Avrupa Günü Kutlaması kapsamında konuşan İstanbul Büyükşehir Belediye(İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Avrupa Birliği(AB)'ne yönelik 'göçmen' eleştirisinde bulundu.
'Avrupa, Bu Değerleri Tutarlı Bir Biçimde Savunduğunu Samimiyetle Söyleyebilir Mi?'
Ekrem İmamoğlu'nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
"İçinde bulunduğumuz bu demokratik krizi dönemi Avrupa ve Türkiye için ne anlam ifade ediyor? Geçen hafta sonu Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo'nun daveti üzerine Avrupa'nın yaşadığı demokratik krizi ele almak üzere sosyal demokrat belediye başkanlarıyla Paris'te bir araya geldim, şunu sordum. Kendisini demokratik ideallerin muhafızı olarak konumlandıran Avrupa, bu değerleri tutarlı bir biçimde savunduğunu samimiyetle söyleyebilir mi? Göçmen ve mülteci sorununun AB dışındaki ülkelere aktarılmaya çalışılması bunun aksini göstermektedir. Konu mültecilerin Avrupa ülkelerinde barınmasına izin verilip verilmemesi değil, onların Türkiye gibi Avrupa sınırı dışındaki ülkelerde tutulmasının politik hale getirilmesidir. Bu durum mülteci meselesinin popülist ve yabancı düşmanı siyasi söylemlerde kullanılmasına zemin hazırlıyor ve sağ otoriterlik Avrupa'da güçleniyor. Oysa Türkiye ve İstanbul dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke ve şehirlerin başında geliyor. Buna rağmen Türkiye'de demokratların güçlenmesi çok önemlidir.
'Gazze'de Olanlar İnsanlık Tarihinde Kara Bir Leke Haline Gelmiştir'
Avrupa'daki mevcut hükumetlerin Gazze'de yaşananlara verdikleri, daha doğrusu veremedikleri cevap da Avrupa'nın insani değerlerinin farklı coğrafyalarda tutarlı bir şekilde savunulamadığı anlamına geliyor. Aralarında kadın ve çocukların bulunduğu on binlerce masum Filistinlinin tüm dünyanın gözlerin önünde katledilmesinin daha yüksek bir sesle eleştirilmesi ve kınanması gerekmez mi? Bazı hükumetler bırakın kendileri bunu yapmayı, bunu yapan vatandaşlarının toplantı ve gösteri haklarını, ifade özgürlüklerini kısıtlama yoluna gidiyor. Bu, Avrupa'nın demokratik değerler üzerinde yükselen evrensel bir barış projesi olma niteliğinin sorgulanmasına yol açıyor. Bizim gibi Avrupa idealini önemseyen insanları endişelendiren en önemli konulardan birisi budur. İsrail'in dün ateşkes teklifini reddederek 1 buçuk milyon Filistinlinin sığındığı refah kentine askeri harekat başlatmasını izlemekle mi yetineceğiz? Avrupa'yı ve insanı değerlere önem veren tüm ülkeleri bu vahşete dur demeye çalışıyorum. Gazze'de olanlar insanlık tarihinde kara bir leke haline gelmiştir. Buna daha fazla izin verilmemelidir.
'Türkiye Kendi İçinde Derinleşen Bir Demokrasi Krizinden Geçiyor'
Önümüzdeki dönemde AB'nin kendi iç demokrasi mücadelesine devam edeceğini gözlemliyorum. Haziran ayında gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerini elbette dikkatle takip edeceğiz. Türkiye'de ve Avrupa'nın diğer bazı ülkelerinde karşılaştığımız demokratik gerilemeye ancak kapsayıcı, katılımcı ve halkın sesine kulak veren yeni bir siyaset kültürü ve bu anlayışla inşa edeceğimiz siyasal ve ekonomik kurumlarla çözüm bulabiliriz.
Türkiye kendi içinde derinleşen bir demokrasi krizinden geçiyor. Ülkemizde son on yılda kurumsal yapı zayıflatıldı. Arkasından, tek bir lider etrafında bir siyasal rejim şekillendi. Mart 2024 yerel seçim sonuçları, Türkiye'de demokratik gerilemeye son verdi. Seçmen, muhalefeti güçlendirerek siyaset zeminindeki meşruiyeti yeniden dağıttı. Bu sonuç demokrasimizin dayanıklılığının net göstergesidir. Bu zor zamanlarda Türk halkı demokratik değerlere olağanüstü bir bağlılık gösterdi. İstanbul'da geçtiğimiz 5 yıl boyunca siyasi görüşü ne olursa olsun İstanbulluların her kesimine üstün hizmetler götürdük. Kutuplaşmanın ilacı net olarak buydu. İstanbul İttifakı adı altında kapsayıcı bir toplumsal hareket inşa ettik. Dahası, halkın endişelerini dinlemenin ve bunlara uyum sağlamanın önemini gösterdik. Toplumla güçlü ve samimi bir iletişim kurduk. Bu siyasi zeminde CHP liyakatli adaylarla halkın karşısına çıktı ve ülke genelinde her kesimden 3 buçuk milyondan fazla yeni seçmen kazandı. O başkanlarımızın hem Türkiye'nin farklı yerlerinden hem de İstanbul'un ilçelerinden bir kısmını burada, sizlerin arasında ağırlıyoruz.
Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 65'inden fazlasını ve ekonomisinin yüzde 80'ini oluşturan belediyeleri, sosyal ve demokrat belediye başkanları yönetiyor. CHP, Türk siyasetinin yeni ağırlık merkezi haline gelmiştir.
'Türkiye'nin Rolü Sıklıkla Gözardı Edilmektedir'
Avrupa kendi demokratik sorunlarıyla mücadele ederken Türkiye'nin rolü sıklıkla göz ardı edilmektedir. AB'nin önce Avrupa vizyonunun demokratik bir Türkiye'yi kucaklaması gerektiğini fark etmesi elzemdir. Avrupa'ya yönelik varoluşsal tehditlerle mücadele, Türkiye'yi de içeren kapsayıcı bir yaklaşımı gerektirmektedir. CHP olarak biz, Türkiye'yi her zaman Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olarak gördük ve kendimizi Avrupa meseleleriyle çözümlerinin paydaşı olarak konumlandırdık.
İddiamız şudur; birleşik ve demokratik bir Avrupa, Türkiye'nin katılımı olmadan asla gerçekleştirilemez. Bu nedenle AB'nin genişleme politikaları tartışılırken Türkiye'nin adının geçmemesi altmış yıldır süregelen ortaklık ilişkisinin ve yirmi yılı aşkındır devam eden üyelik sürecinin yok sayılması kabul edilemez. Büyükelçi Sayın Meyer-Landrut'un konuşmasında bahsettiği gibi İstanbul'un karbon nötr bir şehir olması ve iklim değişikliğine adaptasyon programı gibi AB ile beraber başarılı projelere de imza attık fakat bunlar yeterli değil. Önümüzdeki dönemde AB'nin yerel yönetimlerle daha yakın çalışmasını ve etkisi halkımız tarafından da hissedilebilen projeleri birlikte hayata geçirebilmeyi hep beraber hedeflemekteyiz.''