Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - X | Seküler Milliyetçiliğin Anlatacak Hikayesi – Hudut Namustu!

TAKİP ET

'Türkiye Türklerindi. Hududumuz, namusumuzdu. Geldiler. Gelenlerin aklında, hem milletimize, hem yaşamımıza husumet var. Burada ise, Türkiye'yi Türklükten, sekülerlikten, modern dünyadan koparıp almakla vazifeli bir hükümet. Hududumuz namusumuzdu, elden gidiyor. Uyan Türk. Uyan, gel, beraber koruyalım bizim olanı.'

M. Bahadırhan Dinçaslan'ın "Ulusalcı Olmayacağız" çıkışıyla birlikte yaptığı davet üzerine, TamgaTürk okurları "Seküler milliyetçilik nereye/nasıl?" sorularına verdikleri cevapları gönderdiler. Seküler Milliyetçilik dosyası boyunca zaman zaman müstakil makaleler, zaman zaman derleme ve analizler halinde bu cevaplara yer vereceğiz. Dosyanın onuncu makalesi, Ömer Faruk Engin'in kaleminden "Seküler Milliyetçiliğin Anlatacak Hikayesi – Hudut Namustu!"

Seküler Milliyetçiliğin Anlatacak Hikayesi – Hudut Namustu!

Kömür, endüstri devriminin beşiği Büyük Britanya’nın temel enerji kaynağıydı. ‘Üzerinde Güneş Batmayan Ülkenin dişlilerini iki yüzyıl boyunca durmaksızın döndüren bu kara elmas, iki koca yüzyılın ardından, küresel ısınmanın başlıca suçlularından biri olduğunun anlaşılması üzerine gözden düştü. Birleşik Krallık’taki son kömür santralinin de 2024 yılında kapanması planlanıyor. Kömürle, kömür madenleriyle, santralleriyle örülmüş bu ülkeyi kömüre sırt çevirten tabutun son çivisinin çakılması ise, bir avuç insanın aşağıda anlatacağım çabasıyla oldu.

Konumuz küresel ısınma yahut enerji politikası değil elbet, ancak bu hikâyeden bizim için çıkarılabilecek dersler var.

İklim krizi de tıpkı modern Türkiye’nin içine yuvarlanmakta olduğu çukur gibi uzun zamandır ivmelenerek gelen bir yıkım olmasına karşın, herhangi bir anda kesit alındığında çoğu insan için fazlasıyla soyut, uzak ve belki de gerçekçi olmayan bir tehdit algısına dönüşüyor. Gelen tehdidin yaratacağı yıkımın tahmini boyutu, kimisini tek başına mücadele edemeyeceğini düşündüğü bir Golyat’la baş başa hissettirirken, ötekilere de gerçek olamayacak kadar büyük bir tehlike, bir nevi ‘komplo teorisi’ algısına sebep oluyor.

İşte, Birleşik Krallık’ın kömür santrallerini kapattıran yolu açmayı başaran Greenpeace liderlerinden Ben Stewart’ın kavgası da böyle bir çerçevede başladı. İngiltere’nin heybetli sanayisini Gog ve Magog gibi koruyan kömür santrallerine karşı, çoğumuza belki de abes bir maceracılık olarak gelecek bir savaş açmaya karar verdi. İngiliz Hükümetinin Kingsnorth’taki devasa kömür santralinin kapasitesini iki katına çıkartacak bir ihale hazırlığında olduğunu öğrenince, Ben ve arkadaşları bunu iklim aktivizminin vitrini olacak bir kamuoyu eylemi için eşsiz bir “mikrokozmos” olarak gördü. 

Ekim 2007’de, beş arkadaşıyla beraber bir gece gizlice Kingsnorth Kömür Santrali’nin 200 metrelik bacasına tırmanıp bacayı maviye boyadılar ve üzerine dönemin İngiltere Başbakanı Gordon Brown’a hitaben bir mesaj bıraktılar. Kömür Santralini işleten şirket, çok geçmeden Ben Stewart ve beş arkadaşını tesisi tehlikeye atmak ve mala zarar vermekten dava etti.

Greenpeace’in esas planı da buydu; davayı büyük bir kamuoyu kampanyasına dönüştürdüler ve savunmalarını “santralin çevreye ve insanlara verdiği zararın, kendilerinin santrale verdiği zarardan misliyle fazla olduğunu” dünyanın dört bir yanından çağırdıkları bilim adamlarının desteğiyle mahkeme önünde kanıtladılar. Onlarca televizyon kamerasının önünde, haklılıklarını ispatlamış ve yaklaşan tehlikeye karşı toplumsal bir farkındalık yaratmayı başarmışlardı. 

Bir yıl sonra, Kingsnorth önünde yerel halkın da katılımıyla çok daha büyük protestolar gerçekleşti ve santrali büyütme planları bir daha inmemek üzere rafa kalktı. Sadece 6 yıl sonra, 2015’e gelindiğinde, Birleşik Krallık hükümeti oluşan kamuoyunun etkisiyle tüm kömür santrallerini kapatma kararı aldı. 2022 itibarıyla geriye kalan son üç santral de Eylül 2024’te kapatılacak.  

Ben Stewart’agöre, Kingsnorth eylemi, tek bir santralin yapımını durdurmak üzere bir eylem de olsa, “esas hikayeyi” insanlara anlatmak için özel seçilmiş bir ‘Site Battle’dı(1). Ve bu eylem hikayesini anlatmayı, küresel ısınmaya karşı ulusal bir tartışma başlatmayı başardı.

Yani, bir konuda toplumu harekete geçirmenin ilk adımı, bazen insanların kolaylıkla anlayıp özümseyebilecekleri, destekleyebilecekleri; mümkünse çok basit tek bir mesaja sahip tek bir eylem ile toplumda bir zihinsel kırılma yaşatmak. Bu sayede insanlar, şahit oldukları, belki bazen ismini dahi koyamadıkları, koysalar da belki kendilerini çözmek için fazlasıyla güçsüz, yalnız ve çaresiz hissettikleri konularda yalnız olmadıklarını görebiliyorlar. 

Bir başka ‘site battle’ örneği ise; Rosa Parks ve sıradan bir sabah bir belediye otobüsünde yaptığı o meşhur eylemi. Rosa Parks’ın olabildiğince sade ve zarif, yalnızca koltuğunu terk etmeyerek direnmesi, siyahi Amerikalıların bilinçaltında o -hayli gecikmiş- kıvılcımı ateşlemeyi başarmıştı. Ben Stewart’tan farklı olarak, ortada ince işlenmiş bir plan yoktu belki ama, tertemiz ve alabildiğine direkt bir mesaj vardı; ve milyonlarca Siyahinin yüzlerce yıllık hikayesi tek bir otobüs koltuğuyla anlatılmıştı.

Seküler Milliyetçilik iddiasına inanan bizim için benzeri bir hareketlenmenin gerekliliği çok açık. İnsanlara ne hedeflediğimizi, neyin az neyin fazla olduğuna inandığımızı anlatmamız, Türk insanını kendimize inandırmamız gerekiyor. Ancak bunu yapmanın yolu ne siyaset teorileriyle dolu kitaplardan, ne her şeyden önce koltuk meraklısı bir takım vekil vükelanın kanatlarının altından, ne de ‘çığırtkanlık’tan öteye gidemeyen sokak eylemlerinden geçiyor. Arzuladığımız hareketlenmeyi sağlayacak “site battle” için milyonlarca insana da ihtiyacımız yok. Hikâyeyi yaratabilecek bir avuç cesur ve yaratıcı insan yeterli. İnsanların dikkatini çekecek, yaklaşan -hatta çoktan bizimle olan- tehlikelerin farkına varmalarını ve bir şeyler yapmaya niyetlenmelerini sağlayacak bir -ya da bir kaç- “kıvılcım” olay, ve bir avuç deli yürek. 

Belirtmek gerekir ki bu kıvılcım tek başına zaferi getirmeye muktedir değil. Bu nüve ancak insanların zihninde yaşanan “krizi” berraklaştırmak, onlara çıkış yoluna dair bir işaret vermek ve çıkışa yürüyenleri desteklemeye ikna etmekle devam ettirilebilirse elle tutulur sonuçlar yaratacaktır. 

İşte, TamgaTürk ve çevresinin temsilini üstlenmeye niyetli ve hayli muktedir olduğu ‘Seküler Milliyetçilik’ davamızın eksikliğini çektiği şey, bahsettiğimiz bu direkt mesajı verebileceğimiz, o upuzun, binlerce dala ayrılan, milyonlarca insanı kapsayan onca meseleyi bir çırpıda özetleyecek bir fabrika bacası yahut bir otobüs koltuğunu henüz bulamamış olmamızdır.

Biz Seküler Milliyetçiler bir sade mesaja, bir hikâyeye ihtiyaç duyuyoruz. Dünya Türklüğünün her bir ferdinin ve Türk Milleti’nin yüz akı Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında duran onlarca, yüzlerce derdi anlatacak tek bir eylem, asılacak tek bir pankartta gizli belki de. Bu kıvılcım belki Rosa Parks gibi plansız, programsız ancak olabildiğince berrak ve tertemiz bir mesajla çakılabilir, yahut Greenpeace gibi adım adım hesaplayarak. 

Yukarıdaki örneklere bizim cihetimizde en yakınsayan eylem, daha bir yıl önce bir avuç deli yürek Türk evladının “Hudut Namustu!”(2) pankartıyla yaptığı eylem. Zira bu eylem, bu pankart, içindeki mesajın berraklığıyla ve Seküler Milliyetçiliğin güncel meselelerini etraflıca kapsamasıyla hikayesini mükemmel anlatıyor:

“Türkiye Türklerindi. Hududumuz, namusumuzdu. Geldiler. Gelenlerin aklında, hem milletimize, hem yaşamımıza husumet var. Burada ise, Türkiye’yi Türklükten, sekülerlikten, modern dünyadan koparıp almakla vazifeli bir hükümet. Hududumuz namusumuzdu, elden gidiyor. Uyan Türk. Uyan, gel, beraber koruyalım bizim olanı.”

Bizim üzerimize düşen, bu nüveyi almak, çoğaltmak. Belki Rosa Parks gibi yerli yerinde bir dik duruşla, belki Ben Stewart gibi ince hesaplanmış bir grup eylemle, hikayemizi insanlara anlatabilmek. Zira amacımız, hedefimiz, yolumuz tertemiz; Türk evladına, Türk’ün vatanında müreffeh bir hayat sağlamak. 1 — "Nüve Savaşı" olarak çevrilebilecek, başta nispeten küçük görünen tek bir küçük savunma/saldırı sahasını, tüm mücadeleyi temsil eden bir geniş hikayeye dönüştürmeyi hedefleyen strateji.

2 — Kimini bizzat tanıma şerefine erdiğim, kimini tanımadığım bu deli yüreklere hepinizin huzurunda tekrar teşekkür ederim. Ömer Faruk Engin Dosyanın Birinci Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - I | İdeolojik Kıtlık — Yiğit Özalkuş Dosyanın İkinci Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - II | Türk Milliyetçiliği Üzerine — Halil Doğangüzel  Dosyanın Üçüncü Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - III | Milliyetçiliğin Rotası Nereye Gidiyor? — Emir Abbas Gürbüz Dosyanın Dördüncü Makalesi: Seküler Milliyetçilik Tartışmaları IV | Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - IV | Türkçülük, Laiklik, Sekülerlik — İskender Öksüz Seküler Milliyetçilik Tartışmaları V | Gidiyor Gibi Ama Gitmiyor: Bir Erkek Yahut Erkeklik Dâvâsı Olarak Türkçülük — Abdulkerim Şeker Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VI | 'Yeni Dünya Düzeni'nde Kurtuluşun Altın Anahtarı: Seküler Milliyetçilik — Emrah Birgül Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VII | Seküler Milliyetçilik Nereye Gitmelidir, Nasıl Gitmelidir, Özellikleri Ne Olmalıdır? — Hakkı Başar Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - VIII | Uzaktan ve Dışarıdan — Oğuz Gürler Seküler Milliyetçilik Tartışmaları - IX | Mülteciler Irkçılık Getirir mi? — Şamil Özlü

Seküler milliyetçilik tartışmaları 10 onuncu ömer faruk engin Bahadırhan Dinçaslan türkçülük iskender öksüz şamil özlü emir abbas gürbüz