Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Anadolu Yayıncılar Federasyonu tarafından düzenlenen, "Anadolu Sohbetleri" programına katılarak gazetecilerin sorularını yanıtladı. Dış politikadan erken seçime, davalardan siyasi hedeflerine kadar pek çok konuya değinen Kılıçdaroğlu, kendisini eleştirenlere de sitem etti.
''Dostum Davutoğlu ile İlgili Karar Çıktı''
Suriye meselesine değinen Kılıçdaroğlu, ''En son bizim altılı masadaki değerli genel başkanım, dostum Davutoğlu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı çıktı. Orada aslonan Anayasa Mahkemesi’nin Suriye ile ilgili yapmış olduğu analiz. Bana hak veriyor, Suriye’ye Türkiye’nin girişiyle ilgili bana hak veriyor aslında. Ona baktığınızda dış politikanın sağlıklı yürümediği, dış politikada Türkiye’nin kan kaybettiği gerçeği de var.'' şeklinde konuştu.
Türkiye'nin BRICS başvurusu hakkında da yorum yapan Kılıçdaroğlu, başvuruyu Moskova'nın açıklamasına tepki göstererek ''Niye Moskova açıkladı? İlk kez böyle bir tabloyla karşılaşıyorum. Türkiye başvurmuşsa bunu Türkiye'nin açıklaması lazım Moskova'nın değil" dedi. Kılıçdaroğlu, "Esad’ın eli çok güçlü şu anda, kendi söylediklerini kabul ettirmek istiyor” ifadelerini kullandı.
Derhal Erken Seçim
Kılıçdaroğlu, “Erken seçim olmalı mı” sorusu üzerine şunları kaydetti:
“Sami Selçuk’un güzel bir yazısı çıktı, dedi ki ‘Yerel seçimlerde, CHP birinci parti. İktidarın mutlaka hemen erken seçime gitmesi lazım çünkü güven kaybetti. Gerekçesi şu; yerel yönetim aktörleri, belediye başkanları çıkıp konuşsalardı bir sorun yoktu, CHP birinci olur bir başka birinci olur vs. Ama seçim meydanlarına Erdoğan bakanlar çıktı. Herkes çıktığına göre ve yenildiklerine göre, o zaman seçim zorunlu olur. Seçimin derhal istenmesi lazım, Erdoğan’ın da demokrasiye inanıyorsa bunun gereğini yapması lazım.”
''Siyasetin Giriş Kapısı Var Çıkış Kapısı Yoktur''
''CHP'yi 13,5 yıl yönettiniz. Geriye dönüp baktığınızda en büyük pişmanlığınız nedir? Bundan sonraki siyasi hedefiniz nedir” sorusu karşısında Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
''Siyasi hedefim, sonuçta bir siyasetçiyiz. Siyasetin dışında kaldık desek doğru değil. Hayatın kendisi siyasete girdiğiniz andan itibaren... Rahmetli Demirel’in dediği gibi ‘siyasetin giriş kapısı var çıkış kapısı yoktur.’ Siyasetle ilgileniyorum, ekonomiyle ilgileniyorum, dış politikayla, felsefeyle ilgileniyorum. Sadece siyaset değil sivil toplum örgütleri de geliyor onlarla da zaman zaman buluşuyoruz, konuşuyoruz. Onların toplantılarına katılıyorum ama tek koşulum var ‘Medyaya kapalı olsun’ diyorum, öyle gerçekleştiriyoruz. Değişik partilerden milletvekilleri geliyor düşüncelerimi soruyorlar, onlara aktarıyorum. Bu çerçevede bakıyorum siyasete. Elbette siyaseti de yakından izliyoruz, herkesin izlediği gibi. Ben de siyasetçi olarak izliyorum. Yeri, zamanı gelince de kendi düşüncelerimi, şimdi X diyorlar, o çerçevede olabildiğince kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorum. Bazı sorunlar daha derinlikli olarak ele alınmak ve onlara daha sağlıklı çözümler üretmek gerekiyor. Bu çerçevede de çalışmalarımız var, eski siyasetçi arkadaşlarım var, onlarla beraber bazen akademik dünyadan aktörlerle beraber masaya yatırıyoruz. Oturuyoruz konuşuyoruz.''
Eleştirilere Sitem Etti
Bir gazetecinin, “Kılıçdaroğlu bir ağabey olsun diyenler de çıkıyor. ‘Manevi Genel Başkan olun’ diyenler de var, ‘Niye siz açıklama yapıyorsunuz’ diyenler de var” sözleri üzerine Kılıçdaroğlu sitemkar bir ifadeyle şunları kaydetti:
''Yani ben hiç konuşmayayım mı? Bu, işin doğasına aykırıdır. Rahmetli Baykal, televizyonlara çıkardı konuşurdu yeri geldiğinde açıklamalar yapardı, büyük bir dikkatle izlerdik. Rahmetli Baykal bizi de eleştirirdi ama bizim kültürümüzde Genel Başkanımızı eleştirmek yoktur. Eleştirirdi, dinlerdik. Ziyaret ederdim çok sık, düşüncelerini alırdım. CHP’nin ayrı bir kültürü var, diğer partilere benzemez. Bu kültür içinde yetiştim o kültürü sürdürmeye çalışıyorum. Parti yöneticileriyle kavga etmek, partinin aleyhine bir şey söylemek asla doğru değil. Bu, partili olmamak demektir. Biz partimizi seviyoruz, sayıyoruz. Başarılı olmasını istiyoruz. Bakışım böyle.''
Evet konuşma. Tek bir kelimeni bile duymak istemiyoruz.