Bir önceki hafta yayınlanan “Dr. Rıza Nur Meselesi” adlı makalemde Türk Milliyetçilerini ve Türkçü kesimi zehirleyen Dr. Rıza Nur’un kimliği, kişiliği ve yazdığı iddia edilen anıları tartışmaya açmayı amaçlamıştım.
Amacıma ciddi manada da ulaştım, bence bu çıban deşilmeli, bu irin akıtılmalı ve yaraya temiz kan gelmesi sağlanmalıdır yoksa bu yara kokuşur, kangren olur genç Türkçüleri zehirler.
Bu çerçevede Rıza Nur ve anıları hakkındaki düşünce ve iddialarıma itiraz eden Sayın Abdullah Emirhan Demir’in itirazlarını da dikkatle okudum. Bazı cevap ve soruları bu çerçevede gündeme getirmek istiyorum:Öncelikle şunu söyleyeyim; şayet Hüseyin Nihal Atsız ya da Nejdet Sançar bu hatıratın bu şekildeki içeriğinden haberdar olarak Dr. Rıza Nur’a itibar ettiler ise bu onları da en az Rıza Nur kadar şüpheli ve şaibeli bir konuma düşürür, Türk milliyetçiliğinin kimlere emanet edildiğini, kimlerin kimler tarafından devşirilip, kullanıldığını sorgulamaya açar! Bu durumda Atsız ve Sancar buradaki iddiaları biliyorlardı ve doğru kabul edip itiraz etmediler deniyorsa; Türkçüler’in Atsız ve Sancar’a olan ilgi, alaka, sevgi ve saygılarını da en baştan sorgulaması gerekiyor demektir.Anıların İçeriğine Dair:Şimdi bu noktada önce anıların içeriğinde yer alan bazı özel ve mahrem hayatı ilgilendiren meseleleri tartışmak gerekir ki bu anıları yazan ya da bu anılarda yazanları tasvip eden, yayan ya da burada yazanlara karşı sessiz kalan kişilerin karakter ve kişiliklerine ayna tutalım:
Dr. Rıza Nur’un anılarında Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım hakkında bazı akıl almaz iddialar vardır.
Rıza Nur hatıratında Zübeyde Hanım bir fahişedir der ve Mustafa Kemal’in babasının da Abdoş isimli biri olduğunu iddia eder!
Mustafa Kemal’in istihbarat ve hafiyeliğe düşkünlüğü ile bilinen Abdülhamit devrinde Askeri mektebe girdiğini, buradan kurmay subay olarak mezun olduğunu, Türk ordusunda padişah yaverliğine ve ordu komutanlığına kadar da yükseldiğini bilmesek bu iddiayı ciddiye alabiliriz.
Herkes bilir ki bırak kendini, ailesinde bile en ufak bir şaibe ya da ahlaki düşkünlük olan birinin askeri okula alınması, Türk Ordusunda subay olması asla mümkün değildir.
Böyle bir iddiada bulunup bir fahişenin oğlunun Türk ordusunda, ordu komutanlığına kadar yükselebileceğini iddia edenin ya aklından zoru vardır ya da şerefsiz bir iftiracıdır!
Mustafa Kemal’in çok genç yaşlarından beri rakip olarak görülerek başta Enver Paşa olmak üzere birçok kişi tarafından hedefe oturtulduğunu da biliyoruz, en ufak bir ahlaki ya da kişisel defosu olsa bunlar ta o zamanlar çarşaf çarşaf ortaya serilir, sonuna kadar kullanılırdı değil mi?
Abdülhamit’in, Mehmet Reşat’ın, Vahdettin’in, Enver Paşa’nın Damat Ferit’in bilemediği bu kadar vahim bir şeyi Rıza Nur bilmiş, Kadir Mısıroğlu da bu bilgiyi İngilizlerden almış basmış, yaymış demektir ki buna inanan biri cidden psikolojik sorunlar ile duçar demektir. Herhangi bir Türkçünün ya da Türk milliyetçisinin böyle bir iddiaya bırakın itibar etmeyi, böyle bir iddiayı küfretmeden dinlemesi bile çok anormaldir ve ben o kişinin Türkçülüğünden, Türk milliyetçiliğinden çok ciddi şüphe duyarım! Bu kişinin Atsız ya da Sançar olması da hiç fark etmez...
Şimdi gelelim Rıza Nur’un hatıratındaki ikinci önemli mahrem meseleye:
Rıza Nur anılarında; "…Anlaşıldığına göre boşanma vak’asından iki-üç gün evvel, Latife, Latife’nin kardeşi İsmail ile haremi Süreyya Paşa’nın kızı Melahat Ankara’ya gitmişlerdi. Çankaya’da misafir olmuşlar. O vakit Mustafa Kemal’in yanında kâtip sıfatıyla Halit Ziya’nın oğlu Vedad vardı. Güzel tüysüz bir çocuk. Bir akşam üzeri karanlık çökerken İsmail, Melahat balkona çıkmışlar. Bakmışlar Vedad, Mustafa Kemal'le ağacın dibinde cinsel ilişki içinde.
Latife’yi çağırmışlar. O da görmüş. Bir kıyamettir kopmuş. Latife, Mustafa Kemal’e “Her şeyini gördüm, hepsine tahammül ettim. Artık buna edemem” demiş. Gazi(!) susmuş, İsmet’in evine gitmiş. “Bu karıyı şimdi boşayacağım” demiş. İsmet, sabahleyin erken Heyet-i Vekile’yi toplamış. Talaka karar vermişler(!) Latife’yi İsmet alıp, trene koymuş. Trende teselli etmek istemiş. Latife ona “Sus, sus! İsmet Paşa! İsmet Paşa! Sen ona bir gün dalkavukluk etme seni benden daha rezil eder. Her pisliğine aleti sensin” demiş."
Bu Vedat konusu Kadir Mısıroğlu tarafından bu anılar yayınlandıktan sonra özellikle Atatürk’e karşı nefret duygusu uyandırmaya çalışılan kişilerce çok dillendirilir, kapalı kapılar arkasında, kulaktan kulağa, devşirilmek istenen çoluk çocuğa anlatılır oldu.
Biz cevap vermeye tenezzül etmedikçe de bu dedikoduların etkisinde kalan ve böylece Atatürk’ten nefret eden gençler ortaya çıktı.
Peki bu iddia gerçek olabilir mi? Bunu aydınlatmak için sorulması gereken ilk soru şu olmalı; Çankaya Köşkü o devirde her tarafı nöbetçi asker kaynayan bir karargahtır, uzak dağ başında kuytuda bir bağ evi değildir! Kim böyle bir yerde ulu orta yakışıksız bir harekette bulunabilecek kadar isterik bir cinnet halinde olur? Rahatça, uluorta, böyle bir harekette bulunabilen bir kişinin cinsel eğilimlerini saklamaya yönelik hiçbir endişesinin olmaması gerekmez mi? Böyle bir kişinin eşcinsel olduğuna dair etrafı nezdinde bir bilgi ya da en azından bir dedikodu olması gerekmez mi?
Peki Mustafa Kemal eşcinsel olabilir mi? Size şu soruyu sorayım eşcinsellik Türk ordusunda normal kabul edilen bir durum, ya da tercih midir? Eşcinseller askere alınmıyor ve çürük olarak ayrılmıyor mu? Mustafa Kemal eşcinsel olsaydı askeri mektebe alınır mıydı? Eşcinselliği ileri yaşlarına kadar hiç ortaya çıkmaz, gizlenebilir miydi?
Rıza Nur’un iddia ettiği olayın ya da benzer olayların başka bir tanığı hatta bırakın tanığı böyle bir olayın dedikodusunu yapan başka bir kişi ya da kişiler var mıdır?
Teyzem Latife kitabının yazarı Latife Hanım’ın yeğeni, bir vesile sosyal medyadan arkadaşım olmuş bulunan Mehmet Sadık Öke’ye ben bu Vedat olayını sordum çünkü annesi o gün Çankaya Köşkünde konuk ve bu olaya tanık olduğu söylenen kişilerden biri. Sayın Öke ile ilgili iki önemli hususu belirteyim birincisi Mustafa Kemal’den pek hazzetmez, Süreyya Paşanın torunu ve aristokrat biridir, ikincisi eşcinsel tercihini açıkça söylemekten imtina etmez.
Mustafa Kemal’in eşcinsel eğilimleri olabileceği boşanmanın da bununla ilgili olduğu iddiasını çok kesin bir dille reddetti, yok böyle bir olay dedi ve kavganın asıl sebebini de anlattı. Konu uzun ve Fikriye cinayeti ile de ilgisi var, belki bir başka makalenin konusu olabilir.
Bu iki mahrem konu Dr. Rıza Nur tarafından yazıldığı iddia edilen anılarda ortaya atılan iki çok iğrenç iftira.
Hayatı boyunca namazında, niyazında mümin bir şekilde yaşamış olan Zübeyde Hanımın iffetine yönelik böyle bir iftirayı ortaya atan, bu iftiraya karşı sessiz kalan ve bu iftirayı yayan herkesin bırakın Türkçülüğünü öncelikle ahlakı, şerefi ve aklından şüphe etmek gerekir!Bütün bu gerçekler ortada iken o ya da bu gerekçe ile Rıza Nur’u savunmanın önce insanlık ve sonrada Türkçülük çerçevesinde mümkün olmadığı ortadadır.Unutmayın Türk töresinde ölüm ile cezalandırılan suçlardan biri de yalan söylemektir...Sayın Abdullah Emirhan Demir “İsmet ve Kemal Paşaların, Yahya Kemallerin, Peyami Safaların, Atsızların, Sançarların, Galip Erdemlerin iltifatlarına mazhar olan Rıza Nur vatan haini olabilir mi” diye sormuş hemen cevaplayayım eğer bu anılar gerçekse, bir tahrifat ya da ekleme yoksa ve bu akıl almaz iftiralar Dr. Rıza Nur’un kaleminden akıl sağlığı yerinde iken çıktıysa vatan hainliğinden önce şerefsiz bir müfteri olduğu açıktır!
Kimin vatan haini ve ajan olduğu ise onu kimlerin övdüğü ile değil, belgeler ve karineler üzerinden tartışılmalıdır. Ona iltifat edenler bu alçakça iftiraları bilmeden övüyorsa kandırılmışlardır, yok eğer bilerek övüyorlarsa aynı cenahta yer alan şerefsizlerdir, Türkçülerin onlara yönelikte çok ciddi bir sorgulama yapması gerekir.
Atatürk’e ve ailesine özel hayatı üzerinden bu kadar pespaye bir şekilde saldıran bir kişi bildiklerini Türk toplumuna ifade etmek açıkça söylemek yerine bu anılarını İngilizlere emanet ediyor ve ölümünden 20 yıl sonra yayınlanmasını istiyorsa bu vatan hainliği, ajanlığı ve ajan provakatörlüğü ile ilgili çok ciddi bir karinedir. Bu konuyu da ayrı bir makalede değerlendireceğim...Murat Özbülbül
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 07 Mayıs 2020 - 18:33
Dr. Rıza Nur Meselesi ve Türk Milliyetçilerini Zehirleyen Anılar
Bir önceki hafta yayınlanan “
Köşe Yazıları
07 Mayıs 2020 - 18:33