Kaçak Göçmen Endüstrisi: Modern Çağın Örgütlü Dilenciliği

TAKİP ET

Kaçak göçmen fenomeni esas itibariyle trajedi değil, küresel bir endüstri manzarası arz ediyor.

Charles Eliot, 20. Yüzyılın başında kaleme aldığı ve Osmanlı’nın son dönemlerine dair Batılı gözünden analizlerini sunduğu Turkey in Europe kitabında, İslam’daki sadaka ve zekat müesseselerinin dilencileri kârlı çıkardığını söyler. Dilenciler her yerde vardır elbette, ancak İstanbul’daki dilencilerin kesinlikle aç kalmadığını hatta iyi durumda olduğunu belirtir. Avrupa’da dilencilik tehlikeli ve garantisiz bir “düşüş” iken İstanbul’da neredeyse meslek bile kabul edilebilir. 

Son yıllarda iyiden iyiye belirgin olan küresel bir fenomen, yeni bir tür örgütlü dilenciliğin doğduğunu gösteriyor. Kaçak göçmenler ülkelerini terk ederek gelişmiş ülkelerde ucuz ve tercih edilir işçi haline geliyorlar. Üstelik bu trend, bir dönem İstanbul dilencilerinin kârlı çıkmasını sağlayan inanışlara benzer biçimde, ciddi biçimde fonlanan bir propagandayla örtülüyor. Kaçak göçmenler, daha iyi ülkeler kurmayı başarabilen insanların bu emekle ortaya çıkmış avantajlarına emeksiz bir şekilde ortak çıkmaya çalışan parazitler olarak değil, iklim krizi vb. etkiler yüzünden mağdur olmuş, ülkelerdeki “çeşitliliği” artırmaya namzet, çeşitlilik de iyi bir şey olduğundan ülkeye fayda sağlayacak muhteşem insanlar olarak takdim ediliyorlar. Suç oranlarının artması, siyasetin enfekte olması, güvenlik problemlerinin ortaya çıkması gibi yan etkilerinin yanında, ekonomik yan etkileri ise bu propaganda ağı tarafından pek dillendirilmiyor. 

Yeni Lümpen Proletarya

Marx ve Engels’in sınıf bilincinden mahrum, sömürüye açık, işçi sınıfına karşı “sömürücü sınıflarla” işbirliğine yatkın olarak tanımladığı Lümpen Proletarya, işçilerin özlük haklarının, sosyal güvenliklerinin vb. tesis edilmeye çalışıldığı çağda işverenlerin “daha ucuza istihdam seçeneği” olarak işçiler üzerinde kullandığı bir tehdit aletine dönüşmüştü. Bugün ise, bu işe “insani” bir mesele olarak bakan Batılıların aksine, ticari bir girişim olarak gören Kaçak Göçmenler, yeni lümpen proletaryayı teşkil ediyor. 

2005 yılında İspanya’da, sayıları 3.5 milyonu bulan göçmen vardı, 1999 yılındaki 700.000 kişinin tam beş katı. Üstelik bunların 1.5 milyonu kaçaktı. Kaçak göçmenler her yıl 25 milyar Euroluk vergi kaybına sebep oluyorlardı – kaçak çalıştırılıyor, İspanyol işçilerle rekabet yaratıyor, ülkeye zarar veriyorlardı. 90’ların sonundaki hızlı büyüme, İspanya’yı eski sömürgelerinden kaçak işçilerle doldurmuştu, ancak büyüme rakamları düştükçe İspanya yükü hissetmeye başladı. İktidardaki sosyalist parti öncelikle bir af ilan etti. Kaçak göçmen işçilerin kayıt altına alınmasını sağlamak istiyordu – Sosyalist Zapatero önceleri kaçak göçmenlerin “ülkenin çeşitliliği artıran bir bereket” olduğunu düşünse de, bir süre sonra bilboardlara “ülkenize dönün” mesajı içeren afişler astırmaya başlamak zorunda kalmıştı. İspanyol işçiler artan işsizlik nedeniyle kaçak göçmenlerin rekabetiyle başa çıkamıyorlardı, toplumsal gerginlikler baş göstermeye başlamıştı, saldırıların olması an meselesiydi. 2023’e gelindiğinde İspanya’da kaçak göçmen sayısı 500.000’e düştü. Kayıtlı göçmenler İspanyollarla aynı haklara sahip olup, aynı maliyeti getirdiğinden, legal göç de azaldı. İspanya, 2010’lu yılların krizinin bir üvertürünü yaşamış ve ucuz atlatmıştı.

Fakat 2005’teki af sırasında El Pais’e konuşan, kaçak göçmen çalıştırırken kayıt altına alınması için başvuran bir işverenin söyledikleri hala manidar: “İşçilerimden çok memnunum. Elimden geldiği kadar göçmen işçi çalıştıracağım – ne istiyorsak yapıyorlar.”

İşçilerin Rekabeti

Bütün dünyada tüketici borçlanması artarken, borçlanabilme kabiliyeti düşüyor. Özellikle gelişmiş Batı ülkeleri, tek gelirli hanelerin rahatça ev ve araba alabildiği, tatil yapabildiği dönemi geride bırakıyorlar. Bu ülkelerdeki işçiler huzursuz, alım güçlerinin çok daha yüksek olduğu bir dönemi hatırlıyorlar ve o döneme dönüş talep ediyorlar. Ancak dev şirketler ve onların siyasi uzantıları için üretimi ucuz işgücünün olduğu ülkelere taşımak yahut ülkeye kaçak-legal göçmen sokarak onları çalıştırmak daha makul. Küresel trendlerde işçilerin daha sağcı, büyük sermaye sahiplerinin finanse ettiği medya ve siyaset aktörlerinin ise daha solcu olması biraz da bu nedenden. İşçiler mevcut haklarını korumaya çalışırken, sol diskur “çeşitlilik iyidir” söylemi ile aslında büyük sermaye sahiplerine destek oluyor. İşçiler borçlu, üstelik artık temerrüde düşme oranları da artıyor. Borçlarını ödeyemez, eski tüketim alışkanlıklarını devam ettiremezken, çocukları açısından ev almak bile hayal oldu. Böyle bir ortamda alım güçlerini koruyacak ücretler talep ediyorlar fakat hem işverenler hem hükumetler açısından ülkelere düşük ücret talep eden, sigortasız ve diğer haklarından mahrum olarak çalışmayı kabul edebilen göçmenler daha makul geliyor. Türkiye’deki çoban problemi gibi: Hayvan sahipleri Türklerin çok ücret talep ettiğinden yakınıyor. Fakat Türkler Türkiye’de yaşıyorlar, alıştıkları tüketim ve geçim rejimine uygun ücret talep ediyorlar. Afganlar ise bir evde 20 kişi yaşamaya, tatil yapmamaya, pejmürde kıyafetler giymeye alışkınlar. Verilen ücreti kabul ediyorlar, klasik dayanışma ağlarından uzak oldukları için, İspanya’daki işverenin dediği gibi, denileni koşulsuz yerine getiriyorlar. Bu sayede et ve canlı hayvan fiyatlarının düşük tutulması politikasına da destek oluyorlar – hükumet de bu işten kârlı çıkıyor. 

Modern Çağ köleliği böyle doğarken, sayısız kuruluş, gazete, akademik yayın ve kanaat önderi, yerli işçilere kaçak göçmenlerin gelmesini sevimli bir şey olarak göstermenin yanında, zaruret olarak sunuyor.

İklim Krizi

Savaş nedeniyle ülkelerinden kaçanları ayrı tutacak olursak, bütün dünyada legal ve kaçak göçmenlerin sayısı her yıl düzenli olarak artıyor. Bu, kaçak göçmenler için bir endüstri. Çin, Küba, Endonezya, Filipinler gibi ülkelerde kaçak-legal göçmen sayısı yok denecek kadar az, göçmenler gelişmiş Batı ülkelerini ve Türkiye gibi geçiş bölgelerini tercih ediyorlar. 

Savaş nedeniyle göçen geçici sığınmacıların ölüm tehlikesi kalktıktan sonra geri dönmemesi, bu işin bir endüstri olduğuna dair esasen ciddi işaretler barındırsa da, savaş nedeniyle göçenler medya ve hükumetler tarafından daha “açıklanabilir” bir kesim. Tepkiler doğduğunda insani trajediler, savaş görüntüleri vb. bu insanların kabul edilmesi için bir gerekçe olarak sunuluyor. Fakat savaş yahut felaket yaşamayan bölgelerden gelen kaçak göçmenler daha büyük tepki yaratıyor. Bu tepkiye karşı bir afet gerekçesi küresel bir ağ tarafından inşa edildi: İklim krizi.

Dünya çapında birçok STK ve kurum, “iklim krizi geliyor” başlıklı dosyalar, raporlar yayımlarken, bu dosyalara “iklim krizi sebebiyle göç edecekler”den bahseden bölümler koymayı ihmal etmiyorlar. “Falanca ülkeye yağmur daha az yağıyor, aç kalacaklar ve göçecekler” tespitleri hem medyada, hem akademide epey yaygın. Bu vurgu, “göç etmeleri normal” mesajını da örtülü olarak iletmiş oluyor. 

Kapıdaki Tehlike: İkinci Nesil Göçmen Radikalleşmesi

Bu kurumlardan dosyamıza örnek olarak seçtiğimiz, Concern Worldwide isimli “kâr amacı gütmeyen” bir kuruluş. Kuruluş Avrupa Birliği ve ülke hükumetlerinin yanında, çeşitli vakıflar ve şirketler tarafından finanse ediliyor. Dünyada iklim krizinden etkilenecek ülkeler listesine dair yayımladıkları bir rapor, mesela, ilk bakışta yalanlar içeriyor. İlk sırada yer alan Afganistan’da yağmurun %40 azaldığını söylüyorlar. Halbuki böyle bir şey yok – Afganistan’da klasik döngüler haricinde yağmur rejimi azalmadı, üstelik tahıl rekoltesi düzenli olarak artıyor. Üstelik başka ülkelerde (mesela Türkiye) daha ciddi yağmur azalması söz konusu iken göç verilmiyor. Yani Afganlar aç kaldıkları için değil, emeksiz bir şekilde başkalarının kazancına ortak olmak istedikleri için göçüyorlar. (Lütfen bakınız: Krizden Kaçanlar mı Kaçanların Krizi mi?) Öte yandan Concern destekçilerine baktığımızda, Kerry Group isimli bir firma görüyoruz. Kerry Group bir gıda firması, özellikle İngiltere’de zor şartlarda işçi çalıştırdığından, hijyene dikkat etmediğinden sık sık başı belaya giren bir firma. Bu tür firmalar genellikle vasıfsız göçmenleri istihdam ediyorlar, Kerry Group çalışanlarından birinin terörist çıkmış olması tesadüf değil. Göçmenler ve radikalleşme arasındaki ilişki, bu endüstrinin bir yan çıktısı – göçmenleri sürekli ülkeye davet eden bir çark var ve bu çark ekonomik etkilerinin yanında, güvenlik sorunlarına da yol açıyor.

Benzer durum, dünyanın geri kalanı için de geçerli. Söz gelimi su sorunu yaşadığı sık sık belirtilen Afrika’da kısmi bir düşüş var ve düşüş 1960’larda gerçekleşmiş. Fakat aynı zamanda, hektar başına tahıldan alınan verim 50 yıl öncesine nazaran iki katından fazlasına çıkmış. Yani teknelere doluşarak Avrupa’ya “kapağı atmaya” çalışan Afrikalıların “bilimsel” olarak aç kalmamaları lazım. Ülkelerindeki siyasi mekanizmaların sorunları nedeniyle aç kalanlar, bunu çözmek yerine daha büyük ve küresel bir problem yaratmayı tercih ediyorlar.

Peki Neden?

Hükumetler, sermaye sahipleri ve medya neden kaçak göçmenleri gelişmiş ülkelere doldurmak için işbirliği yapıyorlar? Mevcut sistem artık sürdürülebilir değil, türev finans işlemlerinin dünyasında artık ekonomik büyüme her zaman bireyin yaşam standartlarının artması anlamına gelmiyor. Klasik kapitalizmin rekabet şartı ortadan kalktı, dev firmalar dengeyi hesap defterleri lehine bozdular. Bundan doğacak şikayetin karşısına göçmenleri sosyal dayanak olarak görüyorlar: Kaçak göçmenleri legalleştiriyor ve legal göçü kolaylaştırıyorlar, Türkiye’de de yaşandığı gibi sermaye ve siyaset bundan kârlı çıkıyor.

Öte yandan, uzun vadeli trend de yerli işçilerin aleyhine, özellikle orta sınıfın altı ve üstünü teşkil eden geleneksel iş kollarında. Yapay zeka bu alanda birçok mesleği yok ediyor ve ihtiyacı azaltıyor. Öte yandan el becerisi gerektiren ancak gelişmiş ülkelerde geleneksel olarak aşağı kabul edilen iş kolları aynı yok olma trendini yaşamıyorlar. Birçok ülkede bu tür meslekler (kargo şoförlüğü, yaşlı bakımı, basit ustalık gereken tamircilikler vb.) göçmenler tarafından üstlenilmiş halde. Bu trend, hem standardını hem mesleğini kaybetmiş yerli yığınlarla, bu süreçten avantajlı çıkmış göçmenler ile onların soyundan gelenler arasında er geç bir çatışmayı tetikleyecektir. Hükumetler ise bu defa kendi halklarına karşı saf tutacaklar gibi görünüyor.

M. Bahadırhan Dinçaslan
 

kaçak göçmen göçmenler kaçak göçmenler kaçaklar afgan kaçaklar suriyeli kaçaklar kerry group iklim krizi