Tuğrul ve Ejderha – İnceleme

TAKİP ET

'Çarpılmış kol ve bacaklar, yüzlerde korkunç, neşeli, şaşkın ifadeler… Ölüm buralı değildi kesinlikle, ağbaşların bile bilmediği bir sır, bir başka âlemdi.' — Tuğrul ve Ejderha'dan.

Mehmet Berk Yaltırık "Epik fantezi" veya "diyar fantazyası"gibi tabirlerle anıldığına denk geldiğim "yüksek fantezi” (high fantasy) kapsamına giren, bir destanın ilk ortaya çıkışına tanıklık ettiğimiz, özgün dili ve kendi mitlerinin, "lore"unun hikâyeye ustalıkla yerleştirilmesi açısından epey ilgimi çeken bir roman oldu Tuğrul ve Ejderha. M. Bahadırhan Dinçaslan’ın Haziran 2022’de yayımlanan bu fantastik kurgu romanı, salt onunla tanışıklığımdan değil, türüyle de çıkar çıkmaz dikkatimi çekmişti. Sadece Türk korku edebiyatını değil, Türk fantastik kurgu ve bilimkurgu edebiyatlarını da takip ettiğimden, özellikle arkadaş çevrem dolayısıyla fantastik türde yazılmış birçok çalışmanın haberi ya çıkmadan önce, yazım aşamasında yahut çıkar çıkmaz ulaşır. Tuğrul ve Ejderha’yı ilk okuyuşumda, tanıdık faktörüne karşın herhangi bir kitap seçerken yaptığım gibi, ilk beş sayfayı okudum. Eserin tarzı ve inşa edilen dünya ilgimi çekince orta kısımlardan rastgele beş sayfayı da okuyunca “Ben bunu yolda belde okurum” diyerek en baştan başladım okumaya.

Romanın özetini çıkarmak veya kurgu bilgileri “Vikipedi” gibi sıralama klişelerine düşmeksizin ilk elde bahsetmek istediğim; haritasından ve diyarın tarihçesinden evvel türünü oldukça yansıtan “destansı” bir hikâyeye ve bu hikâyeyi hakkıyla taşıyan bir anlatıma sahip olması. Tuğrul ve Ejderha, özgünlüğünün yanı sıra efsanelerin, söylendiği, karakterlerin folklorunun, kültürel arka planının hissedildiği epey canlı bir yerli “epik fantezi/diyar fantazyası” örneği. Özgünlüğü sadece İslam öncesi Türk tarihi ve kültürüne ait isimlerden, ögelerden, ağıt ve “hömey” kullanımından ibaret değil. “Bozkıresk” bir fantazya yazılırken bahsettiğim unsurları, yek, emegen, Yada taşı gibi dünyamıza ait unsurları alternatif bir dünyaya sırıtmaksızın yer alması söz konusu. Bu tür yerli fantastik kurgu yazımında çoğu zaman yeni kalemleri bekleyen iki çukur vardır: ya basmakalıp, yaratılmış olmak için yaratıldığı aşikar “diyar bilgileri”ne gömülmek, yahut kendi mecrasını bulabilecek bir hikayeyi “dublaj Türkçesi”nin ruhsuz, yeknesak anlatımına kurban vermek. Tuğrul ve Ejderha bu açıdan ilk sayfalardan itibaren beklediğimi bulduğum, “modern bir destan” sergüzeşti sundu. Bahadırhan’ın bazı öykü denemelerine seneler öncesinden aşina olduğum için ve samimiyetine binaen söyleyebiliyorum; şiirlerini beğenmeme oranla kurgu denemelerini fazlasıyla mekanik bulurdum. Fakat zaman içerisinde önce şiirlerinde görebildiğim “hikayevâri” kıpırtıların, bu romanda ziyadesiyle demini bulduğunu gördüm. Özellikle blogunda yer alan; Anadolu’nun korku anlatılarını, folklorunu sanki bir hikâye anlatırmışçasına nakşettiği “İsra”, “Ceset”, “Cin Düğünü”, “Cinayet Mahalli” ve “Doksan Dokuz” şiirlerindeki tarzı romanın her satırında gördüm ve epey keyif aldım. Kurgu için de asla sırıtmayan, “destan”ı taşıyan bir dil, beni ilk paragraftan, son paragrafa, hatta kitabın sonundaki kısa bilgi notlarına ve diyar haritasına kadar sürükledi. Birçok tarihi kurguda denk gelinebilecek yapay bir jargon yerine, kendine has bir anlatımı yakalayabilmiş olması, bu türle haşır neşir olan dimağıma epey iyi geldi.

Bahadırhan Dinçaslan'ın Yeni Kitabı Yayında: 'Tuğrul ve Ejderha'


Kölelikten sultanlığa at süren Baybars gibi, bozkırda kısmen esareti kısmen de yenilgiyi tadıp yine de yılmadan cihangirliğe yürüyen Cengiz Han gibi, “bozkıresk” bir dünyada alelade bir çobanken tanrıların ve hanların kavgasına müdahil olan bir “alp”a dönüşen Batar’ın “destan”ına adım adım tanıklık ediyoruz Gök Atlılar Efsanesi” isimli, bir nice “alp”in hikâyesini, destanını okuyacağımız bu çığırın ilk adımı olan Tuğrul ve Ejderha’da.

Okurken aradığım, daha fazla görmek istediğim hususlar da olmadı değil. Bunları da eseri yabancı-yerli muadilleriyle karşılaştırmak, yermek-yüceltmek için belirtmiyorum, sadece bir okur olarak önümüze serilen dünyanın derinliklerini görmek istediğim, kurgunun lezzetini arttırabileceğini düşündüğüm için yazacağım.

Öncelikle Robert E. Howard’ın “Conan” öyküleriyle inşa ettiği bilinmezlikler ve bir nice dehşetle dolu “Hyboria Çağı” dünyasındaki gibi daha fazla kadim dehşet ve “eskilerin tekinsizliği”ni aradım. O ürkütücü genişliği bir ara romanda “Bav” denilen antik kulelerin bahsine denk geldiğimde bulacağımı düşündüm. Tahayüllen adımladığımız bu diyarın, daha fazla “büyü” ve “canavar” barındırmasını düşündüm ki, mesleki olarak “korkucu esnafı” olmam bir yana, 80’lerin sonlarına doğru doğmamdan mülhem aşinası olduğum “He-Man ve Kainatın Hakimleri”ndeki gibi, “Tarkan Viking Kanı”ndaki gibi açıklanamayan ve korkunç canavarları fazlasıyla bekledim. Cesetlere üşüşmelerinden ürkülen “yek”ler ve Boztepeler’de arz-ı endam eden “Emegen” haricinde bin bir canavar ve meçhul büyülü dehşet bekledim. Kuvvetle muhtemel mesleki deformasyon ve şahsi bir takıntım ama belki ileride bunları daha çok görebileceğimizi, “Gök Atlılar Efsanesi”nin soluk kesen maceralarının devam edeceğini umuyorum. Ejderha’sı, tuğrul’u, büyücüsü, şamanı, itbarakı eksik olmayan bir macera ancak benim bahsettiğim detayın da detayı olan, “dünya”yı daha tekinsiz gösterecek ve maceranın dozunu arttırabilecek daha fazla doğaüstü unsur.

Bunca iş yoğunluğumun hengamesinde, tabiri caizse iki taşın arasında okuyup da inceleme yazabilmem de herhalde romandaki Yalaz Dağı’nın bana sirayet eden tılsımı oldu. Ezcümle, Tuğrul ve Ejderha’nın fantastik kurguda farklı tatlar arayan ve Türkçemizde, Türk edebiyatında farklı bir soluk tanımak isteyen okurları beklediğini söyleyebilirim.  Mehmet Berk Yaltırık

tuğrul ve ejderha bahadırhan dinçaslan mehmet berk yaltırık inceleme tamgakritik türk mitolojisi