"Köklere geri dönemezsin, ancak köklerin kendisi olabilirsin. İnsanlar bir yaprak oldukları halde köklere geri dönebileceklerini sanıyorlar. Sonunda daldan düşüveriyorsun, ancak böyle dönebiliyorsun. Oysa köklerin ta kendisi olmalıyız."
Bob Marley
Bu virüs şahsen bize, sevdiklerimize, topluma, ekonomiye, dünyaya neler yapacak hiç bilemiyorum. Biliyorum diyenler de yalan söyler. Genel kabul gören kanı, bir daha asla eskisi gibi olmayacağımız ki ben ona bile inanmakta güçlük çekiyorum. Bireyselleşme artacak mı, aksine insanlar korkuyla sürüler halinde birleşecek mi, tüketim çılgınlığı azalacak mı, daha birkaç ay önce “düşük kalibreli” işler olarak gözüken ama şimdi medeniyeti ayakta tutan işler olduğu anlaşılacak mı? Bu sorulara kendimce cevaplarım var elbette, ama muhtemelen çoğunda haksız çıkacağım. Asıl sorulması gereken soru şu, eğer bu virüs sonrasında – eski hatalarla veya yepyeni hatalarla doldurulacak – temiz bir sayfa açacaksak, tamamen psikolojik de olsa yeni bir başlangıç yapacaksak bu başlangıcın temel değerleri ne olacak? Başarıp başaramamamızdan bağımsız olarak soruyorum, böyle bir başlangıç hakkı verilecekse bize, nasıl bir dünya hayal ederek koyacağız ikinci tuğlayı ilkinin üzerine? Bir hayalimiz var mı? Bir ütopyamız? Bir nesli iğdiş edecek kadar uzun zamandır, ülkenin en az yarısı defansa geçmiş durumda. Kazanımları kaybetmemek, cephelerde geri çekilmemek için siper savaşı halindeyiz. Sürekli bir yenilgi hissi ve depresif bir ruh hali. Umutsuzluk içimize işledi, ‘bir hayalim var’ diyenlerin azalması, en büyük emelimizin ‘kurtulmak’ olması zaten durumumuzu özetliyor. Bir gün gittiklerinde (giderlerse değil, gittiklerinde) kırk gün kırk gece kutlayacağımız muhakkak, ama 41. gün için kimsenin planı yok gibi. Sadece siyasi partilerden falan da bahsetmiyorum, sanki hiç kimsenin bir planı, umudu, hayali, ütopyası yok sanki. Ülkemizde yeni filizlenen bilimkurgu yazarları bile distopya odaklılar çoğunlukla. Güzel şeyler düşleyenleri saflıkla, naiflikle suçlayıp kuytu sokaklarda dövüyoruz sanacak dışarıdan gelenler. Tamam, karşımızda güçlü ve zalim bir ekip var, kabul ediyorum. Tüm para muslukları ellerinde, sesleri çok güçlü çıkıyor, kendilerinden olmayanları ve muhalif olanları hain, hatta terörist olarak damgalamaktan asla çekinmiyorlar. Ülkenin iyiye gitmediğini, sosyal ve laik devletin, adaletin ve ekonominin kötüye gittiğini düşünen bizleri ise bir araya getirecek, sesimizi gürleştirecek bir yapı, düzen, organizasyon, inisiyatif veya parti yok. Kalabalıklar halinde mırıldanıyor, homurdanıyoruz. Hepsi o. Galip gelemediğimiz gibi bize galibiyet ümidi veren, sesimizi bayraklaştıran biri de yok. İşte bu, yeni dönemde belki de bizi kurtaracak fırsat olabilir! Açıklamaya çalışayım, karşımızdaki kütlenin en büyük sorunu yirminci yüzyılın kafasıyla düşünüp bir mega-makine yaratmaya ve onun başına bir tek kişi oturtmaya olan merakı. Çok güçlü, çok iyi işleyen, gıcır gıcır, her parçası yağlanmış bir dev yaratırlarsa tüm sorunlar çözülür sanıyorlar. Hele de kontrol kabininde ‘asrın lideri’ varsa! “Biz işimize gücümüze bakarız, önemli kararları ve stratejileri bir kişi çizer, biz de ona uyarız”! Tek kişi hızla karar alır, makine uygular, bütün sorunlar çözülür! Oysa artık 21. yüzyıldayız ve daha yirminci yüzyılın sonlarında görüldüğü üzere dünya tek bir kişinin kavrayışı için fazlasıyla karmaşık hale geldi. Bir kişinin, dünyanın en ahlaklı ve zeki insanı olsa bile bir ülkenin stratejisini tek başına belirlemesi mümkün değil. Mantıklı da değil. Gerekli hiç değil! (Konuyu götürüp komünizme bağlamayacağım, korkmayın. Bakın nereye bağlayacağım;) Yeni bir Türkiye kurulacaksa yakınlarda bir gün, bunu X kişisinin yerine seçimle Y kişisini getirerek yapamayacağız. Bunu (bir şekilde) mümkün olduğunca çok kişinin aklından faydalanarak, birlikte karar alarak, birbirimizi ikna ederek, bizim-yerimize-karar-verecek-kişileri belirleyip işleri onlara havale etmeyerek, dâhil/müdahil olarak yapacağız! Çok yakında, umarım, bir yerlerde bir şef/müdür/öğretmen/lider “Tamam mı?” dediğinde “Tamam değil!” diyecek insanlar yetiştireceğiz. Hiyerarşiden, ast-üst ilişkisinden kurtularak, birilerinin bizim adımıza düşünmesine izin vermeyerek, sorgulayarak, hakkımızı yedirmeyerek başarabiliriz bunu ancak. Lider kültünden kurtularak, kendi adımıza düşünerek, hayal kurarak ve hayallerimizi kovalayarak! Aslında biz de değil, bunu bir sonraki nesil başaracak sanırım. Çünkü biz çok yaralı, ezik, kırgın ve umutsuzuz. Oysa 5-15 yaş arası birilerini bir şeye ikna etmeye çalıştıysanız son yıllarda, şunu görmüş olmalısınız; sadece daha yaşlı olduğumuz için lafımızı dinlemeyen bir nesil yetişiyor şu anda. Bizim sayemizde değil belki ama hiç bilmediğimiz uyduruk çizgi filmler, asla beceremediğimiz cep telefonu oyunları sayesinde yeni ve daha özgür bir nesil yetişiyor! Onlara yetişemediğimiz, sorularına cevap veremediğimiz için kendi sorularına cevap bulmayı öğrenmek zorunda kalan bir nesil. Yeni sosyal kodları kendi başına çözen, güvende tutmak için evlere ve AVM’lere hapsedilen ve bunlardan kurtulmak için “sanal âlemlerine” kaçan, aynı anda birden çok şeyi yapabilen, çabuk sıkıldığı için sorunları pratik biçimde çözen, dürüst bir nesil. Onlara engel olmasak, kendi bildiğimiz gibi formatlamaya zorlamasak, kendi hatalarımızı onlara da doğruymuş gibi öğretmesek güzel olmaz mı? Daha da iyisi, onların üzerine yeni bir Türklük kurabilecekleri bazı temeller sunsak, ortak akla, işbirliğine, dürüstlüğe odaklı örnekleri çoğaltsak ve desteklesek?! (bkz. Deep Learning Türkiye topluluğu, Ahbap Hareketi vb.) Bir lider hareketini yıkmanın bir yolu da mevcut liderden daha güçlü bir lider çıkarmaktır elbette, ama sonra o daha güçlü liderden kim kurtaracak bizi? Kendi fikirleri olmayan, en ufak taktik kararlar için bile yukarıdan onay bekleyen, yukarısı ile asla tartışmayan adamlardan oluşan bir kütleyi daha da homojen bir kütleyle yenebiliriz belki, ama bu kültürü daha da güçlendirmek bize bir avantaj sağlar mı? Eğer bu virüsten kurtulduğumuzda temiz bir sayfa açarsak, o sayfaya yazacak güzel şeyler bulmalıyız bir an önce. Gençleri, çocukları, isyankârları, özgür ruhluları, hayalperestleri dinlemeliyiz. “O”nu devirecek bir kişi değil, bir milyon kişi bulmalıyız. Bir granit blok değil, binlerce çelik bilye olmalıyız. Dürüst, şeffaf, etkili, yardımsever, ortak akla ve katılıma değer veren tohumlar oluşturmalıyız. Oturanları yerinden kalkmaya, herkesi kendi kaderinin iplerini kendi eline almaya davet etmeliyiz. Umudun romanını, şiirini, şarkısını yazacak, kendi özgün sesini arayanları arayıp bulmalı ve pamuklarda saklamalıyız. Eski köklere geri dönmeye değil, bu topraklara yeniden kök salmaya çalışmalıyız!Erkin Çam