Yıllar önce kamu düzenini yitiren ve o andan itibaren uluslararası vekaletlerin oyun sahasına dönüşen Libya’nın, düşkün bir devlet olarak değerlendirilmesi gayet makul. Düşkün devletlerin tamamı gibi Libya da birçok perspektiften oldukça yıkık ve kırılgan bir ülke. Bu kırılganlığın temel sebebi ise güvenlik ve halihazırda her milletten ve her ideolojiden birilerinin Libya’da cirit atıyor olması. Libya sahasında yapılacak bir sinyal istihbaratı (SIGINT) operasyonunda muhtemelen hem batı hem doğu ülkelerinin dillerinin konuşulduğu tespit edilecektir. Bununla birlikte bölgede kendi ülkesinin bayrağını kolunda taşıyan çok az yabancı bulunmaktadır. Doğu blokuyla anılan kalibrelerdeki silahların batılı vekaletlerin elinde, NATO kalibreli silahların doğulu vekaletlerin elinde görüldüğü ve kaosun hakim olduğu bu coğrafyada ipler de sürekli gergin. Bugüne kadar görüldüğü üzere; Libya’nın bu kırılgan halden kendi imkanları ile kurtulması zor. Diğer yandan Libya, dikkat çekici kaynaklara ve coğrafi bir konuma sahip. Bu nedenle Libya coğrafyasında uluslararası camianın tüm başat aktörlerinin ya kendisini ya da vekillerini izleyebiliyoruz. Doğaldır ki uluslararası camianın Libya’da attığı tüm adımlarda petrol ve doğal gaz kokusunu almak işten bile değil. Dolayısıyla Libya’nın istikrarlı ve güvenli bir ülke olmasının sonuçlarını uluslararası enerji piyasalarından okumak da mümkün olacak lakin ona biraz daha zaman var. Bugünlerde Libya’da normalleşmeye dair yol haritalarının çizileceği toplantıların yaklaştığına dair emareler de yavaş yavaş görülmeye başladı. İşte bu esnada tüm aktörlerin bir masa kurma ya da elinde sandalye ile bir masaya yaklaşma gayretlerini izliyoruz. Libya’nın geleceğinde Türkiye’nin rolünün ne olacağı ise doğal olarak Türk kamuoyu için bir merak konusu.Türkiye, Libya Masasında Nerede Durmalı?Libya meşru hükumeti ile Türkiye’nin ilişkileri gayet sıcak ve gelecekte de bu samimi ilişkilerin korunması bekleniyor ancak Libya’nın geleceği, uluslararası aktörlerin de olduğu bir masaya yatırıldığında Türkiye, Libya’ya verdiği desteklerin karşılığını ne kadar alabilecek göreceğiz. Bilindiği üzere Türkiye’nin Libya’daki mevcudiyetini mümkün kılan ve tüm maliyeti üstlenen iki ana unsur var; Türk görevlilerin Libya’da çektiği cefa ve Türk milletinin cebinden çıkan mali kaynak. Bu çerçevede Türk kamuoyu Libya’dan ne kazanıldığını veya ne kazanılacağını sormakta haklı. Çanakkale’de yaşayan emekli öğretmen çiftin maaşından kesilen vergilerle yürütülen Türkiye’nin Libya politikası neticesinde Ankara Ostim’de çalışan bir kaynakçı, işleri durduğu için matbaasını satılığa çıkaran Antalyalı girişimci ne kazanacak? Bu soruya verilecek olan yanıtlar, Libya özelindeki Türk dış politikasının iç siyasette ve kamuoyu nezdinde sorgulanmasını da beraberinde getirecektir. Türk dış politikasının Türk milleti için yalnızca tasa üreten ve bütçe tüketen bir hal almasını ve bunun sonsuza kadar kabul görmesini beklemek imkansız. Türkiye olarak günün sonunda Libya’dan yalnızca birkaç yüz kilometrelik yol inşaatı, üç beş adet bina ve alt yapı inşaatı ile ayrılırsak veya birkaç düşük kapasiteli hidrokarbon sahası imtiyazı ile geri dönersek olası müzakerelerin sonucunda Türk milletinin yeterince kazançlı olduğunu söylemek de mümkün olmayacaktır. Bu riski bertaraf etmek için Türkiye ile Libya arasında çok boyutlu bir ekonomik işbirliği ve kalkınma programı hayata geçirilmelidir. Her iş kolundan Türk girişimcisinin güvenle ve ekonomik garantiler ile Libya’da iş geliştirme fırsatı elde etmesi sağlanmalıdır. Seçilmiş ve atanmış Türk idareciler, Libya ile olan ilişkilerde gönlü bol ve yardımsever devlet adamı imajı ile hareket ederken akıllarındaki soru; “Üniversite mezunu işsiz Türk genci için Libya’da hangi ekonomik fırsatları hayata geçirebilirim” olmalıdır. Türk askeri, sınır ötesinde mevcudiyet gösterirken, bulunduğu coğrafyanın kendisinden sonra oraya gelecek olan kendi ülkesinin vatandaşları için huzur ve refah üreteceğini bilmek isteyecektir. Bir Türk vatandaşı, cebinden çıkan vergilerle uçurulan insansız hava aracının tükettiği her mühimmat ile Türk çıkarlarının nasıl geliştirildiğini anlamak isteyecektir. Libya’da, yalnızca birkaç Türk inşaatçısının kısa vadeli kazanç elde etmesini sağlamaktan daha fazlası başarılmalıdır. Millet olmak, tasada ve sevinçte ortak olmayı da beraberinde getirir. Türk milletinin Libya’da çektiği cefalar ve karşıladığı maliyetin sonucunda bir refah artışı beklemesi doğaldır. Türk girişimcilerinin Libya’da uzun vadeli ve karlı iş ilişkileri geliştirmesini sağlamak, Libya’dan kazandığı servet ile Londra’dan gayrimenkul alacak olan birkaç vizyonsuz inşaat yatırımcısını kollamaktan daha doğru ve karlı bir tercih olacaktır. İstihdama katkısı ve refah üretmekteki yetersizliği tartışılan inşaat projelerinin Türk milletinin uzun vadeli çıkarlarına katkısı bir süredir sorgulanmaktadır. Libya’daki Türk varlığını ve çıkarlarını da yalnızca inşaat sektörü ile kısıtlamak, seçilmiş ve atanmış karar vericilerin vizyonlarının sorgulanmasını da beraberinde getirecektir. Nihayetinde Libya’dan yalnızca inşaat projeleri ve dar kapsamlı enerji imtiyazları ile dönmek, Türkiye’nin Libya politikasının başarısız olarak anılmasına sebep olabilir.
Olası bir uluslararası mutabakattan önce Türkiye’nin Libya ile çok kapsamlı ve derin ekonomik ve askeri bir ilişkiyi hayata geçirmesinde fayda bulunmaktadır. Libya-Türkiye ilişkisi, önemli fırsatları ve doğal olarak riskleri de beraberinde getirmektedir. Libya’nın iletişim altyapısının kurulması, konut ihtiyacının karşılanması, hızlı tüketim ve perakende gıda ağlarının kurulması gibi fırsatlar çoğaltılabilir. Türkiye-Libya ilişkilerinin doğurabileceği potansiyel risklerin bertaraf edilebilmesi için Türkiye’den Libya’ya gidecek girişimciler için özel bir güvenlik bölgesinin tesis edilmesi düşünülebilir. Güvenli bölge; sosyal, ekonomik ve askeri bir oyun planı hazırlanmasında da faydalı olacaktır. Libya’da meydana getirilecek bir güvenli bölgenin, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını ve Libya’daki etkinliğini garanti altına alma fırsatı değerlendirilmelidir.
Libya petrolü ve doğal gazı uluslararası enerji piyasasına ulaştığı andan itibaren Libya halkının Türk girişimcilerinden ürün ve hizmet almasını kolaylaştırmanın bir yolu da Türk iş insanlarının ekonomik faaliyet göstereceği bir güvenli bölge meydana getirmektir. Türkiye, tesis edeceği bir güvenli bölgeyi uluslararası ortaklıklara ve müttefiklerinin kullanımına da sunabilir. Bu, güvenli bölgenin meşruiyetini ve emniyetini de beraberinde getirecektir. Türkiye, bu bölgenin ve Libya’nın genel güvenliği için sahip olduğu S-400 hava savunma sisteminden de faydalanmayı değerlendirmelidir. Güvenli bölge, Türk ürün ve hizmetleri için bir lojistik merkezi olma şansını da beraberinde getirecektir.
Türkiye, Libya’ya yaptığı siyasi ve askeri yardımların karşılığını alabilmek için Libya’da inşaatın ötesine geçecek ve çıkarlarını uzun yıllara yayabilecek kapasitedeki Türk girişimcilerinin yolunu açmak, siyasi ve ekonomik anlamda Türk milletinin lehine bir iklimi yaratmak mecburiyetindedir. Somali’de, çatışmaların ve iç karışıklığın en sıcak günlerinde Mogadishu Havaalanının yanındaki konteyner ofisinden kağıt bardak, plastik tabak ve A4 kağıt gibi sarf malzemeleri satan İngiliz genci gibi Türk gençleri de çatışma bölgelerinde Türk güvenlik güçlerinin gözetiminde güvenle iş yapabilmelidir. İngiliz gençlerini kıta ötesine taşıyan şey, girişimcilik ruhu kadar İngiliz devleti tarafından korunacaklarını bilmektir. İşletme mezunu sıradan bir Liverpoollu, Mogadishu’da iş yaparken çıkarlarının doğrudan İngiltere hükumeti tarafından kollandığını, hayati bir tehlike altında Kraliçesinin donanmasına ait bir Merlin helikopteri tarafından kurtarılacağını bildiği için girişimci ruh haline sahiptir. Yine Arkansaslı lise terk bir kuru temizlemeciyi Bağdat’taki yeşil bölgeye getiren ve koalisyon güçlerinin askerlerine ve sivil bürokrasiye hizmet satmasını sağlayan ruh hali de benzer bir örnektir. Türk hükumetleri, Türk gençlerine iş imkanı yaratmayı ve millet için refah üretmeyi amaçlarken, uluslararası girişimcilik için gereken siyasi, askeri ve diplomatik destekleri sonuna kadar seferber edebileceğini göstermelidir. Bu çerçevede; Libya’da gönlü bol ve yardımsever devlet adamı imajı sergileyen seçilmiş ve atanmış idarecilere Türk kamuoyunun, Libya’dan ne kazandığımızı sormaya hazır olduğunu söylemek gerekir. Bir devlet adamı olmanın getirdiği en keyifli ve en tatmin edici an, kamudan aldığı kaynaklar ile kamu için hangi kazanımları hayata geçirdiğini anlatmaktır. Vatansever her siyasetçi ve bürokrat, özgeçmişinde milleti için samimiyetle meydana getirilmiş ve milli çıkarlara samimiyetle hizmet eden politikaları yazmak ister. Nihayetinde Türk kamuoyunun Libya konusundaki beklentisi de milli çıkarlara samimiyetle hizmet edecek siyasetçi ve bürokratları görmektir.Refik IŞIKYasama Bilimleri ve Siyasal Temsil Uzmanı
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 28 Haziran 2020 - 17:20
Libya'dan Eli Boş Dönmeyelim?
Yıllar önce kamu düzenini yitiren ve o andan itibaren uluslararası vekaletlerin oyun sahasına dönüşen Libya’nın, düşkün bir devlet olarak değerlendirilmesi gayet makul
Köşe Yazıları
28 Haziran 2020 - 17:20