İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuşuyor.
AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in, Beştepe’deki Adli Yargı Kura Töreni sırasında yeğeni olduğunu söyleyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tanıştırmak istemesini eleştiren Dervişoğlu, “Bu utanmazlık festivalinin yansımasıdır.” dedi.
Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"50 binin üzerinde insanımız canını kaybetti. 107 binin üzerinde kişi yaralandı, birçoğu ömür boyu taşıyacağı hasarlar aldı. Yüzbinlerce insan yakınlarını, ev ve iş yerlerini yani yuvalarını ve ekmek teknelerini kaybettiler. Halen sayılarını bilmediğimiz ama en az 2 milyonun üzerinde yurttaşımızsa memleketlerinden, doğup büyüdüğü, atasının mezarının olduğu topraklardan uzaktalar. Ölenlere bir kere daha rahmet, kalanlara ise sabır ve selamet diliyorum. 2023 yılında meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden 11 ilimiz, 14 milyon insanımız etkilendi. En az 518 bin konut doğrudan yıkıldı veya ağır hasar aldı. Bundan çok daha fazlası ise kullanılamaz hale geldi.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, 850 bin konut ve işyeri yapılacağını söyledi. Bunların da 319 binini, 1 yıl dolmadan teslim edeceğini defalarca, medyada ve meydanlarda anlattı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Kurum’un ve Erdoğan’ın, Geçen Hafta İtibariyle açıkladığı verilerden 201 Bin 688 bağımsız bölümün teslim edildiğini öğreniyoruz. Bunların ne kadarının altyapısının, yolunun, suyunun, elektriğinin mutfak, banyo gibi yaşamsal birimlerinin gerçekten tamamlanıp, tamamlanmadığını tahmin etmekse zor değil. İnşaat ihalelerinin, kapı, pencere, boya, altyapı gibi alt ihalelerin nasıl yapıldığını da aşağı yukarı biliyoruz. Peki bir bakalım, verilerini gerçek, evleri ise kullanıma hazır varsayalım, depremin üssü olan şehirlerimizde ne kadar ev lazımmış ne kadarını yapmışlar? Hatay’da 254 bin ev yapacağız demişler. 45 bin teslim etmişler. Maraş’ta 112 bin yapılacakmış, 34 bin teslim edebilmişler Malatya’da ise 103 bin konut yapacağız demişler, şimdiye kadar sadece 26 bin vatandaşımıza konut teslim etmişler. Kısaca, 1 yıl içerisinde teslim edeceğiz dedikleri sayının yarısına 2 yılın sonunda ulaşabilmiş değiller. Yani 850 bin konut ve işyeri yapacağız demişler. Buna karşılık bunun sadece 200 bini yani dörtte birinden daha azı yapılmış durumdadır. Başarı oranları budur. yüzde 23".
Bu iktidar işgal ordusu gibi, sömürge şirketi gibi, manda idaresi gibi bu büyük milletin kanını emmektedir.
Devlet bir grup rantiyecinin elinde oyuncağa çevrilmiş, devletin tüm kurumları ahbap – çavuş ilişkisine teslim edilmiştir. Geride bıraktığımız her hafta şaşırma eşiklerimiz aşılmakta, geleceğimizin geçmişten daha karanlık olacağının sinyali bu iktidar tarafından verilmektedir.
Bu minvalde son rezalet, tüm Türkiye’nin gözü önünde, canlı yayında cereyan etmiştir. 30 Ocak 2025 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 'Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile İdari Yargı Hakimleri Kura Töreni' vesilesiyle Yaşadığımız çürümenin utanç niteliğindeki tablosu ortaya çıkmıştır. Bu tablo vatandaşımızın, neden, 'Can, mal, namus' güvenliğinin kalmadığını da tüm renkleriyle anlatmaktadır. Çünkü, 'Derdini anlattığı kadı', kendisini dinlemek yerine, AK Parti genel başkanına sırıtmakla meşguldür. Evet, bu tören sırasında, dikkat ediniz, tören, AKP Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanının ev sahipliğinde düzenlenen hakim-savcı kura törenidir. Aynı kişinin atadığı sözde Adalet bakanı oradadır. Bütün bunlar, 'yetmez ama evet günlerinden', FETÖ döneminden mirastır. Tören esnasında AKP Grup Başkanvekili, Hakim ve savcılar arasında bulunan 'yeğenini' Cumhurbaşkanı’na tanıtmak istiyor, anons ederek ayağa kaldırıyor ve cumhurbaşkanına selam vermesini istiyor. Ve yeğenine göya iyilik ettiğini düşünerek, ola ki bileğinin hakkıyla girdiyse de büyük bir töhmete sokuyor. ve bileğinin hakkıyla girenler varsa, onları da yerin dibine sokuyor, onları ve tüm dürüst yargı mensuplarını da zan altında bırakıyor.
Bu hadise Ortaçağ prensliklerinde bile olmayan, bir utanmazlık festivalidir. Her gün bir diğer torpil ve hak gaspı rezaletinin yaşandığı Türkiye’de, Bunu yapabilmenin adı nedir bilmiyorum! Maalesef AKP’nin saray sultasında, bu gibi hiçbir rezalet ve utanmazlık artık münferit ve şahsi değildir, tamamen sistematiktir.
Eğer söz konusu grup başkanvekilinde veya orada bulunan iktidar mensuplarında azıcık bir utanma duygusu olsaydı hakimlik-savcılık sınavında ilk 115’e girmesine rağmen mülakatta elenip intihar eden Mert Akdoğan’ı hatırlayıp yüzleri kızarırdı.
"BOP eş başkanıyım diye ilan ettikleri günden bir adım geri düşmediklerini FETÖ ile birlikte, TSK’yı yargılamaya kalktıklarındaki cüretten hiçbir şey kaybetmediklerini, dün çözüm süreci diye yürüttükleri Türkiye’yi çözerek, parçalama arzularından hiçbir şey yitirmediklerini bir kere daha en üst perdeden haykırmışlardır. Bu hamle, Türk ordularını terhise zorlayan İşgal komutanları ve iş birlikçilerinin yaptıklarıyla bir ve aynı şeydir. Armasında Mustafa Kemal olan Harp Okulu öğrencilerinin ve armasında Mustafa Kemal olan Kara Kuvvetlerinin mensuplarının 'Mustafa Kemal’in askerleriyiz' demelerini sindiremediler.
Sarayın değil, Türk vatanını, bir avuç utanmaz azınlığın değil, Türk milletini, kayıtsız ve yartsız öncelikle Türk devletini korumaya yemin etmeleri kendi isimlendirmeleriyle ‘iç cepheye’ zor geldi. Bu sebepledir ki 'içimdeki Harbiyeli ruhu hiçbir zaman ölmez’ diyen teğmen Ebru Eroğlu, ‘Vatana hizmet için üniforma şart değil’ diyen teğmen Gazi Kılıç, 'Tek endişem Türk milletine olan hizmet borcumu ödeyememe ihtimalidir’ diyen teğmen Serhat Gündar, ‘Türk istikbalinin evladı olarak şerefle doğdum, şerefle öleceğim’ diyen teğmen İzzet Akarsu, ‘Kişiler gelip geçicidir, baki kalacak olan ise Atatürkçülüktür’ diyen teğmen Deniz Demirtaş ve daha nicelerini ve ihraç ettiğiniz üç değerli komutanımızı, kendi hezeyanlarınız, saplantılarınız ve paranoyalarınız uğruna o şerefli meslekten ihraç etseniz de bu ülkenin ruhundan ve yüreğinden koparıp atamazsınız. Bizler, Türk istikbalinin evlatları olarak Türk Devleti demeye, Türk milleti demeye devam edeceğiz. Mustafa Kemal’in emanet ettiği Cumhuriyet’in neferi kalmaya da sonsuza kadar devam edeceğiz. Bunu herkes bilsin. Kimse de bu kahraman evlatlarımıza bir şey bahşetmesin."
Bunlar teğmenliği bir rütbe zannediyorlar. Sıradan bir rütbe... Oysa teğmenlik çok fazla şeydir. Ben bir asker aileden geliyorum. Benim dedem taka reisliği yapan bir adamdı. Rahmetli amcam ortaokul çağlarındayken askeri mektebe gitti. Kuleli Askeri Lisesini, Harp Okulunu bitiriyor. 1944 yılında teğmen olarak orduya atanıyor. Birliğine gitmeden önce de memleketine gidiyor, kardeşini okutmak için yanına alıyor. Bir teğmen maaşı... Ailemize giren o teğmen maaşından sonra ailemizde öyle bir farklılık oldu ki hayatımızda. Okumayan çocuklarımız okudu, yapılması icap eden iyi şeyleri yapmak artık ailemiz tarafından mümkün oldu. Rahmetli amcamın aldığı teğmen maaşı, rahmetli babamı hukuk fakültesinde okuttu. Benim kursağımdan geçen helal lokmanın adıdır teğmenlik.
Buradan sesleniyorum, iktidardakilere sorumluluk sahibi olan herkese sesleniyorum. Bugün Milli Savunma Bakanlığı makamında oturan da aldığı ilk teğmen maaşında benim hissettiklerimi hissetmiştir. Eski Savunma Bakanı da böyledir. Burası istismar edilecek bir konu değil. Herkes bu ordudan ihraç edilmiş çocukların yerine kendi evlatlarını koysun. Bundan siyaseten istifade edelim mantığıyla bir siyasi figüre, argümana dönüştürmeye hiç kimse kalkışmasın. Bu çocuklar bugünün kahramanları olduğu gibi yarınların da kahramanları olma güç ve iradesi sergiliyorlar.
Bu alınmış kararlar, 5’e 4 alınmıştır, dolayısıyla telafisi mümkündür. Bu kararlar idari yargının denetimindedir. Herkes elini vicdanına koymak mecburiyetindedir. Herkes elini yüreğinin üstüne koymalı ve bu çocukları kendi evlatları gibi kucaklamalıdır. O sebeple sesleniyorum, şerefli Türk ordusunun bütün mensuplarına sesleniyorum, bunun istismarına vesile olacak davranışlardan azami ölçüde uzak duralım. Nasıl diyorlardı 'Berlin'de hakimler var.' İdari mahkemelerde de hakimler var demek suretiyle bu çocukların geleceğinin karartılmasının önüne millet olarak geçelim.
Bu hafta grup konuşma programları belli olduğunda dedim ki kendi kendime, 'Terörist başının muteber alınarak konuşulmadığı bir hafta yaşayacağız.' Tabii sonra hatırladım ki biri yoksa diğer olacak. Cumhuriyet düşmanlığında ortaklar, Türk Milletine düşmanlıkta ortaklar, terörist sevicilikte ortaklar, bunların hepsi bir araya gelmişler. Bir cehennem biçiyorlar Türk milletine. Cumhuriyeti yıkarak, bizleri bu coğrafyada korumasız bırakmak, orduyu bozarak bizi ordusuz bırakmak istiyorlar. Evet bu bir cehennemdir. Tesadüf değildir ki Meclisteki Öcalangillerden bir vekil, terörist başının akrabası ve sözcüsü olarak İmralı’nın şu notunu iletti herkese: ‘Bu mesele çözülürse yaşam kapısı herkese açılır, bu mesele çözülmezse Türkiye Anadolu'ya çekilir ve cehennemini yaşar.’ Dediği lafa bakar mısınız?
Dün ise Öcalangillerden bir genel başkan, ‘Sayın Bahçeli Yürütme’nin başı değil Yürütme’nin başındaki Erdoğan'a büyük adım düşüyor. Artık top Erdoğan'da' demiştir. Evet röportaj ve beyanat aynen bu şekildedir.
Şimdi ben buradan, akıllarını ve izanlarını yitirmiş, ihanet planlarını canhıraş uygulayan, adeta zamanla yarışırcasına çırpınan bu derbederlere ve onların en başındaki AKP Genel Başkanına soruyorum: Sizi, Teröristbaşı Öcalan’ı kurtarıcı görecek hale getiren acaba hangi olaylara karıştınız? 22 yıldır yaptırmadığınız, yaptıramadığınız ve şimdi yapılırsa asrın mucizesi diye sattığınız meselenin aslı astarı nedir, ne değildir? Kimin elinde esirsiniz? Başınıza gelen şey nedir? Çıkın bu mevzuyu bize bir anlatın. Anlatın ve eğer bu kasıtlı bir ihanet değil de içine düştüğünüz bir bataksa ve siz bu bataktan çıkmak pahasına Türkiye’yi oraya atıyorsanız bunu bize itiraf edin. Gelin Türk milleti olarak sizi de kurtaralım. Düşmana değil, Cumhuriyet’in Türk evlatlarına teslim olun. Savaş kaybettiniz de yenilgi anlaşması mı imzaladınız? Bir küresel çetenin elindesiniz de Türkiye bunun fidyesi midir? Teşkilatlarınıza bile anlatamadığınız, size en divane biçimde aşk ile bağlı, eli çubuklu kast ajans gazetecilerinin bile kem küm ettiği gerçek şey nedir? Doğrudur, cehennemler kudurmuştur, zebaniler kudurmuştur. Tüm şeytanlar, Türk vatanının üzerinde şeytan ittifakı halindedir.
Peygamber mucizesi bekleyen havariler gibi bebek katilinin açıklamasını bekleyenler, o teröristin Meclis'e gelmesini dört gözle bekleyip davet çıkaranlar, Türkiye’yi sevk ve idare ettiğini zannedenlere söylüyorum, biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten hiç kimseyi hiçbir Batılı emperyalist gücün önünde diz çöktürmeyiz.
Gazi Meclis lafını da hiç ağızlarından düşürmüyorlar. Evet bu Meclis Gazi Meclis’tir ama sadece gazi değildir. Onun büyüklüğü her yönde kendini gösterir. Bu Meclisin üyeleri, İttihat Terakki'den kalma bir binada, odun sobasının ısısında, gaz lambasının ışığında, üstelik de aylarca maaş almadan çalışmıştır. Bütçe imkanları el verip de maaş aldıklarında bunun bir kısmını bütçe açığının kapatılması için yine devlete geri vermişlerdir. 1920 Kasım'ında çıkarttıkları Men-i İsraf Kanunu doğrultusunda gün ışığından daha fazla faydalanarak gaz yağından ve odun sobasından tasarruf için öğle saatlerinde çalışma kararı alan bir Meclis'tir, bu Meclis. 23 yıldır iktidarda bulunan saltanat, bu Meclisin alicenaplığını, büyüklüğünü sen anlayamazsın. Ama buradan hatırlatıyorum, TBMM hem kurucu Meclis'tir hem Gazi Meclis'tir hem de kahraman Meclis'tir.
Vatanın evlatlarının okullara aç gitmesini de emeklilerimizin zoraki bir hayat sürmesini de çalışan emekçisinin hergün daha fazla fakirleşmesini de önemsemez, anlamaz, umursamaz bunlar. Çünkü onlar itibardan tasarruf etmenin zinhar olamayacağına inandıklarından, israfın önlenmesine dair kanun çıkartmış bu aziz Meclis’in ruhunu anlayamaz, o ruhtaki sırrı asla keşfedemez. Gördüğünüz gibi anlayamadılar da…
Bu Meclis, Eskişehir-Kütahya yenilgisi ile Yunan Ordusu Polatlı'ya dayanmışken milletvekillerinin çoğu cepheye çarpışmaya gitmiş bir Meclis’tir. Milleti telaşa atmamak, milletin moralini yüksek tutmak için, Ankara'nın işgal riskine karşı ne Ankara’yı ve ne de Meclis’i terk etmeme kararı almış bir Meclis’tir. Bu Meclis, var olan bir devletin değil, varlığı ile devlet kurmuş bir Meclis'tir. Bunu da anlayamazlar, anlamadılar da.. Bunlar için Meclis, Sarayın emirlerine göre parmak indirip kaldırılan bir yer olmaktan öte bir anlam ifade etmedi bunlar için. Bunlar için milli İrade ve onun tecelligahı olan Meclis, aşılması gereken bir engel olarak görülmektedir. İşte b yüzden bu garabet sistem icat edilmiştir. O icatlarını hayata geçirdikleri günden beridir de her şeyi tepetaklak etmişlerdir. Öyle bir yere evrildiler ki, artık onların zaviyesinde gördükleri hayalin ifadesi şudur: Parti, Erdoğan’dır, tıpkı Türkiye’nin Erdoğan olması gibi, Erdoğan aynı zamanda Türkiye’dir. Ve onlar için her şey AK Parti Genel Başkanı'ndan alacakları cülus kadardır.
İşte milli İradenin mekanı olan bu Gazi Meclis’ten bir kere daha haykırıyorum, tek adam rejiminize de soygunlarınıza talanlarınıza da vatan toprağını kupon arazi sanıp peşkeş çekmenize de Düyun-u Umumiyeye biat edip milleti fakirleştirmenize de egemenliğimize, istiklalimize ve istikbalimize kast etmenize de, sonuna kadar direneceğiz. Biz varız, işte buradayız, Türk milletinin yıkılmaz son kalesiyiz. Bir milim geri adım atmayacağız. Başkaları gibi savrulup yalpalamayacağız. Büyük Türk Milletinin canı pahasına kurduğu bu büyük Cumhuriyet'i Milli Mücadele Meclisinin ruhu ile savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz. Sonunda biz kazanacağız."
Editör: Semir Yapıcı