Büyüklerimizden eskiden çok duyduğumuz bir söz vardı: "Üslub-ı beyan, ayniyle insan".
O kadar çok kullanılırdı ki bu söz, resmen beynimize tüm doğruluğu ile işlemişti. "Bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır" ya da tam tersi "insan ne ise öyle konuşur" demektir. Bu gibi deyimler, bilimsel bir gerçeği yansıtır. Çünkü insanlar kelimelerle, cümlelerle düşünür. Konuşma, yazma bir düşüncenin sonucudur. Nasıl düşünüyorsanız öyle konuşursunuz. Siyasetin ve politikanın en iyi aracı "söz"dür. Bu nedenle de iyi siyasetçiler aynı zamanda kendini en iyi ifade edebilen ve en iyi söz edebilen kişilerdir.
Düşündüklerini iyi anlatabilen, kitleleri etkileyebilen ve duygularına tercüman olan kişiler siyasette genellikle başarılı olurlar. Tabii ki "genellikle" dememin de bir nedeni var. Her zaman hitabeti güçlü olan kişiler başarılı olamaz. Demek ki konuşmak siyasette gerekli fakat çok da yeterli olmayan bir şartmış. Merhum Alparslan Türkeş’in veya Bülent Ecevit’in üslubu kulaklarınızdan siliniyor mu? Onların üsluplarındaki o kibarlık ve bir o kadar da bilgi birikiminin hissedilmesi hangi birimizi mest etmedi ki?
Peki, şimdiki siyasi aktörleri izlerken ne hissediyorsunuz? O gereksiz bağırmalar, yükselmeler, akla ve hayale gelmeyecek aşağılamalar, hakaretler ne kadar da üzücü değil mi? Ben aslında her birisinin üsluplarında karakterlerini görüyorum. Bazı önemli siyasi aktörlerin "prompter"la veya yazılı metin olmadan yaptıkları konuşmalardaki gerginlik, kendine güvensizlik ve donanım eksikliği hemen ortaya çıkıyor.
Konuşmalar bir anda içerik ve üslup olarak vasatın bile altına iniyor. Kimisi çıkıyor "Yollar tuzlu, istersen tat" kimisi de "ananı da al git" açıklaması yapıyor. Kimisi "kelimeleri yanlış yazıp, konuşuyor" kimisi de "söylemek istediği kelimenin doğrusunu dahi bilmiyor".
Her geçen gün dozaj artarak devam ediyor ve Türk siyasetinden inciler dökülüyor. Fırsatı bulan belden aşağı vuruyor ve birçoğuna, yapmış oldukları demagoji siyaset gibi geliyor. Bunu yerel, genel, makam, mevki fark etmeksizin birçok yönetici hem de hiç çekinmeden yapıyor. Eleştiren veya kendi düşüncesine katılmayan herkesi ise hayatı, geleceği, işi veya aşı ile tehdit edebiliyor.
Günümüzde siyasetin geldiği nokta burası ve bu gidişat sadece siyaseti değil ülkemizi de ne yazık ki günden güne kötü bir duruma sürüklüyor. Kelimelerinizin, yazılarınızın sizi ve düşüncelerinizi yansıttığını asla unutmayın "üslub-ı beyan, ayniyle insan"..
O kadar çok kullanılırdı ki bu söz, resmen beynimize tüm doğruluğu ile işlemişti. "Bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır" ya da tam tersi "insan ne ise öyle konuşur" demektir. Bu gibi deyimler, bilimsel bir gerçeği yansıtır. Çünkü insanlar kelimelerle, cümlelerle düşünür. Konuşma, yazma bir düşüncenin sonucudur. Nasıl düşünüyorsanız öyle konuşursunuz. Siyasetin ve politikanın en iyi aracı "söz"dür. Bu nedenle de iyi siyasetçiler aynı zamanda kendini en iyi ifade edebilen ve en iyi söz edebilen kişilerdir.
Düşündüklerini iyi anlatabilen, kitleleri etkileyebilen ve duygularına tercüman olan kişiler siyasette genellikle başarılı olurlar. Tabii ki "genellikle" dememin de bir nedeni var. Her zaman hitabeti güçlü olan kişiler başarılı olamaz. Demek ki konuşmak siyasette gerekli fakat çok da yeterli olmayan bir şartmış. Merhum Alparslan Türkeş’in veya Bülent Ecevit’in üslubu kulaklarınızdan siliniyor mu? Onların üsluplarındaki o kibarlık ve bir o kadar da bilgi birikiminin hissedilmesi hangi birimizi mest etmedi ki?
Peki, şimdiki siyasi aktörleri izlerken ne hissediyorsunuz? O gereksiz bağırmalar, yükselmeler, akla ve hayale gelmeyecek aşağılamalar, hakaretler ne kadar da üzücü değil mi? Ben aslında her birisinin üsluplarında karakterlerini görüyorum. Bazı önemli siyasi aktörlerin "prompter"la veya yazılı metin olmadan yaptıkları konuşmalardaki gerginlik, kendine güvensizlik ve donanım eksikliği hemen ortaya çıkıyor.
Konuşmalar bir anda içerik ve üslup olarak vasatın bile altına iniyor. Kimisi çıkıyor "Yollar tuzlu, istersen tat" kimisi de "ananı da al git" açıklaması yapıyor. Kimisi "kelimeleri yanlış yazıp, konuşuyor" kimisi de "söylemek istediği kelimenin doğrusunu dahi bilmiyor".
Her geçen gün dozaj artarak devam ediyor ve Türk siyasetinden inciler dökülüyor. Fırsatı bulan belden aşağı vuruyor ve birçoğuna, yapmış oldukları demagoji siyaset gibi geliyor. Bunu yerel, genel, makam, mevki fark etmeksizin birçok yönetici hem de hiç çekinmeden yapıyor. Eleştiren veya kendi düşüncesine katılmayan herkesi ise hayatı, geleceği, işi veya aşı ile tehdit edebiliyor.
Günümüzde siyasetin geldiği nokta burası ve bu gidişat sadece siyaseti değil ülkemizi de ne yazık ki günden güne kötü bir duruma sürüklüyor. Kelimelerinizin, yazılarınızın sizi ve düşüncelerinizi yansıttığını asla unutmayın "üslub-ı beyan, ayniyle insan"..