüşen Rus propaganda networku, Rusya’nın bir eşiği aşmasıyla nihayet hedefe kondu ve temizleniyor. Rus saldırganlığına karşı alınan bütün tedbirleri “Rusya’yı tahrik” olarak sunanlarsa, bir yandan Batı’yı “Ukrayna’yı kurban etmek”le itham edip, diğer yandan bebek katili Putin’in Türk çıkarlarını da tehdit eden hamlelerini savunuyorlar. Kırım’ın ordu ve siyaset içindeki Rus ajanları sebebiyle direnişsiz teslim edildiğini düşündüğümüzde, Türkiye’nin bu meseleyi bir milli güvenlik meselesi olarak ele almasının vakti geçiyor.

Dosya Haber | Rus Diktatörü Vladimir Putin'in Nazileri



Türkiye’deki Rusçu faaliyetin gördüğü kabul ve yarattığı popülarite kaygı veriyor. Rus ajanları Türk kamuoyunu etkilemeye devam ediyorlar ve birçok gazeteci en menfur Rus saldırılarını bile sözde anti-emperyalist demagoji ile aklamaya çalışıyor. Batı’da dahi birçok göz bu konuya kör bakarken Rusya’nın AB başta olmak üzere Batı’daki politik hareketler, kurumlar ve siyasilerle ilişkisini araştıran Mitchell Orenstein’la bu konuyu konuştuk. Batı Rusya’ya dair neden şahin bir tavır izlemedi? Rusya’nın bu hamlesi hangi arayışın sonucuydu? Enformasyon savaşı neticelendi mi? Orenstein’la kısa söyleşimizi TamgaTürk okuruna sunuyoruz.
 

Mitchell Orenstein Söyleşisi


TamgaTürk: Özellikle Rusya söz konusu olduğunda Batı’daki “neo-appeasement” politikası sizce nereden çıktı? Tarihi arka planı anlamak istiyoruz: Azılı düşman, komünist tehlikenin şer odağı Rusya, Batı’nın gözünde nasıl “partner”e dönüştü?

Mitchell Orenstein: Ben bu politikayı “neo-appeasement” olarak adlandırmanın doğru olduğundan çok emin değilim. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, Gorbachev’in 1985’te başlattığı politikalar uyarınca Rusya’nın dış politikası Batı yanlısı bir gidişat izledi. Dönemin başkanı Boris Yeltsin, 1999 Noel’inde Vladimir Putin’i varisi olarak atadıktan sonra, Putin Batı’yı bir partner olarak görmekten vazgeçen radikal değişim kararını 2005 ya da 2006’ya kadar çok belli etmemişti. 2007 yılında Putin Münih Güvenlik Konferansı’nda Rusya’nın ABD hegemonyasındaki bir dünya düzenine karşı olduğunu açıkladı. Fakat Batı hala duymuyor, yahut anlamıyordu. Bu biraz da 2008’de Dmitri Medvedev’in Putin’in yerine başkan seçilmesiyle ilgili; benim gibi “şahin”ler o dönem bunun sahte bir başkanlık olduğuna inanıyordu, Putin’in perde arkasından hala işin başında olduğunu düşünüyordu. Fakat Batı’daki birçok isim Medvedev’in gelişiyle aldandı ve onu yeni, daha liberal bir Rusya’nın sembolü olarak gördü. Nasıl da yanıldılar ama! Almanlar, mesela, Rusya’yla artan ve derinleşen ekonomik ilişkilerin zamanla Rusya’yı liberalleştireceğini düşünmüşlerdi. Bunun da bir yanılgı olduğu ortaya çıktı.

Anonymous Rus Televizyonlarında Ukrayna İşgalinden Görüntüleri Yayımladı



Putin 2012’de başkanlığa dönünce, Almanya değişmeye ve Putin’in dönüşünü kötüye alamet olarak görmeye başladı. 2014’te Ukrayna’yı işgal ederek Kırım’ı ve Donbas’ı işgal altında tutmasından bu yana, Batı Rusya’nın daha fazla agresyon göstermesini engellemek için bir araya gelmeyi denedi; bu esnada ekonomik ilişkileri aktif tuttular, zira AB ülkeleri 1952’den beri karşılıklı ekonomik bağımlılık sayesinde barışı sağlamışlardı, bunun etkili olacağını düşündüler. Sorun şuydu ki bu yöntemin caydırıcılığı Rusya açısından epey düşüktü, bu yüzden Putin saldırmayı tercih etti. Bundan önce Putin’e bir yatıştırma (appeasement) politikası güdüp daha sonra akıllandığımızı sanmıyorum. Bu çok indirgeyici bir yaklaşım ve şunu söylemek de gerekiyor ki, Avrupa (Türkiye de dahil) Rus gazı ve petrolünü almaya devam ediyor.

TT: Sizce Batı Türkiye ve Macaristan gibi ülkelere uyguladığı politikalarla onları Rus yanlısı bir çizgiye itmiş midir?

Mitchell Orenstein: Batı’nın özgürlük düzeninin esası insan hakları, demokrasi ve özgürlük üzerine kuruludur. Batı karşıtlarının çoğu Batı’yı daha realist bir güç yapısı, bir imparatorluk olarak görseler de, bu yanlış, en azından kısmen doğru. Batı değerlerinin Doğu Avrupa’da, Ortadoğu’da ve dünyanın geri kalanında birçok taraftarı var. Rusya için de sorun buydu: Ukrayna Batı’nın özgürlük idealini benimsemişti ve oligarklar & diktatörler ittifakı tarafından yönetilmek istemiyordu. Batı’nın bu değerler için bazen savaşması gerektiğini hatırlaması gerekiyor ve şimdi Ukrayna hatırlatıyor.

Öte yandan Rus kültürü Batı değerlerine karşı bir reaksiyon gösterdi, özellikle 1990’ların felaketinden sonra. Bu dönemde Batı’nın savunduğu ekonomik reformlar Rus liberalleri eliyle uygulandı ve ülkeyi mahvetti. Rusya bir “ihtişam” istiyor ve birçok Rus için bu “ihtişam” ideali insan haklarından daha kıymetli. Asıl sormamız gereken soru şu: Neden bazı ülkeler ya da liderler daha otokrat yönetim anlayışlarına yöneldiler de, diğerleri Batı değerlerine yakınlaştılar? Batı suçlanacaksa, bir ideolojiye sahip olmak, bu ideolojiden doğan bir vizyonu haiz olmak ve buna sadık kalmakla suçlanabilir. Tabii, hükümlerini bu değerlere göre vermekle de.

Ukrayna'da Ağır Kayıp Veren Rus Diktatörü Dezenformasyon Savaşına Başladı



TT: Burada NATO’nun, AB’nin ve üye ülkelerin Gürcistan’ın işgalinden bu yana, özellikle dönüm noktası olan Kırım işgalinden sonra Rus tehdidine karşı geliştirdikleri politikaları nasıl değerlendirdiğinizi öğrenmek isteriz.

Mitchell Orenstein: Kırım’ın işgalinden sonra Batı Rusya’ya ciddi yaptırımlar uyguladı, bu hamleden memnuniyetsizlik duyduğunu gösterdi. Öte yandan AB, Rus petrol ve gazını ithal ederken enerji fiyatları ve rekabete daha etkili hakimiyet kurabilmesini amaçlayan politikalar geliştirdi. Birçok insan bunun Rusya’yı caydırmak için yeterli olduğunu düşünüyordu, fakat değildi. Ukrayna’yı silahlandırmak birçokları tarafından, özellikle Almanya başta olmak üzere, aşırı tahrik edici bulunuyordu. Rusya’nın bir kez daha işgale kalkışmayacağını ümit etmekle yetiniyorduk. Aynı zamanda silahlı bir mukabeleyle karşılık bulacak hamleler yapmak istemiyorduk. Bu olumsuz sonuçlandı, zira Putin’in messianizmini anlamamıştık.

TT: Pekala bu işgal sonrasında Batı’da bir “uyanış” olacak mı? Bir senaryo gerçekleşirse Rusya propaganda ağını yeniden kurabilir mi?

Mitchell Orenstein: Rusya Batı’daki enformasyon savaşını kaybetti. Putin’in yahut Putin tarafından yönetilen Rusya’nın kendini rehabilite edebileceği bir senaryo görmek güç. Artık kötülüğün kaynağı olarak görülüyor ve bu değişmeyecek. Kesin olarak söyleyebiliriz ki Batı Rusya’ya dair perspektifini değiştirdi ve onu Nazi Almanya’sıyla eşdeğer görüyor.

Cumhuriyet Gazetesi'nin Çin Büyükelçiliği'nden 'Israrlı' Fon Arayışı



TT: Putin bir nükleer tehdit hamlesi yaptı. Uzun yıllar boyunca bu dünya siyasetinde bir tabu gibiydi. Nükleer müzakere ve pazarlık siyaseti yeniden kapımızda mı? Batı’nın nasıl karşılık vermesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Mitchell Orenstein: Putin aslında yıllardır nükleer tehditler savuruyordu, bu yeni bir şey değil. Rusya bombardıman uçaklarını sık sık ABD ve Kanada da dahil olmak üzere NATO üyesi ülkelerin hava sahalarını ihlal edecek şekilde uçuruyor ve Rusya’nın sevmediği, mesela Fin parlamentosunun Zelensky’yi ağırlaması gibi olaylar gerçekleştiğinde bir tehdit olarak kullanıyordu. Bu tehditlerin amacı Batı’nın Ukrayna’ya yeteri kadar destek olmaktan çekinmesini sağlamaktı. Bu bağlamda nükleer yeteneklerimizi geliştirmeli fakat bir diktatörün tehditlerine uymamalıyız.

TT: Son olarak savaşın nasıl sonuçlanacağına dair muhtemel senaryolarınızı duymak isteriz.

Mitchell Orenstein: Ortada dört senaryo var.
  1. Putin bir iç darbe sonucunda görevden alınır ve Rusya Batı’yla daha iyi bir ilişki kurar.
2.Savaş daha da yayılır ve tehlikeli, geniş ölçekli bir çatışmaya dönüşür.
3. Avrupa yeni bir Soğuk Savaş bölünmesi yaşar, Rusya Batı’dan büsbütün izole edilir ve ayrım hatları netleşir.
4. Savaş, Donbas’ta olduğu üzere daha düşük yoğunluklu bir hal alır ve uzun yıllar boyunca devam eder.
Bu noktada hangisinin gerçekleşeceğini söyleyebilecek kadar emin değilim.
Söyleşi: M. Bahadırhan Dinçaslan

Mitchell Orenstein propaganda ağı rus propagandası rusçu propaganda putin propaganda ağı putin ajanları rus ajanları Türkiyede rus ajanları Türkiye NATO Avrupa Rusya