Bir insanı nasıl tanıyabiliriz? Bir insanın başkaları tarafından sevilip sevilmediğini nasıl ölçebiliriz? Peki bahsettiğimiz bu insan ünlüyse bir hükümdar, balet, youtuber, şair, yazar ya da ressam hiç fark etmez, toplumdaki karşılığını nasıl değerlendirebiliriz? 2023’ten bakarak bu soruya cevap vermek oldukça basit. Görünürlüğün, görselliğin, kendini ifade edebilmenin, öfkeyi ve sevgiyi anlatabilmenin bu kadar çok yöntemi varken en azından bazı somut araçlara sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Halâskâr Gazi Mustafa Kemal Paşa hakkında bile elimizdeki binlerce belge, resim, hatırat ve söyleve rağmen o kadar çok şey uydurulabiliyor ki daha yüz yıl öncesinde yaşamış ve aramızda dolamış olan devlet kurucumuzu bile objektif şekilde değerlendiremiyoruz. Ben TamgaTürk okurlarını tarihin tozlu derinliklerine götürmek istiyorum. II. Mehmet, Türk tarihinin en önemli simalarından biri olarak zikredilmektedir. Günümüzde Müslümanların çoğunlukta olduğu memleketlerde ve Türk dünyasında kiminle sohbet edersek edelim II. Mehmet’i sevmeyen birini bulabilmek mümkün olamayabilir. Benim nefret ettiğim ve kalıplaşmış bir slogan siyasetten tutun da kültür ve sanat faaliyetlerine değin sirayet etmiş vaziyette: “sağcısıyla solcusuyla, Alevisiyle Sünnisiyle, Ardahan’dan Edirne’ye değin…”. Bu slogan, Türkiye’deki herhangi bir mevzu hakkında toplumun fikir birliğine vardığını ya da insanların farklı düşünmediğini anlatabilmek için kullanılır. II. Mehmet de aynı şekilde toplumumuzda neredeyse herkesin sevdiği bir hükümdardır. Peki kendi dönemi için ne söylenebilir? II. Mehmet, Osmanlı tebaası tarafından sevilen bir padişah mıydı? Kendi adıma bu konuda derin bir şüpheye sahibim.
II. Mehmet’in tebaası tarafından neden sevilmediğini düşünüyorum? II. Mehmet denilince genelde hepimizin aklında mutlak otorite sahibi ve itiraz edilmesi mümkün olmayan bir hükümdar imgesi canlanır. Tüm kullarının hayatı, II. Mehmet’in iki dudağının arasındadır. Tüm padişahlar arasında, en yetenekli mareşal olmasa bile, askeri, siyasi, diplomatik ve idari faaliyetleriyle müstesna bir yere sahiptir. II. Mehmet hakkındaki bu tarz güzellemeleri uzatmak ve eksiksiz bir liste oluşturmak için çok çaba harcamama gerek yok. Ancak unutmamak gerekir ki her iktidar aynı zamanda kendi muhalefetini yaratır. Bu muhalefet kimi zaman cılızdır ve belki bir yaprağı bile yerinden kımıldatamayabilir. Kimi zaman ise muhalefet o kadar güçlü bir hale gelir ki meşru ya da meşru olmayan yollarla iktidarı değişmeye, dönüşmeye ve hatta yıkılmaya zorlayabilir. II. Mehmet’in idari, siyasi, iktisadi, askeri ve diplomatik hamleleri, farklı hiziplerin toplumsal çıkarlarını zedelemişti. Bana göre II. Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan tüm toplumsal grupların çıkarlarını öyle ya da böyle zedelemeyi başarmış ender sultanlardan biridir. Konya-Karaman’daki Türkmenler ve Hristiyanlar, Mora’da mukim Yunanlar, gaziler, dervişler, uyguladığı para ve vergi politikası yüzünden sıradan halk, yeniçeriler, kısmen ulema vs. bu listeyi uzatmak mümkündür. Ben bu bölümde, II. Mehmet’in özellikle Konya, Karaman ve Akşehir bölgesindeki bazı faaliyetlerine değinmek istiyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki II. Mehmet dönemine ait elimizdeki kaynaklar son derece sınırlıdır. Sonraki hükümdarlarla, bilhassa I. Selim (Yavuz Sultan Selim) ve I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) ile kıyaslandığı vakit, hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz padişah II. Mehmet’tir. Zaten Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde elle tutulur bir tarih yazıcılığından bahsedebilmek de mümkün değil. II. Murat döneminde teşvik edilmeye başlanan tarih yazımı, II. Mehmet’in saltanatı esnasında kurumsallaşmanın hızlanmasıyla birlikte, ilk nüvelerini vermeye başlamıştır. Yani II. Mehmet’in hükümdarlık yılları, aynı zamanda Türkçe tarih yazıcılığının gelişmeye başladığı ilk döneme tekabül eder. II. Mehmet’in maiyetinde bulunan ya da dönemin şahitleri arasında yer alan Tursun Beğ, Kritovulos, Nişancı Mehmet Paşa ve Neşri gibi yazarlar, birçok mevzuyu II. Mehmet’in yani doğal olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun penceresinden kaleme almışlardır. Özellikle Anadolu beylikleri söz konusu olduğu vakit, II. Mehmet’i ve Osmanlı egemenliğini nasıl değerlendirdikleri konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz. Mesela mahlası Şikârî olarak bilinen bir müverrih vardır ki kaleme aldığı Karamanoğulları Tarihi oldukça kıymetli bir eserdir. Bu kıymet Osmanlı geleneğinin dışında üretilmiş, bu dönemi kapsayan tarih eserlerinin azlığı göz önünde bulundurulduğunda daha da artar.1
Fotoğraf-1: II. Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra Ortodoks patrikliğine atadığı Gennadios’a beratını verirken.
Öncelikle II. Mehmet’in sık sık başvurduğu bir yöntemle başlamak istiyorum: Sürgünler. Anadolu’daki isyankâr Türkmen ve Tatar boylarının Rumeli’ye sürülmesi ya da Rumeli’de sürekli başkaldıran bazı toplulukların Anadolu’ya zorla gönderilmesi, II. Mehmet’in selefleri tarafından da uygulanmıştır. II. Mehmet’i bu noktada seleflerinden ayıran husus, İstanbul’un fethini müteakiben İstanbul’un yeniden şenlendirilmesi adına bu yöntemi çok sık ve acımasızca kullanmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca II. Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğu tarafından boyun eğdirilemeyen Konya- Karaman Türkmenlerine karşı çok sistematik bir şekilde uygulanmıştır. Konya- Karaman Türklerinin kaderini paylaşan birçok toplumsal grup daha vardır. Konya- Karaman Hristiyanları, Mora ve Makedonya’da mukim Yahudiler ve Ortodokslar, Anadolu’daki diğer Türkmenler II. Mehmet’in sistematik sürgünlerine kurban gitmiş başlıca unsurlardır. Öncelikle Konya- Karaman Türkmenleri ile başlamak istiyorum. Karamanoğulları ile Osmanoğulları arasında nereden iki yüz yıl boyunca süregiden mücadele, Konya ve Karaman yöresini yangın yerine çevirmiştir. Bu mücadelenin politik, askeri ve iktisadi nedenlerini ele almak veya meşruiyet zemininde incelemek, benim yazımın maksadını ve çerçevesini aşar. Karamanoğulları, Osmanoğulları’nın egemenliğine o kadar karşıdır ki II. Mehmet, İstanbul’u kuşatmadan hemen önce, Karamanoğulları’na yönelik bir sefer tertip etmek zorunda kalmıştır. İstanbul’u almaktan başka bir düşüncesi olmayan II. Mehmet’in yerine koyun kendinizi ve tahayyül edin. Kuşatma için hazırlanmanız gerekirken ordunuzla birlikte Konya’ya yola çıkmak durumunda kalıyorsunuz. 1451 yazında Anadolu’ya geçen II. Mehmet, Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından başlatılan ayaklanmayı bastırmış ve bir barış anlaşması imzalamıştır. Söz konusu barış anlaşması, Karamanoğulları lehine ılımlı bir muahede olduğunu diyebilirim. Karamanoğulları ve bölge ahalisiyle hesaplaşmayı sonraya bırakan II. Mehmet, İstanbul’un fethine odaklanmıştır.
Fotoğraf-2: Fatih Sultan Mehmet (Minyatür: Kıyafetül’l- İnsâniyye fî Şemâili’l- Osmâniyye
Osmanoğulları’nın başarılarını kaleme alan birçok vakanüvis, Karamanoğulları’nı ve Konya-Karaman Türkmenlerini fitnenin başı olarak görmektedir. Kabul etmek gerekir ki tarih muzafferler tarafından yazılır. Vakanüvislerin bu çıkarımı aslında tek taraflı bir değerlendirmedir. Peki II. Mehmet’in Karaman Seferleri hakkında sahip olduğumuz bilgilerden hangi sonuçlara varabiliriz? II. Mehmet 1468 ve 1474 olmak üzere Karaman-Konya tarafına çok ciddi iki hücumda bulunmuştur. Zannetmeyin ki Konya-Karaman’da yaşayan Türkmenler, II. Mehmet’in egemenliğini seve seve kabullenmişlerdir. Ünlü müverrih Âşıkpaşazâde tarafından yazılan satırlar, Türkmenleri sindirebilmek için sürgün, tecavüz ve katliamın bir arada kullanıldığını göstermektedir. Boyun eğdirmek için şiddetin araçsallaştırılması insanlık tarihi kadar eski bir yöntemdir. II. Mehmet, şiddeti ve zor kullanımını birer araç olarak kullanmış ve Türkmenlere boyun eğdirmek istemiştir. Gerek Şikari gerekse Hadidi'deki kayıtlara göre Osmanlılar, belirlenen toplanma yerlerinden sürgünleri, devşirilen Hristiyan çocuklarının İstanbul'a getirilmesine benzer bir şekilde sürüler yani kafileler halinde ve hem kaçmalarını önlemek hem de kontrolü sağlayabilmek amacıyla "yaya" olarak naklettiler. 2
Bir türkünün ağzından dinlemek ister misiniz bölge halkının ne kadar acı çektiğini? Muslu ismindeki şairimiz Konya-Karaman’daki kıyameti şöyle anlatır:3
“Acep iller hep böyle mi bozulur
Kara yazı böyle mi yazılır
Kişi sağken mezarı mı kazılır
Aman Paşa sürme elden say bizi
…
Yeşil bayrak Karaman’dan söküldü
Çoluk çocuk sokaklara döküldü
Kale yandı, ahalisi sürüldü
Ahmet Paşa sürme elden say bizi…”
Karaman sürgünlerinin neler hissettiğini kestirebilmek mümkün değildir. Ben bir Antakyalı olarak yaklaşık on dokuz yıldır Ankara’da yaşıyorum. Ancak benim vatanım hiçbir zaman Ankara olmamış. Depremden sonra yaşadığımız çaresizlik hissi, sevdiklerimize neler olduğunu bilemeyecek ve belki de hiçbir zaman öğrenemeyecek olma ihtimalimiz, çocukluğumuzun ve en güzel anılarımızın geçtiği tüm sokakların, evlerin, parkların ve mekanların bir anda yok olması vs. düşünüldüğü vakit belki bir Karamanlı’nın neler hissettiğini tahmin edebilirim. Ama hiçbir zaman tam olarak anlayamam. Şöyle bir manzara çizmeye çalışalım: Bir anda Anadolu’daki en güçlü askeri birlikler Konya ve Karaman havalisine geliyor. Sizi, eşinizi ve çocuklarınızı diğer tüm aile efradından, dostlarınızdan, mahalledeki komşularınızdan ve hemşerilerinizden ayırıyorlar. Size diyorlar ki “Erzak ve çok ağır olmayan bir bohça alın. İstanbul’a götürüleceksiniz.” İstanbul nedir? İstanbul nerededir? Belki de ömrü boyunca kendi köyünden ya da mahallesinden çıkmamış bir aile için İstanbul kendilerini yutacak bir ejderdir. Evinizi bir daha görmemek üzere terk etmez ve emre direnirseniz belki de çocuklarınızı sizden alacaklar ve sizi katledecekler. Çünkü bu sistematik uygulama adı üzerinde yani:sürgün. Gönüllülük esaslı bir yer değiştirme değil. Anadolu bozkırını geçerken belki çocuklarınızdan biri açlık veya susuzluğa bağlı olarak ya da yorgunluktan bu diyarı terk edecek. Annenizi, babanızı, kardeşlerini ve yeğenlerinizi bir daha asla göremeyeceğinizi düşünürken o yol sizin için bitmek bilmeyecek. Nasıl bir azap ve ıstırap içerisinde adım atmak zorunda kaldığınızı Allah’tan başkasına göstermek istemeyeceksiniz.
Fotoğraf-3: İstanbul evleri, sokağı ve sakinleri
İstanbul’a geldiğinizde ise bambaşka bir hayat sizi bekliyor olacak. Aslında bir birey ve kul olarak ne kadar küçük bir dünyadan İstanbul’a geldiğinizi anlayacaksınız. Etrafta dilini anlamadığınız, kıyafetlerini yadırgadığınız, adını ve sanını bilmediğiniz onlarca farklı milletten insanlar göreceksiniz. Size belki de yarı metruk bir bina gösterecekler ve bu binaya “yuvam” demenizi isteyecekler. O zamana değin size yapılmış tek bir iyilik olacak: yeni yuvanız karşılığında herhangi bir ödeme yapmanıza gerek olmadığı ve mülkün sizin olduğu söyleniyor. Sizin için hiçbir anlamı olmayan bu binayı bir “yuva” yapmaya çalışırken II. Mehmet’in veya vezirlerinden birinin emriyle birdenbire içinde yaşadığınız evin “mukataa” olduğu ilan ediliyor. Yani eviniz için kira ödemeniz gerektiği, aslında “mülkün önce Allah’a sonra ise padişaha” ait olduğu gerçeği ile yüzleşiyorsunuz. Gelin isterseniz gerisini Âşıkpaşazâde’den dinleyelim “Ve andan sonra halayıka virdükleri evlere mukâta’a vaz’ itdiler. Bu nesne halka güç geldi eyitdiler kim bizi latîf emlaklerümüzden sürdünüz getürdünüz bu küffarların evlerine kiri vermek içün mi getürdünüz didiler. Ve bazı dahı avratın oglanın bıragup kodu kaçdı gitti” 4 İstanbul’a sürülen birçok Karamanlı, kentten kaçmış ve geri dönmeye çalışmıştır. II. Mehmet, İstanbul’u şenlendirmek adına yanlış bir yöntem tatbik edildiğini anladığı için yeni tedbirler almak zorunda kalmıştır. İstanbul’dan ayrılan ahali geri getirilmiş, mukataa yani kira kaldırılmış ve kendilerine yeni mülkler verilip vergiden bir süreliğine muaf tutulmuşlardır. 5
Karaman, Konya ve Aksaray’dan sürülerek zorla İstanbul’a yerleştirilmek ne Türklerin ne Ortodoksların ne de Ermenilerin inisiyatifinde bulunan bir durum değildi. Eğitim, iş, tayin, atama, yeni bir ülkeye hukuki yollarla yerleşme vb. modern zamanlardaki yer değiştirme hareketlerinden hiçbirisi ile mukayese edilemeyeceği ortadadır. Peki ortalama bir Karaman Türkü bu konuda ne hissetmiş olabilir? Her ne kadar Şikârî’nin kim olduğu bilinmese de eser boyunca Osmanlı egemenliğinin gayrimeşruluğu vurgulanmıştır. Baba Yûsuf adıyla da bilinen ve Aksaray’da Bayramiyye tarikatının öncüsü olduğu kabul edilen Yusuf Hakîkî, Hakîkînâme isimli eserinde şu beyitlere yer vermiştir:6
“Halkı zulm ile tarumâr iden
Anlar oldu zehî cihanbânlık
Karamanlığını komaz Karaman
Gitmiş olaki İbn-i Osmanlık
Gazilik garete mübeddel oldu…”
Baba Yusuf, Osmanoğullarının gaza ile yağma arasında bir fark görmediği vurgulamıştır. Baba Yusuf’a göre Osmanlı İmparatorluğu, hükümranlık ile zorbalığı da birbirine karıştırmıştır. Şikari, Karaman’da yaşanan zulmü şu sözlerle okuyucuya anlatmayı tercih etmiştir: “…Kökezoğlu, bu zulmü görü bağlayı ağlayı Bulgar Dağı’na çıkub şehre olan zulmü hikayetidüb, Karamanoğlu, Beyleri ile şöyle ağlaştılar ki cihan feryad ile doldu…”7 Hadi diyelim ki Şikârî, Karamanoğulları’nın perspektifinden bakan bir ideolog olarak bu satırları kaleme almıştır peki II. Mehmet dönemindeki bazı faaliyetleri son derece keskin bir şekilde eleştiren Âşıkpaşazâde’ye ne demeli? II. Mehmet’i doğrudan eleştiremeyen Âşıkpaşazâde, Sultan’ın ünlü veziri Rum Mehmet Paşa’yı Karaman’da yaşanan tüm acıların müsebbibi olarak tahayyül eder. Âşıkpaşazâde der ki “ …Rum Mehmed yörüdi Lârende’ye vardı mescidlerin ve medreselerin yakıb yıkdı, atası evi gibi harâb eyledi ve şehrin avratını ve oğlanını soydurdı üryan itdürdi….” 8
Fotoğraf-4: Baba Yusuf’un ziyaretgahı.
II. Mehmet, Karaman’da bu mezalim karşısında veziriazam Rum Mehmet Paşa’yı azletmiş olabilir mi? II. Mehmet’in Rum Mehmet Paşa’yı makamından azletmesinin asıl sebebi, Mehmet Paşa’nın Karaman Seferi esnasında Türkmen beylerinden biri olan Uyuz Bey tarafından mağlup edilmesi ve Osmanlı birliklerinin Konya ve Karaman’da ele geçirdiği tüm mala Türkmenler tarafından el konulmasıdır. Yahu ayağına giyecek çarık bulamayan Türkmen kimdir ki II. Mehmet gibi bir cihan padişahının görkemli ordusunu mağlup edebilsin? Belki bu soruyu II. Mehmet defalarca kendisine sordu ve verebileceği makul bir cevabı yoktu. II. Mehmet gibi gururlu bir hükümdarın ayağında çarık ve sırtında urba olmayan (ironi içermektedir) Türkmenler tarafından yenilgiye uğratılması ihtimal dahilinde bile olmamalıydı. Yani Rum Mehmet Paşa’nın Karaman’daki faaliyetlerinden ziyade II. Mehmet’in namına şüphe düşürecek bir yenilgi alması sonunu hazırlamıştı. Bu yorum, tamamen kişisel bir değerlendirmedir. Ancak Karaman ve Konya’da bölge halkına uygulanan şiddet ve baskı, II. Mehmet tarafından zımnen de olsa benimsenmiştir.
Yazımı bitirmeden önce Konya-Karaman’da yaşayan Hristiyanlardan da bahsetmek istiyorum. Bölgeden İstanbul’a zorla göç ettirilenler sadece Türkmenler değildir. II. Mehmet, özellikle farklı üretim dallarında uzmanlaşmış veya ticaretle meşgul olan Hristiyanları da İstanbul’a sürmüştür. 1477 senesi itibariyle, İstanbul’a sürülen Karamanlı Rum ve Ermeniler, İstanbul’daki Hristiyan nüfusun içerisinde ise yüzde 9'Iuk bir paya sahiptir.9 Hristiyanların da bu sürgünden çok memnun olduklarını sanmıyorum. İstanbul’a sürülen Karamanlı Ermenilerin içerisinde yer alan Mardiros, İstanbul’a sürülen bazı Ermenilerin II. Mehmet tarafından patrikliğe atanmak istediğini ancak Sultan’ın bu talebinin reddedildiğini belirtir.10 II. Mehmet’in tarihi şahsiyeti hakkında kaleme alınan neredeyse çoğu romanda, II. Mehmet adeta hoşgörü, adalet, yardımseverlik, merhamet ve fedakârlığın timsali olarak addedilmiştir.11 Oysa II. Mehmet, Şikârî, Muslu veya Yusuf Baba gibi kimilerince “kifayetsiz muhteris” bir hükümdar olarak görülmektedir. Nitekim Sultan’ın Mora’yı ele geçirmek için kullandığı teknikleri belki başka bir yazıda kaleme almak nasip olur. Ancak ilk yazıda özellikle Konya ve Karaman’da yaşananları farklı kaynaklardan aksettirmek istedim. Kendinizi bir an için 550 yıl önce Konya’dan İstanbul’a zorla sürgüne gönderilen bir ailenin yerine koyun ve şu soruya cevap vermeye çabalayın: Yuvanızı terk etmek zorunda bırakılsaydınız neler hissederdiniz? Belki de II. Mehmet’in kendi tebaası tarafından gerçekten sevilip sevilmediğini bu perspektiften daha kolay biçimde değerlendirebilirsiniz.
Fotoğraf-5: Tüm ömrünü Osmanoğulları’na karşı mücadele ederek geçiren Karamanoğlu İbrahim Bey’in defnedildiği türbe.
Son olarak ben II. Mehmet’in gerçekten tarihi yönlendiren mümtaz şahsiyetlerden biri olduğunu düşünüyorum. Kendi adıma II. Mehmet’in bir imparatorluk kurucusu olarak kendi tasavvurundaki devlet teşekkülünü hayata geçirinceye kadar her türlü eylemi mübah gördüğüne inanıyorum. Kendi selefleri ve ardıllarıyla kıyaslandığı vakit, hemen her türlü düşünceye açık bir hükümdar ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Elbette bu düşünceler II. Mehmet’in hedeflerine ve kendi eliyle şekillendirdiği imparator imgesine uyduğu ölçüde makbuldü. II. Mehmet, sadece İstanbul’un efendisi ya da Roma’nın imparatoru değildir. Aynı zamanda Türklerin hakanıdır. Peki bu Türkler kimlerdir? Bu Türklerin bir kısmı, II. Mehmet’in egemenlik iddialarına meydan okumuş bir hanedanı destekleyen ya da o hanedanın tebaası olan Karaman veya Konya’nın mukim halkıdır. II. Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nun genelinde yaşayan Hristiyanların tamamen barış ve hoşgörü içerisinde yaşamasını temin edebilmiş midir? O zaman Karaman ve Konya’dan İstanbul’a sürülen Rumlar ve Ermeniler için ne demek lazım? Yukarıda biraz da edebi bir dille anlatmaya çabaladığım hadiselerin hepsi, bu Türkmenlerin ehlileştirilmesi ve II. Mehmet’in Anadolu’daki hakimiyetinin mutlak hale gelmesi için yaşanmıştır. Tarihte saf iyiden ya da katıksız kötüden bahsedilmek imkân dahilinde değildir. Bu yüzden II. Mehmet’in kendi tebaası nezdindeki yerini değerlendirirken birçok değişkeni aynı anda değerlendirmek lazımdır.
Kaynakça
Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osman, nşr. K. Yavuz- Y. Saraç, İstanbul 2003.
Feridun Nafiz Uzluk, “Karamanoğulları Hakkında İki Ağıt”, Belleten, 1962, C. 10, s. 67-99.
Hakan Değirmenci, Türk Romanında Fetih ve Fatih, 1. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2021.
Hasan Basri Karadeniz, “Karaman Sürgünleri (1467-1474), Belleten, 2015, C. 79, S. 284, s. 73-104.
Hrand D. Andreasyan, “XIV. ve XV. Yüzyıl Türk Tarihine Ait Ufak Kronolojiler ve Kolofonlar”, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı 3 (Ekim 1972), İstanbul, 1973, s. 83-148.
Sara Nur Yıldız, Şikârî, TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sikari (20/09/2023).
Şikârî, Karamannâme, Metin Sözen, Necdet Sakaoğlu (haz.), Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi, İstanbul, 2005.
Yahya Başkan, “Fatih Sultan Mehmed Döneminde Karaman Bölgesinden İstanbul’a Nakledilen Nüfus”, Tarih Dergisi, Sayı 55 (2012 / 1), İstanbul 2013, s. 107-134.
1. Sara Nur Yıldız, Şikârî, TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sikari (20/09/2023).
2. Hasan Basri Karadeniz, “Karaman Sürgünleri (1467-1474), Belleten, 2015, C. 79, S. 284, s. 84.
3. Feridun Nafiz Uzluk, “Karamanoğulları Hakkında İki Ağıt”, Belleten, 1962, C. 10, s. 79-80.
4. Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osman, nşr. K. Yavuz- Y. Saraç, İstanbul 2003, s. 488.
5. Yahya Başkan, “ Fatih Sultan Mehmed Döneminde Karaman Bölgesinden İstanbul’a Nakledilen Nüfus”, Tarih Dergisi, Sayı 55 (2012 / 1), İstanbul 2013, s. 125.
6. Yahya Başkan, “ Fatih Sultan Mehmed Döneminde Karaman Bölgesinden İstanbul’a Nakledilen Nüfus”, Tarih Dergisi, Sayı 55 (2012 / 1), İstanbul 2013, s. 117-118.
7. Şikârî, Karamannâme, Metin Sözen, Necdet Sakaoğlu (haz.), Karaman Valiliği-Karaman Belediyesi, İstanbul, 2005, s. 238.
8. Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Al-i Osman, nşr. K. Yavuz- Y. Saraç, İstanbul 2003, s. 255-259.
9. Hasan Basri Karadeniz, “Karaman Sürgünleri (1467-1474), Belleten, 2015, C. 79, S. 284, s. 90.
10. Hrand D. Andreasyan, “XIV. ve XV. Yüzyıl Türk Tarihine Ait Ufak Kronolojiler ve Kolofonlar”, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı 3 (Ekim 1972), İstanbul, 1973, s. 148.
11. Hakan Değirmenci, Türk Romanında Fetih ve Fatih, 1. Baskı, Akçağ Yayınları, Ankara, 2021, s. 169-183.
Karamanogullarinin kaderini kazan tataristandaki sumbikeye benzetdim , dunyamiz da ilk sultan ilk guc .kazan hanliginin tahtina oturan Turk kadin ,icerden kendi dincileri teslim etdiler ,Karamanliyi da icerden kendi akrabalari atcekenler ,tartanlar yiktilar ,tabiki ruslar la osmanli ayni degil ama osmanli da Karamanlinin dedigi gibi osman cadirina hurefeleri (sanirim orhanin esini soylemek isdediler :) doldurunca yabancilasdi bize ,ben yasanmis tarihimize ne sekilde sonuclanmis olursa olsun ,beylikler zamaninda gucluler kazaniyordu agit yakdik yakalim ve tarihimizi dogru yazalim ,ama dusmanlik asla beslememek lazim, demekki biz guclu degilmisiz tarih baskalarini one cikardi ,benim dedelerim nerdeyse iki asir kacmislar saklanmislar ,inanilmaz dram korku , cogu surgun cogu idam ,cocuklarn cogu saraya , cogumuz da bugune gelmis ,
gavurun tolu derdik , cocukken . tol bizim orta asyadaki en kucuk cadira benzeyen amerikan filmelerinde gordugumuz kizildereli cadirinin aynisiydi ,cocukken yok oldu, o tolu arasdirdikca dram cikdi ,arasdirdikca koklerim cikdi , inat cikdi, Turkce cikdi ,Karamanoglu cikdi Kabakci mustafa ve candarliogullari cikdi ,hiic kusura bakma 50 yildir yurt disinda yasiyorum bozuk turkcemler aglayarak yaziyorum , cunki yazinizi okuyunca kendimi tutamadim ,ben karamanin salur koyunden kabakcilardanim .anadoluya ilk gelenlerden, 40 yildir kabakci soyumuz nerden gelir diye arasdirdim ,hala cozemedim ama bizim yedigimiz kabak olmadigini ogrendim cinin turkistan da kabak kalesi kabakci ve salur buldum , karaman da bizi nasil surduklerini nasil yok etdiklerini kastamanudaki candarliogullarina niye dusman olduklarini cozmeye basladim , bu en son yikilan iki beylik turkce dedi baska bisey demedi ,muslumandilar ama yahudi dediler?
Farklı bir bakış açısı olmuş. Göçmen biri olarak hiç bu gözden bakmamıştım. Bu tür yazılar ile eski yeni Türk Tarihi konusunda daha çok bilgilenmek güzel olur. Kaleminize sağlık