Karabağ'dan Gazze'ye: İsrail-İran Çekişmesine Türk Dünyasından Bir Bakış

TAKİP ET

Hamas'ın saldırısı tam da iç çekişmelerin İsrail'i içten içe zayıflattığı bir dönemde gerçekleşti.

7 Ekim sabahı Hamas'ın İsrail'e yönelik terör saldırısı tüm dünyada şok etkisi yarattı. Yom Kippur Savaşlarının yıldönümünde ve Yahudilerin kutsal günü olan Şabat'ta yapılan saldırıda yüzlerce sivil hayatını kaybetti. 

Hamas militanları aynı anda hem binlerce füzeyi ateşleyerek İsrail'in "Demir Kubbe" hava savunma sistemini aştı hem de sınırdan sızan Hamas militanları kadın-çocuk-yaşlı demeden katliam yapıp birçok esir aldı. Hamas'ın saldırı düzenlediği yerlerden birisi de İsrail'in güneyinde düzenlenen bir festivaldi. Festivale çeşitli ülkelerden katılan birçok kişinin olduğu ve 250'den fazla kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor. 

Filistinli Terör Örgütü Hamas, İsrail'i Vurdu: İsrail Savaş Durumu Alarmı İlan Etti

Hamas Saldırıyı İran'ın Desteklediğini Açıkladı

Hamas'ın Katlettiği Masum Alman Turistin Kimliğini Annesi Doğruladı

Hamas'ın saldırıları öncesinde yaklaşık bir haftadır Mescid-i Aksa ve çevresinde Yahudiler ve Müslümanlar arasında gerginlikler vardı.

Hamas saldırısından kısa bir süre önce Suriye'de gerçekleşen harp okulu saldırısında bazı Arap kaynakları Türkiye'yi suçladı ancak saldırının düzenlendiği Humus şehri, Türk SİHA'ları için biraz uzak bir mesafe; saldırının İsrail'in işi olduğu tahmin ediliyor. Bu saldırıda Suriye ordusunun komuta kademesi büyük kayıplar verdi.

İsrail'e yönelik Hamas saldırısının İran'ın desteğiyle olması, İsrail'in tam da Arap dünyasıyla ilişkilerini düzeltmeye başladığı bir dönemde oldu. 

İran Desteği 

Hamas, saldırıdan sonra yaptığı açıklamalarda İran'dan destek aldıklarını belirterek İran'a teşekkür etti. Nitekim Lübnan'da konuşlanan İran güdümündeki Hizbullah örgütü de İsrail'i tehdit ediyor. 

BBC'ye konuşan Hamas sözcüsü Gazi Hamad, Hamas'ın şafak operasyonu için İran'dan doğrudan destek aldığını söylemişti. Hamad diğer ülkelerin de Hamas'a yardım ettiğini belirtmişti, ancak isim vermemişti.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Pazar günü attığı bir tweet’te şiddeti "yıllardır süren cinayetlere ve suçlara meşru bir yanıt" olarak nitelendirdi.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de Wana Haber Ajansı tarafından paylaşılan ve televizyonda yayınlanan bir konuşmasında bunu, "Filistinli askerler (ve) tüm Filistinli gruplar" için bir "zafer" olarak nitelendirdi.

İran yıllardır Hamas'ı destekliyor ve savaşçılarına silah ve eğitim sağlıyor.

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal'a konuşan Hamas ve Hizbullah kaynaklarına göre İranlı güvenlik yetkilileri, Hamas'ın Cumartesi günü İsrail'e düzenlediği saldırının planlanmasına yardım etti.

Kaynaklar, İran Devrim Muhafızları'nın hava, kara ve deniz akınları için Ağustos ayından bu yana Hamas'la çalıştığını belirtti. 

Gazeteye verilen bölgeye göre operasyonun detayları, Beyrut'ta İran Devrim Muhafızları ile aralarında Hamas ve Hizbullah'ın da bulunduğu dört İran destekli militan grup arasında gerçekleştirilen toplantılarda belirlendi.  

ABD'li yetkililer ise Cumartesi günkü saldırıda İran'ın dahiliyetine dair bir kanıt görmediklerini belirtti. Pazar günü CNN'e verdiği söyleşide ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, "Henüz İran'ın bu saldırıyı yönettiği veya arkasında olduğuna dair bir kanıt görmedik. Ancak kesinlikle uzun bir ilişki var" dedi.

Öte yandan, WSJ'ye konuşan Avrupalı bir yetkili ve Suriye hükümeti danışmanı da Hamas ve Hizbullah kaynaklarıyla aynı bilgiyi verdi. 

Toplantılar sorulduğunda üst düzey Hamas yetkilisi Mahmut Mirdavi, saldırıları Hamas'ın kendisinin planladığını ifade etti. 

Reuters'a konuşan İran'ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliği'nden bir sözcü ise İran'ın saldırılarda parmağı olduğu iddiasını reddederek Tahran'ın saldırıları desteklediğini ancak onları yönetmediğini söyledi. "Filistin direnişi tarafından verilen kararlar otonomdur ve amasız fakatsız Filistin halkının çıkarlarını savunur" diyen Sözcü, "Filistin'in verdiği karşılığın bir parçası değiliz. Bu karar sadece Filistin tarafından alınmıştır" ifadelerini kullandı.

İsrail ve Arap Dünyası Arasındaki Normalleşme

2020 yılında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in İsrail'le imzaladığı Abraham Anlaşmaları, yeni gelişmelerin kapısını açtı. 

Anlaşmalar aynı yıl içerisinde Fas ve Sudan'a kadar ulaştı. 

Abraham Anlaşmalarına taraf ülkeler, özellikle ekonomide ortak çıkarları önceleyen yeni iş birliklerine adım attı. İsrail, anlaşmalara imza atan ülkelerde diplomatik misyonlar açmaya başladı. Bu anlaşmalardan sonra İsrail'in ticaret rakamlarında artış görüldü. Bilhassa Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan Serbest Ticaret Anlaşması ile bu rakamlar yükselişe geçti.

Bu anlaşmalar ve öncesinde başta ABD olmak üzere birçok ülkenin büyükelçiliğini Kudüs'e taşımasıyla, iki devletli çözüm ihtimali rafa kalkmıştı. 

Öte yandan Arap dünyasının lokomotifi olarak görülen Suudi Arabistan ve İsrail arasında da temaslar başlamıştı. 

27-28 Eylül'de İsrail Turizm Bakanı Haim Katz Eylül’de Riyad’da BM çatısı altındaki bir toplantıya katıldı. Ardından İsrail İletişim Bakanı Şlomo Karhi ve Knesset Ekonomi Komitesi Başkanı David Bitan’ın başkanlığında 14 kişilik bir heyet 4 Ekim’de BM’nin Dünya Posta Birliği toplantısı için Riyad’daydı.

Diğer yandan Suudi Arabistan'dan Filistin'e ilk resmi ziyaret yapıldı ve ilk kez Filistin'e yerleşik olmayan bir büyükelçi atadı. Büyükelçi Nayif Bender el Sudeyri Ramallah kentinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a güven mektubunu sundu.

Suudi Arabistan'ın Filistin dosyasındaki sıkıntısı destekledikleri El Fetih’in güçten düşmesi, buna karşı İran’ın desteğiyle Hamas ve İslami Cihad’ın inisiyatif alması.

İsrail-Arap yakınlaşmasının temelinde ekonomik anlaşmalar var. Buna binaen Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Suudi Arabistan'a yönelik tutum da değişiyor. Zira Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri Çin'le de giderek yakınlaşıyor. Bu yakınlaşmaya Filistin de dahil. Suudi Arabistan tarihinde ilk kez petrol için dolar dışında bir para birimiyle ödeme aldı. Bu yılın ortalarında Çin'le anlaşan Suudiler, Yuan'la ödeme almayı kabul etti.

Çin'in arabuluculuğu İran ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşmeyi de başlattı. İki ülke karşılıklı elçilikler açtı. Öte yandan İran yine Çin'in arabuluculuğu ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’le ilişkilerini yeniden elçilik düzeyine yükseltti. İran, İsrail’le barışmış olan Ürdün ve Mısır’la da yeni sayfa açmanın eşiğine geldi.

İsrail'in, ABD'nin arabuluculuğuyla Arap dünyasıyla yakınlaşmasında Filistin meselesi esaslı bir sorun olarak dururken İran'ın Çin arabuluculuğuyla yakınlaşmasında bu tür bir pranganın olmaması ve Çin'in Kuşak-Yol projesini bir cazibe merkezi olarak sunması dengeleri değiştiriyor. 

Hamas'ın İsrail'e saldırısı ve akabindeki savaş tam da bu gelişmelerin gölgesinde meydana geldi. Suudi Dışişleri konuyla ilgili resmi tutumunu "Silahsız sivillerin hedef alınmasını reddediyoruz. Tüm tarafları uluslararası insani hukuka saygıya davet ediyoruz.” diyerek belirtti. Burada İsrail ve Filistin'in eşit tutulması Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşmeden tamamen vazgeçmeyip bölgedeki çıkarlarını gözetmeye devam ettiğini gösteriyor. 

Karabağ'dan Gazze'ye: İsrail-İran Çekişmesine Türk Dünyasından Bir Bakış

İsrail'deki olaylarda ortaya İran etkisi, akıllara Karabağ'daki Türk zaferini getirdi. Karabağ'daki savaşın kazanılmasında İsrail'in de Azerbaycan'a desteği oldu. İran'a karşı Azerbaycan'ı destekleyen İsrail'in hem istihbarat hem de silah desteği sağladığı ileri sürüldü. Nitekim bu destek nedeniyle Ermeniler Erivan'da Yahudi merkezine saldırdı.

Zengezur Koridoru Meselesi

Karabağ zaferiyle beraber Azerbaycan'a karşı büyük güç kaybeden İran, Türkiye ve Azerbaycan arasında köprü olacak Zengezur Koridoru'nun açılmaması için elinden geleni yapıyor. İran Cumhurbaşkanlığı'ndan gelen son açıklamada projenin "bölgede NATO varlığı için zemin hazırlayacağı" ileri sürüldü.

İran Gazetesi'nde 27 Eylül'de yayımlanan "Dış Müdahale Olmadan Güney Kafkasya'daki Sorunları Çözmek" başlıklı makalede koridor sayesinde Türkiye'nin Kuşak-Yol projesinde İran'ı by-pass ederek yer almasını sağlayacağına dikkat çekilerek, "Bu koridor, Türkiye'yi demir yolu hatları ve otoyollar üzerinden Londra ve Pekin'e bağlayan ve bu ülkenin transit enerji merkezinden faydalanmasını sağlayan bir halka olabilir mi? Özünde Türkiye'nin İran gibi bölgesel rakiplerinin nüfuzunun azalmasına yol açabilecek bir gelişme." denildi.

Gazete, İran'ın pozisyonuyla ilgili olarak, Eylül başında Tahran'ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a da "net mesajlar" verildiğini ve Ankara'nın bu mesajları duyduğunu ileri sürdü:

"İbrahim Reisi, Türk hükümetinin elçisiyle yaptığı görüşmede, bölgenin jeopolitik sınırlarının bütünlüğüne ilişkin İslam Cumhuriyeti'nin kırmızı çizgilerinden açıkça söz ederek Bakü'ye, Ankara'ya ve gerekirse Tel Aviv'e daha ciddi bir mesaj vermeye hazır olduğunu gösterdi."

İran-Azerbaycan İlişkileri

Bu gelişmelerle beraber İran-Azerbaycan ilişkileri de geçen yıl boyunca giderek gerildi. 

Karabağ'ın geri alınmasından sonra Azerbaycan'a yönelik düşmanca tutumunu artıran İran'a karşı, Azerbaycan ilk kez İran içindeki Güney Azerbaycanlı Türklerden bahsetmeye başladı. 

25 Kasım 2022'de Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki ADA Üniversitesi'nde, "Orta Koridor Boyunca: Jeopolitik, güvenlik ve ekonomi" başlıklı uluslararası konferansta konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, "İran'ın üç cumhurbaşkanıyla çalıştım; (Muhammed) Hatemi, (Mahmud) Ahmedinejad ve (Hasan) Ruhani. Bunca yıldır, bugüne benzer bir durum ortaya çıkmadı. Azerbaycan'a yönelik kin ve tehdit dolu bir açıklama hiçbir zaman yapılmadı. İran, birkaç ay içinde sınırımızda iki askeri tatbikat yaptı. Bu nedenle İran sınırında onlardan korkmadığımızı göstermek için askeri tatbikatlar yapmak zorunda kaldık. Azerbaycan'ın laik yaşam tarzını ve İran'daki Azerbaycanlılar dahil, dünyadaki Azerbaycanlıları korumak için elimizden geleni yapacağız. Onlar bizim insanımızın bir parçası." dedi.

İran Şaşırtmıyor: Azerbaycan Operasyon Başlatınca Ermenistan ile Görüştüler

27 Ocak 2023'te İran'ın başkenti Tahran'da Azerbaycan Büyükelçiliği'ne düzenlenen saldırı bu gerginliğin zirvelerinden birisi oldu. 

Tahran'daki Azerbaycan Büyükelçiliğine Silahlı Saldırı

Saldırganın ateş etmesi sonucu Büyükelçiliğin Güvenlik Şefi şehit oldu. Saldırıya müdahale eden iki güvenlik personeli de yaralandı. 

Saldırıdan sonra Azerbaycan'ın Tahran Büyükelçiliği'nin faaliyeti askıya alındı, tüm personel ve aileleri Bakü'ye döndü.

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamalarda, Azerbaycan'ın Tahran Büyükelçiliğine düzenlenen terör saldırısı hatırlatılarak Azerbaycan vatandaşlarının zorunlu olmadıkça İran'ı ziyaret etmemeleri, ziyaret edenlerin ise çok dikkatli olması tavsiye edildi.

Azerbaycan aynı zamnada Irak'ta da İran'ın etki alanlarına nüfuz ediyor. Uzun zaman sonra Azerbaycan'ın Irak'taki diplomatik temsilcileri Türkmenlerle ilişki kurmaya başladı. Türkmenlerin Şii olmasını öne süren İran, mezhepçi politikasıyla Türkmenleri etki altına almaya çalışıyordu. Bir Türk devletinin Türkmenlere desteği İran'ın bu nüfuzunu kırmaya başladı.

Azerbaycan, Türkmen Dostu Diplomatını Bağdat Büyükelçisi Olarak Atadı

İsrail-Azerbaycan İlişkileri

Burada bir parantezi de İsrail-Azerbaycan ilişkilerine de açmak gerekiyor. Bir süredir Yahudi lobileri ile iyi ilişkiler geliştiren Azerbaycan, Karabağ Savaşı öncesinde ve sonrasında uluslararası arenada kendine destek bulmayı başardı. Nitekim Karabağ Savaşı'nda da Ermeniler İsrail'i Azerbaycan'a silah vermekle suçladı. 

İran'a karşı Azerbaycan'ı destekleyen İsrail'in, bu sayede İran topraklarında operasyon düzenleyebildiği iddia ediliyor. 

Azerbaycan ise bu ilişkilerin gelişmesi kapsamında, İsrail ile ikili ilişkilerin kurulduğu 1991 yılından bu yana ilk kez İsrail´de büyükelçilik açtı. Büyükelçiliğin açılma törenine Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov da katıldı.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Azerbaycan'ı Ziyaret Etti

İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, "İsrail'de Azerbaycan Büyükelçiliği’nin açılması, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendiğinin bir başka göstergesi. Azerbaycan Müslüman bir ülke ve stratejik konumu, aramızdaki ilişkiyi büyük önem ve potansiyel haline getiriyor" açıklamasında bulundu.

Son zamanlarda dış politikadaki tutumunu değiştirmeye başlayan Türkiye de arasının bozuk olduğu İsrail'le ilişkilerini Azerbaycan'ın arabuluculuğuyla gerçekleşiyor. 

Hamas Neden Şimdi Saldırdı? 

Bununla birlikte İsrail'in bu saldırılara hazırlıksız yakalanması da tartışma konusu oldu. İsrail'de Netanyahu hükümetinin yapmak istediği yargı reformu uzun süredir protestolara neden oluyor. Reform nedeniyle 27 Temmuz'da İsrail'de 260'ı pilot olmak üzere 830 ordu mensubu toplu istifa etti.

Geçen Mart ayında da yargı reformuna karşı çıkan Savunma Bakanı Yoav Galant'ın görevden alınması tartışmalara neden olmuş, Galant daha sonra görevine geri iade edilmişti. 

Nitekim Temmuz ayında da İsrail’in Tel Aviv kentinin emniyet müdürü Ami Eshed, hükümet karşıtı protestoculara karşı şiddet kullanması yönünde hükümetten baskı gördüğünü söyleyerek istifa etmişti.

Yolsuzluk nedeniyle yargılanan ve yargı reformuyla başını kurtarmaya çalışan Netanyahu, İsrail ordusu askeri istihbarat birimi AMAN tarafından son aylarda ortaya çıkan yeni ciddi güvenlik sonuçları konusunda birden fazla kez uyarıldı.

AMAN'ın gönderdiği son mektupta, yargı tasarısının kabul edilmesinden önce İsrail tarafından düşman olarak değerlendirilen İran ve Hizbullah'ın bölgedeki durumu ve toplumsal krizi tarihi bir fırsat olarak gördüğü vurgulandı.

İsrail Savunma Kuvvetleri olası bir savaşa hazır olduklarını belirtse de gelişmeler İsrail ordusunun uyumuna ve hazırlanma sürecine zarar verdi. Nitekim İsrail, Hamas'a karşı hala duruma hakim olabilmiş değil. Ordunun askeri İstihbarat Bölümü de İran ve Hizbullah'ın İsrail'deki yedek subay krizini yakından izlediğini ve bunu İsrail için tarihi bir zayıflık anı olarak gördüğünü belirtti. 

Hamas'ın saldırısı tam da bu iç çekişmelerin İsrail'i içten içe zayıflattığı bir dönemde gerçekleşti. Hamas, eline geçen bu fırsatı değerlendirerek düzenlediği terör saldırısıyla İsrail'e tarihinin en kötü gününü yaşattı. 

Türkiye'nin Tutumu

Tüm bu gelişmelere karşı Türkiye'nin resmi tutumu ise itidalli oldu. Daha önce İsrail'e karşı çeşitli defalar sert çıkışlar yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu kez taraflara itidal çağrısı yaptı. Erdoğan, Türkiye'nin konuya ilişkin tutumunu şu sözlerle ifade etti: 

"Türkiye olarak bu sabah İsrail'deki hadiseler ışığında tüm tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz."

Erdoğan, Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi Açılış Töreni'nde Konuştu

Daha sonra Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi açılış töreninde konuşan Erdoğan, “Orta Doğu tarihini bilenler şu gerçeği çok net bir şekilde görebiliyor. Bugün bölgemizdeki sorunların tamamının kökeninde, Filistin meselesi bulunuyor. Bu mesele hakkaniyete uygun bir şekilde çözülmedikçe, bölgemiz barışa hasret yaşamaya devam edecektir. Orta Doğu’ya kalıcı barışın gelebilmesi ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür” dedi. 1967 sınırları dahilinde iki devletli bir çözümün sorunu çözeceğini ifade eden Erdoğan şu ifadeleri kullandı: 

Osmanlı’nın bölgeden çekilmesiyle birlikte Müslümanların ve Hristiyanların Kudüs üzerindeki hakları, sayısız Birleşmiş Milletler kararına rağmen adım adım ihlal edilmiştir. Yüzyıllar boyunca bir barış ve esenlik yurdu olan Kudüs ne yazık ki gerilimin, işgalin, yıkımın ve gasbın sembolü hâline gelmiştir. Orta Doğu tarihini bilenler şu gerçeği çok net bir şekilde görebiliyor. Bugün bölgemizdeki sorunların tamamının kökeninde Filistin meselesi bulunuyor. Bu mesele hakkaniyete uygun bir şekilde çözülmedikçe bölgemiz barışa hasret yaşamaya devam edecektir. Orta Doğu’ya kalıcı barışın gelebilmesi, ancak Filistin-İsrail sorununun nihai bir çözüme kavuşturulmasıyla mümkündür.

1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz, başkenti (Doğu) Kudüs olan bir Filistin Devleti’nin hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır.

Türkiye olarak bu konudaki tepkimizi ve itirazımızı her fırsatta dile getirdik. Tüm dünyanın sustuğu dönemlerde biz hakkı, hakikati ve acı da olsa doğruyu söylemekten hiçbir zaman çekinmedik. Filistinli kardeşlerimizle daima dayanışma içinde olurken bölgede gerilimi tırmandıracak, daha fazla kan akmasına yol açacak sorunları daha da derinleştirecek her türlü adımdan imtina edilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Gazze halkının abluka sebebiyle çektikleri sıkıntıların hafifletilmesi için de ilgili kurumlarımız aracılığıyla her türlü gayreti gösterdik. Bugün de adil bir barışın kaybedeni olmaz düsturuyla hareket ediyoruz.

Özellikle masum çocukların, daha kundaktaki bebeklerin ölümü ve acı çekmesi hepimizin yüreğini yaralıyor. Ateşe körükle gitmenin başta her iki taraftaki siviller olmak üzere hiç kimseye bir faydası olmaz. Türkiye çatışmaların bir an önce durması, son hadiselerle birlikte iyice tırmanan gerilimin düşürülmesi için elinden geleni yapmaya hazırdır. Sükûnetin tekrar tesis edilmesi için başlattığımız diplomatik çabaları yoğunlaştırarak devam ettirmekte kararlıyız. Bölgede söz sahibi tüm aktörleri de barışa samimiyetle katkı vermeye davet ediyoruz.”

Erdoğan'ın bu açıklamaları, Türkiye'nin geçmişteki dış politikasının değişimine de işaret ediyor. Sert çıkışlar yerine itidal ve arabuluculuk teklifi, Türkiye'nin dış politikada bir "hakem" rolü üstlenme çabasının izlerini gösteriyor. 

Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafya giderek kaynıyor. Türkiye ise ne yazık ki milyonlarca kontrolsüz göçmen ve mücadele ettiği sayısız terör örgütü ile adeta bir saatli bombanın üzerinde oturuyor. 

Semir Yapıcı