Bahadırhan Dinçaslan'ın konuşmasıyla başlayan Milliyetçi Kongre Derneği'nin 2. Büyük Kongresi, MKD Genel Sekreteri Avukat Aykutalp Arıcı'nın konuşmasıyla devam etti.
Arıcı, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Saygıdeğer Türk Milliyetçileri, kıymetli misafirler;
Geçtiğimiz sene yine bu salonda toplandığımızda vaziyet ve genel manzara şu şekildeydi: Türk milliyetçilerinin dahil olduğu grup genel seçimleri kaybetmiş, milliyetçiler siyasal islamın 22 yıllık iktidarından yılmış, yuvasız kalmış, kurulmaya çalışılan yeni yuvaların çatısını kapanmadan yağmura fırtınaya tutulmuştuk.
Vaziyet buyken sizlere, Dante’nin cehenneminden bir kantoyu hatırlatmıştık. Dante diyor ki,
“Dedim ki usta bu duyduklarım ne?
Acıya yenik düşen bu insanlar kim?
Dedi ki bu rezil durumdakiler
kötülük de iyilik de yapmadan
yaşamış olanların ruhları”.
Kötülük de iyilik de yapmadan beklemenin günahı üstlenmemek, bir şeyler yapmak için çağrımıza kulak verdiniz. Bize katıldınız. Sağ olun var olun!
Bildiğiniz gibi, Türk Milliyetçilerinin 40 yıllık hatalarını tekrar etmek, bir kere daha yanılma, bir kere daha yenilme lüksümüz kalmadı. İşte bu sebeple Türk milliyetçiliğinde neyin eksik olduğuna baktık. 1910’larda, 1920’lerde başarmamızı sağlayan neyi kaybettiğimize baktık. Vatanı kurtaranların ruhunu kongre tipi yapılanmada bulduk. Yani dedik ki birlikte yol yürüyen, birlikte fedakarlık yapacak olan, birlikte kazanıp birlikte kaybedecek, birlikte çile çekecek türlü çeşit hazzı erteleyecek olan Türk milliyetçileri kararları da birlikte alsın. Emir eri olmasın, şahsiyet sahibi olsun. Bunun için her bir üyesinin eşit söz sahibi olduğu, bağlı olduğu komisyona, yönetim kuruluna ve hatta genel kurula hesap sorabildiği bir yapı kurduk.
Önceki kongremizde vardığımız bir diğer sonuç dayanışma içinde olmazsak yok olacağımızdı. Çünkü bizler, sizler, Temiz Türkler ihale yolsuzluğu yapmıyorsunuz. Sizi bol maaşlı az taşlı işlere yerleştirecek kişilere minnet etmiyorsunuz. Temiz Türk’ü nasıl tarif etmiştik? “Hemşeri, Cemaattaş, Etniktaş” dayanışması yapmayanlar demiştik. Kendi ayakları üstünde duranlar demiştik. O sebeple birbirinden başka kimsesi olmayanlar demiştik. Bu sebeple de kongreyi meslek komisyonları şeklinde örgütlemiştik. Bugün 11 meslek komisyonumuzla onlarca çalışma yaptık, yapıyoruz.
Koca bir senenin çıktısını burada tek tek sayarsam diğer konuşmacıların haklarını gasp etmiş olurum. Fakat şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bu sürede milliyetçi kongre geçen sene kongre günlerinde tutuklu olan milliyetçi gazetecileri sahipsiz bırakmadı. Hem adliyede hem sokaklarda milliyetçi basının susturulamayacağını ispatladı. Geçen sene bu kürsüde konuşmasının hemen ertesi günü tutuklanan Serkan Kafkas bugün aramızda, kongrenin kıymetli bir üyesi olarak bulunuyor. Yine bu sürede Kürtçü komplolara uğrayan üniversite öğrencilerinden İslamcı linçine maruz kalan gençlere, mürteci saldırının mağduru müdür yardımcısından, öğrencilerine cumhuriyeti koruyun dediği için linç edilen öğretmenimize, Mustafa Kemal’in askerlerine kadar pek çok Temiz Türk’ü müdafaa etti. Kaçırılan tarihi eserlerimizi korudu, bunların hesabını sordu. Meslek örgütlerinin teröre yuva yapılmasına dur dediği gibi, bu örgütlerde yolsuzluğa, diploma sahteciliğine de geçit vermedi. Yapanları ifşa etti, durdurdu.
Bu söylediklerimi dinleyenler hep savunmada kaldık sanabilir. Biliyorsunuz Türklüğün Viyana’da başlayan geri çekilmesinin Sakarya’da durdurulması tarihiminiz bir dönüm noktası olmuştur. İnanıyorum ki Milliyetçi Kongre’nin kuruluşu da Türk Milliyetçiliği için bir Sakarya kıymetindedir. Çünkü Milliyetçi Kongre, Türk milliyetçiliğinin son gücüyle, son nefesiyle böyle entelektüel bir nesli bir araya toplayabilmiştir. O yüzden şunu hep bildik: artık savunma zamanı bitmiştir. Türk Milliyetçiliğinin büyük taarruzuna hazırlanma vakti gelmiştir. Bizim için iktidar kaçınılmazdır. O yüzden Türk milliyetçilerinin iktidarında neler yapacağımızı da planladık.
Mesela sağlıklı Türkler doğması için akraba evliliğini nasıl bitireceğimizi planladık. Doğan bu sağlıklı Türkleri nasıl eğiteceğimizi planladık. Türklerin sokaklarını suçlulardan nasıl arındıracağımızı planladık. Yine mesele Türklerin kişisel verilerini nasıl koruyacağımızı bile biliyoruz. Yüzümüzü dışarı çevirdik. Yurtdışına gitmiş olan kardeşlerimizi, en yakın arkadaşlarımızı, yeni nesil gurbetçilerimizi oralarda nasıl koruyacağımızı, buraya fayda sağlamalarını nasıl temin edeceğimizi tasarladık.
Tüm bunları yaparken kendimizi Ankara’ya kapatıp sırça köşklerden ahkam kesmedik. Yönetim Kurulunun 3 üyesiyle 20.000 kilometre yol yaptık. 20 ilde örgütlendik. Hala yollardayız. Bu sayı yıl sonunda 30’u aşacak. Böylece Temiz Türklere bulundukları her yerde yalnız olmadıklarını hissettireceğiz.
Yani uzun lafın kısası biz hazırız. Artık sözümüzü, sesimizi derli toplu bir şekilde çıkartıyoruz. Sıra siyasette, sıra kurumsal siyasetin temsilcilerinde. İktidarın tarikatları, aşiretleri, cemaatleri varsa sizin de Temiz Türkleriniz var. Milliyetçi Kongre sizin için tertemiz vatan evlatlarını bir araya getirdi. Bizim sesimize kulak verin. Sizin, partilerinizin, Türk milliyetçilerinin, Türkiye’nin, Türkistan’ın kurtuluşu bu salonda. Başka kimseye olmasa bile Temiz Türkler size de bütün vatana da yeter!
Sevgili dostlar!
Konuşmamın başında Dante’nin Cehennemine atıf yapmıştım. Evet Cehennem’den çıkmayı hak ettik, hak ediyoruz. Fakat yine de her şey güllük gülistanlık değil. Şimdi ise Araf’tayız. O sebeple Dante’nin Araf’ına atıf yapacağım.
“Sen gece vakti yolda giderken arkasında ışık taşıyan, bu ışıkla kendisini değil, peşinden gelenleri aydınlatan bir kimse gibi yaptın”! diyor Dante. Milliyetçi Kongre sen en karanlık zamanda, Türk Milliyetçilerinin yolunu aydınlattın, daha da aydınlatacaksın!
Konuşurken Dante’nin Cehennemine ve Araf’ına atıf yaptım. Cennet eksik kaldı. Sözlerimi bitirirken size Milliyetçi Kongre yönetim kurulu adına söz veriyorum. Memlekette yaşanan bu Komedya’yı bitireceğiz ve ben o zaman da konuşurken Dante’nin Cennet’ine atıflar yapacağım. Çünkü hep birlikte bu vatanı yeniden cennete çevireceğiz! Teşekkürler."
Aykutalp Arıcı'nın ardından kürsüye gelen Avukat Günalp Özkan şu konuşmayı yaptı:
"Milliyetçi Kongre Derneği’nin 2. Büyük Kongresi’ne yurdun dört bir yanından teşrif ederek bizlerle bir araya gelen değerli katılımcılar, hepiniz hoş geldiniz şeref verdiniz.
Türk Milleti yakın tarihin en karanlık ve en ağır sorunlarla boğuştuğu dönemini yaşamaktadır.
Bugün siyasi spektrumun neredeyse her skalasında kendisine yer bulan fakat eylemde ve söylemde benzeşemeyen Türk Milliyetçiliklerinin, yeniden tanımlanması ve içine düştüğü temsil krizinin çözülmesi özellikle bu dönemde büyük önem arz ediyor.
Zira Türk Milleti’nin menfaatinin gözetilmesi prensibi üzerine bina edilen Türk milliyetçiliği bizi içine düştüğümüz karanlık ve bunalımdan kurtaracak yegane çaredir.
Bugün sözümona milliyetçilik iddiası taşıyan bir ittifak tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’nde;
Sistematik şekilde sürdürülen Anayasa ihlalleri sebebiyle adalete erişim imkânsız hale gelmiş,
Üniter ve milli devlet yapısı geri dönülmez şekilde tahrip edilmiş,
Tüm devlet kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmiş,
Cumhuriyetimizin temel nitelikleri ve kurumları aşındırılmış,
Milyonlarca kaçağa uygulanan açık kapı politikası ile sistematik göç mühendisliğine kapı aralanmış,
Tarihin en ağır ekonomik kriziyle derin bir yoksulluğa sürüklenmiş,
Gayri milli anlayışlarla hazırlanan eğitim politikaları müfredata sokulmuş,
Uluslararası alanda devletimizin itibarı ve ciddiyeti tartışmaya açılmış,
Yaşanan onca gerilimle adım adım felakete sürüklenen Türk milleti; kamplara ayrılmış ve buna bağlı olarak geri dönüşü olmayacak bir milli birlik krizinin eşiğine getirilmiştir.
Siyasi iktidar, Türk Milletini ayrıştırarak, gererek ve kutuplaştırarak yönetmektedir.
Bu politikaların sonucunda toplumda ayrıcalıklı zümreler ve kamu malından pay almak için bir araya gelmiş çeteler türemiş küçük fakat örgütlü azınlıkların çoğunluk üzerinde tahakküm kurmasına yol açılmıştır.
Fakat bu gruplardan herhangi birisine mensup olmayan, siyasetten menfaat, şöhret ve kazanç ummayan, tek derdi refah ve mutluluk içerisinde saygın bir vatandaş olarak yaşamak olan adına Temiz Türkler dediğimiz kitlenin talepleri siyasi mekanizmalar tarafından kör ve sağır karşılanmıştır.
Üstelik, yapılan tüm hataların, yanlış veya kötü niyetli kararların bedeli bu kitleye ödetilmiştir.
Büyük sermayedarlara vergi affı getirilirken Türk milleti ağır vergiler altında ezilmiş, bir milli güvenlik sorunu yaşamak pahasına ortadoğunun hamiliğine soyunarak milyonlarca kaçağa kapı açılmış ve tüm bunların faturası yine vatandaşa kesilmiştir.
Saygın ve hür bir vatandaş için Türkiye, bir ayrıcalıklar cehennemine dönüşmüştür.
İşte bizler biraz önce saydığımız ve milliyetçilik adına yapılan ne varsa onun karşısında yine Türk milliyetçileri olarak duruyoruz.
Zira Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarma kudret ve kabiliyetini haiz yegâne aktör Türk milliyetçileridir.
ve bu aktörün bu şekilde heba edilmesi, bir takım siyasi ajandalara payanda yapılması yalnız bir siyasi hareketin değil topyekûn ülkemizin felaketine yol açacaktır.
Temsil ettiğimiz milliyetçilik anlayışı; aşiretlerin, cemaatlerin, menfaat gruplarının, ayrıcalıklı zümrelerin, suç örgütlerinin karşısında; vergisini ödeyen, hakka hukuka riayet eden, Türk vatandaşlığından başka herhangi bir mensubiyeti bulunmayan saygın ve hür bireyleri ezdirmeyen bir Türk milliyetçiliği anlayışıdır.
Temsil ettiğimiz milliyetçilik anlayışı; hak ve özgürlüklerin, çoğunluk ideolojilerinin tartışmalı değerlerine feda edilemeyeceğini benimsemiş, demokrasi ve insan hakları esaslı bir milliyetçilik anlayışıdır.
Bu bağlamda temsil ettiğimiz milliyetçilik anlayışının sorunlu ve başarısız olmuş türevlerinden önce ayrışması, görünürlük kazanması, rüştünü ispat etmesi ve en geçerli, kabul edilmiş ve başarılı bir örnek olarak yerini alması gerekecektir.
Bunu başardığımızda Türk milliyetçiliği siyasette hâkim ve belirleyici bir rol oynayacak ve inanıyoruz ki şartlar ve zaman imkan tanıyacak ve nihayet Türk milliyetçisi iktidarın önü açılacaktır.
Bugün Milliyetçi Kongre, talep ettiği Türkiye’yi inşa etmek üzere teşkilatlanıyor ve tüm kadrolarıyla durmaksızın çalışıyor.
Buradan bizimle aynı derdi paylaşan, partilere, kurumlara ve hatta belki de milletimize dair ümitleri tükenmek üzere olan fakat ülkesini kaybetmeyi bir türlü kabul edemeyen o Temiz Türklere çağrıda bulunuyoruz:
Zor ve meşakkatli bir yola davet ettiğimizin farkındayız fakat gidecek başka bir ülkesi ve ait hissettiği başka bir milleti olmayanlar için mücadeleden başka bir çare var mıdır?
Bakın, Kutlu atamız Bilge Kağan orhun yazıtlarında ne diyor?
“Silahlılar nasıl seni dağıttılar? Mızraklılar nasıl gelip sürüklediler? Ey kutsal Ötüken halkı! Gittin. Kimileriniz doğuya, kimleriniz batıya gittiniz; ama gittiğin yerde bu ülke iyide olsa kanın su gibi aktı, kemiklerin dağ gibi yığıldı. Türk budunun adı sanı yok olmasın diye, gece uyumadım, gündüz oturmadım. Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim. Fakir milleti zengin, Az milleti çok kıldım. Türk, Oğuz beyleri, işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, ilini ve töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön”.
Milliyetçiliğimiz ilhamını bilge kağandan alan, aç milleti doyurmayı çıplak milleti giydirmeyi ve bunun için gece gündüz durmadan çalışmayı esas alan bir milliyetçiliktir.
Bizler bırakıp gidenlerin değil kalıp savaşanların, güce ram olanların değil, yola revan olanların, ümitsizlik ve korkuya teslim olanların değil inatla inançla mirasçılarıyız.
Atalarımızın çağlar ötesinden ilettiği mesajlara kulak veren bizler, Türk’ün adı sanı yok olmasın, istiklal ve cumhuriyeti ilelebet payidar kalsın diye imkan ve şerait gözetmeden vazifeye atılanlarız.
Gelin ve bize omuz verin, ancak birlikte bu fakru zaruret halinden çıkabilir ve Türk milletine hak ettiği ülkeyi geri verebiliriz.
Her şeye rağmen Ne Mutlu Türküm Diyene diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum."
Özkan'ın arkasından kürsüye gelen Kongre Üyesi Batuhan Genç, şu açıklamalarda bulundu:
"Sayın yönetim ve denetim kurulu üyelerimiz, büyük bir azimle görevlerini icra eden komisyonlarımızın kıymetli sekreterleri ve üyeleri, değerli misafirlerimiz, ‘’Çağırınca meclise gelmeyen/Her birisi kötüye kul oldu’’ diyerek Dadaloğlu’nun sözüne uyup kötüye kul olmayan Temiz Türkler! Konuşmama başlamadan önce hepinize saygılarımı sunuyorum.
Biraz önce sizlere hitap ettiğim gibi bu derneğinin kurucu ruhu, bu derneğin üyeleri, Milliyetçi Kongre’nin katılımcıları Türklüğün ak anlı, ak yüzü olan Temiz Türklerdir. Kimdir bu Temiz Türkler? Temiz Türkler, geri kalmışlığımızın hiç de yeni olmayan tarihinde ve son 20 yılda, baskının kurumsallaştığı, cehaletin örgütlendiği, ahlaksızlığın meşrulaştırıldığı ülkemizde iyiden, doğrudan, güzelden yana olan, vatandaşlık sorumluluklarını yerine getirerek bu ülkenin eşit bir yurttaşı olacağına inanan saygın insanlar kümesidir. Ödediği rüşvetle devletten torpil, ettiği infakla şeyhinden cennet talep etmeyen; verdiği vergiyle adalet, güvenlik, eğitim ve refah talep eden, sadece hakkı olanı isteyen bir garip cemiyettir Temiz Türkler. Tüm bunlarla beraber milyonlarca Temiz Türk; temsil konusunda, örgütü, partisi, tarikatı, cemaati olan, cirimleri binlerle sınırlı kalan marjinal azınlıkların bile gerisinde kalmakta ve ‘’Teşkilatlı azınlıklar, teşkilatsız çoğunluğa hükmetmektedir.’’ Özellikle de demokrasilerin doğası gereği siyasetçiler varlık sağlayabilmek için toplumun taleplerini yerine getirmekle mükelleftir. Genel resim o ki Temiz Türklerin son derece insani talepleri, siyaset kurumu tarafından yerine getirilmek şöyle dursun, ‘’talep etme hakları’’ dahi ellerinden alınmıştır. Nitekim bugün bu grup ‘’talep etme’’ hakkından dahi feragat etmiş, fakra zaruret içerisinde harap ve bitap düşmüştür.
Öyle ki Türk siyasetinde bu kesimin gayet haklı ve makul talepleri yerine, binlerce vatandaşımızın kanına giren bir terör örgütünün ya da lideri küçük bir kız çocuğuyla sözde nikah kıyan bir sapık olan bir tarikatın sempatizanları veyahut kendini sokakta bulunması toplum sağlığı ve güvenliği için zafiyet oluşturan köpeklerin annesi ilan eden bir delinin hassasiyetleri bile daha çok rağbet görmektedir. Nitekim Türkiye’de vatandaşlık sorumluluklarını yerine getiren, hukuka ve kamusal yaşamın gereklerine riayet eden Temiz Türkler sahipsiz ve kimsesizdir.
İşte Milliyetçi Kongre de bu sahipsizliğe, bu kimsesizliğe bir çözüm bulma ihtiyacından tezahür etmiştir. Benim de ilk kongresiyle beraber üye olmakla gurur duyduğum derneğimiz Temiz Türklerin sesi ve mümessili olmayı hedeflemekte, Türk milletini hak ettiği yere ancak hürriyetçi, demokrat ve seküler bir milliyetçilikle taşınabileceğini düşünmektedir. Türk Milliyetçiliği bu kavramlarla yeniden tanımlanması ve yine bu hasletleri üstünde taşıyan kurum ve figürler tarafından temsil edilmesi artık bir zorunluluktur. Durum böyleyken fikrimce her bir Temiz Türk ontolojik olarak bir ‘’seküler milliyetçi adayı’’ olarak belirlenmelidir. Geldiğimiz bütünlerde seküler milliyetçilik, insanların birbirine söylediği gizli düşüncesi değil karşıt ideolojik kampların yayınlarında dahi akademik ve aktüel olarak tartışılan, eski tip milliyetçiler tarafından dahi hakkında bir şeyler söylenmek zorunda kalınan bir fenomen haline gelmiştir. Bu durum 30 yıldır var olan bir realitenin reel politik dönüşümlerle daha görünür hale gelmesi ve isminin konmasıdır. Kucağımız yeni bir çocuk doğmuştur ve bu yeni doğan çocuğun ismini koyduktan sonra da kimliğinin satır başlarını müsaadenizle sizlerle birlikte yeniden tekrar etmek isterim:
1-Yeni doğan bu Türk milliyetçiliği, ideolojisinin meşruiyetini rasyonaliteden alır. Ve bu rasyonalite ancak seküler bir zeminde vuku bulabileceği için de Türk milliyetçiliğinde din bağlam dışındadır. Bununla birlikte Türk milliyetçiliği, dini tarihi ve sosyolojik bir realite olarak kabul eder ve olguyla kavgayı değil, nötr bir pozisyonu esasta ve teferruatta kabul eder.
2-Türk Milliyetçiliği, Türk Milletini daha müreffeh, daha saygın, daha güçlü yapacak çıktıları tespitinde bilimden beslenir ve bilimi esas alır. Seküler milliyetçilik, biyolojinin en temel kanunlarından biri olan ‘’evrim’’, MEB müfredatlarından çıkartılırken en yüksek sesi ve duyarlılığı Türk Milliyetçilerinin çıkardığı bir Türk milliyetçiliğini oluşturabilme umdesidir.
3- Seküler Türk Milliyetçiliği yapısı gereği hürriyetçidir. Türk milliyetçileri de yaratıcılığın refahın, iyiliğin özgürlük ortamından çıktığını bilmelidir. Türk milliyetçileri, gerçekçiliği olmayan her şeyi bilen kağan imgesini değil uçsuz bucaksız bozkırlarda hür yaşayan atalarını kendilerine nispet etmelidir.
4-Medeni toplumlarda sosyal davranışlar meşruiyetini hukuktan alır. Hukukun ortadan kalktığı bir ortamda bireyin ve devletin davranışları zorbalık ve keyfiyet bataklığına batacaktır. Böyle bir durumda devlete olan inanç sarsılacak ve millet olma hissiyatı yok olacaktır, bunun sonu ise çöküştür! Bu çöküşün yaşanmaması için Türk milliyetçilerinin en büyük kaygılarından biri Türk vatanında hukukun yeniden temini olmalıdır. Bunun olması içinde her şeyden önce Türk milliyetçileri, hukuk çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmeli, normatif alanın konularına ‘raconu’, ‘haramı’, ‘caizi’ bulaştırmamalıdır. Buna binaen illegal figürler Türk milliyetçiliğinin portreler galerisinden tecrit edilmelidir.
5-Türk milliyetçiliği, adına ‘’meritokrasi’’ denilen fakat söz konusu ‘’meritokratların’’ nasıl belirleneceği hiçbir zaman açık olmayan absürt ideallerin peşinden gidemez. Türk milliyetçiliği, çağımızın ruhunun ‘’aydınlanmacı diktatörlükler’’ kurmaya da müsaade etmeyeceğini bilecek bir olgunluğa sahip olmalıdır. Günümüzdeki diktatörlük tipolojisi tarafgirlerini zengin ederken, muhaliflerini öldüren, geri kalmış ülkelerin müstebitlerinin tipolojisidir. Türk milliyetçiliği için bu tarz rejimlere de sempati kabul edilemez, Türk milliyetçileri totaliter rejimlerden yana olamaz. Türk milliyetçiliği, kıymeti kendinden menkul ‘’milliyetçi ağalar oligarşisini’’ değil ‘’eğitimli ve milliyetçi kadroların’’ demokratik idaresini idealize eder. Türk milliyetçileri artık bir lider bulma değil bir kadro kurma arayışında olmalıdır.
6-Seküler Türk Milliyetçiliği kendi ikon ve figürlerini yeniden keşfetmeli, gerekirse akademik havzalarda kalan yararlı ikonları popüler kültüre kazandırmalıdır. Örneğin Türk Milliyetçiliği, Türk Mitolojisindeki popülerliği düşük olan figür ve olaylardan bir anlatı oluşturup kendi etnosembollerini yeniden yaratmalıdır. Türk Milliyetçiliği çok sevdiği Gökalp’i, Atatürk’ü, Atsız’ı daha iyi anlamalı; Sadri Maksudisi’ni, Mustafa Çokay’ını daha popüler kılmalıdır.
7-Ekonomi bir bilimdir. Mühendisliğin, matematiğin ya da biyolojinin milliyetçisi olmayacağı gibi ‘’Milliyetçi ekonomi’’ de olmayacaktır. Türk milliyetçileri bunu bilmeli ‘’ekonomik milliyetçilik’’ gibi kavramları bırakıp Türk’ün çıkarına bir ekonomik- politik kurma emeline girişmelidir. Tarih ve edebiyatta yeterince rüştünü ispat eden Türk milliyetçilerinin, yeni ihtisas alanı artık iktisat olmalıdır. Bu gerçekleşmezse her şeyden önce Türk milliyetçiliği iktidar olma iddiasını kaybedecek, ayrıca milletinin karnını nasıl doyuracağını bilmeyen bir milliyetçilik, ‘’var olan ama iş yapmayan’’ bir mefhum olmaktan öteye gitmeyecektir. Türkçüler, ‘’çıplak milleti elbiseli, fakir milleti zengin kılmaya’’ muktedir olabilecek bilginin sırrına sahip olmalıdır.
8- Hep dillerde dolaştırdığımız ‘’çevrecilik milliyetçiliktir’’ sloganı eyleme sokulmalıdır. Yapılacak her türlü çevre ve doğa katliamı ‘’Türk’ün vatanına ihanet olarak değerlendirilmelidir. Türk milliyetçileri Kaz Dağlarına, İliçine, Saldasına daha gür sesle sahip çıkmalıdır.
9-Artık Türk kadınları ve Türk milliyetçisi kadınlar, biz milliyetçi erkeklerin ‘’anaları, bacıları, eşleri’’ olmaktan çıkmalıdır, kadınlar milliyetçi camiada bir nesne değil, bir özne olarak temsil alanı bulmalıdır. Türk kadınları siyasetin kolu, vitrini, aksesuarı değil ‘’yapıcısı’’ olmalıdır. Cemiyet hayatı için faydalı durum ve olaylara tarihten referans bulmak güzeldir fakat bir mecburiyet değildir. Bundan dolayı Türk milliyetçileri her konuda olduğu gibi bu konuda da ‘’eski Türkler feministti’’ gibi anakronik yaklaşımları bırakmalı, modern hayatın gereklerini ‘’tarihten bulup çıkarma’’ zorundalığını bir kenara atmalıdır. Türk milliyetçisi erkeklerde ‘’kağan ile birlikte tahta oturan hatun’’ kültünün gölgesine sığınmayı bırakıp kendilerinin organize ettikleri faaliyetlerde salonları, meydanları kaç kadınla doldurabildiklerini düşünüp özeleştiri vermelidir. Fikret’in ‘’Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer’’ ve Gökalp’in ‘’Kadın yükselmezse alçalır vatan/Samimi olmaz onsuz bir irfan’’ dizeleri bir kez daha Türk milliyetçilerinin akıllarına kazınmalıdır.
10- Turancılığı yok sayan bir Türk milliyetçiliği düşünülemeyeceği gibi ontolojik olarak da mümkün olamayacaktır. Türk milliyetçiliği Turancılığı salt romantik yönüyle mütalaa etmemeli Türk Birliği’ne giden yolun reel politik ve pragmatik haritasını da çizmelidir. Turancılığa karşı öne sürülen ‘’Onlar zaten Ruslaştı’’, ‘’kendilerine Türk demiyorlar’’ gibi itirazlar Türk milliyetçileri için kıymet arz etmez. Zira Türkçülük pek çok zaman ‘’iç Türklere rağmen’’ yapıldığı gibi ‘’dış Türklere rağmen de’’ yapılmalıdır. Turancılık konusunda da diğer konularda da olduğu gibi dışarıdan gelen ideolojik müdahalelere ya da Truva atlarına karşı da uyanık olunmalıdır. ‘’Hayalcilik’’, ‘’maceraperestlik’’ gibi eskimiş ulusalcı söylemlerinden uzak durulmalı, Avrasyacılık tuzağına düşülmemelidir.
11- Kendisine milliyetçilik atfeden ya da hatta kendisine milliyetçiliğin kanaat önderliğini vehmeden muzır şahsiyetlerin kamuoyunda yarattığı itibar düşüşü Türk milliyetçilerinde bir özsaygı düşüklüğüne yol açmamalıdır. Türk milliyetçileri cumhuriyetin kurucu ideolojisine sahip olmanın, komünizme karşı mücadelesinin haklılığının, Türk dünyası realitesine karşı erken farkındalığının, açılım ve FETÖ ihanetlerine karşı mücadelesinin özgüveniyle hareket etmelidir.
12-Dünyada ulus, vatan, aile, mülkiyet gibi insan seciyesini oluşturan kavramlar ciddi bir tehdit altındadır. Türk milliyetçileri de bu tehditi dünyaya yöneten küresel düşmana karşı küresel bir cephe oluşturmalı, küresel ittifaklar dokuma gayretine girmelidir. Türk milliyetçileri, çoklu kültürcülüğe, kültürel Marksizm’e ve politik doğruculuğa karşı dünyadaki diğer, milliyetçi, antiglobalist paydaşlarıyla diyalog içerisinde olmalıdır. 21. Yüzyılın Türk milliyetçileri ‘’küresel düşünüp ulusal davranmalıdır.’’
13-Türk milliyetçileri son 80 yılda her zaman siyasetin aktörü değil faktörü konumunda yer almaktadır. Bu devleti kuran ve devleti tekrar yönetme hedefine sahip olan bir ideoloji için kabul edilemezdir. Türk milliyetçileri, Türk siyasetinde anahtar-kilit değil bizzat kapının kendisinin olmalıdır. Türk milliyetçileri ‘’devletin bekçisi’’ olma rolünü aşıp devletin ‘’yöneticisi’’ olma amacını umde haline getirmelidir. Eğer bu yapılırsa Türk milliyetçileri siyasetin ‘’gururlu kaybedenleri’’ değil ‘’hak edip kazanmışları’’ olacaktır. Bir Türk milliyetçisi eğer ‘’görev sırasında en önde durduysa, ödül sırasında da en önde durmalıdır.’’ Eğer ödül hakkından feragat ederse söz konusu ödülü hak etmeyenlerin hemen önüne geçeceklerini bilmelidir. Türk milliyetçileri, artık ‘’Hak yok, vazife var’’ dememelidir. ‘’Hakta vardır, vazife de…’’
14- Türk milliyetçiliği, Türk çocuklarını dağda, köyde, mezrada öldürenlere karşı olduğu kadar ‘’yurtlarda ölüme sürükleyenlere’’ de karşı olmalıdır. ‘’Nurslu Said’e, umum şeyhe, hacıya, hocaya, Özal’a, Erbakan’a, şuna buna hiç değilse rahmet nazarıyla bakabilenler’’ Türk milliyetçiliğinin aktörü olamazlar.
15-Milliyetçi temsilin eksikliği sadece kurumsal siyasette değil mesleki birliklerde, zanaat odalarında, barolarda dahi hissedilmektedir. Özellikle de barolar Kürtçü/bölücü örgütün ‘’parti/ordu/cephe’’ stratejisinin ‘’cephe ayağını’’ oluşturmaktadır. Çünkü kendini bebek katili bir tecavüzcüye ‘’önder’’ diyen zavallılar bu mecralarda lobi oluştururken ‘’Temiz Türkler’’ oy kullanmaktan bile uzak durmaktadır. Baro seçimlerinde milliyetçi avukat grupları da yeterli olamamakta her zamanki gibi ‘’onurlu kaybedenler’’ olmayı tercih etmektedirler. Mevcut durum böyleyken Türk milliyetçileri bu konuda da ‘’börklerini ’’ önüne koyup düşünmelidirler.
Mevcut durumun tüm olumsuzluklarına, şehirli, genç, seküler Türk milliyetçileri son tahlilde bu ülkenin eğitimli, temiz evlatlarıdır. Benim inancım o ki bu ülkenin okumuş evlatları, cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını Türk birliği ile taçlandıracak nesil olacaktır, yeter ki milliyetçi temsili ‘’maalesef Türk’’ değil ‘’iyi ki Türk’’ dediklerimiz üstlenebilsin. Ne diyordu büyük fikir adamı?
‘’Ufak meselelerle büyük davalar engellenemez. Türkçülük yürüyecek ve Türk ırkı muzaffer olacaktır. Tanrı Türk'ü korusun.’’
Genç'in ardından kürsüye gelen Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Mevlüt Okan Aydın, şu ifadeleri kullandı:
"Saygıdeğer Katılımcılar, Değerli Milliyetçi Yol arkadaşlarım,
Milliyetçi Kongre Derneği'nin 2. Olağan Kurulunda sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyorum. Bugün, "Milliyetçiler için Yerel Politika Alan Örneği: Kent Konseyleri" başlıklı sunumumla, yerel yönetimlerde milliyetçi bir perspektifin nasıl etkin kılınabileceğini ve bu bağlamda kent konseylerinin oynayacağı rolü sizlere aktarmak istiyorum.
Kent konseyleri, yerel yönetimlerin toplumla olan ilişkilerini güçlendiren, demokratik katılımı artıran ve yerel sorunlara çözümler geliştiren önemli platformlardır. Yerel yönetimlerde sivil toplumun etkili bir şekilde katılımını sağlayan bu konseyler, hem yerel demokrasinin güçlenmesine hem de toplumsal uzlaşının sağlanmasına katkı sunar. Milliyetçiler olarak, kent konseylerinde aktif rol almak, milli değerlerimizin yerel yönetimlere taşınmasında kritik bir öneme sahiptir.
Bu konseyler aracılığıyla, yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine katılarak, milliyetçi bir bakış açısının yerel politikalarda yer bulmasını sağlayabiliriz. Bu, hem milli kimliğimizin korunmasına hem de yerel düzeyde toplumsal sorunların çözümüne katkı sunacaktır.
Kent konseylerinde yer alan meclisler, gençlik, kadın, çevre, emekliler, engelliler gibi farklı toplumsal grupların temsil edildiği platformlardır. Bu meclisler aracılığıyla, toplumun çeşitli kesimlerine ulaşmak ve onların ihtiyaçlarına cevap vermek mümkün hale gelir. Milliyetçi bir perspektifle bu meclislerde yer almak, milliyetçi değerlerin topluma ulaşmasını sağlar. Örneğin, gençlik meclisinde yer alarak, gençler arasında milli bilinç oluşturabilir, kadın meclisinde ise kadınların toplumsal hayatta daha güçlü bir şekilde yer almasını sağlayabiliriz.
u meclisler aracılığıyla yürütülen çalışmalar, milliyetçi değerlerin topluma yayılmasına ve yerel yönetimlerde milli bir perspektifin hakim olmasına katkı sunar. Dolayısıyla, kent konseylerinde faaliyet gösteren meclislerde milliyetçilerin aktif rol alması, hem yerel yönetimlerin milli kimliklerimize uygun politikalar geliştirmesine hem de toplumun geniş kesimlerine ulaşmamıza olanak tanır.
Milliyetçi Kongre Derneği olarak, sürdürülebilir insan kaynakları oluşturmak, derneğin uzun vadeli başarısı için hayati önem taşımaktadır. Kent konseyleri gibi yerel sivil oluşumlarda görev almak, bu hedefe ulaşılmasında kritik bir rol oynayacaktır. Yerel yönetimlerde aktif olan milliyetçiler, derneğimizin insan kaynağını oluşturacak, toplumun her kesiminde milliyetçi bir bilincin oluşmasına katkı sunacaktır.
Kent konseylerinde görev alarak, gençlerimizi, kadınlarımızı ve diğer dezavantajlı toplumsal grupları milliyetçi değerler etrafında bir araya getirebiliriz. Bu, hem derneğimizin tabanını genişletir hem de yerel düzeyde milli değerlerin hakim olmasını sağlar. Aynı zamanda, kent konseyleri aracılığıyla elde edeceğimiz deneyimler, derneğimizin faaliyetlerini daha etkili bir şekilde yürütmemizi ve toplumda daha güçlü bir yer edinmemizi sağlar.
Saygıdeğer Yol arkadaşlarım,
Bugünkü konuşmamda, milliyetçilerin kent konseylerinde nasıl daha etkin olabileceğini ve bu platformların yerel politikalarda milliyetçi bir perspektifin geliştirilmesindeki rolünü ele aldım. Yerel yönetimlerde milliyetçi bir perspektifin hakim kılınması, milli kimliğimizin korunması ve güçlendirilmesi için büyük önem taşımaktadır. Milliyetçi Kongre Derneği olarak, hepinizden kent konseyleri gibi yerel sivil dinamiklerde aktif rol almanızı, bu meclislerde görev alarak milli değerlerimizi topluma yaymanızı ve derneğimizin sürdürülebilir insan kaynaklarını oluşturmanıza katkıda bulunmanızı rica ediyorum.
Birlikte çalışarak, milli değerlerimizi yerel yönetimlerde hakim kılabilir ve toplumun her kesiminde milliyetçi bir bilincin oluşmasını sağlayabiliriz. Hepinize katılımınız için teşekkür ediyor, başarılı bir kongre diliyorum.
Temiz Türklere Selam Olsun!"
Dr. Aydın'ın ardından kürsüye gelen Muharrem Ercan Yüksel, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
"Değerli katılımcılar, kongremizin değerli üyeleri hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü konumuz milliyetçi temsil olduğuna göre bence önce temsil etmek ne demek onu konuşmalıyız.
Değerli arkadaşlar, sormamız gereken sorular şunlar: Siyaseten kimi temsil ediyorsak o muyuz? Yoksa biz neysek temsil ettiğimiz düşünce de zamanla bize mi benziyor? Yani aslında kelime anlamı olarak baktığımızda “bir şeyi belirgin özellikleriyle yansıtma” diye kısaca tanımlanan temsil kelimesini kabul edersek, biz kimi temsil ediyorsak o olmalıyız. Lakin bence biz neysek temsil ettiğimiz düşünce de odur. Temsil kelimesinin kökenini ve anlamını araştırırken karşıma çıkan tek kelimelik çok güzel bir anlam buldum: resmetme. Ne de olsa resim kendiliğinden oluşmaz, bir çizeni bir kalem tutanı yani bir ressamı vardır, bir ustası ve sahibi vardır. Her resmin altında o ressamın imzası vardır yani aslında yarattığı şey onu temsil etmektedir. Leonardo da Vinci’yi düşünelim; kendisinin hayatını detaylarıyla bilen, annesinin adını babasının adını bilen kişi sayısı çok azdır çünkü üzerine okuma yapmanız gerekir, araştırma yapmanız gerekir. Fakat Mona Lisa'yı ve Son Akşam Yemeği adlı eserlerini gördüğünüzde aklınıza direkt Leonardo da Vinci gelir ve Leonardo da Vinci sizin için Mona Lisa’dır, Son Akşam Yemeği’dir. Eğer sanattan çıkıp siyasete yani bizim yaptığımız işe gelirsek, demek oluyor ki biz de bir düşünce resmetmeliyiz. İnsanlar bu düşünceyi duyduklarında, gördüklerinde akıllarına biz geleceğiz ya da biz onlar için kişi ya da birey olmaktan çıkıp temsil ettiğimiz düşünce olacağız. İşte tam da bu yüzden bu düşünceyi en güzel renklerle, en doğru fikirlerle resmetmeliyiz. Böylelikle savunduğumuz fikrin temelini oluşturup temsil ettiğimiz kitleyi yaratabiliriz. Eğer biz neysek temsil ettiğimiz fikir de o olacaksa bizi takip edenler, bizimle aynı yolda yürüyenler de bizim gibi olur. Elbette farklılıklar, eleştiriler, fikir ayrılıkları olacaktır. Lakin biz milliyetçiliğe dair çizdiğimiz resmi, kabadayılıktan, kötü sözden ve devletin kadrolarına liyakatsiz şekilde yerleştirilmekten beslenen renklerle çizersek temsil ettiğimiz kişiler ve fikirler de buna dönüşür ve bulanıklaşır. Türk milliyetçiliğini temsil etme iddiasındaysak önce anladığımız ve bildiğimiz Türk milliyetçiliğinin resmini çizmeliyiz.
Seçimleri, kişilerin menfaati uğruna yani kendisinin ve yakınlarının menfaati uğruna bir fırsat olarak gören bir Türk milliyetçiliği mi istiyoruz yoksa milletinin menfaatini kendi menfaatinin önüne koyan bir Türk milliyetçiliği mi istiyoruz? Gücünü hurafelerden, beylik sözlerden ve fiziksel kuvvetten alan bir Türk milliyetçiliği mi istiyoruz, yoksa tıpkı Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı gibi gücünü gerçekten, araştırmadan, bilimden ve akıldan alan bir Türk milliyetçiliği mi istiyoruz? Sokaklarımız kirlenebilir, gençlerimiz ülkeyi terk edebilir, kadınlarımız evlerine kapanabilir ne de olsa “Ötüken yolu yokuştur” diyen bir Türk Milliyetçiliği mi istiyoruz, yoksa sokaklarımızı temiz tutmalıyız, gençlerimizi ülkelerinde özgürce yaşatmalıyız, kadınlarımıza refah ve eşitlik sağlamalıyız diyen, okullarımızda yeniden andımızın okunmasını isteyen bir Türk Milliyetçiliği mi istiyoruz? Ben, bizim yani Temiz Türklerin ve Seküler Milliyetçilik fenomeninin, elimize kalem aldığımızda, zihnimizi iyiye ve güzel olana yorduğumuzda, masamızda da koyu sohbet ve sıcak bir çay olduğunda, birbirimizin elinden tutarak en güzel resmi çizeceğimize eminim. Her birimiz kırmızı ve beyaz bayrağımızdan esinlenerek, hayat hikayemizden ve tecrübelerimizden edindiğimiz binlerce ton renkle temsil etmek istediğimiz milliyetçiliği oluşturabiliriz. Belki konuşmam çok fazla soyut kavram ve biraz da hikâye niteliğinde oldu. Ancak bahsettiğim resmi çizmeye başladığımız bu dönemlerde, hepimizin malumu olduğu üzere milliyetçiliğe dair çizilmiş diğer resimlere baktığımızda ne yazık ki içimiz çok açılmıyor. Bu yüzden biz bir eser ortaya koyacak ve bu da Türkiye Cumhuriyeti gibi kalıcı ve kökleri sağlam bir eser olacaksa, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür şahıslar bu eseri resmetmelidir.
Milliyetçiliğe dair çizilen diğer resimlerde kullanılan hatalı teknikler, bugünden baktığımızda yapıldığını bildiğimiz hatalar ve kullanılan gereksiz renkler bizim için çok önemli bir ders olmuştur. İşte Türkiye'nin ikinci yüzyılına girerken resmedeceğimiz yeni milliyetçiliğin bu hatalardan ders çıkarmış, kendi köklerinden ve doğrularından uzaklaşmamış ancak dünyanın geçirdiği dönüşüme de kayıtsız kalmamış bir eser olma zorunluluğu vardır.
Sözlerime yavaş yavaş son verirken tarihteki en büyük sanatçılardan birisi olan Leonardo da Vinci’nin Roma’da onun adını taşıyan müzesindeki duvara işlenmiş şu sözlerini hatırlatmak isterim:
“Ben yapmanın (hayata geçirmenin) ehemmiyetine inanırım. Tek başına bilmek yetmez, uygulamaya koymalıyız. Hevesli olmak da tek başına yeterli değildir, yapmalıyız.”
Temsil etmek istediğimiz milliyetçilik eserini hayata geçirebilecek ustalarımız bugün aramızdadır, bu eserin hayata geçmesi için gece gündüz çalışacak, enerjik genç arkadaşlarımız bugün yanımızdadır. Bu yüzden güvenimiz ve fikirlerimizi hayata geçirme kudretimiz eskisinden de fazladır. Bu bilinçle hareket edersek başarı kaçınılmazdır."
Türk sıkıştığında Tanrı ona bir yol açacaktır. Hep açmıştır. Yolunuz açık olsun, yanınızdayız.