Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VIII | Uzaktan ve Dışarıdan

TAKİP ET

"Liberal bir marş neredeyse komiktir, milliyetçilik ise -hele ki duygusal yönünü düşünürsek- marş yapmanız için gereken her şeyi temin eder. LDP'nin Katyuşa'dan aparma marşını ciddiyetle dinleyen ve ona coşkuyla kişi sayısı Anayurt Marşı'nda duyguları köpüren kişi sayısının yüzde kaçıdır acaba?"

M. Bahadırhan Dinçaslan'ın "Ulusalcı Olmayacağız" çıkışıyla birlikte yaptığı davet üzerine, TamgaTürk okurları "Seküler milliyetçilik nereye/nasıl?" sorularına verdikleri cevapları gönderdiler. Seküler Milliyetçilik dosyası boyunca zaman zaman müstakil makaleler, zaman zaman derleme ve analizler halinde bu cevaplara yer vereceğiz. Dosyanın sekizinci makalesi, Oğuz Gürler'in kaleminden "Uzaktan ve Dışarıdan"

İnsanlar, bir kimlik bütünü/toplamı olarak kabul edilebilir. "Kimlik siyaseti" olarak bilinen ve çoğunlukla kötüleyici bir anlamla kullanılan kavramın bir yanlışlık ima ediyor olmasını, bu nedenle hiçbir zaman tam olarak anlayamıyorum. Siyaset biliminin tanımı üzerine bir tarife girmek, bu çabanın dev bir yazın içerisinde bile herkesi tatmin eden bir noktaya ulaşamamış olması ve bu yazının bir "deneme" niteliği taşıması nedeniyle boyumu aşıyor ancak siyaseti kimliklerden ayırmanın hiçbir zaman olanaklı olmadığına inananlardanım. Günün sonunda kaynak tahsisi, iktidarın paylaşımı, kurumların oluşturulması ve çalıştırılması temel bir ilkeye dayanmak zorunda; bu da genelde bir kimliktir. 

De Tracy'nin "ideoloji" kavramını kullanmasından bu yana tarihin hammaddesini işleyerek onu kullanılabilir hâle getiren her ideoloji, temelde, bir kimliğin -çoğunlukla diğerleri aleyhine- savunulması demek. Bir matematik formülüne dönüştürebilseydik, her ideolojiyi farklı bir kimliğin kısaltması olarak gösterebilir ve kullanabilirdik. Nitekim insanın kimlikleriyle olan ilişkisini açıklamak için matematikteki Venn şemasına başvurabiliriz: Bir kişi sadece erkek değildir; aynı zamanda 40 yaşındadır, lise mezunudur, memleketini kalkındırma derneği üyesidir, bir İstanbul takımını tutmaktadır, asgari ücretin biraz üzerinde kazanmaktadır, merkez sağcıdır vs. Bunların her biri birer kümedir ve iç içe geçip kesiştikleri yerde söz konusu örnek adamımız durur. Tek tek bu kümelere dağıtılabilir, bu kümelerin birleşimi de sayılabilir. 

Her ideolojinin bir kimliği, ekseriyetle diğerlerini bastırarak öne çıkardığını ve tüm yapılarını bu zemin üzerine inşa ettiğini belirtmiştim. Ancak bazı ideolojilerin bu bastırmayı sert ve yer yer tedhişe, hatta şiddete varan ölçü ve araçlarla yaptığı; bazılarınınsa daha yumuşak vasıtaları tercih ettiğini ileri sürüyorum. Nazizm, yine kendi tarifi olan ve kan bağlılığı esasına dayanan Alman kimliği adına diğer kimlikleri yer yer bastırmış, Nihai Çözüm'de görüldüğü gibi kimi zaman da imhaya girişmiş; tüm sendikaların yerine kurulan bir genel işçi sendikası örneğinde görüldüğü üzere de bazı kimlikleri tek ve üstün bir kimliğe tabi kılmaya çalışarak onları dönüşmeye zorlamıştı. En totaliter ideoloji bile, bazı tanım ve tarifleri sadece değiştirebilir; onları yok etmek için ya çıkarı ya da gücü yoktur.

Milliyetçiliğin diğer -çilik veya -izmler karşısındaki doğal, neredeyse ırsî gücünü görmek için bu tartışmanın oldukça uygun bir toprak ve iklim yarattığı kanaatini taşıyorum. İnsanın en doğal/primordal özelliklerine; diline, dış görünüşüne ve bunlarla birlikte taşıdığı kültürel varlığına/birikimine dayanan milliyetçiliğin, deyim yerindeyse, akarı kokarı olmayan, sürümden kazanabilecek bir reklam/propaganda malzemesi var. Bu alanda tek büyük rakibi Marksizmdi ve hâlen de öyle. Liberal bir marş neredeyse komiktir, milliyetçilik ise -hele ki duygusal yönünü düşünürsek- marş yapmanız için gereken her şeyi temin eder. LDP’nin Katyuşa’dan aparma marşını ciddiyetle dinleyen ve ona coşkuyla kişi sayısı Anayurt Marşı’nda duyguları köpüren kişi sayısının yüzde kaçıdır acaba?

Milliyetçi sembollerin Türkiye'nin son on yılında nasıl nicel-nitel bir patlama yaşadığına canlı canlı şahitlik eden, bunu dikkatle izlemeye çalışan birisiyim. Eski Türk harflerinin, Orhun Kitabeleri'ni diken devlet adamlarının hayal bile edemeyeceği kadar tanındığı, yaygınlaştığı ve üretildiği ilginç bir dönem geçirdik. On yıl önce Türk mitolojisiyle ilgilenenler forumların köşelerine ilişmiş meraklılardan ibaretken şimdi Türk tanrı ve tanrıçalarını konu alan resimlerin çizildiğini, şarkıların bestelendiğini, üstelik bunların bir hayli ilgi topladığını görüyor(sun)uz. 

Seküler milliyetçiliğin tartışıldığı bir meydana, bu hareketin evveliyatını anlatmak gayesiyle gelmedim elbette; öte yandan milliyetçiliğin tarihi bir propaganda silahına dönüştürmekteki maharetine değinmesem olmazdı. Milliyetçilik, Ruşen Çakır'ın meşhur İslamcı hareketler raporu Ayet ve Slogan'ın isminde belirttiği bir değişimin benzerini gerçekleştirir; İslamcıların ayetlerden sloganlar, marşlar, siyasi programlar çıkarmasına benzer biçimde tarihi/kültürü sloganlaştırır, heyecanını, endişesini, öfkesini, vaatlerini tarihten çıkarıp bugüne getirir. Bu elbette ayakları havada, kökü boşlukta salınan bir bitki değil, daha önce fark edilmemiş bir şey hiç değil. Yusuf Akçura, Türkçülüğün tarihi üzerine yazdığı eserde sıraladığı ve Türkçülük lokomotifini çalıştırmış ilk isimlerin kültür, tarih, coğrafya alanlarına yönelik incelemeler yapan kişiler olduğunu söylerken buna dikkat çeker. "Milliyetçilik, kültürün ve tarihin siyasîleşmesidir" gibi iddialı (!) bir söz sarf edebiliriz bence.

Kimlik siyaseti tarifiyle üzerine ilerlemeye başladığımız bu dolambaçlı, kavisli dağ yolunun sonunda varacağım yer, seküler milliyetçiliğin önemli bir "kör noktası"nın bulunduğuna dair gözlemimi/yorumumu paylaşmam olacak. Milliyetçiliğin temellerini, yapıtaşlarını kültürden ve kültürel çalışmalardan alması, onu, bazı sorunlara ya açıkça duyarsız ya da gerektiğinden daha az ilgili kılıyor; aktivistlerini ve sempatizanlarını geçmişin heroik bir tasvirine/replikasına götürürken (Atsız romanları, İttihat ve Terakki anlatıları bu yüzden mi rağbet görüyor acaba?) bugünü ıskalıyor ya da unutuyor. 

Bunu, kimi uç örneklerde görüldüğü üzere; şimdiden hoşnutsuz, gelecekten umutsuz insanların da geçmişin hayalleriyle oyalanıp dert ve tasalarını onunla dindirmesine benzer biçimde bilerek yapar (Osmanlıcılık, örneğin).  "Geçmişi boşver, geleceğe bak" şeklindeki aşırı hız nedeniyle sürücüyü arabasıyla beraber yoldan çıkaracak bir tavrın gerektiğini elbette ileri sürmüyorum (ki sürmem olanaksız, çünkü geçmişe yönelik merakın yokluğunda bir milliyetçilikten söz etmek çok tuhaflaşıyor) ancak milliyetçilik, arkeolojik kazıya verdiği önemi bir şeyler inşa etmeye vermiyormuş gibi görünmüyor. Türk kimliği ağacının köklerini en ince uçlarına kadar kazıyor ama gövdesinde olup bitenleri yeterince umursamıyor ya da umursadığını göster(e)miyor. Bu, imaj çalışması ve siyasal iletişim etrafında gelişmiş bir hareket için dikkat çekici bir şey. 

Bu kanaatin çıkış noktası; özünde kent kökenli bir hareket olan seküler milliyetçiliğin kent yaşamının getirdiği açmazlara/oluşturduğu kimliklerin sorunlarına karşı yazdığı reçeteleri, geçmiş hakkında yaptığı çalışmalara kıyasla zayıf bulmam/görmem. Üstelik içinde yaşadığımız piyasa ekonomisi çağının ayırt edici özelliklerinden birisi kentlileşmeyken, yaşandığını düşündüğüm bu duyarsızlık gerçekten dikkat çekici. Kapitalizmden önceki tüm toplum biçimleri, o biçim içerisindeki hukuki, siyasi, askeri vb. yapıların tüm çeşitliliğine rağmen, toprağa bağlıydı. Piyasa ekonomileri nüfusun binlerce yıl boyunca geçerli olmuş sabit dengesini bozarken kır-kent dağılımını da bozdu; bu bölgeler arasına, Osmanlı'daki mürür tezkeresi gibi uygulamalar/yasaklar ve eski çağlarda ulaşımın doğal yetersizliği sayesinde yerleş(tiril)miş zoraki dengenin yokluğunda kendi düzenini getirdi. 

Tereciye tere satma pahasına, geçmişten getireceğim bir misal var: 1970'lerde MHP'nin, dönemin CHP'sinin köy-kent projesine epey benzeyen tarım-kent, yine CHP'nin halk sektörüne benzeyen millet sektörü benzeri projeleri bulunuyor(muş). Bu projelerin detaylarını, gerçeklik paylarını tartışmak da olanaklarımın üzerinde ama maksadım, bir benzetme ve kıyas yapmaktı. 

Seküler milliyetçilik yazınının Alman ordoliberalizminden mülhem ve ilgi çekici bir iktisadî yönü yok değil, ancak 1970'lerdeki milliyetçiliğe kıyasla çok daha kentli ve modern (yani, kentin ve kentin sorunlarının içinde) bir milliyetçiliğin bu konuda söyleyebileceği daha fazla şeyi olup olmadığını merak ediyorum, etmeliyiz de. Çünkü seküler milliyetçiler, her şeyden önce, kentli olduklarını/kentli kimliklerini ve bu tarifin beraberinde getirdiği demokrasiye açıklık, Batılı yaşam tarzına yakınlık, serbestilik gibi tarif ve tanımları öne çıkartarak hareket ediyor. "Kentli, eğitimli, seküler milliyetçiler" tarifine, pek çoğun(uz)un karşı çıkacağını sanmıyorum: Peki Türk kimliğinin savunulduğu kadar kentli kimliğinin savunulması gerekmiyor mu?

Yukarıda iktisadî bir yönden bahsettim ama bu meseleye kafa yorarken, bana kalırsa muhalefetin son aylarda düştüğü feci bir yanılgı olarak insanların sadece ekonomik tercihlerle hareket ettiği yönündeki, ekonomik krizin derinleşmesi sebebiyle de çok beğendiği ama bir taş kadar biçimsiz ve katı varsayıma hapsolmamak gerekiyor; bu da sadece fikirler için değil, hayatın her sahası için geçerli. Seküler milliyetçilik için(d)e doğduğu ve büyüdüğü kentin, destekçilerin topladığı kentli orta sınıfların sıkıntılarına farklı ve daha "güncel" yanıtlar veremez miydi? Kendime -ve aslında seküler milliyetçilere- hemencecik birkaç soru soruyorum: Yarının kurgusal ve muhayyel bir Türkiye Cumhuriyeti'nde seküler milliyetçilerin başa geçtiğini varsayalım; bu iktidarın güncel ekonomik krizi ve Türkiye'nin kronik ekonomik sorunlarını çözmekteki programı ne olurdu? İktidarın kimi isimlerince bile tarihi dokuyu bozma nevinden eleştirilere uğramış olan kent planlama/şekillendirme politikaları için ne yapılırdı? Yer altı ve yer üstü kaynakların artan nüfus nedeniyle daha hızlı tüketilmesine karşın hangi tedbirleri alırdı? Şahsî olarak bulabildiğim açık bir yanıt yok doğrusu.

Bu soruları yöneltmenin, seküler milliyetçiliğin iktidarı hedefleyen ve elde etmek için çabalayan bir oluşum değil; bir fikir hareketi/topluluğu, Ankara'da sayıları Suriye Savaşı'ndan beri bir hayli artan ve karmaşık bir şehirde yol arayan karar vericilere yön tarifinde bulunan stratejik araştırma merkezlerine benzeyen bir yapıda olduğu izlenimimi es geçtiğini not -ve itiraf- edeyim. Ancak ortada bir iktidara namzet olma ve bir şeyleri değiştirme iradesinden söz ediyorsak, geleceğe yönelik senaryo ve öngörüleri bir kenara bırakamayız. Teknolojik ilerlemelerin sağlanmasında Ortaçağ boyunca mucitlerin çizdiği ve teknik olarak çalışması olanaksız devridaim makinelerinin etkili olduğu söylenir; bu soruları da muhtemel bir geleceğin hazırlığı sayabilirsiniz. 

Altını değil kalın kalemle, kömürle çiziyorum: Seküler milliyetçiliğin bu konularda suskun olduğunu ileri sürmüyorum ama dışarıdan ve uzaktan bakıldığında, yıllardan beri dikilen fidanlarla oluşturduğu ormanın bazı yerlerinin diğerlerine göre daha seyrek bir bitki örtüsüyle kaplı olduğunu; Türk kimliği üzerine odaklandığı sırada kentli kimliğini geriye iteklediğini gözlemliyorum. Üstelik bu dengesizliğin siyasal iletişim çalışmalarına benzeri görülmemiş ölçüde bağlı bir hareketin bünyesinde oratya çıkmasını dikkat çekici buluyorum. Belki başka kümelerin içini doldurmanın, boş kalan toprakları ekmenin zamanı gelmiştir. Kim bilir? Dediğim gibi, tüm bunlar dışarıdan ve uzaktan görünenler. Oğuz Gürler Dosyanın Birinci Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - I | İdeolojik Kıtlık — Yiğit Özalkuş Dosyanın İkinci Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - II | Türk Milliyetçiliği Üzerine — Halil Doğangüzel  Dosyanın Üçüncü Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - III | Milliyetçiliğin Rotası Nereye Gidiyor? — Emir Abbas Gürbüz Dosyanın Dördüncü Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları IV | Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - IV | Türkçülük, Laiklik, Sekülerlik — İskender Öksüz Seküler Milliyetçilik Tartışmaları V | Gidiyor Gibi Ama Gitmiyor: Bir Erkek Yahut Erkeklik Dâvâsı Olarak Türkçülük — Abdulkerim Şeker Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VI | 'Yeni Dünya Düzeni'nde Kurtuluşun Altın Anahtarı: Seküler Milliyetçilik — Emrah Birgül Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VII | Seküler Milliyetçilik Nereye Gitmelidir, Nasıl Gitmelidir, Özellikleri Ne Olmalıdır? — Hakkı Başar Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VIII | Uzaktan ve Dışarıdan — Oğuz Gürler Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - IX | Mülteciler Irkçılık Getirir mi? — Şamil Özlü

Seküler milliyetçilik tartışmaları 8 uzaktan ve dışarıdan oğuz gürler Bahadırhan Dinçaslan hakkı başar yiğit özalkuş emir abbas gürbüz