AKP ve MHP eliyle başlatılan yeni sözde çözüm özde ihanet sürecine karşı Milliyetçi Kongre Derneği, olağanüstü kongre kararı almıştı.
22 Şubat'ta Ankara Litai Otel'de düzenlenen "İhanet Sürecine Direniş Kongresi" saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.
Ülkede yaşanan zorlu hava koşullarına rağmen salona 500'e yakın Türk milliyetçisinin geldiği görüldü.
Kongreye İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu mesaj gönderdi.
Dervişoğlu mesajında şunları söyledi:
Milliyetçi Kongre Derneği,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesi Türk Milliyetçiliğine her zamankinden çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemden geçiyoruz.
Devletimizin ve milletimizin geleceğine kurulan sinsi tuzakların farkındayız.
Bu tuzaklar millî varlığımızı hedef alan zehirdir.
Bu zehrin panzehri de Türk Milliyetçiliğidir.
"Bir avuç halk değil, bir yumruk millet olmak için" şiarıyla yaptığınız güç birliğini selamlıyorum.
İzmir programım sebebiyle aranızda olamadım. Ama vesileyle tekrar etmek isterim ki;
Türk Milletini böldürtmeyecek, Cumhuriyeti yıktırtmayacak, bütün tuzakları boşa çıkarıncaya kadar mücadele edeceğiz.
Karamahmutoğlu mesajında şunları söyledi:
Milliyetçi Kongre Derneği’nin etkinliğinde bir araya gelen arkadaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İçinden geçirildiğimiz “utanç” günlerinde varlığınız, birlikteliğiniz ve “itiraz” etmeniz; “üniter-laik-milli devlet”e karşı kurulan tuzağı bozmak için milliyetçiliğe güç veriyor.
Birincisi 2013-‘15 yıllarında Türk milletinin reddetmesiyle çöken “Terörizm ile pazarlık-ihanet süreci”, şimdi de 22 Ekim2024’te Devlet Bahçeli’nin anonsuyla ikinci kez yeniden başlatılmıştır.
Yapılmak istenen Türkiye’deki Türk milletinin ve devletinin eliyle ve imkanlarıyla “yapay -sûni- bir millet” inşasıdır.
Bize düşen; etnisiteye dayalı nir kimlikle ulus devletin “millet” bütününden ayrılmak isteyen bir topluluğun yaktığı ateşe odun taşımak değil, su dökmek olmalıdır.
Ulus devlet çatısı altındaki milletin bir bölümünü Etnik kimlik üzerinden endoktrine ederek millet bütümünden koparmak isteyen PKK’nın kurucu elebaşı için, mahkûmiyet cezasını çekmekte olduğu İmralı cezaevini; “Kişiye özel balayı adası” haline getirmek isteyen bu “İkinci ihanet süreci” de Türklüğün “RET” duvarına çarpacaktır.
Milletleşme tarihin bir evresinde olup bitmiş bir olgu değildir. Milletleşme süreci; her millet için yaşanan, gelişen, evrilen bir süreçtir. Bu tarihsel yolculuktan mutlu olmayanlar trenden atlayabilirler fakat biz; bu trenin üzerinde gittiği raylardan çıkartılmasına rıza göstermeyeceğiz.
Salondaki her biriniz varlığınızla Türk milliyetçilerini mutlu ediyorsunuz, çok çok teşekkür ediyorum sağlıcakla kalın.
Kongrede, Milliyetçi Kongre Derneği Genel Başkanı Bahadırhan Dinçaslan Türk milliyetçilerinin sürece direnişinde rehber olması için bir sunum yaptı.
"HDP iktidarın yeni ortadğıdır" diyen Dinçaslan, "HDP'ye olan sempatinin azalması, iktidarın sürece dair istekliliğini de baltalayacaktır." ifadelerini kullandı.
Sunumunda başlatılan yeni çözüm sürecinde toplumun uzun süredir hareketsiz olduğunu ve sokağın hem iktidar hem muhalefet tarafından olumsuz kodlandığını belirten Dinçaslan "Ümit Özdağ'ın tutuklanması gibi mesajlar, halihazırda korkaklaşan halka daha da korkak olması için gerekçe sağlıyor. Bugün sokaklarda geniş çaplı eylemler yapılması, hele bu eylemlerin tabandan gelişmesi imkan dışıdır." dedi.
Dinçaslan "Bu durum, tepki göstermek isteyen Türk milliyetçilerini sosyal medyaya itiyor. Fakat sosyal medya büyük oranda yankı odası. Halihazırda AKP’ye muhalif olan insanların birbirleriyle etkileşimi somut bir kazanım sağlamıyor. AKP medyasını takip eden, sosyal medyada tükettiği içerikler başka olan kitleye ulaşılmadıkça, sosyal medya tepkiselliği anlamsızdır." dedi.
"Kullanılabilecek bir yöntem, korsan paket servisidir." diyen Dinçaslan "Korsan paket servisi, iktidar destekçilerinin takip ettiği yahut alışık olduğu içeriklere, ihanet süreci karşıtı içerikler eklenerek yapılır. Muhalif olmayan kitlenin yoğun takip ettiği Tik-Tok’a özel, halihazırda trend olmuş akımlara eklemlenen içerikler faydalı olabilir." diyerek yeni sürece direniş konusunda kullanılabilecek yöntemleri anlattı.
Dinçaslan şunları söyledi:
Sokak eylemi imkan dışıysa, yalnız sosyal medyaya mı mecburuz? Yaşam alanlarımız aynı zamanda birer eylem alanıdır.
Hem güvenlik gerekçeleri hem korku ortamı nedeniyle yaşam alanını eylem alanına dönüştürmek etkili olacaktır. İnsanların yaşadığı bina, çalıştığı işyeri, okuduğu okulda örgütsüz ve ferdi eylemler yapması, sokağın terkinin önüne geçer.
Organik ilişki kurulabilen, teklifsiz şekilde mesaj iletilebilecek kitle, komşular ve iş arkadaşlarıdır.
Bunun yanında alışveriş yapılan esnaf, trafik sıkışıklığında konuşulan rastgele şoför gibi insanlar, karşı propagandayı yaymak için kullanılabilir.
Havadan sudan konuşurken konuyu ihanet sürecine getirmek, ekonomik vaziyetten şikayet eden esnafa «üstüne üstlük bu da var» demek, ilk akla gelen örnekler.
AKP’nin PKK çizgisini sevimli göstermeye çalışacağı bu yeni süreçte, Türk milliyetçilerinin düşmanın kendi tercih ettiği marka mimarisine uymak yerine düşman için arzu ettikleri terimi kullanmaları en doğrusudur.
Yeni bir kavram olarak Apocu, doğal şekilde tedavüle girmiştir. Yeni sürece destek veren herkes Apocu yaftasına maruz bırakılmalıdır.
Kalabalıklar bir araya geldiklerinde fikir değil, önyargı paylaşırlar.
Önyargılar dünyayı siyah-beyaz algılar.
Karşı-propagandada gri alan yoktur.
Karşı taraf büsbütün kötü, beri taraf büsbütün iyi takdim edilmelidir: ‘Bizden olmayan Apocudur.’
Yasal sivil itaatsizlik yöntemlerinin bu sürece direnişte etkili olacağını belirten Dinçaslan'ın sunumu daha sonra Türk milliyetçilerine rehberlik etmesi için ayrıca paylaşılacak.
Dinçaslan'dan sonra konuşan Milliyetçi Kongre Derneği Kadir Çetin şunları söyledi:
Kolay değildir ! Değerli arkadaşlar, bir başkasını yaşatmak için canını vermek kolay değildir.
Fedakarca vücudunda bir parçayı atmak, karda tipide dağda yatmak ve hatta acılı bir ananın gözüne bakmak kolay değildir.
Kolay olmayanlar için zor evlatlar, zor kardeşler, zor adamlar gerekir. Biz diye seslendiğimiz millet için zor evlatları, zor kardeşleri feda etmek kolay değildir.
İşte bu fedaların bir anlamı olmalıdır. Olmalıdır ki millet tecelli etsin.
Bugün fedakarlık gösterip aramızda olan dava arkadaşlarımı selamlıyorum. Burada bulunan davetlilerimizin Kasten resmi sıfatlarını bir kenara bırakıyor ve tüm sıfatlarımdan da sıyrılarak en sade duygularımla kardeşçe kucaklıyorum.
Bugün burada sathı savunmadan önceki son hattı savunmak üzere toplandık.
Zira vatandaşın karnını tok sırtını pek tutmak bir kenara dursun onu yaşatamayan bir devletle muhatabız.
Gerçi sokaklarında rahatça gezemedikten, bedenler molozlar altında ezildikten sonra yeni nesiller için vatanın bile anlamını yitirdiği noktadayız.
Her defasında en kötüsü bu dedik ve daha kötüsünü gördük veya yaşadık. Şimdi geldiğimiz günde evlatları, kardeşleri toprağa düşüren katilleri kürsüye çıkarma azmindeler. Bizler yine bir avuç Türk olarak buna direnmek niyetindeyiz.
Bir kavganın şafağında, vatanın kursağındayız.
Biliyorumki hepimiz kolay olmayanlar için fedakarlıklar yapacağız.
Ancak isterim ki bu fedakarlıklar bir anlam ifade etsin. İşte bu anlamı bulmak zorundayız. Millet olma halinin zaruretlerinden biri de bu anlamı bulmak ve muhafaza etmektir.
Bu anlam yüz yıl önce “Türk İstiklali ve Türk Cumhuriyeti” olmuştur. Bu zaruretlerimizi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek görevi bizlere, Türk gençliği verilmiştir.
Gelinen nokta itibariyle bize bir asırdan önceden işaret edildiği üzere Türklüğün mevcudiyeti tehlike altındadır. O halde aradığımız anlama bizi götürecek ilk parolamız “Türklüğün mevcudiyetini muhafaza” etmektir.
Zira milletimizin evlatlarına kastedenler görülmemiş bir galibiyetin mümessili olmak üzereler, azin vatanın bütün sokaklarında kanunsuz çeteler hüküm sürmekte, milletin bütün imkanları peşkeş çekilmiş, gencecik teğmenleri ordudan tard edilmiş, bunlara ses çıkaran Türk evlatları ise zindanlarda zapt edilmiştir.
Tüm bu ahval ile “Türklüğün mevcudiyetini müdafaa “ vazifemiz tek başımıza sırtlanamayacağımız kadar ağırdır. Her birimiz bu ahvalin mağduruyken, vazifemiz karşısında mağrur olmamalıyız. Yapılacak işleri, girilecek kavgayı hep birlikte omuz omuza vererek sırtlamalıyız. İkinci parolamız küskünlükleri, ayrılıkları, ertelemek veya unutmaktır. Mevcudiyetimizi muhafaza etmek için bir birimize sarılmamız gerekmektedir.
Bir avuç Temiz Türküz bir arkadaşımızı dahi vermeyeceğiz. Mutlak ve tek amacımız vazifemizi yerine getirmektir.
Vazifemizin icrasında esas kadar usulde önemlidir.
Milletimizin tekamül ve tecellisinde usul-ü kadim olan müdafaa-i hukuk usulü üçüncü ve son parolamız olmalıdır.
Adını töre olarak kazanmış, milletimizin yüksek medeniyet ufkunda bir çok devletin kurulmasına kaynaklık etmiş bu usul mevcudiyetimizi korumak üzere çıktığımız yolda meşruiyetimizin yegane olacaktır. Ez cümle milletimizin her bir mensubu ve sahip olduğu haklardan başlayarak kurduğu kurumlara, hazinesine ve dahi bakiyesine yönelecek tüm tecavüzleri canla, kanla inşaa ve inhisar ettiğimiz Türklük hakkımızla boğacağız. Mazide ve atide asla değişmeyecek olan “Türkiye Türklerindir” yasasından hiç bir hal ve şartta rücu etmeyeceğiz.
Fedakarlık günü gelmiştir değerli arkadaşlar !
Türk mevcudiyetini muhafaza vazifesinde Türk milliyetçilerini birleşerek mücadele etmeye davet ediyorum. Usul-ü kadim üzere Türklük hakkımızı müdafaya, ihanetin karşısında neslimizin kıyamına çağırıyorum.
Milliyetçi Kongre Derneği Sözcüsü Semir Yapıcı ise konuşmasında şunları söyledi:
Kötü hava koşullarına rağmen Türkiye'nin dört bir yanından bu salona gelen arkadaşlarıma, yoldaşlarıma baktığımda Türk milliyetçiliği fikrinin ve Türk milletinin yenilmez olduğuna dair imanım tazeleniyor.
Hepiniz hoş geldiniz!
20. yüzyılın başlarında, artık dağılacağı aşikâr olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan bakiyeyle ne yapılacağı sorusu sadece toprakları paylaşmak isteyenlerin değil, Türk fikir hayatının da en önemli sorusuydu.
Bu soru, ateş ve kanla geçen yıllardan sonra yanıtını kendisi buldu: Türk milleti.
Trablusgarp çöllerinde başlayan ve İzmir'in dağlarında sonlanan, şahsen Büyük Millet Savaşı olarak adlandırdığım dönemde, gözüpek Türk subayları, Türk milletinin harcını işte bu ateş ve kanla kardı. Daha sonraki Türk devrimleri ise bu harcı şekillendirdi.
Ancak aradan geçen yüz yıldan sonra yine aynı yerdeyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ve ortaklarının politikaları, Türk milletini çözülme noktasına getirdi. Artık aynı mahallede oturduğumuz komşularımızla bile sevincimiz, acımız, yolumuz ortak değil.
Bugün üzerimize açık bir ateş ve kanla gelmiyorlar. Bugün artık tek bir Nemrut Mustafa yok. Türk milleti adına karar vermesi gereken yerlerde yeni Nemrut Mustafalar, yeni divanlarda Türk milliyetçilerini mahkûm ediyor. Bekirağa Bölüğü artık Silivri'dir. Tütün rejisinin kolcuları dirilmiştir.
Karşımızda devlet gücünü kılcal damarlarına kadar ele geçirmiş, tüm imkânlarını kullanmaktan çekinmeyen; bizden birilerini alarak geri kalanımızı yıldırabileceğini düşünen müstebit bir idare var. Bu idareye karşı koyarken "hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır" prensibiyle mücadele edeceğiz. Nasıl ki bu emrin verildiği Sakarya Savaşı’nda küçük, büyük her birlik geri çekilmeye mecbur kalsa bile durabildiği ilk noktada tekrar cephe oluşturup düşmana karşı muharebeye devam ettiyse, biz de bulabildiğimiz her mevzide direneceğiz.
Bu noktada en büyük görev şüphesiz ki basına düşmektedir.
Bildiğiniz üzere bu ihanet süreci konusunda en sert tavrı TamgaTürk’te gösterdik.
Nasıl ki Milli Mücadele döneminde, Türk basını işgal altındaki topraklarda dahi halkı bilinçlendirmiş, mücadele ruhunu diri tutmuşsa; İrade-i Milliye, Hakimiyet-i Milliye gibi yayınlar, milletin sesi olmuşsa ve Türk halkının direnme azmini pekiştirmişse işte bugün de aynı misyonu TamgaTürk olarak üstlendik.
Nitekim o dönemde olduğu gibi şimdi de basın susturulmaya, sindirilmeye çalışılıyor. Ancak nasıl ki Milli Mücadele basını işgal altındaki topraklarda dahi halkı bilgilendirmekten ve gerçeği anlatmaktan vazgeçmediyse, biz de bugünün baskı rejimine karşı duracağız.
Elimizdeki imkânlar dahilinde kamuoyunda en etkili olacağımız yer ise sosyal medya ve internet yayıncılığıdır. Bunun farkında olan iktidarın en büyük baskısı da basın üzerinde olacaktır.
Her mevzide direneceğiz dedim; unutulmamalıdır ki artık her vatandaş bir basın mensubu gibidir. Sosyal medya sayesinde haber yayma, farkındalık oluşturma ve yanlış bilgileri düzeltme gücümüz eskisine nazaran daha iyi durumdadır. Bugün, herhangi bir Türk milliyetçisinin paylaştığı bir içerik milyonlara ulaşabilir.
O yüzden her Türk milliyetçisinin kendi sosyal medya hesaplarını bir direniş hattı olarak görmesi gerekiyor.
Terör örgütleri belirli bir ideoloji etrafında kümelenen ve propagandasını toplumun savaşma isteğini kırma üzerine kuran yapılardır. Bu yüzden terör örgütlerine basında görünürlük kazandırmak, kamuoyu önünde propaganda yapmalarına imkân sağlar. Nitekim askeri kaynaklar da bu yüzden "Bölücü terör örgütü" ifadesini kullanmaktadır.
Günümüzde ise bölücülük, PKK’nın temel hedefi ve ideolojisi olmaktan çıktı diyebiliriz. Zira terör örgütü İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Antalya ve sair batı kentlerinde de etkinliğini artırdı. Artık karşımızda "Kürdistan bizim, Türkiye hepimizin" anlayışı duruyor. Bu yüzden artık bölücülük ideolojisinin de temelindeki "Kürtçülüğü" vurgulamak gerekiyor.
Nitekim biz TamgaTürk’te "Kürtçü terör örgütü PKK" ifadesini kullandık ve görüyoruz ki bu kullanım toplumda karşılık bulmaya başladı.
Ve yine görüyoruz ki Kürtçülük vurgusu, karşı tarafın eşitlik, barış, hak istemi gibi makyajlanmış söylemlerini de elinden alıyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Kürtçülük ile Türk milliyetçiliğini, Türkçülüğü eşitlememektir. Zira Kürtçülük bir milliyetçilik değil, bir millete karşı yürütülen etnikçilik ideolojisidir.
Bu durumun farkında olan Kürtçüler ve ortakları mevzi kazanmak için geçen süreç sırasında "36 etnik unsur" söylemini ortaya atmıştı. Ancak bu pek başarılı olmadı.
Şu anda Türk milletine karşı yürütülen propaganda ise, aslında Türk diye bir şeyin olmadığı yahut Anadolu’ya gelen bir avuç Türk’ün buradaki halkları zorla ve baskıyla asimile ettiği şeklindedir. Buradaki çelişkiyi ve komik hali görüyorsunuz. Bir yandan Türklüğün aslında var olmadığını iddia ediyorlar diğer yandan bir avuç Türk’ün “36 etnik unsur”u hatta 72 milleti asimile ettiğini iddia ediyorlar. Herhalde bu Türkler doğaüstü güçlere sahip canlılardı…
Elbette bu söylemlerin yanlış ve tutarsız hatta zavallıca olduğunu karşı taraf da biliyor. Fakat yapılan dezenformasyonlar Türk milleti halihazırda çözülmeye başlamışken milletin fertlerine bir aşağılık kompleksi aşılanması amacı taşıyor. Türk milletinin direnme arzusunun böylece kırılması ve tamamen çözülerek; terör örgütlerinin isteklerine boyun eğmesi hedefleniyor.
Büyüklük hissini ve ülküsünü kaybeden milletin teröre karşı direnişi imkansızlaşacaktır.
Diğer yandan Kürtçü terör örgütü PKK’nın eli kanlı, bebek katili elebaşı Abdullah Öcalan için kimi medya organlarında “PKK lideri” ifadesinin kullanıldığını gördük hatta adını şimdi zikretmeyeceğim bir yandaş gazeteci “bebek katili” ifadesini kullanmanın süreci baltaladığını dahi iddia etti.
Karşı taraf bunları yapıyorken biz ne yapmalıyız? Öncelikle bize düşen bu sürecin Türk milletinin aleyhine olacağını bıkmadan, usanmadan anlatmak. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı hususlar var.
Öncelikle ihanet sürecine karşı direnişi sulandırmayacağız. Karşı tarafla dalga geçtiğimizde dahi bu ciddiyetten ödün vermemeliyiz.
Bebek katilini sempatik yahut aramızdan birisiymiş gibi gösterecek, görünürlük kazandıracak içeriklerden kaçınmalıyız. Bebek katili, bebek katilidir. “PKK lideri” gibi meşruiyet kazandırabilecek ifadeleri kullanan basın yayın organlarına sert tepki gösterilmelidir.
Sürece destek veren ve terör örgütü propagandası yapan basın mensupları ve elbette bunların Kürtçülerle ilişkileri topluma ifşalanmalı; bu kirli ilişkiler ağı vatandaşın gözlerinin önüne serilmelidir.
Geçen seferki süreçte yaşananların Türk milletine nelere mal olduğunu anlatmalıyız.
Bu sürecin adını “ihanet süreci, terörle müzakere” tanımlarla net bir şekilde koymalıyız. Barış, insan hakları gibi ifadelerin terör örgütüne siyasi alan açma çabası olduğunu anlatmalıyız. Bu hususta biz terör örgütünün siyasi uzantılarını, spordaki uzantılarını, akademideki uzantılarını hatta sanat dünyası içindeki uzantılarını açıkça vurguladık. Bunun etkili olduğunu da görüyoruz.
Bu vurgulamalar terör örgütünün meşruiyet kazanma stratejisinin önündeki engeller oluyor.
Yeri geldiğinde PKK ve Kürtleri ayırmak da faydalı olacaktır. Kürtlere PKK’yı temsilci olarak kabul etmelerinin, Türk milletine ihanet etmelerinin onların zararına olacağı net bir şekilde anlatılmalı; HDP eliyle yapılan etnik ayrıştırmalardan Kürtlerin de zarar gördüğü ve göreceği vurgulanmalı. Bu sayede gri alanda kalan ve kararsız görünenlerin karşı tarafa geçmelerine bir engel konulacaktır. Elbette bu sırada radikal tiplerle karşılaşılacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti’nde çoğunluğun hala Türkler olduğu; radikal olanların bu çoğunlukla muhatap olacağı ve iktidarın desteğine rağmen bu çoğunluk karşısında hiçbir şanslarının olmadığı vurgulanmalı.
Başka ne yapabiliriz?
Değerli arkadaşlarımızın hazırladığı Kongreye Çağrı videomuzu gördünüz; geçen seferki sözde çözüm özde ihanet sürecinde PKK’nın yaptığı eylemleri, siyasi erklerin bunlara tavrı, bu durumun milletimize nelere mal olduğu o videoda anlatıldı. Bu tür videoların devamlılığı faydalı olacaktır.
Bu tür içeriklerin uluslararası medyaya ve yabancı sosyal medya hesaplarına da ulaştırılması şarttır. Zira geçen yıllar içinde iktidarın politikaları sonucunda meydanı boş bulan Kürtçüler uluslararası kamuoyunda giderek meşruiyet kazanmış ve kendi perspektiflerini dayatmıştır. Buna karşı Türk perspektifini anlatan içeriklerin yayılması elzemdir.
Her Türk milliyetçisinin sosyal medya hesapları direniş hattıdır dedik ancak tek bir kişinin, tek bir kurumun konuşması, direnmesi yeterli olmaz zira tekilin üzerine kolay gelinir. Fakat insanlar toplu bir direnişin içinde; bir anonimlik yakaladıkları zaman daha cesur olurlar. Bu anonimlik de ancak herkesin konuşması, ses çıkartmasıyla olur.
Karşımızda iktidarın tüm imkanlarını kullanan ve kollanan bir basın-yayın ağı varken bu elbette kolay olmayacak. Bu süreç de bugünden yarına bitmeyecek.
O yüzden inatçılık derecesinde sabır bizim en büyük özelliğimiz olmalı, fakat tecrübelerimize de dayanarak şuna da dikkat çekmek istiyorum ki basın-yayındaki arkadaşlarımızın bu inadı ve sabrı gösterirken adliyeye yolları düşebilir. Aramızda bugün Türk milliyetçisi gazeteciler davasında tutuklanan ve hapis yatan arkadaşlarımız da bulunuyor. O süreçten ve daha önce bizzat benim de aralarında bulunduğum “Hudut Namustu” davasından alnımızın akıyla işte bu dayanışma sayesinde çıktık.
Bu salondan veya başka yerden bir Türk milliyetçisinin başına gelen, benim başıma gelmiştir.
Bu süreçteki inadımızın ve sabrımızın kaynağı dayanışma olmalıdır. Bu tür kavga günlerinde Türk milliyetçileri arasında hasıl olan dayanışma, kırılmaz bir zincir gibi bizleri birbirimize bağlayacaktır.
Kardeşlerim! Şair diyor ya hayasızca akın diye, işte bugün üzerimize hayasızca bir akın yöneliyor. Bu akını durdurmak tek bir öneriyle yahut tek bir kişiyle mümkün olmayacak.
Beş parmak ancak yumruk olunca bir olur; Türk milliyetçileri de vatanın bağrına dayanan hançere ve sahiplerine karşı bir yumruk olmak zorundadır.
Kardeşlerim! Evet bu salondaki en yaşlıdan en gence tüm Türk milliyetçilerini kardeşim olarak görüyorum ve eminim ki onlar da beni aynı şekilde görüyorlar.
Bizim kaderimize dinlenmek, durmak, yılmak, yıkılmak, vazgeçmek ve başaramamak yazılmadı.
Beş parmağın beşini bir edeceğiz; bir avuç halk değil bir yumruk millet olacağız.
Türk milletini yeniden yaratacağız ve yine muzaffer olacağız!
Daha sonra İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cenk Özatıcı ve Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haydar Çakmak konuşmalarında Türk milliyetçilerinin birlik olması gerektiğine ve böyle kongrelerin birlikteliği güçlendireceğine vurgu yaptı.
Kongrenin ikinci kısmında katılımcılar sorularını ve görüşlerini bildirdi.
Katılımcıların genel kanısı sözde çözüm sürecine karşı durulması konusunda Türk milliyetçilerinin birlik olması yönündeydi.
Kongrenin sonuç bildirgesi ilerleyen günlerde kamuoyuyla paylaşılacak.
TamgaTürk
Vatanseverler ülkesine sahip çıkıyorsa umut var demektir .