Ülke gündemiyle ilgili yazılara başlarken genelde zor dönemden geçtiğimize dair girizgahlar görüyoruz, benim de bu minvalde yazı girişlerim olmuştur zaman zaman. Bu ülke siyasetinin ve toplumsal yaşantının ahvalinin, fikir yazılarımıza muhakkak yansıyan bir tecellisi elbette.
Savaşın, kanın, göz yaşının ve terin gölgesinde binbir emekle kurulmuş ve tarihte kendine önemli bir yer edinmiş kutlu cumhuriyetimizin içerisinde bulunduğu maddi, manevi ve zihinsel mengeneler, cumhuriyetimize gönülden bağlı herkesi rahatsız etmekte. Çözüm arayışları için birçok fikir ve çalışma yürütülmeye çalışılıyor. Geçtiğimiz haftalarda ilk kongresi gerçekleşen benim de kurucu üyelerinden olduğum Milliyetçi Kongre Derneği bunun değerli örneklerinden biri oldu. Güçlü bir katılımla, kendini doğru ve yerinde şekilde ifade eden milliyetçilerin varlığını, kongremiz vesilesiyle tekrar görmek, bu değerli yapının içerisinde bulunmak, derneğin kurucu üyelerinden olmak benim için bir gurur vesilesi. Gelecek zamanlarda ülkemiz ve Türk Dünyası'nın yarınlarına kazanımlar sağlayacak bir noktaya gelmek en büyük temennimiz...
Bununla beraber ülkemizin içerisinden geçtiği kaotik dönem artık çok açık bir şekilde ortada. Ülkemizi birçok yönden etkileyen ve etkileyecek olan kontrolsüz göç ve sığınmacı sorunu halihazırdaki yaşattığı tehlikelerin ve suçların dışında, geleceğe dair daha büyük ve önlem alınması gereken meseleler içeriyor.
Daha önce defaatle anlatıldığı gibi farklı topraklardan ve en çok da savaşların, iç çatışmaların olduğu topraklardan ülkemize gelen ve aidiyet hissi bulunmayan bu yığınların, mevcut ekonomimiz ve sosyal dokumuz içerisinde, dünyada gerçekleşen savaş ve çatışma ortamıyla beraber küresel terörizm ile ilişkilendirilebileceği, bu kalabalıklardan faydalanmak isteyen güç odakları olabileceği çok açık.
Bununla beraber kendi aralarındaki, sosyal yaşamın huzuruna dair tehlike içeren gettolaşmalarla, karıştıkları suçların bir kısmını, medya organları aracılığıyla okuyabilirken, sokaklarda yaşanan birçok tehlikenin yeteri kadar medyaya yansımadığını görüyoruz. Sığınmacı konusunda haber yapan Türk Milliyetçisi Gazeteciler halen tutuklu. Üstelik gözaltı ve tutuklanma süreçleri de oldukça can sıkıcı uygulamarla anılan bir dönem oldu. Mevcut ortamda sığınmacılar ve kontrolsüz göç konusundaki haberlerin oldukça az sayıda olması hiç şaşırtıcı değil elbette.
Bir başka meselemiz ise ekonomi, ekonomiden bahsederken sıklıkla ülke ekonomisi ve dış dünya ile ilişkiler ön plana çıksa da bizim en temel gerçekliğimiz vatandaşımızın sosyal hayatta başına gelenler ve hali hazırda içerisinde yaşadığı dünyadır.
İnsanların ve özellikle gençlerin ekonomik buhranların yarattığı ruhsal bozuklulardan ve yaşamsal sıkıntılardan ötürü gayrı ahlaki ve yasadışı tertiplere bulaşmaları ve hatta kimisinin kendi canına kıyması neredeyse kanıksanır bir hal aldı.
Geleceğe dair herhangi bir umut ışığının zihinlerinde yer bulamadığı gençlerin önemli bir bölümü yaşadıkları ruhsal geçişkenliklerle zor bir dönemecin içerisinde.
Aileler bu konuda yardımcı olamamalarının verdiği öfke ve çaresizlikle evlatlarıyla olan sorunları daha sert bir perdeden çözmeye çalışırken işlerin daha da kötü bir duruma ilerlemesine vesile olabiliyorlar.
Ailesinden uzaklaşan gençler, devletimizin de kendisine imkanlar sunamadığı gerçeği ie karşılaşınca, suç yapılarının içerisine girmeseler dahi sefer de gerici, cumhuriyet değerlerimizle savaş halinde tarikat yapılarına ve hatta gerici terör örgütlerine kadar geniş bir skalanın içerisine girerek benliklerini kaybedebiliyorlar.
Burada bir vurgu yapmak isterim;
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılında ülkemizde, Laik Demokratik kurucu değerlerimizi değil kendi yönetim biçimlerini isteyen ve değerlerimize sonuna kadar düşman karanlık, mürteci zihinler var. Kurdukları tarikat, şirket, bürokrası üçlemeleriyle kendi çıkar odaklarının önünü açarak, cumhuriyet yapısını zedelemek isteyen bu mürteci zihne karşı ne acıdır ki Cumhuriyet kendi savunma reflekslerini göstermekten uzak bir halde...
Coğrafyamızdaki karanlığı bir aydınlığa çeviren Türkiye Cumhuriyeti'yle, kendi ceplerini doldurdukları tüm çıkar ilişkileri hariçi istisnasız her konuda problemleri var, bunu açıktan yansıtıyorlar, bunun propagandasını yaparken ağızlarından salyalar saçarak insanlara, iftiralar ve hakaretlerde bulunuyorlar ancak ne mevcut hükümetin ne de iktidarın bu gericilere karşı eleştirilerini, karşı duruşlarını görmiyoruz ve hatta yeri geldiğinde onlarla beraber poz vermekten, iletişim halinde olmaktan da çekinmiyorlar.
Bir toplumu kabile benzeri yapılardan ayıran kurumları olduğu kadar o kurumlara aidiyet, inanç hisseden o kurumların fikirlerinin toplumsal olarak kabul görmesi için çalışan vatandaşlar, yurttaşlardır.
Biz toplum olarak kendi rotamızda bir sapma değil ama bir kırılma yaşadık, benliğimizi kazanmak ve mücadeleyi onurlu, haysiyetli, şerefli bir gelecek için, kurucu değerlerimizin ışığında sürdürmek, Türkiye Cumhuriyeti'nin özü olan bu tavrı, toplumumuzun tüm berrak zihinlerine yaymak zorundayız.
Bunun için değişimin gerçekleşmesini isteyen her yurttaş elini taşın altına koymalı, mevcut gidişata karşı ''elinden geldiği'' oranda binlerce yıllık kadim medeniyetimize yakışan cesur duruşu gerçekletirmelidir kanaatindeyim.
Kabul edelim artık büyük kalabalıklar kendilerini yalnız ve kimsesiz hissediyor...
Bizler, Türk Milliyetçileri olarak, tüm milletimize yalnız olmadıklarını, aksine birlikte yol yürümek için adım seslerini duymayı beklediğimizi anlatmakla mükellefiz.
Hep birlikte sürdüreceğimiz hem fikri hem de toplumda açık yansımalarını göreceğimiz yeni bir kalkınma tavrı Türkiye Cumhruiyeti ve Türk Dünyası'nın geleceğini belirleyecek ve bu en önde gelen meselelerimizden olmalıdır!
Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlarken, devletimizin ve milletimizin hak etttiği müreffeh günlere ulaşmamızı en içten hislerimle temenni ederim...
Çok yaşa Cumhuriyet!