Eşyanın tabiatıyla giriştiği harpten muzaffer ayrılan ve bu yolla yoktan var etmenin mümkün olabileceğini ispat ederek Cumhuriyeti yaratan Türkçülük, tarih boyunca pek çok saldırıya maruz kalmıştır. Bazen devlet desteğini de arkasına almış kiralık kalemşörlerin en alçakça hücumları, bazen engin bir dağın doruğuna inşa edilmiş Türkçülüğün muhkem kalesinin ruhunun bile duymadığı veyahut duysa da ciddiye dahi almadığı cılız tacizler…
Biliyoruz ki, Türkçülük iktidar da olsa ve hatta Türkiye’yi bir süper güç haline getirip tarihin elleriyle yarattığı sacayağı olan Turancılığın gerçekleşmesi yolunda en büyük adımları atarak milletimizi akılların şaşacağı atılımlara sevk etse de Türkçülüğün düşmanları çirkin hücumlarını sürdürmekten vazcaymayacaktır. Ne gam ne keder… Türk’ün, Türklüğün, Türkçülüğün düşmanlarının soyu kurumadığı gibi bu layemut menbadan ruhunu kandıran kalemlerin de köküne kıran girmemiştir. Müdafaanın da karşı hücumun da en alasını bu zevata gösterecek Türk’ün nice perestişkarı vardır.
Türkçülerin nispî zayıf hali, bugünlerde birilerinin gözünü boyamış olacak ki, yine fırsatçı akbabalar SoloTürk’ü kıskandıracak manevralarla semada görünmeye başladı. Bizde eskiden bir Don Kişot lakırdısı vardı, ondan dem vururduk. Bunun sebebi Türkçülük düşmanlarını belli bir ölçüde ciddiye almamızdan ileri geliyordu. Şimdiyse gazetelerden Don Kişot’un seyislerini ayıklar olduk. Bunlardan biri de Yurt gazetesindeki ehliyetsiz bir köşe yazarı Rıza Zelyut. Akıllıca bir iş yaparak bizi bizim günümüzde vuran bu zatın bu vesileyledir ki, gölgesi cüssesinden büyük düştü yere. İlkin 7 Mayıs’ta 3 Mayıs Türkçüler Gününü ve Nihal Atsız Bey’i, sonra da 10 Mayıs’ta yine Atsız Bey’i hedef alan herzeler karaladı. Bilhassa ikinci zırva gösterdi ki, karşımızda noksan bir dönem okuması, fazlaca cahil cesareti ve Türkçülüğün her düşmanında olduğu gibi art niyet vardır, bunlardan mürekkep bir müfteri buhranı vardır. Tabii bu demek değildir ki, yazarın birkaç paragrafta hakikati yıkabileceği sanrısını ciddiye alarak her iddiasına cevap vereceğiz. Hak edene hak ettiğinden fazlasını vermeye ne hacet…
İftiraların müellifi bilmelidir ki, bizim milletperverliğimiz perestişkarı olduğumuz milletin meçhul evlatlarının kanlarıyla suladığı toprakların kutsiyetini de bize öğreterek denk bir vatanperverliği de beraberinde getirir. Bu nedenledir ki, Türk sularında ve topraklarında gözü olan Faşistler ile Türkçülerin iş birliğine yeltenmesi asla söz konusu olmamıştır. Türkçülük kadrosunda şu veya bu milletin hayranı karakter yoksunları tarihin hiçbir devrinde peyda olmamıştır, hele İtalyan ve Alman milletlerine bir hayranlıktan asla bahsolunamayacağını nice yazı ve şiirle Türkçüler ispat etmiştir fakat Türkçülüğün düşmanlarını aynı övgüyle taltif edemeyeceğiz, bu Moskova’nın ruhsuz uşaklarını şöyle bir kenara koysak da asla mümkün olmayacaktır. Zelyut, çeşitli iftiralarla hücum ettiği 1944 Davasının müsebbiblerine şöyle bir göz attığında henüz bir yıl, hatta birkaç ay önce kalbi Alman ordularıyla beraber atan pek çok ismi sayma şansına nail olacaktır.
Zelyut’un tarih bilgisi epey eksik olduğundan ufak bir alıntıyla o dönemin hakiki vatanperverlerinin bakış açısını şu örnekle açıklamaya ve anlayacağını ümit etmeye gayret edelim. İtalyan Büyükelçi Ottavio De Peppo şöyle buyurur: “Türklerin ideali, son Alman askerinin son Rus cesedi üzerine düşmesi idi”. Tabii ilaveten Zelyut gibilerden farklı olarak bir Rus askeri öldürüldüğünde yüreğimizin sızlamadığını itiraf etmekte de bir beis görmüyoruz. Zelyutlardan farklı olarak milyonlarca Türk’ü esir eden, süren ve öldüren işgalcilerle gönül bağımız bulunmuyor; yalnızca kapatılmayı bekleyen tarihi ve milli bir hesaplaşma davamız mevcuttur. Bu davada Zelyutların hangi tarafta saf tutacağı aşikardır. O yüzden onun Türk düşmanı dostlarını tahkir ederek daha fazla ruhunu incitmeyelim.
Yeri gelmişken şunu da belirtmeden geçmemek gerek, bre Zelyut, haydi gözünü kararttın da Türkçüleri karalamaya yeltendin, peki Sanasaryan gerçeğini de mi göremeyecek kadar körleştin? Ruhi Su’dan Deniz Gezmiş’e kadar oradan daha nicesinin yolunun geçtiğini ve ne neviden bir cehennemden bahsettiğimizi bilmez misin? Oranın sahipleri kimi misafirperverlikle ağırlamışlar ki, sivil darbeye hazırlanmakla, gizli örgüt kurmakla itham ettikleri Türkçülere çay kahve ikram etsinler? Fanatikliğini yaptığın inancın da mı sana vicdanlı olmayı öğretemedi?
Başta kendi ellerimizle çizdiğimiz kırmızı çizgileri ihlal ediyoruz, Zelyut’u şımartmanın alemi yok. Gece kafasını yastığa koyduğunda gördüklerini gerçek sanması bizzat aşması gereken bir sorundur. Biz meselenin özüne, Zelyut’un maskesinin arkasındakine bakalım. İftiraların müellifi, Atsız’a ve Türkçülüğe neden hücum ediyor? Böylelerinin adeti olduğu üzere Zelyut da lafı biraz dolandırdıktan sonra gerçek niyetine getiriyor ve evvela ilk sebebi, yani Osmanoğulları meselesini, akabinde de ikincisini, yani Yanki düşmanlığıymış gibi gösterilen Moskof sevdasını gözler önüne seriyor.
Adı bile Zelyut’un tüylerini diken diken eden Büyük Türk Hakanı Sultan Selim devrinden bir zaferi andıran Çanakkale destanının yazıldığı topraklarda hep bir ağızdan “Asırlar bize yaştır / Kemal ülküye baştır / Bize yol göster Kemal / Anayurda ulaştır” mısralarını mırıldayan Atsız ve arkadaşlarını Atatürk düşmanlığıyla suçlamak için katiyen sağlıklı bir düşünceyi bilinçli bir şekilde terk etmiş olmak lazımdır. İşte bu tercih edilmiş düşmanlığın gerçek yüzünü tam manasıyla idrak edebilmek için evvela şu putu yıkabilmek ve şu basit mantığı işletebilmek lazımdır: Her Fethullahçı terörist, kötüdür ama her kötü, Fethullahçı terörist değildir. Sanki Türkiye’nin tek derdi, tek düşmanı, imha etmesi gereken tek zehri bu ihanet şebekesiymiş gibi manasız bir kurguyu kabul ettirmeye çalışanlar, yaptıkları her hatayı da böylelikle kolayca açıklayabileceği yanılgısına düşmektedir.
Zelyut kimdir? Aydınlık denen Pekin ve Moskova sevdalısı güruhun müsveddesinin dahi kapının önüne koyduğu bir inanç tüccarı. Aydınlık’tan kovulduğu vakit, meselenin detaylarını anlatmak üzere kaleme sarılan Zelyut, Fethullahçılar tarafından mağdur edildiği için Perinçek’in gazetesinde yazdığını söylemiştir. Perinçek ile arasında fikir ayrılıkları oluşmasına sebep olan da Ali ile Muaviye kavgasında birinin bir boksörün, diğerinin berikinin terini silmesiymiş. Zelyut’a buradan seslenelim: Keder etmeyiniz, bunların sizin kardeşliğinizi zedeleyecek bir yanı yoktur, yarından tezi yok yine Aydınlık denen karanlık sayfalarda kalem oynatmaya devam edebilirsiniz. Hem ne olacak, Perinçek de sizinle beraber Ali’nin safına geçerse Muaviye’nin devleti başına mı yıkılacak? Size ufak bir sır vereyim Zelyut, esasında Ali taraftarları olarak pek şanslı sayılırsınız zira Perinçek, sizin safınızda değildir. Rivayet oldur ki, Perinçek bu memlekette solcu olmasa sol, belki istediği devrimi bile gerçekleştirebilirmiş. Mevcut şartlarda dahi Muaviye tarafından tepelenen tarihî lideriniz, bir de Perinçek’i saflarına katsaydı kim bilir başına neler gelirdi? İyisi mi siz, tarihin ayarını bozmayın.
Zelyut’un hak ettiği yer sahiden de Aydınlık’ta özlediği o köşesidir. Fethullahçılar hücum etti diye soluğu Perinçek’in yanında alan fakat bu esnada kalem oynattığı gazetenin uçsuz bucaksız bir coğrafyada ne kadar Türk düşmanı varsa onlarla birlikte hareket etmesinden rahatsızlık duymayan Zelyut’un bu omurga rahatsızlığı onun layık olduğu mevkii ne de açık göstermektedir. Dün Doğu Türkistan’da Uygur’a, Kazak’a; Türkmendağı’nda Türkmen’e; Kırım’da Tatar’a hücum eden zevat, elbette bugün de duruşunu koruyacak ve Atsız’a, Türkçülüğe hücum edecektir.
İftiraların müellifi Zelyut’un tek günahı, Türk düşmanlarıyla saf tutuyor olmak da değildir? O aynı zamanda bir din tüccarıdır. İkinci yazısının son kısmında olabildiğince okuru kandırmak ve Atsız’ı İslamcı gibi göstermek palavrasını pekiştirmek arzusuyla “Ben, Türklüğü, İslamcılık (Arap örfü) sananlardan olmadım. ‘Türklük İslam’la müşerref olduktan sonra…’ diyenlere karşı, ‘İslam, Türklükle müşerref olduktan sonra…’ dedim ve diyeceğim” ifadelerini kullanıyor.
Bu numaraları başka mahallelerde yutmaya gönüllü nicesi vardır, eminim ancak buradan elin boş dönersin, Zelyut. Laisite, sekülarizm gibi kavramlar Sünni İslam’a karşı ileriye sürülmüş antitez mahiyetinde değildir, inancın her türlüsünü belli bir alanın dışına süpürmeye işaret eder. Manifaturacı diyor ki, ‘Ama benim kumaşım yeşil değil, kırmızı. Ben tüccar sayılmam’… En nihayetinde bu da kumaştır Zelyut…
Senin gibi bir tüccar ve Türklüğün düşmanlarının yerli iş birlikçisi “İslamiyet Türkler sayesinde yaşadı ve yükseldi. İslamiyet Türkleri değil, Türkler İslamiyet’i yüceltti. Biz İslam olmadan önce de büyüktük” diyen Atsız’a hücum ediyor. Baht utansın!A. Kutalmış Işık
Köşe Yazıları
Yayınlanma: 14 Mayıs 2020 - 10:45
Türkçülüğe Hücum Eden Akbabaya Cevaplar
Eşyanın tabiatıyla giriştiği harpten muzaffer ayrılan ve bu yolla yoktan var etmenin mümkün olabileceğini ispat ederek Cumhuriyeti yaratan Türkçülük, tarih boyunca pek çok saldırıya maruz kalmıştır
Köşe Yazıları
14 Mayıs 2020 - 10:45