Köpek; binlerce yıldır insanla birlikte yaşayan, kimi zaman insanı koruyan kimi zaman kümes hayvanlarının bekçiliğini yapan, çoğu zaman insana yoldaşlık eden, pek çoğumuzun sevdiği nadir bir türdür. Ancak ne kadar sevsek de bazen ortaya ciddi problemler çıkıyor. Bu yazıda bu problemlere ve çözümlerine, bilgim ve tecrübem dahilinde değinmeye çalışacağım.
Türkiye’de tam olarak kaç adet sahipsiz köpek olduğu bilinmemektedir. Ancak Veteriner Hekimler Derneği’nin 2023 yılında yayımlamış olduğu rapora göre (Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün hesaplama yöntemine dayanarak hesaplanan veri ile) ülkemizde 6,5 milyon sahipsiz köpek olduğu tahmin edilmektedir. Bazı kaynaklara göre ise bu sayının 14 milyondan fazla olabileceği iddia edilmektedir.
İlk olarak köpekleri biraz tanımak ve onları anlamak gerekmektedir. Köpekler, pek çok araştırmacının ortak fikrine göre Asya Kurdu’nun (Canis lupus pallipes) soyundan gelmektedir. Bu sebeple atalarından kalan sürü oluşturma içgüdüsü ile hareket eder. Bu içgüdü ile; sahipsiz köpekler kendi aralarında bir sürü oluşturur, sahipli köpekler ise yaşadığı evdeki insanlar ile sürü (aile) oluşturmuş olur. Köpekler çevreyi ve çevrede olan olayları bizim gibi algılayamaz. Köpekler için her köpek ve insan potansiyel bir sürü arkadaşı ya da bir düşmandır.
Sorunu çözmek için ilk etapta sorunun kaynağını iyi tespit etmek gerekli. Son on senede sahipsiz köpek sayısı katlanarak artmış vaziyette. Sahipsiz köpek sayısının bu denli artmasının ise pek çok sebebi var. En önemli sebepleri; kısırlaştırma protokollerinin uygulanmaması yahut eksik uygulanması, kontrolsüz üreme (üretme), kontrolsüz besleme, evde bakılan köpeklerin sokağa (ormana) salınması.
Sahipsiz köpek sayısındaki artış hem hayvanların sağlığını ve refahını hem de insanların psikolojik ve fizyolojik sağlığını ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. Son dönemde sosyal medyada ve ulusal medyada sıklıkla karşılaşmaya başladığımız “sokak köpeği saldırıları” toplumda infial yaratıyor.
Öncelikle sahipsiz hayvan sayısının artmasının hayvanlar için yarattığı sorunları ele alalım. Sahipsiz köpeklerin sayısının artması sürüleşme hızını ve sürü büyüklüğünü de ciddi miktarda artırıyor. Halihazırda kısıtlı olan besine ulaşmanın her geçen gün daha da zor hale gelmesi sebebiyle, hem sürü içerisinde kavgaların şiddeti ve sayısı artmaktadır hem de köpeklerin kendi alanlarına giren diğer köpeklere karşı saldırganlıkları “uyarı” seviyesinde kalmayarak çok ciddi yaralamalarla, hatta ölümle sonuçlanmaya başlamıştır. Bu sorunların yanı sıra, kırsal alanda ve ormanlık alanlarda artan sahipsiz köpek nüfusu yaban hayatını da ciddi şekilde tahrif etmeye başlamıştır. Başta endemik türler olmak üzere yaban hayvanlarının yaşamları ve yaşam alanları tehdit altındadır. Örneğin ODTÜ Ormanı: Bir zamanlar bu ormanda tilkiler ve tavşanlar bile yaşarken sahipsiz köpek nüfusundaki hızlı ve kontrolsüz artış bu ormandaki yaban hayatına dair geride pek bir şey bırakmamıştır.
Şimdi de gelelim sahipsiz köpeklerin insanlar açısından oluşturduğu tehditlere. Bu tehditlerin başında pek tabii saldırılar var. Bazı kesimler “Hayvanlar durduk yere mi saldırıyor? Bize neden saldırmıyorlar? İnsanlar köpeklere zarar vermese köpekler de saldırmak zorunda kalmazlar.” gibi argümanlar ortaya koyuyorlar. Haklılık payları olmakla birlikte unuttukları bir detay var; o da köpeklerde (ve diğer hayvanlarda) bizdeki gibi bir bilinç olmadığı. Başta da belirttiğim üzere köpekler, insanları sürü arkadaşı yahut düşman olarak sınıflandırılıyor ya da bazı durumlarda yok sayıyorlar. Bu saldırılar sonucunda son dönemde çok fazla ailenin canı yanmış durumda. Basit ısırılmalar dışında çocuk ve yaşlıların yaşadığı köpek saldırıları sonucunda hayat kaybı yaşanan olay sayısı da bir hayli fazla.
Bu saldırıların halihazırda fazlasıyla ciddi olsa da işin fiziksel, psikolojik yaralanmalar haricinde bir de bulaşıcı hastalık boyutu var. Özellikle köpeklerden insanlara bulaşabilecek önemli ve hayati risk içerebilen hastalıkları anlatmaya çalışacağım.
Köpek kaynaklı bulaşıcı hastalıkların başında herkesin bildiği gibi ölümcül kuduz hastalığı geliyor. Kuduz, viral bir hastalıktır ve neredeyse insanlık tarihi boyunca kurtulamadığımız ender hastalıklardan bir tanesidir. DSÖ verilerine göre her yıl 60 bine yakın insan kuduz sebebiyle hayatını yitirmektedir. Bulaşma ise genel olarak hasta bir hayvan tarafından ısırılma veya açık yaraya hasta hayvanın salyasının teması ile gerçekleşir. Isırılan bölgenin beyne olan uzaklığı ve sinir dokusunca zengin bir bölge olup olmamasına göre hastalığın nörolojik semptomlarının görülmeye başlama süresi farklılık gösterir. İnsanlarda görülen kuduz hastalığının kaynağı %99 oranında sahipsiz sokak hayvanlarıdır (bkz. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Eylem Planı 2019-2023). Ülkemizdeki görülen kuduz vaka sayıları; 2019’da 494, 2020’de 267, 2021’de 153, 2022’de 277, 2023’te ise 91 olarak rapor edilmiştir. Yine bu beş yıllık süreç içerisinde Türkiye’de 12 ilimizde karantina uygulaması yapılmıştır. Bu şekilde bir yaralanma yaşandığı takdirde hızlı bir şekilde yaralanan bölgenin bol su ve sabun ile yıkanması, alkol veya iyot çözeltisi (batikon) ile temizlenmesi gerekmektedir. Sonrasında ise en yakın sağlık kuruluşuna gidilerek tıbbi destek alınması gerekmektedir. Vaktinde kuduz aşılarını yaptırmak en önemli mücadeledir.
Bir diğer tehlikeli bulaşıcı ve ölümcül hastalık ise “kist hidatik”tir. Bu hastalığın ilk defa tanımlanması “içi sıvı dolu keseler” şeklinde 2500 yıl önce Hipokrat tarafından yapılmıştır. Echinococcus granulosus adı verilen bir iç parazitin yumurtalarının sebep olduğu bir hastalıktır. Echinococcus granulosus’un yaşam döngüsü içerisindeki son konakları et yiyen hayvanlardır (köpek, tilki, kurt gibi). İnsana bulaşması ise bu parazit ile enfekte hayvanların dışkıları ile direkt temas ya da bu dışkılarla kirlenmiş gıdaların tüketimi sonucunda olur. Dışkıda bulunan parazit yumurtası insan tarafından ağız yolu ile alındıktan sonra başta karaciğer ve akciğer olmak üzere vücuttaki bütün organlarda kist oluşturabilmektedir ve zamanında tedavi sağlanmazsa ölümcül olabilmektedir. Tedavisi çoğunlukla cerrahidir. Operasyon sırasında hastada mevcut olan bütün kistlerin temizlenmesi gerekir ve kistin dış zarı yırtılmadan vücuttan uzaklaştırılması elzemdir. Hastalık süresi boyunca kistin dış zarında meydana gelebilecek herhangi bir yırtılma hastanın hayati tehlike arz eden bir anafilaktik şoka girmesine sebep olabilir.
Çözüm Önerileri
Bir veteriner hekim olarak fakülteden mezun olduğum gün ettiğim yeminin gerekliliği ile bir çözüm yolu sunmaya çalışacağım. Yukarıda uzun uzadıya riskleri anlattım. Duygularımı bir kenara bırakarak bu riskleri nasıl ortadan kaldırabiliriz, onu sizlere anlatmaya çalışacağım.
En başta kabul etmek gerekir ki bu sorun insan eliyle ortaya çıkarılmıştır ve ne yazık ki yine insan eliyle sona erdirilmek zorundadır. Tarım ve Orman Bakanlığı, İl ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlükleri, Veteriner Fakülteleri, Veteriner Hekimler Odaları, Veteriner Hekimler Derneği, belediyeler ve özel veteriner klinikleri bir arada çalışmalı.
Önceliğimizin halk sağlığı olduğunu kabul ederek, bu sorunu pek çok otorite tarafından dikkate alınan 15 Ekim 1978’de Paristeki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) merkezinde LFDA (La Fondation Droit Animal ethique & sciences) tarafından 8 madde olarak ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni göz önünde bulundurarak, ortadan kaldırmamız gerekli. Son dönemlerde ne yazık ki kontrolsüz bir çoğalma var. Öncelikli olarak ülkemizdeki sahipsiz hayvan sayısının ve bölgelere göre popülasyon yoğunluklarının tespitleri yapılmalıdır. Yukarıda da bahsettiğim karantina uygulaması uygulanan illerimizden başlayarak sahipsiz köpeklerin sağlık taramaları yapılarak başta kuduz olmak üzere halk sağlığını ve diğer canlıların sağlıklarını tehdit edecek hastalıklara sahip hayvanların karantina merkezlerinde toplanması gerekmektedir. Hayvan refahını gözeterek hastalığın ilerleme durumuna göre bakımları devam ettirilmeli, refah kaybı yaşayacak kadar hasta olan köpekler ve tedavi edilmesi mümkün olmayan diğer köpekler uyutulmalıdır. Saldırgan hayvanlar belediyelerin kontrolünde olan barınaklarda izole edilmelidirler. Sağlıklı olduğu düşünülen hayvanların ise başta dişiler olmak üzere hızlı bir şekilde toplanarak, gerekli aşılamaları ve kısırlaştırılmaları yapılmalı, ardından çip takılarak takiplerinin sürdürülmesi gerekmektedir. Bu eylem planı süresi boyunca gerek belediyelerce gerekse sivil toplum kuruluşları tarafınca toplanan hayvanların yurt içi veya yurt dışı sahiplendirilmesi için duyurular ve teşvik edici kampanyalar yapılmalıdır. Bütün sahipsiz köpekler kısırlaştırılıncaya dek köpeklerin toplatılmasına devam edilmelidir. Kısırlaştırmanın akabinde 30 gün içinde sahiplendirilemeyen hayvanlar, veteriner hekimlerin görüşü alındıktan sonra popülasyon yoğunluğu insanlar için tehdit oluşturmayacak ve hayvanların refahlarını etkilemeyecek şekilde uygun alanlara salınmalıdır.
Bu eylem planı, şu anda sokaklarımızda mevcut olan sahipsiz köpekler için hazırlanmıştır. Bunun yanı sıra, köpek üretimi yapan kişi ve çiftlikler sıkı ve düzenli denetime tabi tutulmalıdır. Ayrıca henüz çip işlemleri tamamlanmamış sahipli hayvanların çipleri hızlı bir şekilde takılmalı ve bakanlık kayıtlarına geçmeleri sağlanmalıdır. Sahipli hayvanların herhangi bir sebepten sokağa salınmaları durumunda ise sokağa salan kişiye caydırıcı cezai işlem uygulamaları yapılmalıdır. Maddi veya çeşitli sorunlar dolayısıyla bakımını üstlendiği hayvanın bakımına devam edemeyecek kişilerin ise bu hayvanları öncelikli olarak STK’lar aracılığı ile sahiplendirmeye çalışması yahut barınağa bırakması sağlanmalıdır.
Milliyetçi Kongre Derneği
Sağlık Komisyonu Üyesi
Veteriner Hekim Onur Taylan PAÇAL
Mevcut yasa teklifinin tüm maddelerini tek tek okuyup inceledim. Sizin sözünü ettiğiniz merdivenaltı üretim yapan kişi ve çiftliklerle ilgili en ufak bir düzenleme söz konusu bile değil yeni yasa teklifinde. Kısacası üretim çiftlikleri yakın zaman içerisinde yüksek olasılıkla artık dokunulamaz tekellere dönüşmüş olacaklar. Piyasada köpek kalmayınca bu durum sizce en çok kime maddi çıkar sağlayacak dersiniz? Dahası yeterince dokunulmaz oldukları zaman sokaklara yeniden köpek saldıklarında kim ne yapabilecek ki? Yasal olarak gizli bir dokunulmazlığa çoktan kavuştular bile. :) Şunu anlatmaya çalışıyorum aslında. Günün sonunda asıl mücadele edilmesi gerekenlerin yine insanlar olduğunu yaşayıp görmüş olacağız hep birlikte. İnsanların dünyasında hayvanlar asla "etken taraf" olamazlar. Bunları anlatıyorum ki - ileride kimileri yine köpekleri "etkin düşman" ilân etmesin boşuna. Ayrıca bakalım bu tekellerle kimlerin finansal bağları varmış bunu da net olarak görmüş olacağız bu süreçte.