2002 yılında ilk iktidara geldiklerinde Batı ile kurduğu ilişkilerde pasifist bir pozisyon takınan AKP, özellikle Avrupa Birliği'yle olan münasebetlerinde Türk kimliğine ve tarihine olağanüstü zararlar verdi.
Türk milletinin ve Türk tarihinin karşı karşıya kaldığı en büyük karalama kampanyasında çaresiz kalan AKP yönetimi; kuruluşundan günümüze kadar getirdiği İslamcı histeri ve Türk karşıtlığıyla 1915 olaylarında Türkiye'yi zor duruma düşürdü.
AKP kurumsal olarak Ermenistan ile ilk defa 2009 yılında görüşmüştü. O dönemler Türkçülüğü ayaklar altına almasıyla Türkiye'deki gayri milli cephenin övgülerine mazhar olan AKP rejimi, Zürih'te imzaladığı protokolle birlikte Ermenileri sevindirmişti.
Protokol, her ne kadar hayata geçmese de, ayrılıkçı Ermeni teröristlerin Karabağ'da Azerbaycanlı soydaşlarımıza gerçekleştirdiği katliamlardan sonra 1993 yılında kapatılan Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını ve 1915 olayları konusunda ortak bir tarih komisyonunun kurulmasına ilişkin hükümler içermekteydi.
Uluslararası hukukçuları ve soykırım araştırmacılarını, sırf kendi görüşlerine uymadıkları gerekçesiyle bir bir tasfiye eden AKP'nin 22 yıllık istibdadında tam 23 ülke sözde Ermeni soykırımını tanıdı.
AKP içerisinden de soykırım tartışmalarında Ermeni tarafın leyhine çok fazla şey konuşuldu:
Keza aynı dönemlerde AKP'nin eski yol arkadaşları olan Fethullahçı teröristler de Ermeni tarafının leyhine çok fazla demeç vermesiyle biliniyordu:
2014 yılında Başbakanlık yapan Erdoğan, 1915 olayları için Anadolu'da hayatını kaybeden Türkleri perdelediği açıklamasında Ermeniler için başsağlığı dilemiş ve sözde Ermeni soykırımı tezinin Türkiye'de zeminini hazırlayan "gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadise" olarak nitelemişti.
"Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır."
O dönem AKP'ye muhalif olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise Erdoğan'ın 1915 açıklamasını 'Bunu değerlendirecek bir tarafı yok, bu millete bu kadar eziyet fazla' sözleriyle yorumlamıştı.
AKP'nin kurucularından olan ve 2012 yılında da meclisteki AKP sandalyelerinde boy gösteren İsmet Uçma, 1915 olaylarını bir "soy sürgün" olarak zikrederek Ermenilerden özür dilemiş ve suçu Gazi-i Namdar Enver Paşa ve Şehit Talat Paşa'ya atmıştı.
Ermenilere ‘soy sürgün’ yapıldı: 1915’te bu milletin bin yıllık tarihinde, medeniyet kodlarında, inançlarında olmayan ‘anormal bir durum’ oldu. Tarihçiler, bütün belgeleri ortaya koymalı. Envanter, tek havuzda toplanmalı ve elde edilen bu verileri siyaset değerlendirmeli. Ardından uluslararası camiada durumun tespitine yönelik bir karara varılmalıdır. Benim kişisel önerim bu.
Ben Ermeni vatandaşlarımıza, Ermeni dostlarımıza reva görülen şeyin, ‘soykırım’ değil, ‘soy sürgün’ olduğunu düşünüyorum. Soykırım yapılmak istenseydi, İspanyolların ve Portekizlilerin Güney Amerika yerlilerine, Amerikalıların Kızılderililere, Almanların Yahudilere karşı kullandığı imha metotları uygulanırdı.
Acıyı ittihat ve terakki çektirdi: O dönemde, Türklere, Ermenilere ve bütün yurttaşlara acı çektiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Kabul edilebilir bir yanı yoktur. Eğer bir ulus devlet yaratmaya çalışırsanız insanları da birbirine düşürürsünüz.
Özür: Bütün bu yaşananların sorumlusu biz değiliz, İttihat ve Terakki’dir. Ama ‘Biz sizden geçmişimize yaşanan bazı olaylardan dolayı özür diliyoruz’ sözünü söyleyebilmemiz gerekiyor. Bu özrü ben şahsen ‘soy sürgün’ için de söylerim.
Tarihler biraz daha ileri sarıldığında, NATO müttefikleri içerisinde en önemli konumda bulunan ABD de sözde soykırımı tanımıştı. ABD Başkanı Joe Biden, 24 Nisan 2021'de yaptığı açıklamayla 568 yıllık Türk şehri olan İstanbul'dan "Konstantinopolis" olarak bahsetmiş ve "1,5 milyon" Ermeni'nin katlediğildiğini söylemişti.
Biden: "Hayatta kalanların birçoğu dünyanın çeşitli yerlerinde yeni evler ve yeni hayatlar bulmak zorunda kaldı. Bu yerlerin arasında ABD de vardı. Kuvvet ve direnç ile Ermeni halkı ayakta kaldı ve toplumlarını tekrar inşa etti. Geride kalan yıllarda Ermeni göçmenler ABD'yi sayısız yönde zenginleştirdi, ancak atalarını bizim kıyılarımıza getiren trajediyi unutmadı. Hikayelerini onore ediyoruz. Acılarını görüyoruz. Tarihi kabul ediyoruz. Bunu kimseyi suçlamak için değil ancak tarihin tekerrür etmediğinden emin olmak için yapıyoruz.
Ermeni soykırımını 1995 yılında kabul eden Rusya'yla sıkı ilişkiler kuran AKP'nin Batı tarafından sürekli dışlanması sebebiyle Türkiye'nin diplomatik misyonları işlevini yitirmiş ve Türk milletinin muzaffer tarihi "soykırımcılık" ile özdeşleştirilmişti.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, 28 Nisan 2021 tarihinde yaptığı konuşmada, AKP'nin diplomatik başarısızlığını şu sözlerle aktarmıştı:
Herkes bir aslan kükremesi bekliyordu. Hani yoksula, mağdura, çiftçiye kükreyen Erdoğan vardı ya Biden'a kükreyemedi, sadece bir kedi miyavlaması duyuldu. Bu Türkiye'nin en üst seviyeden davranışımızın ne kadar zayıf olduğunun göstergesi oldu.
Biden ile ilgili o kısacık yaptığı telefon görüşmesinde bir pazarlık mı söz konusu? Hangi pazarlık söz konusu?
1970'lerden önce merhum Bülent Ecevit'in ABD'nin baskılarına nasıl haşhaş ekiminde tepki gösterdiyse, ABD dönüp, "Gölge etme başka ihsan etmez" dediyse, Kıbrıs ambargosunda CHP'nin Genel Başkanı nasıl bir dik duruş sergilediyse, "Tam bağımsız Türkiye'den asla taviz vermem" diyen Kılıçdaroğlu'nun duruşu neyse Türkiye Cumhuriyeti'nin duruşu da aynı şekilde olmalıdır.
Türkiye, 1915 olayları ile ilgili bir araştırma grubu kurmalıdır. TBMM Başkanlığı, AB üyesi olup sözde Ermeni soykırımını tanıyan ülkelere diplomatik girişimlerde bulunmalıdır.
1915 olayları ile ilgili yabancı dilde yayın yapan, yabancı dillere çevrilmiş belgeler ve kitaplar için devlet desteği artırılmalıdır. İç kamu oyununda bilgilendirecek, ilgiyi artıracak kampanyalar düzenlenmelidir. Yaşanan ortak acıların diyalog yolu ile aşılması için gerekli platformların acilen oluşturulması sağlanmalıdır.
AKP açıklanan Biden'ın 'soykırım' göndermesi ile ilgili başta Cumhurbaşkanı ve hükümet olarak dik bir duruş sergileyeceklerine, bu konuyu iç siyasete alet edip Millet İttifakı'na saldırmaya çalışmaktadır. Böyle uluslararası bir konuda, Türkiye'nin itibarını zedeleyen bir konuşmanın ardından maalesef onlar iç politikayı düşünmektedirler. Bize samimi iseniz diye göndermede bulunmaktadırlar.