Diktatörlük artık ele geçirilen – kazanılan bir mevzi değildir. Yeni müstebitler, seçimle iş başına gelir ve yavaş yavaş kendisini iktidara getiren yapısal -normatif tabanın altını oyar, onu şanlı yürüyüşlerin ufkuna mani bir kaya parçasına benzetir. Hesaplaşır ve itibarsızlaştırır. Bunu yaparken de şiddet son seçeneğidir ve şiddet enstürümanlarından itinayla kaçınır.
Onlar için artık yeni, kansız ve daha az zahmetli bir yol vardır: Ayartma. Ya da Gramsci’den müphem hegemonya... Zorla değil, ayartarak, kandırarak, halkı yanlış yönlendirerek ve bilerek gerçekleri çarpıtarak. Hatta bunu yaparken kanun dışı yöntemlere başvurmaktan çekinmeyerek. Böylece en anti demokratik uygulamalar bile demokrasinin tehlikeli ve hatta teveccüh edilmemesi gereken bir yüzü olarak karşımıza çıkar. Kamuoyu desteği için anayasa ve demokrasi feda edilir.
Yeni despotizmin/müstebitliğin yeni bir veçhesi de popülizmdir. Popülizm önceden, demokratik teammüllerin içerisinde, yine mahut sistemin cihazlarını kullanarak iktidara gelen ancak demokratik ve anayasal ilkeler yerine kendisini iktidarı tevcih eden kitlelerin duyarlı doğrultusunda hareket eden siyasileri ve partileri imlerdi. Şimdi ise popülizmin olur şartı demokrasi içerisinden filizlenir düsturu ortadan kalkmış görünüyor. Müstebitler popülist olamaz mı pek ala olabilir. Hem de sağ, sol, muhafazakar, milliyetçi, sosyalist olması sorun yaratmaksızın. Mesela Putin gibi, Senegal Devlet Başkanı gibi...
Türkiye’de, Türk milliyetçileri 2016 yılından bu yana akademisyenlerin yaygın kullanımıyla “dilemma” denilen bir çelişki yaşıyor. Kendisinin milliyetçi –yerli ve milli mi denilmeli yoksa- addeden bir iktidar ve tarihsel kökenleri bağlamında bu hususta iddialı küçük ortağı. Kendisinin bu ittifaktan soyutlayan birçok Türk Milliyetçisi, “milliyetçilik bu değil” türevi bayat ve etkisiz itirazlarımızı sürdürüyor. Türk milliyetçiliğine mesafeli yahut açıktan tavır alan insanlar ise mahut ideoloji budur deyu mukabele ediyorlar. Milliyetçiliğin kimilerine göre erik tehditkar, uzlaşmaz ve kavgacı bir portresi çiziliyor.
Dışarıda kalan, mevcut iktidarın uygulamalarına itiraz eden milliyetçiler ise, tam tersi bir intiba için kamuoyu savaşı veriyor. Karşıtları ve düzenle uzlaşan milliyetçiler ise “Terör ile mücadele ediliyor daha ne istiyorsunuz” diye mukabele ediyor. Türk Milliyetçiliğini, terörle mücadelenin kavramsal haritasına, milli güvenlik duvarının sert bariyerlerine tevil edenler belki de bahsedilen popülizm tuzağına düşüyorlar.
İtirazı olanlar ise esaslı ayakları yere basan ideolojiye yaslanan eleştirileri geliştiremiyor, nitelikliler ise nicelik krizi yaşıyor. Bunda ifade alanının darlığı da başat aktörlerden birisi halinde sorun yumağına bir kördüğüm daha atıyor.
Mevcut iktidara ve milliyetçiliğin muarrızlarına karşı esaslı eleştirilerin getirilmemesi, insanlara ne olduğumuzdan ziyade öyle düşündükleri gibi olmadığımızı anlatmaya çalışmak hem enerjimizi sömürüyor hem inancımızı köreltiyor.
Peki mevcut iktidara, anayasa ve demokrasiye yaslanarak muhalefet etmek neden sonu başından belli bir hezimeti müjdeliyor? Çünkü dayandığımız ilkeler ve kurumlar içi boşaltmış inandırıcılığını yitirmiş hâlde karşımızda arz-ı endam ediyorlar. Bu ise bizleri gündelik yaşamın soruları ile yeni ve inandırıcı söylemler inşa etmeye icbar ediyor.
Zafer Partisi'nin geçici sığınmacıların ülkelerine gönderilmeleri hususundaki ısrarı –haklı olarak– kamuoyunda görünen tek yüzü olarak görülüyor/gösteriliyor. Popülizm tuzağı belki de sadece sizin düştünüz değil, çekildiğiniz yer de olabilir kim bilir?
Türk tarihinin en büyük garabetlerinden çözüm süreci MHP’nin yelkenini rüzgârla doldurmuşken 2015 seçim sonuçları bize neyi anlatıyor?
MHP’den kopan en büyük parça olan İYİ Parti neden merkez sağ ve sol kadrolarla iş tutmayı yeğliyor ve giderek Doğru yollaşıyor. İşte tüm bunlar Türk Milliyetçiliğinin yasağı niteliksel krizden ve belki de niteliğe cevap bulacak grupların örgütsüzlüğünden meydana geliyor. Gövdesi, milliyetçiler kadar yer tutmayacak HDP’nin ana muhalefet partisine daha kolay nüfuz ve etki etmesi ne ile açıklanabilir
İYİ Parti de, Zafer Partisi de siyasetin kendilerini sürüklediği yola meylediyor ve haklı olarak orada tutunmaya çalışıyor. Ancak popülizm tuzağı bizler için de ufuktan kendisini gösteriyor.
Onlar için artık yeni, kansız ve daha az zahmetli bir yol vardır: Ayartma. Ya da Gramsci’den müphem hegemonya... Zorla değil, ayartarak, kandırarak, halkı yanlış yönlendirerek ve bilerek gerçekleri çarpıtarak. Hatta bunu yaparken kanun dışı yöntemlere başvurmaktan çekinmeyerek. Böylece en anti demokratik uygulamalar bile demokrasinin tehlikeli ve hatta teveccüh edilmemesi gereken bir yüzü olarak karşımıza çıkar. Kamuoyu desteği için anayasa ve demokrasi feda edilir.
Yeni despotizmin/müstebitliğin yeni bir veçhesi de popülizmdir. Popülizm önceden, demokratik teammüllerin içerisinde, yine mahut sistemin cihazlarını kullanarak iktidara gelen ancak demokratik ve anayasal ilkeler yerine kendisini iktidarı tevcih eden kitlelerin duyarlı doğrultusunda hareket eden siyasileri ve partileri imlerdi. Şimdi ise popülizmin olur şartı demokrasi içerisinden filizlenir düsturu ortadan kalkmış görünüyor. Müstebitler popülist olamaz mı pek ala olabilir. Hem de sağ, sol, muhafazakar, milliyetçi, sosyalist olması sorun yaratmaksızın. Mesela Putin gibi, Senegal Devlet Başkanı gibi...
Türkiye’de, Türk milliyetçileri 2016 yılından bu yana akademisyenlerin yaygın kullanımıyla “dilemma” denilen bir çelişki yaşıyor. Kendisinin milliyetçi –yerli ve milli mi denilmeli yoksa- addeden bir iktidar ve tarihsel kökenleri bağlamında bu hususta iddialı küçük ortağı. Kendisinin bu ittifaktan soyutlayan birçok Türk Milliyetçisi, “milliyetçilik bu değil” türevi bayat ve etkisiz itirazlarımızı sürdürüyor. Türk milliyetçiliğine mesafeli yahut açıktan tavır alan insanlar ise mahut ideoloji budur deyu mukabele ediyorlar. Milliyetçiliğin kimilerine göre erik tehditkar, uzlaşmaz ve kavgacı bir portresi çiziliyor.
Dışarıda kalan, mevcut iktidarın uygulamalarına itiraz eden milliyetçiler ise, tam tersi bir intiba için kamuoyu savaşı veriyor. Karşıtları ve düzenle uzlaşan milliyetçiler ise “Terör ile mücadele ediliyor daha ne istiyorsunuz” diye mukabele ediyor. Türk Milliyetçiliğini, terörle mücadelenin kavramsal haritasına, milli güvenlik duvarının sert bariyerlerine tevil edenler belki de bahsedilen popülizm tuzağına düşüyorlar.
İtirazı olanlar ise esaslı ayakları yere basan ideolojiye yaslanan eleştirileri geliştiremiyor, nitelikliler ise nicelik krizi yaşıyor. Bunda ifade alanının darlığı da başat aktörlerden birisi halinde sorun yumağına bir kördüğüm daha atıyor.
Mevcut iktidara ve milliyetçiliğin muarrızlarına karşı esaslı eleştirilerin getirilmemesi, insanlara ne olduğumuzdan ziyade öyle düşündükleri gibi olmadığımızı anlatmaya çalışmak hem enerjimizi sömürüyor hem inancımızı köreltiyor.
Peki mevcut iktidara, anayasa ve demokrasiye yaslanarak muhalefet etmek neden sonu başından belli bir hezimeti müjdeliyor? Çünkü dayandığımız ilkeler ve kurumlar içi boşaltmış inandırıcılığını yitirmiş hâlde karşımızda arz-ı endam ediyorlar. Bu ise bizleri gündelik yaşamın soruları ile yeni ve inandırıcı söylemler inşa etmeye icbar ediyor.
Zafer Partisi'nin geçici sığınmacıların ülkelerine gönderilmeleri hususundaki ısrarı –haklı olarak– kamuoyunda görünen tek yüzü olarak görülüyor/gösteriliyor. Popülizm tuzağı belki de sadece sizin düştünüz değil, çekildiğiniz yer de olabilir kim bilir?
Türk tarihinin en büyük garabetlerinden çözüm süreci MHP’nin yelkenini rüzgârla doldurmuşken 2015 seçim sonuçları bize neyi anlatıyor?
MHP’den kopan en büyük parça olan İYİ Parti neden merkez sağ ve sol kadrolarla iş tutmayı yeğliyor ve giderek Doğru yollaşıyor. İşte tüm bunlar Türk Milliyetçiliğinin yasağı niteliksel krizden ve belki de niteliğe cevap bulacak grupların örgütsüzlüğünden meydana geliyor. Gövdesi, milliyetçiler kadar yer tutmayacak HDP’nin ana muhalefet partisine daha kolay nüfuz ve etki etmesi ne ile açıklanabilir
İYİ Parti de, Zafer Partisi de siyasetin kendilerini sürüklediği yola meylediyor ve haklı olarak orada tutunmaya çalışıyor. Ancak popülizm tuzağı bizler için de ufuktan kendisini gösteriyor.