Yıllardır beklenen oyun nihayet geldi, serinin ilk oyununun Türkiye’de geçmesiyle Türk oyuncular için yeri ayrı olan Dying Light serisinin ikinci oyunu geçtiğimiz günlerde raflarda yerini aldı, bakalım bu oyun nedir ne değildir etraflıca elden geçirelim. Şimdi düşününce raflarda yerini almak da baya arkaik bir deyim oldu kısa süre içinde, her neyse…
Dying Light, Techland isimli Polonyalı bir firma tarafından geliştirilen zombi temalı bir aksiyon oyunu, kökleri ise yine aynı firmanın elinden çıkan Dead Island serisine dayanıyor, basit bir aksiyon olmasının önüne geçen rol yapma elementleriyle rakiplerinden sıyrılmış ve bazı ufak tefek eksiklerine rağmen adını duyurmuş nispeten kaliteli bir yapım. Oyunu bilhassa biz Türkler için önemli kılan şeylerden biri oyunun Harran’da geçmesiydi, oyundaki Harran tasviri tabii ki bildiğimiz Harran’la çok alakalı değil ama adamlara egzotik mi geldi ne olduysa böyle bir seçim yapmışlar senaryoda. İlk oyunu birçok oyuncu severek oynadı ve ortalama üstü puanlar verdi, yine de oyunun bazı eksikleri vardı hiçbir zaman sanat eseri diyeceğimiz bir yapım olmadı.
Serinin ilk oyunu ile ilgili gerekli ön bilgileri edindiğimize göre gelelim asıl konumuz olan ve yeni çıkmış olan Dying Light 2’ye, arkadaşlar öncelikle şunu diyeyim ben bu oyunu çok beğendim, seriyi taa 2011’de çıkmış Dead Island’dan beri oynayan biri olarak bu oyunun bu adamların elinden çıkmış en iyi iş olduğunu söyleyebilirim.
Dying Light, Techland isimli Polonyalı bir firma tarafından geliştirilen zombi temalı bir aksiyon oyunu, kökleri ise yine aynı firmanın elinden çıkan Dead Island serisine dayanıyor, basit bir aksiyon olmasının önüne geçen rol yapma elementleriyle rakiplerinden sıyrılmış ve bazı ufak tefek eksiklerine rağmen adını duyurmuş nispeten kaliteli bir yapım. Oyunu bilhassa biz Türkler için önemli kılan şeylerden biri oyunun Harran’da geçmesiydi, oyundaki Harran tasviri tabii ki bildiğimiz Harran’la çok alakalı değil ama adamlara egzotik mi geldi ne olduysa böyle bir seçim yapmışlar senaryoda. İlk oyunu birçok oyuncu severek oynadı ve ortalama üstü puanlar verdi, yine de oyunun bazı eksikleri vardı hiçbir zaman sanat eseri diyeceğimiz bir yapım olmadı.
Serinin ilk oyunu ile ilgili gerekli ön bilgileri edindiğimize göre gelelim asıl konumuz olan ve yeni çıkmış olan Dying Light 2’ye, arkadaşlar öncelikle şunu diyeyim ben bu oyunu çok beğendim, seriyi taa 2011’de çıkmış Dead Island’dan beri oynayan biri olarak bu oyunun bu adamların elinden çıkmış en iyi iş olduğunu söyleyebilirim.
Dying Light 2 Nasıl Yenilikler Getirdi?
Dying Light 2 uzun süredir yapımcıların paylaştığı materyallerle bizi meraklandıran, vaat ettiği şeylerle belli bir kitleyi heyecanlandıran bir yapımdı, son yıllarda çıkan AAA yapımların genellikle hüsranla karşılaşması sonucu benim beklentimi oldukça düşük tuttuğum bu yapım beni oldukça şaşırttı. Öncelikle açık dünya ve çevre tasarımıyla Assassain’sCreed oyunlarına göz kırpan bir kalite ortaya koyması üstelik de bu geniş açık dünyayı eğlenceli parkur mekanikleri sayesinde oyuncuya işkence olmadan sunması takdirimi kazandı.
Marvel’sSpider-Man oyununu oynayanlar bilirler oldukça büyük bir New York haritasında herhangi bir binek kullanmadan uzun mesafeler kat etmemize rağmen bunu sıkılmadan yapmıştık, işte Dying Light 2 öyle güzel bir harita tasarımı ve parkur mekaniği hazırlamış ki bu oyunda da bunu tam olarak yaşıyoruz. Bir yerden bir yere uça koşa gidiyoruz ancak bu bölümler bizi baymıyor, aksine animasyonların ve oyunun bize sunduğu imkanların kalitesinden dolayı bu parkur kısımları oldukça keyifli oluyor.
Dead Island serisi ve Dying Light’ın ilk oyunundan alışık olduğumuz bolca yan görev barındıran oynanış burada da karşımıza çıkıyor ancak bu oyunda yan görevler bir miktar daha derinliğe sahip ve “lan niye bununla uğraştık ki şimdi?” dedirtmeyen cinsten. Burada bir eleştirim olacak, oyunca levelscaling yok, yani yan görevleri eksiksiz yaparak oyunda gereğinden fazla kudretli olabilirsiniz ve bu da oyun zevkinizi bir miktar baltalayabilir.
Oyunda en önemli yenilik olarak ise gece-gündüz döngüsünü gösterebilirim, bu döngü bildiğimiz güneş doğdu güneş battı şeklinde değil. Geceleri bünyemizdeki virüs dolayısıyla belli bir süre aralığında dışarıda kalabiliyoruz ve açık mekanlarda daha zorlu düşmanlar bizleri bekliyor. Gündüzleri ise bu zorlu düşmanlar binalarda saklanıp karşımıza çıkmıyorum ancak bu sefer de yeterince kaliteli eşyalar düşüremiyoruz, bu mekanik oyunu farklı bir düzleme taşıyor.
Serinin bu oyununda benim en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de rol yapma mekaniklerini Bioware oyunlarıyla benzetmem oldu, tabii ki rpg türünün babalarından olan Bioware ile rakip olacak bir seviyede değil ama özellikle hikayeye yön verme gibi seçenekler sunmasıyla bir aksiyon oyununa göre oldukça tatmin edici ve detaylı duruyor. Oyunu daha bitirmediğim için bu hikayeye yön verme kısmının ne kadar etkili olduğunu bilemeyeceğim tabii, gördüğümü yazıyorum şimdilik.
Oyunda yeni bir mekanik olarak su ve sudan gelen refahın sağladığı avantajlar var, bu da vermeniz gereken bazı stratejik kararlarda rol oynayacak.
Burada araya girelim, sürekli zombilerden bahsettik ancak oyunun yarısında zombilerle uğraşıyorsak diğer yarısında da insanlarla kapışıyoruz. Farklı gruplara ayrılan insanlar ve bunların kendi aralarındaki veya bizimle olan ilişkileri oyunda önemli bir yer kaplıyor.
Marvel’sSpider-Man oyununu oynayanlar bilirler oldukça büyük bir New York haritasında herhangi bir binek kullanmadan uzun mesafeler kat etmemize rağmen bunu sıkılmadan yapmıştık, işte Dying Light 2 öyle güzel bir harita tasarımı ve parkur mekaniği hazırlamış ki bu oyunda da bunu tam olarak yaşıyoruz. Bir yerden bir yere uça koşa gidiyoruz ancak bu bölümler bizi baymıyor, aksine animasyonların ve oyunun bize sunduğu imkanların kalitesinden dolayı bu parkur kısımları oldukça keyifli oluyor.
Dead Island serisi ve Dying Light’ın ilk oyunundan alışık olduğumuz bolca yan görev barındıran oynanış burada da karşımıza çıkıyor ancak bu oyunda yan görevler bir miktar daha derinliğe sahip ve “lan niye bununla uğraştık ki şimdi?” dedirtmeyen cinsten. Burada bir eleştirim olacak, oyunca levelscaling yok, yani yan görevleri eksiksiz yaparak oyunda gereğinden fazla kudretli olabilirsiniz ve bu da oyun zevkinizi bir miktar baltalayabilir.
Oyunda en önemli yenilik olarak ise gece-gündüz döngüsünü gösterebilirim, bu döngü bildiğimiz güneş doğdu güneş battı şeklinde değil. Geceleri bünyemizdeki virüs dolayısıyla belli bir süre aralığında dışarıda kalabiliyoruz ve açık mekanlarda daha zorlu düşmanlar bizleri bekliyor. Gündüzleri ise bu zorlu düşmanlar binalarda saklanıp karşımıza çıkmıyorum ancak bu sefer de yeterince kaliteli eşyalar düşüremiyoruz, bu mekanik oyunu farklı bir düzleme taşıyor.
Serinin bu oyununda benim en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de rol yapma mekaniklerini Bioware oyunlarıyla benzetmem oldu, tabii ki rpg türünün babalarından olan Bioware ile rakip olacak bir seviyede değil ama özellikle hikayeye yön verme gibi seçenekler sunmasıyla bir aksiyon oyununa göre oldukça tatmin edici ve detaylı duruyor. Oyunu daha bitirmediğim için bu hikayeye yön verme kısmının ne kadar etkili olduğunu bilemeyeceğim tabii, gördüğümü yazıyorum şimdilik.
Oyunda yeni bir mekanik olarak su ve sudan gelen refahın sağladığı avantajlar var, bu da vermeniz gereken bazı stratejik kararlarda rol oynayacak.
Burada araya girelim, sürekli zombilerden bahsettik ancak oyunun yarısında zombilerle uğraşıyorsak diğer yarısında da insanlarla kapışıyoruz. Farklı gruplara ayrılan insanlar ve bunların kendi aralarındaki veya bizimle olan ilişkileri oyunda önemli bir yer kaplıyor.
Dying Light 2’nin Güzel Yaptığı Şeyler Neler?
Dying Light 2’nin yaptığı en güzel iş öncelikle çıkması, duyuruldu konuşukdu ve şova kaçmadan piyasaya çıktı. Bu, bugünlerde çok karşılaşmadığımız bir olay oyun piyasasında.
İşin şakası bir yana bir aksiyon oyununa göre oldukça doyurucu bir hikayesi var, bu işin ne kadar özenli olduğunu gösteriyor. Zombi temalı oyunlar biraz da kolaya kaçarak yapay zekadan nasibini almamış onlarca zombiyi tepemize üşüştürüp bununla aksiyon sağlayan ve senaryoymuş oynanışmış bunlarla çok ilgilenmeyen yapımlar, Dying Light 2 bunlardan biri değil.
Bunun dışında oyundaki vurma-kırma ve parçalama animasyonları gerçekten başarılı, bir zombiyi ikiye böldüğünüzde gerçekten bölmüş gibi hissettiriyor. Sadece yakın dövüşte değil ateşli silahlarda da bu böyle, vuruş hissi dediğimiz şeyi sağlam fps oyunlarıyla kapışacak şekilde yapmışlar. Lockpicking yani çilingirlik, kilit açma mekanikleri yine burada da var ve oyuncuyu baymayacak şekilde tasarlanmışlar.
Oyunun köklerinin Dead Island serisine dayandığından bahsetmiştik, yine Dead Island’daki gibi silahların kullanıldıkça yıpranması bu oyunda da devam ediyor. Aynı şekilde silahları tamir etmek veya modifiye ederek farklı özellikler kazandırmak da mümkün ve bu oyunu daha eğlenceli dövüşleri ise daha heyecanlı hale getiriyor.
Oyunun hikayesine değinecek olursak bir Hollywood klişesi olmasa da oyuncuyu şaşırtacak bir şeyler de sunuyor diyemeyiz, genel olarak derli toplu olması ile ben hikayesine 8/10 verdim. Spoiler vermemek adına hikayeden bahsetmeyeceğim.
Şimdi gelelim benim değinmek istediğim birkaç özel noktaya. Yani bu Polonya merkezli şirketleri seviyorum ben ya, Cyberpunk’ı yapan CD ProjektRed biliyorsunuz oyuna Türkçe altyazı desteği koymuştu işte Dying Light’ı yapan Techland de oyunu Türkçe dil desteği ile piyasaya çıkardı. Bizim gibi çok da para kazandırmayan ülkeler için bu tarz işlere girişilmesi özellikle benim gibi oldschool oyuncuların bir miktar gözlerini yaşartıyor. Oyundaki Türk esintileri bundan ibaret de değil Hakan, Halil, Tahir vb birçok Türk ismi de duyacaksınız oynarken.
İşin şakası bir yana bir aksiyon oyununa göre oldukça doyurucu bir hikayesi var, bu işin ne kadar özenli olduğunu gösteriyor. Zombi temalı oyunlar biraz da kolaya kaçarak yapay zekadan nasibini almamış onlarca zombiyi tepemize üşüştürüp bununla aksiyon sağlayan ve senaryoymuş oynanışmış bunlarla çok ilgilenmeyen yapımlar, Dying Light 2 bunlardan biri değil.
Bunun dışında oyundaki vurma-kırma ve parçalama animasyonları gerçekten başarılı, bir zombiyi ikiye böldüğünüzde gerçekten bölmüş gibi hissettiriyor. Sadece yakın dövüşte değil ateşli silahlarda da bu böyle, vuruş hissi dediğimiz şeyi sağlam fps oyunlarıyla kapışacak şekilde yapmışlar. Lockpicking yani çilingirlik, kilit açma mekanikleri yine burada da var ve oyuncuyu baymayacak şekilde tasarlanmışlar.
Oyunun köklerinin Dead Island serisine dayandığından bahsetmiştik, yine Dead Island’daki gibi silahların kullanıldıkça yıpranması bu oyunda da devam ediyor. Aynı şekilde silahları tamir etmek veya modifiye ederek farklı özellikler kazandırmak da mümkün ve bu oyunu daha eğlenceli dövüşleri ise daha heyecanlı hale getiriyor.
Oyunun hikayesine değinecek olursak bir Hollywood klişesi olmasa da oyuncuyu şaşırtacak bir şeyler de sunuyor diyemeyiz, genel olarak derli toplu olması ile ben hikayesine 8/10 verdim. Spoiler vermemek adına hikayeden bahsetmeyeceğim.
Şimdi gelelim benim değinmek istediğim birkaç özel noktaya. Yani bu Polonya merkezli şirketleri seviyorum ben ya, Cyberpunk’ı yapan CD ProjektRed biliyorsunuz oyuna Türkçe altyazı desteği koymuştu işte Dying Light’ı yapan Techland de oyunu Türkçe dil desteği ile piyasaya çıkardı. Bizim gibi çok da para kazandırmayan ülkeler için bu tarz işlere girişilmesi özellikle benim gibi oldschool oyuncuların bir miktar gözlerini yaşartıyor. Oyundaki Türk esintileri bundan ibaret de değil Hakan, Halil, Tahir vb birçok Türk ismi de duyacaksınız oynarken.
Özet
Artılar
- Aşırı keyifli parkur mekanikleri ve buna uygun açık dünya tasarımı
- Grafikler baya iyi ve dlss teknolojisini destekliyor
- Sıkmayan eğlenceli oynanış
- Bir aksiyon oyunu için optimum düzeydeki rol yapma ögeleri
- Seksen Sekiz Milyon (88.000.000) nüfuslu memleketi yok saymayıp Türkçe dil desteği ile çıkması (Burada biraz fazla durdum çünkü 10 milyon nüfuslu Çekya için çoğu oyunda dil desteği var, bizim için de olmalı)
Eksiler
- Düşman çeşitliliği bu kadar uzun bir oyun için yeterli değil, bir yerden sonra bayıyor aynı tiplerle kapışmak
- Konsol versiyonları baya hatalı çıkmış, zaten bu nesil geçişlerinde buna alışığız konsola alacaksanız aklınızda bulunsun
Oyun notu: 88/100