Kanal Serbesti'de yayımlanan videoda gazeteci Hasan Erçakıca'ya konuşan Liberal Demokrat Parti Kurucu Genel Başkanı Besim Tibuk, Turgut Özal dönemi öncesinde Türkiye'de altın ithalatının yasak olduğunu anlattığı sırada Çakıca'nın "Niye yasaktı ithalat Besim Bey? Ne gibi bir mantığı olabilir ki?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Sen geri zekalılığa hayret ediyorsun. Aslında normal bir şey yaparlarsa hayret etmen lazım. Türkiye'de aklı başında bir şey yapılırsa hayret et. Geri zekalılık çok normaldir Türkiye'de. Çünkü devlet demiş ki 'Altın, taş bunları ben kontrol edeceğim'.
Bizim halı işi büyüyünce 79'da en büyük halı mağazası olduk, ihracat yapalım dedik, bir müdürümle Avrupa'yı dolaşmaya başladık. Meğer eskiden İstanbul halı satış merkeziymiş. Yalnız Türk halısı değil, İran halısı, Afgan halısı, Kafkas halısı...
Sirkeci'de gümrüksüz depolar varmış. Orient-Express'le gelip, Orient-Express'in bagajına koyuyorlarmış. 1930'da bunu da yasak etmişiz. Halıcılık ölmüş. Zaten halıcılığın ölmesi biraz da Rumların, Ermenilerin gitmeleriyle ilgili.
Kuyum nerede olur? Zenginlik neredeyse orada olur. Ta Roma'dan beri İstanbul zenginliğin merkezi ve orada kuyumculuk gelişmiş, Osmanlı'da da bu devam etmiş. Osmanlı fakirleşince de bu devam etmiş, niye? Yeni bir sektörün bir yerde kurulması zordur. Gelenek ister, altyapı ister, yan sanayi ister. O zaman Kapalıçarşı'nın yanında hanlar var. Orada üretiliyor bunlar. Bütün çevreye Bulgaristan'a, Rusya'ya biz satıyoruz bunu. Hatta evlenen Araplar kuyum almaya İstanbul'a geliyorlar.
1930'da kısıtlamışız, kaçak tabi ne kadar olur? İhracat da zaten resmen yapamazsın. Rahmetli Özal tek bir madde çıkardı. 'Dünya fiyatlarıyla ben satacağım' dedi. Bunlar satışa başladılar. Biz kuyum ihracatında şimdi ikinci mi, üçüncü mü neymişiz şimdi."
"Sen geri zekalılığa hayret ediyorsun. Aslında normal bir şey yaparlarsa hayret etmen lazım. Türkiye'de aklı başında bir şey yapılırsa hayret et. Geri zekalılık çok normaldir Türkiye'de. Çünkü devlet demiş ki 'Altın, taş bunları ben kontrol edeceğim'.
Bizim halı işi büyüyünce 79'da en büyük halı mağazası olduk, ihracat yapalım dedik, bir müdürümle Avrupa'yı dolaşmaya başladık. Meğer eskiden İstanbul halı satış merkeziymiş. Yalnız Türk halısı değil, İran halısı, Afgan halısı, Kafkas halısı...
Sirkeci'de gümrüksüz depolar varmış. Orient-Express'le gelip, Orient-Express'in bagajına koyuyorlarmış. 1930'da bunu da yasak etmişiz. Halıcılık ölmüş. Zaten halıcılığın ölmesi biraz da Rumların, Ermenilerin gitmeleriyle ilgili.
Kuyum nerede olur? Zenginlik neredeyse orada olur. Ta Roma'dan beri İstanbul zenginliğin merkezi ve orada kuyumculuk gelişmiş, Osmanlı'da da bu devam etmiş. Osmanlı fakirleşince de bu devam etmiş, niye? Yeni bir sektörün bir yerde kurulması zordur. Gelenek ister, altyapı ister, yan sanayi ister. O zaman Kapalıçarşı'nın yanında hanlar var. Orada üretiliyor bunlar. Bütün çevreye Bulgaristan'a, Rusya'ya biz satıyoruz bunu. Hatta evlenen Araplar kuyum almaya İstanbul'a geliyorlar.
1930'da kısıtlamışız, kaçak tabi ne kadar olur? İhracat da zaten resmen yapamazsın. Rahmetli Özal tek bir madde çıkardı. 'Dünya fiyatlarıyla ben satacağım' dedi. Bunlar satışa başladılar. Biz kuyum ihracatında şimdi ikinci mi, üçüncü mü neymişiz şimdi."