İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında konuştu.
Gündemdeki meselelere değinen Dervişoğlu, AKP istibdadının yarattığı korku ve çaresizlik ikliminin sorumlularının yargılanacağının altını çizdi.
Hukukun Üstünlüğü Yoksa Zalimliğin Üstünlüğü Vardır
"Gün geçmiyor ki yeni bir soruşturma başlatılmasın yeni tutuklamalar yaşanmasın.
Gün geçmiyor ki Türk milletinin başına atanan kayyım ve onun istibdat rejimi, böl-parçala-yönet siyasetini uygularken, yeni iddia makamları ve medyasıyla, yeni suç isnatları, yeni suç uydurmalar ve yeni suçlular ilan etmesin. Eski defterlerden yeni teröristler, bazen de “yeni paradigmalar” eliyle eski teröristlerden yeni yarenler yaratılmasın.
Türk milleti iyi bil ve emin ol ki,
Susturulan sensin!
Senin dertlerin, acıların, yokluğun,
Yoksunluğun ve isyanlarındır susturulan!
Ve susmanın nafile olduğunun bütün emareleri de
Apaçık gözler önündedir.
Susarak daha da dibe çekilmek,
Daha da yaşanmaz hale gelen bir düzene mahkum olmaktır.
Çünkü gerçek tablo şudur: Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre Türkiye, 142 ülke arasında 117. sırada yer almaktadır. Rakiplerimiz Honduras, Kongo, Gabon, Mali, Nijer’dir. Peki, Bu ne demektir? Yediğinden zehirlendiğinde, içtiğinden öldüğünde, Hesap sorulacak kimse olmaması demektir.
Otele gittin yandın… Adamını bulup denetim raporunu iç edenler, Yangın Merdivenini ve alarmını “maliyetli” diye yaptırmayanlar, Taammüden seni öldürdükleriyle kalacaktır demektir. Deprem oldu, bina öldürdü… Kolonları kesenler, 7 yerine 17 kat dikenler, Demirden, betondan çalanlar, çaldığıyla kalacak demektir. Nitekim 6 Şubat depreminde yıkılan binaların müteahhitlerin bu sahte gündem fırtınasında, tek tek salıverilmeleri de bundandır.
Sınava girdin, mülakatta elediler. Dükkan açtın mafyalar, çeteler çöktü. Madende işçisin, madenin denetimsizlikten çöktü. Çayırhan’da işçisin, madenine çöktüler, Sanayide işçisin, zam vermediler, Sendikalısın diye gözaltına aldılar, Bir de üstüne emeğinin hakkını aradın diye Sana “bir yevmiyelik adamsın” dediler, Yetmedi tutuklama kararı verdirdiler. Emeklisin, 35 sene çalıştın, emekli oldun 35 yıllık alın terini iç ettiler, Yani Senden 35 sene kestiklerini, Sana geri ödemek yerine, Sana Sadaka bağladılar, seni fitre listesine alıp, bir de sana hakaret ettiler. Kısaca, hukukun üstünlüğü yoksa Zalimlerin üstünlüğü var demektir. Yani kusura bakma, “Sana, bize hepimize geçmiş olsun” demektir. Sorumlular asla hesap vermeyecek demektir. Suçlular, ceza görmeyecek demektir. Çünkü sorumlular ve onları denetlemesi gerekenler, Aynı kaptan su içiyor, ganimeti bölüşmek, Kendi gemilerini yüzdürmek dışında, Hiçbir kural ve kaide tanımıyorlar demektir!
Hani bir film vardı ya, Pardon filmi gibidir Türkiye’de yaşananlar…Tüm hayatınıza kast edilir, hayatınız karartılır da, Pardon deyip geçiştirilir. Gerçi artık pardon diyen bile kalmamıştır. Pardon bile “eski Türkiye’de kalmıştır” Yeni Türkiye’de nedamet, vatandaştan beklenir. Dünya liderinden masallar Türkiye’sinde Şampiyonluklarımız bununla bitmiyor.
"Devlet gücünün hukukla sınırlandırılmasında” ise Neredeyse en dipte, 135. sıradayız. Rakiplerimiz yine aynı, kabile devletleri ve muz cumhuriyetleri. Peki bu ne demektir? Derdini anlatacak kadı kalmadığı gibi Bundan sonra da hiç olmayacak demektir. Peki başka ne demektir? İzlediğin televizyona ceza verecekler, Okuduğun gazeteyi kapatacaklar demektir. Olmaz ya yine demokrasi şampiyonu saray rejiminde, Oy verdin, belediye başkanı seçtin, içeri atacaklar demektir. Senin verdiğin oyu çöpe atacaklar,
Senin fikrine, düşüncene hakaret edecekler, Yerine de bir kararname ile atanmış memurları, Başına kayyım koyacaklar demektir. Siyasetçiler tutuklanacak, Gazeteciler hapse tıkılacak, twit atanlar gün doğumunda gözaltına alınacak demektir. Herkesçe terörist bilinenler muhattap alınıp, barış güvercinliğine terfi ederken,
Sen tutuklanacaksın, senin siyasetin yasaklanacak, Sen terörist ilan edileceksin demektir.
Çünkü bugün iktidarın uçan mürekkeple yazılmış sözlüğünde Terörist demek, istibdat ve saray rejimine karşı olmak demektir. Hatta ve hatta, bu pervasızlık Bu yasa tanımazlık içinde, hatta yasa bilmezlik içinde, Devleti yönetenler, teröristbaşıyla masa kuracak, Ona emeklilik planları yapacak, Ondan medet umacak kadar düşecekler, Ve Buna karşı, olmaz böyle delirmişlik diyenleri ise Utanmadan, sıkılmadan “terörist” ilan edebilecekler, Azmettirme özgürlüğü ile taşeronlarına tehdit ettirecekler demektir. Yani Şehidinin bile kanı yerde kalacak, Kolunu, bacağını, gözünü Bu toprağa feda eden gazini bile kimse umursamayacak demektir. Hukukla sınırlama olmayınca, Ahlak, izan, tarihi ve milli şuur da ortadan kalkacak, Gencecik teğmenleri Mustafa Kemal’in askeriyiz dediler, Sarayın muhafızı değil, Türkün askeriyiz dedikleri için, Türk vatanı ve Türk milletini korumak üzerine yemin ettiler diye, Ordudan atabilecekler demektir. Fetö’yü bahane ederek, 160 senelik Kuleli’yi, 120 senelik Gata’yı, Askeri hastaneleri kapatabilecekler, Ordumuzu askerimizi bundan bile mahrum bırakabilecekler demektir. Bu konuda iyi parti olarak yürüttüğümüz tüm girişimlere kulaklarını kapayıp Şimdi de “parlak bir fikrimiz var diye” arsızca ortaya düşebilecekler demektir.
Güya GATA’yı yeniden açacaklarmış. Ne yapalım şimdi yaptığınız hatayı düzelteceksiniz diye Sizi alkışlayalım mı yani? Aziz Milletim, Şunu söylemek istiyorum? Bu dikta rejimi içerisinde, Susmak sizi korumaz. Genci, yaşlısı, İşçisi, işsizi memuru fark etmez. Zenginseniz yetmez Fakirseniz ıskalamaz. Vatanseversiniz, Milliyetçisiniz Dindarsınız, değilsiniz, Türkmensiniz, Kürtsünüz Hiçbiri yetmez! Susmak, Size dokunmayan yılanları, Sizden uzak tutamaz! Zira bunlarda Mustafa Kemal acısı, Bizde Cumhuriyet aşkı oldukça Bunların yılanlığı bitmez, Bizim de mücadelemiz bitmez!
Çünkü, AKP Genel Başkanının bitmeyen hasleti Kendisi için aykırı bir ses duyduğunda, Kendisi ve politikaları eleştirildiğinde, Onun tarafında bulunmadığınızı söylediğinizde, “Amanın darbeciler” hezeyanına kapılmasıdır. Bu yüzdendir ki gazete ve televizyonlarını, Eli çubuklu saray çığırtkanlarıyla, Sosyal medyayı ve interneti ise, Kraldan çok kralcı propaganda memurlarıyla doldurmuştur.
İstiyor ki hepimiz onun gibi düşünelim, Herkes hep onu desteklesin… Yerli diyor ya, işte o yer, Türkiye değil, saraydır. Milli diyor ya, işte aidiyet, Türklük ve cumhuriyet değil, Saray devletine ve kayyım rejimine biattır. Gencinden yaşlısına, çalışanından işsizine; Bakkalına, pazarcısına, işportacısına, Sanayicisinden iş adamına, sporcusundan sanatçısına; Milletimizin her bir ferdine dayattığı şey, Bizden değilsen, vatan hainisin-darbecisin-dış güçlerin maşasısın sopasıdır… Başına oturduğu Türk devletinin ne olduğundan,
Yetki aldıkları Türk milletinin kim olduğundan habersizdirler. Hangi çılgın bize zincir vurmuştur ki, Bu gafiller zincir vuracak, sopayla susturacak, havuçla terbiye edecektir?
Erdoğan ve dalkavuklarının bu hezeyanları, Patolojik bir ruh hali ile yaptıkları siyasetin acı bir göstergesidir. Ne yazık ki gün geçtikçe de tedavi edilmesi imkansız bir hastalığa dönüşmektedir. 23 yıldır tam yetki ile, Meclis çoğunluğu ile iktidarda bulunan Erdoğan’ın muhalif her açıklamaya Ve aykırı seslere sürekli “kendisine darbe yapılacak” korkusu ile yaklaşması; Görev süresi boyunca demokratik – şeffaf – adil bir şekilde işleyen İktidar düzeni kuramadığının ve kurmaya da niyeti olmadığının göstergesidir.
Çünkü darbe korkusu, darbeci zihniyete yatkın olanların
Aynaya baktığında gördükleridir, korktukları kendi suretleridir.
Genç teğmenler bir yemin eder, darbe korkusu sarar.
Sanatçılar açıklama yapar, darbe korkusu sarar.
Depremzede vatandaş, nerede bu devlet der, darbe korkusu sarar.
Futbol maçlarında taraftar, teröristbaşına ve teröre lanet okur, bunları darbe korkusu sarar.
12 senelik gezi olaylarından
Darbe senaryosu çıkartır.
Bunu uydurtacak marifetli adamları da bakan yapar!
Tüsiad açıklama yapar, darbeden, vesayetten bahsederler. Bakalım, ne demiş TÜSİAD?
“Hukukun üstünlüğünün yok edilmesi yatırım ortamını olumsuz etkiliyor.”
“Enflasyonla mücadelede tüm kesimlerle toplumsal mutabakat sağlanmalıdır.”
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığından taviz verilmemelidir.” diyor.
“Kamu harcamalarının verimsiz kullanımı ve kayıt dışı istihdam,
Bütçe açıklarını artırıyor ve gelir adaletini bozuyor.” diyor… Hangisi yanlış? Burada yanlış yok, bilakis söylenecek daha çok şey vardır. Peki Tüsiad bunları demek hakkına sahip mi? Bakalım ne diyor tüzüğü? “Rekabetçi piyasa ekonomisi, Sürdürülebilir kalkınma ve katılımcı demokrasi anlayışının benimsendiği Bir toplumsal düzenin oluşmasına katkı sağlamayı amaçlar.” Bu tüzük, resmi kayıtlarda yer alıp, ilgili makamların denetiminden geçtiğine göre, Tüsiad bunları söyleme hakkına sahiptir.
Peki sorun nedir? Bence sorun çok geç kalmalarıdır. Kısa dönemli karlılıkları için Uzun dönemli demokratik ve sosyal düzenin yıkılıp tarumar olmasını Oturup beklemeleridir. Tek tek bir avuç insanın zenginliği, refah ve güvenliği değil, Toplumun genel refah, güvenlik ve zenginliği, yani mutluluğu, Dikta rejiminden mi geçer? Demokrasiden mi geçer? 85 kişinin değil, 85 milyonun zenginliği, İhale-imar-inşaat-rant düzeninden mi geçer, Yoksa, girişim, mülkiyet ve ticaretin özgürce yapılması ve hukukla korunmasından mı? Cevap bellidir.
Hukuk olmayan yerde, zenginlik olmaz, ekmek olmaz. Zengin-fakir demeden, Türkiye’nin Sokaklarında, bankalarında ya da borsalarında Güven varsa o ülke büyür ve zenginleşir. Aksi halde ne zengin zengin kalabilir, ne de mutlu mutlu kalabilir.
Tüsiad’ın hatası konuşmak değil, geç kalmaktır.
“Umuyorum ki, cesaretle dile getirdikleri doğruların, cesaretle arkasında da dururlar.”
Bunu herkes için söylüyorum: Türkiye’de susarak, saklanarak,
Kanunsuzluklara cevaz vererek, imza atarak ya da başını çevirerek
Yılanlardan uzak kalacağını düşünen varsa, yanılmaktadır!
Türkiye konuşmalıdır, susturanlara, bastıranlara inat konuşmalıdır, haykırmalıdır. Aydın, gazeteci, siyasetçi, vatandaş Bu sarayda yuvalanmış bir avuç azgın azınlığa karşı Rant zenginine karşı yegane vazifemizdir. Türkiye konuşacak Türkiye o zaman kazanacaktır.
İyi parti olarak parlamento diye üzerine basa basa konuşmamızın Kürsü hakkının, söz hakkının gücüne inanmamızın sebebi budur. Cumhuriyet buradan geçer Cumhuriyet yeniden ancak, buradan yeşerir ve güçlenir! Aziz Milletim Kıymetli yol arkadaşlarım, Ülkemiz 2024 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçlarına göre 180 ülke arasında 107. sıradadır. Başka bir ifade ile ülkemiz, Yolsuzluk, rüşvet, kamu harcamaları ve ihalelerde, Şeffaflık ve kamu harcamalarına yargısal denetimde, Yine kabile devletleriyle ve muz cumhuriyetleriyle averaj mücadelesindedir. Yolsuzluğu artık devlet yönetmenin bir aracı haline getiren iktidar, 20 yıl önce imzaladığı Yolsuzluğa Karşı Hukuk Sözleşmesini, Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’nin öngördüğü mevzuat düzenlemelerini, Bilerek ve isteyerek hayata geçirmemektedir. Bunun neticesinde de AKP’nin iktidar döneminde, Yolsuzluk ve rüşvet her geçen yıl artmış, artık sıradanlaşmış, içselleştirilmiştir. Geldiğimiz noktada, İş yapan, devlete vergi vermek yerine, bürokrata rüşvet vermeyi tercih ediyorsa, Burada devleti yönetiyor görünenler, devleti değil, Kendi işletmelerini yönetiyor demektir. Devlet ve ülke, onların şirket sermayesi haline getirilmiş demektir.
Unutulmasın, Yolsuzluk, yoksullukla kardeştir.
Birinin olduğu yerde diğeri kaçınılmazdır.
Çünkü yolsuzlukla edinilmiş zenginlik,
Yoksullaştırılmış milletin emeğidir, alın teridir, malıdır, hakkıdır.
Yolsuzluğun en büyük kanıtlarından biri de
Ödenmeyen, kaçırılan vergilerdir.
Çok kazanandan hiç, az kazanandan da çok vergi alınmasıdır.
Bu yüzdendir ki, Türkiye’de vergi cehenneminde yaşıyoruz.
Dürüst vatandaş için bir cehennemdir yaşadıklarımız.
Çalışıp neredeyse tüm sistemin yükünü çeken,
Orta sınıf, mavi ve beyaz yakalı için bir cehennemdir.
Bu cehennem,
Namussuzlar içinse bir rant cennetidir.
Eğer milletin malında gözün,
Sarayda da tanıdığın varsa, imarsız gökdelen dik,
Çaldığını paylaşacaksan, arazi yağmala, orman yak, otel dik.
Türkiye’den, Türk insanından aldıklarını yani milyarlarca doları,
İsmi meçhul ada ülkelerine aktar!
Bahsettiğim şey şudur değerli arkadaşlar,
Bugünkü yoksulluk ve sefalet ekonomisinin baş mimarlarından
Duyunu umumiye Tahsildarı Mehmet,
Geçtiğimiz hafta vergi kaçaklarına karşı sahaya indiklerini belirterek,
Esnaflarımızı üstü kapalı tehdit etmiştir.
Gücü sadece emekliye, ücretliye, memura,
Çarşı Pazar esnafına yeten Tahsildar Mehmet;
İlk geldiği zaman ağzına birkaç kez aldığı
“Tasarruf tedbirlerini, kamuda harcama kısıtlamasını” çoktan unutmuştur.
Sarayın sınır tanımayan harcamalarına ses çıkaramayan bu zat,
Bir şeyi ise asla unutmamaktadır:
O da her ne olursa olsun,
Vatandaşımızın delik cebine ve ekmek parasına,
Fatura parasına, muayene parasına, kefen parasına göz dikmek.
Esnaf kardeşlerimizi
Dolaylı olarak vergi kaçırmakla suçlayan Şimşek,
Hedef şaşırtarak gerçek vergi kaçıranları gündemden düşürmeye çalışmaktadır.
Yoksa, vergi tahsilatına ilişkin ayrıntıları bilmemesi mümkün değildir.
Şimdi bakalım vergi yükü kimin üzerineymiş?
Bakınca kolayca görülmektedir ki,
2024’de gelir ve kazanç üzerinden alınan dolaysız vergiler
Yaklaşık 2,5 trilyondur!
Söz konusu tutarın 1,5 trilyonu, toplamın üçte ikisi, gelir vergisidir.
Sadece 890 milyar lirası, yani üçte biri ise,
Şirket ve holdinglerden, bankalardan tahsil edilen kurumlar vergisidir.
Ayrıca 2024 yılında tahsil edilen 1,5 trilyonluk liralık gelir vergisinin
Neredeyse tamamı işçi, memur, ücretlilerden kesilmiştir.
Geçen yıla göre, bu insanlardan kesilen miktar %100 artmışken,
Kurumlardan alınanlar geçen yıla göre sadece %10 artmıştır.
Devletin resmi enflasyonu bile %40’ın üstündedir!
Bu rakamlar, dolaysız vergilerdeki tüm yükün Gelir vergisi üzerinde olduğunu,
Gelir vergisi içinde de tüm yükün,
Ücretlerden, doğrudan maaş bordroları üzerinden yapılan gelir vergisinde olduğunu göstermektedir.
Ücretlilerin ve küçük esnafın vergi yükü bununla bitiyor mu?
Bitmiyor!
ÖTV’si, KDV’si, otomobili, bilgisayarı, cep telefonu, interneti ve daha niceleri
Vergi cehenneminin odunlarıdır.
Aziz Milletim,
Rakamlarla ortaya çıkan tablo bu halde iken,
Tahsildar Mehmet, Mahalle arası esnafın kasasına geçerek,
Hasılat denetimi yaparak, vergide adaletsizliği gidereceğini söylemektedir.
Gücü yine bazı günler siftah yapamayan
İşletmesini zar zor ayakta tutmaya çalışan esnafa yetmektedir.
Londra faiz lobilerinin danışmanlığını, Türk Hazinesinden daha çok düşünen zata söylüyorum:
Susuz göllerde balık avlamaya çalışmanıza gerek yoktur.
Vatandaşın size verecek bir şeyi kalmamıştır.
Siz devletin kasasında
Saray tarafından açılan deliği kapatmadığınız sürece ne yapsanız boştur.
Eğer,
Vergi kaçıran-vergi kaçırılmasına göz yuman bir kişi arıyorsanız;
Milletin kürsüsünden ihbar ediyorum:
Son 20 yılın en büyük meblağlı vergi kaçırılmasına göz yuman Saraydaki kayyımdur!
Nasıl olduğunu söyleyeyim: “Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre, Vergi cenneti sayılan yerlere para aktarıldığı zaman Yüzde 30 oranında stopaj yani kesinti yapılır. Ancak sorun şu ki; vergi cennetlerinin hangi yerlerden oluştuğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ilan ederek yayınlarsa öğrenebiliyoruz. Yani Cumhurbaşkanı bu yerleri ilan edecek, biz de öğrenecek ve buraya para gönderilmesi durumunda devletimiz yüzde otuz stopaj yaparak, hazineye gelir oluşturacaktır. Aksi durumda stopaj yapılamayacaktır. Yani, adını bile bilmediğimiz 300-500 kişinin yaşadığı adalara Bir takım büyük kurumlar, ödeme diye yüksek meblağlı havale yapmaktadır. Ancak hazineye bunlardan yapılacak kesinti ulaşamamaktadır? Çünkü Cumhurbaşkanı yasaya rağmen neredeyse 20 yıldır Bahse konu listeyi yayınlamamaktadır. Yani Cumhurbaşkanlığı makamında oturan AKP Genel Başkanı, Bilerek – isteyerek, hazineyi milyarlarca lira gelirden mahrum bırakmaktadır. Uygulanmayan bir yasa maddesi, Milletin vazgeçilen milyarlarca lirası, Kayrılan ve kollanan ise rant sermayesi… Yine tipik bir Saray tipi ekonomi örneği ile karşı karşıyayız. Esnafın kasasına gelip, hasılat denetimi yapmaya yeltenen tahsildar Mehmet; Sen önce, devletin hazinesine–kasasına sahip çık. Görev alanındaki yasaları uygulanabilir hale getir.
Milletin gelirlerini tahsil et!
Bu fakir milletin cebinden de ellerini çek!
Aziz Milletim,
Ekonomideki yangın bununla sınırlı değildir!
Rakamları istedikleri gibi eğip bükseler de,
Vatandaşımızın her gün yaşadığı gerçeklik ayan beyan ortada durmaktadır.
Ekonominin gerçek göstergesi; vatandaşlarımızın yaşadıklarıdır.
Bakınız, geçtiğimiz günlerde,
Ülkemizin başkenti Ankara’mızda yıllardır bakkallık yapan esnafımız
(Altındağ İlçesi’nde bakkallık yapan Vasfiye Dağıstan) bakın neler söylemiştir?
“Bir adet bebek bezini 7,5 liraya satıyorum.
Paket alabilen kimse yok.
Bir paket bezi alıyorum, tek tek veriyorum.
Para varsa veriyorlar, yoksa yine veriyorum.
Ne yapacağız?
Buradaki bazı fakir, gariban insanlar geliyor,
Sadece 2 tane haşlanmış yumurta alıyor. İnsanlara acıyorum…”
Olayın vahametini görebiliyor musunuz?
Ülkenin başkentinde bir ana, bir baba evladına paketle bebek bezi alamıyor;
Ekonomik gücü tane ile bebek bezi almaya yetebilmektedir.
Bu utanç tablosunun sorumlusu ne milletimizdir,
Ne ülkemizin imkansızlıklarıdır.
Bu utanç tablosunun sorumlusu,
Bakıp da görmeyen bakanlar
Ve onların yetki ve ita amiri Erdoğan’dır.
Ülkeyi Cumhurbaşkanı olarak değil,
AKP Genel Başkanı olarak yöneten Erdoğan!
Yine geçtiğimiz günlerde,
Dünya devi bir firmanın,
“Türkiye’de ekonomik ve siyasi belirsizlik var” diyerek
İzmir’deki Ar-Ge merkezini kapatmıştır.
Ve onlarca kaliteli mühendisimiz işsiz kalmıştır.
Bir diğer gerçek gösterge, felaket göstergesi,
Sağlık sisteminin iflası neticesinde hastanede ameliyat masasında
Hasta ile hastane muhasebesi arasında stent pazarlığıdır.
Ucuzu mu olsun? Pahalısı mı olsun?
Bebeklerin canı üzerinden sehem kurulabilen sağlık sisteminde,
Anjiyo masasında stent pazarlığı yapılmasına da şaşmamak gerekir.
Zebaniye dönüşen bir sağlık anlayışıdır bu!
Ekonomide bir başka gerçek gösterge;
Yatağa aç giren, okula aç giden çocuklardır.
Pazarda kalan sebze ve meyveyi utana sıkıla toplayan emeklilerdir.
Çünkü gerçek gösterge;
Türk hayvancılığının, Türk tarımının, Türk tohumunun yok edilmesidir.
AKP İktidarına kadar,
Dünyanın en büyük bakliyat üreticisi ve ihracatçısı olan bir ülkenin,
2024 yılında yaklaşık 1 milyar dolar para ödeyerek
1 milyon 350 bin ton bakliyat ithal etmesidir.
Bu skandal bile saray rejiminin ilerde nasıl anılacağına temel olacaktır!
Ezcümle,
Türkiye, kaynağı olmayan imkanları kısıtlı bir ülke değildir.
Ülkemizin imkanları da boldur, yeterli kaynağı da vardır.
Sorun, bu muhteşem potansiyelin;
Gözünü makam ve para hırsı bürümüş,
Sadece kendisinin ve partisinin çıkarını düşünen,
Liyakatsiz, vizyonsuz ve görgüsüz ellerde heba edilmesidir.
Sorun, milletin derdi ile dertlenmeyen,
Dolar sevgisini vatan sevgisine tercih edenlerin icra makamlarını işgal etmesidir.
Sorun, suyun kaynağının başında olanların,
Suyun akışını sürekli kendi tarlalarına çevirerek,
Vatandaşın tarlasını kuraklaştırması, susuz bırakmasıdır.
Ehil yöneticilerin elinde şaha kalkacak olan bu güzelim ülke;
Kral çıplak diyemeyen liyakatsiz kadroların elinde yerlerde sürünmektedir.
Ekonomiden sağlığa, eğitimden bürokrasiye
Hemen her alanda devleti kötü yöneten bu zihniyet,
Her seferinde kötü yönetimin faturasını milletimize keserken asla utanmamakta;
Sıra kötü yönetimin mimarları olarak kendilerinin konuşulmasına geldiğinde ise,
Konuşmaya cesareti olan herkesi,
“hain-darbeci-vesayetçi” diye yaftalamaktan çekinmemektedirler.
Buradan bir kez daha söylüyoruz;
Bugün milletimizin çektiği sefaletin, içine düştüğü yoksulluğun sebebi kader;
Dış şartlar, dünyada yaşanan gelişmeler falan değildir.
Bunun tek sebebi Saray Başı Erdoğan
Ve onun saraydan çıkınca, balkabağına dönüşen dalkavuklarıdır.
Aziz Milletim;
Tüm bu olanlar, yaşananlar
OHAL bağımlısı ve istibdat düşkünü bir iktidar döneminde yaşanmaktadır.
Halkına savaş açanlardan barış,
İstibdatta Dünya lideri olanlardan demokrasi,
Çiğnemedik yasa bırakmayanlardan hak-hukuk gelmez.
Yolsuzluktan başlarını kaldıramıyorlar,
Muhalefete yolsuzluk operasyonları düzenlerken, sabah 5’de mesai yapıyorlar,
Teröristlerle kucaklaşmaktan, milletin dertlerini dinlemeye zaman bulamıyorlar
Ama işine gelmeyenlere terör soruşturması dosyası hazırlamak için
Bir konuşmanın bitmesini dahi beklemiyorlar.
Bir kayyım olayının daha dumanı üstündeyken,
Yeni bir kayyım atıyorlar.
Bunları yapanlar Saray ve etrafında kümelenmiş kadrolu dalkavuklardır.
Türk yargısına tahakküm kurmuş bir avuç saray kadısıdır!
Ve gerçek Türk yargısı, gerçek Cumhuriyet yargısı,
Hiçbir kuşkuya yer yoktur ki,
Bu başıbozukları da,
Bu istibdat ve Olağanüstü hal hukukunu da paramparça edecektir.
Ben, buna sadece inanmıyorum
Ben bunu biliyorum!
Ankara’da hakimler vardır, ve onlar yalnızca Türk Milleti adına karar verebilecekleri
Gerçek Türkiye Cumhuriyeti’ni beklemektedirler
Hepsine buradan selam olsun!
Unutulmasın!
Haksızlık, hukuksuzluk sağcı-solcu ayırmıyor.
Alevi-Sünni ayırmıyor.
Laik-seküler ayırmıyor.
Türkmen-Kürt ayırmıyor.
Zengin-fakir ayırmıyor.
İstibdat her dilde aynı anlama geliyor.
Yani aslına bakarsanız Kayyım hepimizin başındadır.
Çünkü Kayyım Devletin başındadır.
Bugün bu yüzden en büyük sorunumuzun adı budur:
Türk vatandaşı olabilmek, Cumhuriyet Yurttaşı kalabilmek
Cumhuriyeti muhafaza ve müdafaa etmektir!
Konuşmamız gereken ortak dil adalettir.
Ortak fikir Hürriyettir.
Yapmamız gereken iş ise tektir ve bellidir.
O da Cumhuriyettir!
Boş yere söylemiyorum.
Bu ülkenin kurtuluşu birlikten geçer.
Cumhuriyetin değerlerini içselleştirmiş ve onun faziletine inanmış hemen herkesi,
Sağcıyla, solcuyu,
Türkmen ile Kürdü,
Aleviyle Sünniyi,
Sevdası Türkiye, kaygısı Türk Milletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin geleceği olan herkesi birleştireceğiz.
Siyasi misyonumuz da, milletimize borcumuz da budur!
Aziz Milletim,
Asıl konuşulması gerekenleri konuştuktan sonra
Sıra, arka plandaki ihanet ilişkilerine, entrikalara
İmralı postacılarına ve kadim işgalci zihniyet ile onların işbirlikçilerine geldi.
Tekrarlamaktan bıkmayacağımı söylemiştim
Adını, Büyük Türkiye koydukları
Özünde ise Türkiye’nin kuşatılarak küçültülmesi olan
Büyük bir kalkışmanın muhataplarıyız.
Birilerinin verdiği fotoğrafları, görüşmeleri, diyalogları da
Bu kalkışmanın farklı mevzi ve cepheleri olarak görüyoruz.
Tarihsel örtüşmelerin ve sürekliliklerin de 100 yıl sonra dahi geçerli olması
Bu tespitimizi haklı kılmaktadır.
Milli Mücadele döneminde,
Milli varlığa düşman cemiyetler,
Bir asır sonra, farklı kisveler ama aynı amaç ve düşüncelerle bir aradadırlar.
Bu anlamda, haftalardır Kuzey Irak’taki aşiret yapılanmasından,
Sözde çözüm süreci ile ilgili olarak danışmanlık hizmeti ve icazet almaktadırlar.
Anlaşılmaktadır ki;
Beştepe-Balgat, İmralı-Kandil hattında, Erbil de duraklar arasındadır.
Bu durağın anlamı ve muhatapları için önemi,
Yine bizim milletimize anlattığımız üzere,
Önce Suriye’de, yeni bir bölgesel yönetim modeli,
Sonra da bu modellerin, Misak-ı Milli kılıfıyla Türkiye’ye zerk edilmesidir.
Emperyalist pazarlama tekniklerinin en büyük mahareti budur.
Çok değil, 1980’lerde Saddama silah satıp İran’a ve Sonra Kuveyt’e
Sen büyüyeceksin diye saldırtanlar,
10 sene içinde Irak’ı bölüp, bugünkü durumu ortaya çıkartanlar,
Bugün Türkiye’deki saray iktidarına da aynı vazifeyi uygulatmaktadırlar.
İsrail’in Trump dönemi ile birlikte Gazze’yi tamamen ilhaka hazırlandığı,
Şam’a bir havan topu mesafesinde karakollar inşa ettiği,
Suriye’de yönetime getirilen yapılarınsa,
İsrail’in bu ilerleyişine gıkını bile çıkarmadığı bir ortam vardır.
Ve aynı ortamda, Suriye’de,
Ancak bir düşman unsura uygulanacak bir gümrük tarifesi,
Türkiye’den gelen tırlarına uygulanmaktadır.
O halde Güneyimizde bir dost ya da müttefik değil, İsrail vardır.
25-30 yıldır farklı zamanlarda, aynı doğrultuda vazgeçmeksizin uygulanan
Büyük Ortadoğu Projesinin,
Özellikle de İsrail’e bağırma yarışı içerisinde olanlarca yüklenilmesi de bunu göstermektedir.
Bu arada iktidardakiler ise
Her fitneyi nimet gibi pazarlamak konusundaki tüm maharetlerini,
Türkiye için bu cehennem şartlarının bir fırsat olduğunu anlatmak için sergilemektedir.
Adını koymaktan halen çekindikleri,
Kalkışmalarının bu son hamlesine kılıf bulmakta zorlandıkları için,
Entrika düzeyinde yürüttükleri planları çerçevesinde,
Terörist başı ile müzakere yürütmektedirler.
Şimdi bu ihanet müzakereleri genişlemektedir.
Gafletin iç cephesi büyütülmektedir.
Türklüğe, Cumhuriyete ve Atatürk’e düşman,
Vatan bildikleri bu topraklar için,
Her tehditte yekvücut olmasına düşman olanlar,
100 yılın düşmanlıklarıyla, karanlık ufuklarda toplanmaktadır
Kimdir bunlar?
Kürt Teali Cemiyeti
İngiliz Muhipleri Cemiyeti
Teali İslam Cemiyeti
İtilaf fırkası…
Hepsinin mahdumları yine ellerine tutuşturulan senaryodan
Kendilerine rol beğenmiş,
Vatanımızdan vatan,
Bayrağımızdan bayrak istemektedirler.
Federasyoncular,
Self-determinasyoncular,
İsyancı, cumhuriyet düşmanlarının torunları,
Hizbullah artıkları,
Çözüm sürecinin eski akıl daneleri,
İç ihanet şebekesinin yeni üyelerini görüyoruz.
Bunların hepsinin cumhur ittifakı koalisyonu altında toplanması da tesadüf değil tevafuk,
Hatta Kaderdir KADEEEEER!!!!!!!
NE DİYORDU ASRIN LİDERİİİİİ???????
-Ne yazık ki kadere bak!
Kadere bak, kimler kimlerle beraber yan yana geliyor?
Kadere bak! Kadere Bak! AAh ah! Nereden nereye!
Ne oldum deme, ne olacağım de!
Hep bunlar imtihan Erdoğan
100 yıl sonra hepiniz itilaf cephesinde yeniden toplandınız! Kadere bak!
Ben de diyorum ki!
Bir taraftan, saray kadıları,
Bir taraftan Beştepe,
Bir taraftan Balgat,
Bir taraftan İsrail,
Bir taraftan Barzani,
Bir taraftan Colani,
Bir taraftan Bölücüler,
Bir taraftan Vahabiler,
Bir taraftan İMRALI,
Bir taraftan HÜDAPAR,
Bir taraftan DEM,
Hizbullah-PYD-YPG-PKK-Kandil-PJAK
Topunuz gelin, Topunuz gelin!
Topunuz gelin!
Buradayız, Cumhuriyet gibi dimdik ayaktayız
Hepiniz bir, biz ise TEK’iz.
Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Bizim iktidar ve onun piyon düzeyindeki çöplerine söyleyeceğimiz şudur:
Sözlerimiz mili şuur yoksunlarınadır.
100 yıl önce aldığınız cevabı, 100 yıl sonra da almak istiyorsanız,
Asla unutmayın;
100 yıl önce ne yapıldıysa, 100 yıl sonra da o yapılacaktır!
Türkiye’yi Türksüzleştirmeye çalışanlara,
Türk vatanını bölmeye çalışanlara,
Ve Cumhuriyet düşmanlarına ne yapıldıysa,
Bu ülkenin Kuva-i Milliye ruhu,
Her an cisme ve bedene bürünmeye hazırdır ve ayaktadır
Elinizden geleni ardınıza koymayın!
İşte biz buradayız!
Türk milletinin yanında ve onun kalbindeyiz.
Hepiniz bir, biz ise TEK’iz!
Hodri Meydan!"
Son dönemde çok başarılı gidiyorsun Dervişoğlu. Bu çizgini sakın bozma.