Türk Polisiyesinde Fevkalbeşer Bir Kadın Tiplemesi II: Çekirge Zehra

TAKİP ET

Türk polisiyesinin atardamarı kabul ettiğim Peyami Safa her yönüyle kayda değer olduğu gibi polisiye arenasında da kendini ispatlamış bir şahsiyet.

Giriş

Türk polisiyesinin atardamarı kabul ettiğim Peyami Safa her yönüyle kayda değer olduğu gibi polisiye arenasında da kendini ispatlamış bir şahsiyet. Ustanın vaktiyle kadın hususunda ne kadar kıvrak ve basiretli olduğundan bahsetmiştim. Roman ve hikayelerinin hemen hepsinin belkemiğini oluşturan kadın unsurunu bu defa yine Peyami’nin kaleminde bir antikahraman olarak müşahede etmek mümkün.

Çekirge Zehra, Peyami’nin bir diğer antikahramanı olan Tilki Leman’ın bence makul ölçüde üzerinde bir karakter. O sebeple Tilki Leman için fevkalbeşer deyiminden rücu ederek bugün bu makamı Çekirge Zehra’ya ebediyen teslim ediyorum.

Türk Polisiyesinde Fevkalbeşer Bir Kadın Tiplemesi: Tilki Leman

*
Eski insanlar lakap konusunda hayli mahirlerdir. Bunu bizden iki önceki kuşakta yahut şimdinin feodal kesimlerinde hala görüyoruz. Peyami Safa’nın karakterlerine seçtiği lakaplar da tıpkı az evvel bahsettiğim gibi tam isabet etmiş görünüyor. Ustanın mahareti, tanımak ve uyarlamak. Karakterlerini hem çok iyi tanıyor hem de bir o kadar iyi uyarlıyor. Çekirge Zehra’nın huylarını da çekirgenin ayırt edici vasıflarından tayin etmek bu sayede mümkün. Ama en nihayetinde o bir antikahraman ve de üstün nitelikli bir hırsız.

Peyami üslubunda gördüğüm bir başka nüans, hikayelerinin girişinde uzun tasvirlere veya anlatılara yer vermemesi. 

Ya direkt bir diyalog ile girizgahı taçlandırır ya da sahneyi gözümüze çizen birkaç cümle ile iktifa eder. Çekirge Zehra bahsinde bunu söylemek güç. Çünkü Peyami ilk defa (kendisine göre) uzun bir girişe yer vererek mekanı adeta bir ressam edasıyla tüm duyu organlarımıza, işlevleriyle mütenasip bir şekilde resmediyor. 

Hatırıma geldi de, yukarıda kadın bahsinde söylediklerime burada ciddi bir ek getirmek istiyorum. Ustanın çok hakkaniyetli olduğuna iman eden birisi olarak Çekirge Zehra sergüzeştlerinin birindeki vakada yüzüğü çalınan kadını teskin etme yöntemi, kadınların günümüzde bile pek çok teskin yöntemine müsavi: Ziynet! Yüzüğü çalınan kadına kocası her seferinde “Sana daha iyisini ve daha görkemlisini alacağım.” diye vaatler vermesi, yine kadın-erkek ilişkilerinin aile temelindeki portresini daha bir hoş yansıtıyor. Peyami, Server Bedi müstearıyla yazdığı bir hikayesinde “Bir kadın ki, her şeyi benden bekler…” diyerek zaten bu hususlardaki genel istikamet ve fikirlerini ilan etmiş bulunuyordu.

Genel Olarak

Ötüken Neşriyat bu kıymetli eseri yayımlarken sanırım eserin ilk halka arzındaki sırayı gözetmiş fakat bence 6 ve 7. Hikayeler olan “Altın Kupa” ve “Dolap Deliğinden” sırasıyla ilk iki hikayeyi oluşturuyor, en azından Peyami’nin yazış sırası içinde. Çünkü bu hikayelerde Peyami, sanki ilk defa bahsediyormuş gibi taharri memuru hakkında şunları söylüyor:

“Nihayet polis müdüriyetinin ileri gelen taharri memurlarından biri vaka mahalline koştu. Bu “Ahmet Selim” isminde bir memurdu ki zabıta hizmetine yeni girmişti. Fakat kısa bir zamanda liyakatini ve maharetini göstermişti.”

7. Hikayede ise bu zeki taharri memurunun sertaharri memurluğuna terfi edişini naklediyor. Bilin bakalım Peyami, hangi polisiye eserinden bir sertaharri memuruna alenen atıf yapıyor? Elbette Cingöz Recai. 

“Sabık sertaharri memuru  "Mehmet Rıza” polis müdürü muavinliğine terfi edildikten sonra, onun tavsiyesiyle yerine Selim getirilmişti. Mehmet Rıza’nın kendisinden daima takdirle ve teveccühle bahsettiği bu genç ve ateşin zabıta memuru, kısa bir zamanda selefinin muhitte kazandığı takdirlere mazhar olmaya başlamıştı. Mehmet Rıza, Selim için diyordu ki:

- Bu çocuk yalnız zabıta memuruna lazım gelen evsafın hepsi kendisinde bâliğan-mâ-belâğ (fazlasıyla) vardır. Birçok defalar en karanlık vakaların esrarını aydınlatmaktaki harikalı zekasına gıpta ettim.”

Aslında Mehmet Rıza haksız da sayılmaz. Selim, Tilki Leman dünyasının sertaharri memuru Ahmet Fatin’den çok daha zekâlı, Agatha’nın ağzı pipolu dedektifine düşünme noktasında çok benzeyen ve Cingöz kadar soğukkanlı biri. Tabi yine Peyami’nin meşhur semtlerinde (Pangaltı, Şişli, Kadıköy) dolaşması da alışık olduğumuz durumlardan… 

Hemen her hikayesinde evin içindeki yardakçılardan yararlanan bu antikahramanlar Peyami’de rutin halini aldığından olsa gerektir ki hikayeler arasında mevcut bir olayın ortasını ve sonunu daha ilk mekandan tayin edebiliyorsunuz.

*

Bir yerde ustanın özel hayatından izler taşıdığına inandığım bu macera dolu hikayelerde Peyami’nin yine ilginç bir atıfı var: Çekirge Zehra’nın bir prensi soyduktan sonra Adalar’daki ‘Yat Kulübü’ne poker oynamaya gitmesi… Yardakçılarından biri ile Turkuvaz Gazinosu’nda buluşması… Bu da bir önceki incelemede verdiğim Taksim Beyoğlu muhitlerindeki eğlence kulüplerinin Çekirge Zehra’da tebdil-i mekan etmesi demek oluyor en nihayetinde…

Tilki Leman'a ve Cingöz Recai'ye Kıyasla Çekirge Zehra'nın Ayırt Edici Vasıfları

Bu ayırdıma giderken “Gitmek zorunda mıyım?” sorusunu kendime çok sordum. Çünkü size sorsam ki “Kara Murat mı yoksa Tarkan mı?” diye, bana cevabınız “İkisi de farklı tiplemeler, o yüzden kıyasa gerek yok.” olur büyük olasılıkla. Ama ben Türk milleti olarak kıyastan vazgeçemeyeceğimiz kadar onun akan kanımıza karıştığına eminim. Tanzimat aydınlarımız bize pek çok yeniliği sağlarken ya da siyasi tekamülümüz demokrasiye doğru giderken başlangıç noktamız hep kıyas olmuştur. O yüzden bu vasıflara sahip bir Türk yazar olarak kıyasın ehemmiyetini hatırlatıp satırlarıma öyle devam etmek istedim.

*

Tilki Leman’ı incelediğim yazıya kısa bir nazar attıktan sonra göreceksiniz ki onda öne çıkan unsurun kadınlık olduğundan ve kadınlara mahsus hileleri maharetle kullandığından dem vurduğumu görürsünüz. Ama Çekirge Zehra? Tam bir feminist. Hatta feminizmin de ötesinde hırs sahibi. Tilki Leman’a kıyasla güzelliğinden öte aklını kullanıyor, kadın yardımcılar (hizmetçi Marika mesela) istihdam ediyor - hatta daha genelde, yarım tahsil görmüş az buçuk münevver, fakat mütereddit gençlerden mürekkep bir çeteye riyaset ediyor- ve kadın özbilinçliliğinin de toplum nezdindeki genel kabullerini sarsacak cümlelere imza atıyor. Misalen:

“-Sen kadın değilsin.
-Neyim?
-Bir erkekten daha kurnaz, daha pişkin, daha melun bir mahluksun.
-Melun sıfatını reddederim. Kurnazlığa ve pişkinliğe gelince… Bunlara da teşekkür. Ben kadınım yavrum, hakiki kadın! Erkek cinsinin kadınlara fizyoloji ve psikoloji itibariyle tefevvukunu ilan eden felsefi nazariyelere inanmanın modası geçmiştir. KADINLAR ARASINDA DA BİR “CİNGÖZ RECAİ” ÇIKABİLİR.”

Peyami’nin ilk defa bir hikaye içerisinde kendi karakterinden gururla bahsettiğini de görmek mümkün:

“…Evet bu bir Türk kadınıdır. Yakında bütün İstanbul, bütün memleket ve belki de bütün dünya onu tanıyacaktır. Çünkü bir harikadır…

…Çekirge Zehra diyorlar. Bu ismi ona daha mektepte okurken takmışlar. Muhayyirülukûl kadın… Zengin maceralarla dolu bir hayatı var… Paris’e gitmiş, aktristlik, aşüftelik, hırsızlık ve dolandırıcılık etmiş…Kontları, baronları dolandırmış, soymuş… Yakında İstanbul’a gelmiş. Şimdi burada faaliyete başladı. Paris zabıtası da onu arıyor ve haber üstüne haber yağdırıyor!…

…yalnız sirkatleriyle değil muhayyirülukûl çabukluklarıyla, yankesicilikleriyle meşhur bir kadındı. Süratle yapılması lüzum gelen her harekette harikalar ibraz ederdi. Durduğu yerden iki metre ilerisine bir sıçrayışta geçtiği de çok görülmüştü. İnce uzun ve kuvvetli bacaklarıyla kırk iki kiloluk vücudunu saman çöpü gibi uçurabiliyordu. Zaten “Çekirge” lakabını almasının hükmü de buydu…”

Şayet Tilki Leman için çoğu kez güzellikten ve kadınlıktan dem vuran şahsiyet ilk defa Çekirge Zehra için maharetlerinden ötürü dünya çapında duyulabileceğinden bahsediyor. 

Ayrıyeten, Tilki Leman gibi meşru yollardan birbiri üstüne kocalar edinip poligamik bir tavır içerisine de girmiyor bu karakter. Ama o da birini dolandırmak için sahte bir düğün alayı bile tertip edecek, evliliğe gidecek adımlar atmıyor değil. Bence bir yerde bu, ustanın, erkeklerin zavallılığına dair yazdığı hikayeye gönderme yapması da demek… 

Bu bahse son bir örneğim daha var:

Tilki Leman, taharri memuru Ahmet Fatin’e yakalandığında güzelliği ve tatlı dili ile onu caydırmaya çalışmıştı hatırlarsanız. Çekirge Zehra’nın aynı vakadaki tavrı ise şöyle:

“Selim! Yapma! Görüyorsun ki artık benim için hiçbir kurtuluş ümidi yoktur. Fakat bu apartmandan ellerim kelepçe ile çıkmak istemem. Sen ince bir adamsın… Kadınlığa bu kadar hürmetin vardır değil mi?”
 

Farklı olmasını beklediğim tavır hemen hemen yine kadınlığını kullanmaya denk geliyor. Bu bence kadın antikahramanların kaçış rampası, erkek dedektiflerin ise zihinlerinin bulandığı bir nüans…

*
Cingöz Recai’ye olan atıflardan birkaçını zaten söyledim fakat burada Cingöz’ün ukala tavırlarının tıpatıp Çekirge Zehra tarafından da kuşanıldığını görüyoruz. Selim’i bir hikayede dolabı kilitleyip dolabın deliğinden “Guguuuk…” diyerek tabanları yağlaması kanımca telmih ve mizahın bileşimi ile çok güzel bir nihayet! Bize kalan da hoş bir tebessüm neticede. 

Son Olarak

Peyami’nin münferit olarak polisiye hikayeleri yok değil ama onlar için ayrıca bir derleme çalışması yapmaya da lüzum yok. Çünkü bu münferit eserler büyük hacimde değil ve de iddiaları yok. O yüzden bir sonraki çalışma, Polis Hafiyesi Kartal İhsan üzerine olacak ve Peyami’ye dair polisiye bahsini kapatıp Osmanlı’dan günümüze polisiyenin tekamülünü hep birlikte göreceğiz. Esen kalın.
 

Mehmet Can Kuyucu

çekirge zehra Peyami Safa peyami safa incelemesi mehmet can kuyucu tamgakritik