1048 Pasinler ve 1071 Malagirt. Tarih anlatımızda Anadolu'yu keşfettiğimiz ve kapılarını açtığımız iki büyük Türk zaferi olarak yer alır. Doğudan gelen Selçuk Türklerinin Anadolu'yu Roma'dan bir dizi savaşla fethetmesi olarak anlatılan tarih gerçek dışıdır. Türkler, Roma topraklarını '1048 Pasinler Keşfi'nden asırlar önce tanımış ve '1071 Malazgirt Kapı Açılışı'ndan çok daha önce Roma topraklarına yerleşmişlerdi. Roma'nın doğu sınırındaki yaylalardan girerek Roma kırsalında konan göçen Türkler ile Roma yerleşikleri arasındaki ilişki 1048'den asırlar önce başladığı kuvvetle tahmin edilmektedir.
Doğudan gelen istilacı Türklerin Roma'yı fethetmediğini, Roma kırsalında asırlardır yaşamaya başlamasının belki de en canlı kanıtı Roma şehirlerinin adlarının korunarak bugüne kadar gelmesidir. Birkaç on yılda fethettiği iddia edilen yerlerin yeni sahiplerinin eski sahiplerin koyduğu adları o yerlerde kullanmaya devam etmesi herhalde mantıkla bağdaşmayacaktır. Konya (İkonya), Ankara (Ankira), Kayseri (Kayzeriya), Sivas (Sebastiya). Yunanca'daki “İz” eki başa eklenerek değiştirilen İznik (Nikae), İzmit (İznikomedia), İzmir (Simirna) ve İstanbul (Tinpol) eski sahiplerinin verdiği adların korunmasına uygun örneklerdir. Marmara Ereğlisi, Karadeniz Ereğlisi ve Konya Ereğlisi'nin Roma zamanında da aynı ada sahip üç kent olması da bir örnektir. Dilini bilmeyen feth ile gelen istilacılar olmayan Türkler yüzyıllarca Roma ülkesinde yaşayarak, Roma şehrini, kültürünü halkını çok yakından tanımıştır. Roma kentlerini henüz 'fethetmeden' tanıyan Türkler kentleri ele geçirdiklerinde Romalıların kentlere verdiği adları değiştirmek için bir sebepleri kalmamıştır.
İran-İslam medeniyet sentezinin üst düzey bir temsilcisi olan Selçukluların Anadolu'yu fethetmek gibi bir gaye taşımadığını tarih bize anlatmaktadır. İran-İslam medeniyet merkezlerini hedefleyen Selçuklular Roma'ya göz dikmemişlerdir. Roma kırsalına yerleşen Türkleri, Türklerin o günkü en büyük devleti Selçuluları yenerek kovmaya çalışan Diyojen, Malazgirt'te Alparslan ile savaşa tutuşması Anadolu fethi için değildir. Alparslan, İran-İslam medeniyeti için kıymetli Mısır'a yürümek istemektedir. Romen Diyojen'in onu savaşa zorlaması sadece yürüyüşünü geciktirmiştir. Roma ordularının Malazgirt'te bozguna uğraması, Türklerin Anadolu'ya girmesinin kapısını açmamıştır. Türkler o zamanlar zaten Roma ülkesinde asırlardır yaşamaktadır. Malazgirt bozgunundan sonra Roma artık Anadolu'yu idare edemeyecek hale düşmüştür, Alparslan tahttan uzaklaştırmak istediği amcasının oğlu Süleyman'ı adeta bu coğrafyaya sürmüştür. Kutalmışoğlu Süleyman'ın gaza ve fetih amacı gütmediğini, akrabası Tutuş ile Suriye için verdiği mücadelede canını kaybetmesi ile görebiliriz.
Tarih akışında devam etti, Anadolu'da kalan Selçuklular İç Anadolu'da İran-İslam medeniyetini Roma ülkesine taşıdı. Roma'nın en uzun süre hüküm sürdüğü Anadolu'da İran-İslam medeniyetinin kenarında kalmş olan Osmanoğulları Beyliği hakimiyet kurmaya başlayınca Roma medeniyetini köklü Türk medeniyeti ve İran-İslam medeniyeti etkileriyle birleştirdi. 'Türkiye Medeniyeti' inşa olunmaya başladı.
Her ne kadar Namık Kemal'in 'Cihangirane bir devlet çıkardık bir aşiretten' mısrası epik ve etkileyici olsa da gerçeği yansıtmamaktadır. Osmanoğulları beyliği bir aşiret beyliği değil, Roma topraklarında gaza ile geçinen konar-göçer Türklerin asırlardır oluşturduğu bir Gazi Beyliği idi. Kan bağı aşiretlerde en önemli bağlayıcı unsurken Osmanoğulları Beyliğinin daha ilk yıllarında Romalı komutanları kendi çatısında toplayıp gazalara yön vermesi aşiret beyliği algısını sarsmaktadır. Kara Mürsel Bey, Karaca Bey gibi Romalı komutanların Osman Bey ile bırakın kan bağı taşımasını, kavim bağı bile taşımamaktadır. Gaza başarılı olup Osmanlı Beyliği Osmanlı İmparatorluğu'na dönüşürken beyliğin bağımsız olmadığı zamanlardan başlayan Romalı katılımı ile Roma Medeniyeti siyasi idari kültürel olarak Türk Medeniyeti ile sentezlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet'in Roma'nın son başkenti İstanbul'e ele geçirmesi ile son Romalılar da Türklere katılmıştır. Öyleki son Roma İmparatorunun yeğeni Osmanlı sadrazamı olmuştur.
Osman Bey'in yazları yaylağa çıkarken ağırlıklarını ve kıymetli eşyalarını Bolu Tekfuruna emanet etmesi, çok zayıf olan cihat düşüncelerini de boşa çıkarmaktadır.
Osmanlı'ya ait Tımar sistemini tarih kitaplarımız öve öve bitiremez. Feodal yapıda olmayan, babadan oğla geçmeyen, devlete hizmet etmenin ödüllendirildiği, taşranın kolluk kuvvetleri oluşturarak iç huzurun sağlanması, yolsuzluğun önlenmesi, savaş zamanında merkez ordusuna kuvvetli bir destek ordusunun oluşturulmasını sağlayan Tımar sistemi bahsedilen övgülerini hak eder. Tımar sisteminin atası da Romanın 7. yüzyılda askeri ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirdiği Tema (Thema) sistemidir. Tema Tımar'a Tekfur da Tımar Sahibi'ne dönüşmüştür.
Roma Kilise Müziği, Osmanlı İmparatorluğunda kökeni Orta Asya'ya dayanan köklü Türk müziği ile birleşerek Türk Sanat Musikisine dönüşmüştür. 6. yüzyıla ait hicaz makamında kilise ilahileri ile başlayan Türk Sanat Musikisi 18. yüzyılda İsmail Dede Efendiler ile zirvesine ulaşmıştır.
Dünyanın Türk Banyosu olarak tanıdığı hamamlar da Roma medeniyetinin Türklere bıraktığı kuvvetli miraslardan biridir. Suya ve temizliğe önem veren Türk kültürü, Roma sosyal hayatının temelini oluşturan hamamı benimsemiş ve geliştirerek yaygınlaştırmıştır. Roma Hamamlarının Roma medeniyetindeki yerini anlatmak için hamamları beslemesi için Romalıların İtalya'da ağaç bırakmamalarını gösterebiliriz. Türkler de hamama Romalılar gibi kıymet vermiş, kent merkezlerinin olmazsa olmazı haline getirmiştir.
Anadolu toprakları insanların kadim medeniyet oluşturduğu bu topraklar Roma Medeniyetine katkıda bulunmuştur. Türkler de bu topraklarda Roma Medeniyeti ile kadim anadolu uygarlıklarının dinlerinden etkilenmiştir. Mekke'de ortaya çıkan İslam dini ikonayı, yani ilahi öz taşıyan imgeleri, reddetmekte iken; Orta Asya'da Türk kavminin Atalar İnancı ve Şamanistik gelenekleri Roma ikonaları ile birleşmiştir. Bu birleşme o seviyeye gelmiştir ki, Hicaz'ın İngiliz işgaline uğradığı zaman İslam dininin eşyanın kutsallığını inkar etmesine rağmen İslam dinine ait kutsal emanetlerin düşmana geçmemesine büyük önem verilmiştir. Sakala hırkaya Kur'an-ı Kerim kitabının sayfalarına dahi verilen önemi İslam dininin ortaya çıktığı Arabistan'da görülemezken ikonalarının vatanı Anadolu'da fazlasıyla görmekteyiz. Musa Nebi'nin Kızıldeniz'i yardığı asasına Museviler Türkler kadar kıymet vermemekte ve asa halen Topkapı Sarayı'nda Kutsal Emanetler arasında yerini korumaktadır.
Roma Azizlerinin yaşayan veya ölmüş kutsal kişilerin varlığı, Türklerde Orta Asya'dan gelen Atalar inancı ve kümbet-türbe kültürü ile birleşmiştir. Anadolunun her köşesinde evliya mezarı, baba dede türbesi kıymet görmekte, Tanrı ile kul arasına giren yaşayan kutsal kişilere inancı yer almaktadır.
Türklerin Roma ülkesine gelmeden önce inşa ettiği ibadethaneler ile Roma ülkesinde tanıştıkları ve bir o kadar benimsedikleri ibadethaneler çok farklıdır. Bugün sıradan bir mahalle camisini inşa ederken olmazsa olmaz kubbe Roma mimarisinin Türklere mirasıdır. Ayasofya tüm ihtişamıyla ayakta dururken Türkler, sadece hazır Roma ibadethanelerini sahiplenmemiş, yenilerini inşa etmiştir. Selimiye, Süleymaniye ve yakın zamana ait Sabancı Cami gibi ibadethaneler ile kubbe yapısını korumakta, kubbeyi ibadethanenin ayrılmaz bir parçası olarak inşa etmektedir. Balkanlara giden bir Türk, Balkan ülkelerindeki kiliseleri görünce kiliselerin camilere ne kadar benzediğini fark edecektir. Aynı şekilde Türkiye'ye gelen bir Balkanlı da camilerin kiliseye ne kadar benzediğini fark edecektir. Roma Medeniyeti ile üst bir medeniyet inşa eden Osmanlı Anadolu ve Balkanlara kendi üst medeniyetini inşa etmiştir.
Batı Dünyası Roma'yı ikiye ayırarak Bizans dönemini kendi tarihi duvarlarından ötürü sahiplenmemektedir. Öyle ki Almanya'nın Ren'in batısındaki göreceli olarak küçük bölgesi haricinde Roma hükmünde kalmamış ülkelerini Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu döneminde 'ikinci Roma' ve Nazi Almanyası döneminde 'üçüncü Roma' olarak adlandırmaktadırlar. Halbuki Türkiye coğrafyası Roma hükmünde en uzun süre kalan topraklarda yer almaktadır. İstabul Roma kentinden daha uzun bir süre Roma ülkesinde kalmıştır. İberya, Galya, Britanya gibi kısa süre Roma hakimiyetinde kalıp bin yıl öncesinde barbarlar tarafından işgal edilen topraklar Roma Mirasına sahip çıkma hevesinde iken, Anadolu'yu yurt benimseyen Türklerin Romanın bu en uzun hükmettiği topraklarda, günümüze daha yakın bir zamana kadar yaşattığı Roma Medeniyetinin mirasına sahip çıkmaması büyük bir yanlışlık olur.
Son olarak Türklerin yol ve köprü yapmak ile bu kadar övünmesinde de Roma Medeniyetininin etkisi olduğunu ekleyebiliriz.
Yalta Çelik
Müthiş bir yorum kutluyorum