Türkiye’de kültür bilimleri bazı insanlar ve çevrelerce pek bir şey ifade etmeyen, ne ölüye ne diriye faydası olan çalışmalar yığını olarak görülür. Öyle ki bilim insanı denilince toplum zihninde bir sosyolog, arkeolog, dil bilimci gelmez, yüzünde maskeyle elinde deney tüpleriyle karmaşık formüllerle uğraşan insanlar canlanır. Hemen hemen Türkiye’nin her ilinde en az bir kişiden, kendince öz değerini ifade etmek için kurulan, ‘‘Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi’’ cümlesini birçoğumuz duymuşuzdur. Fakat ‘‘Beni ne arkeologlar ne dil bilimciler istedi’’ gibi bir ifade duymayız.
Kültür bilimi dalları neden toplum tarafından diğer bilim dalları kadar itibar görmüyor? Bu durum, toplumun kültür seviyesiyle paralellik gösterdiği gibi etkinin farkındalık ölçüsü olarak da açıklanabilir. Şöyle ki: bir vatandaş hastalandığında kendisine reçete yazacak doktoru görür, tanır, bilir, oturduğu binanın yapımında mühendislerin emeğinin farkındadır. Fakat bir halk bilim akademisyeni ona bir şey ifade etmeyebilir. Kültür bilimleri genellikle somut sonuçlara ulaşmanın yanında, kültürel olguları idrak etmek ve açıklamak amacı taşır. Bu, bazı insanlar hatta çevreler için fayda sağlayan bir iş olarak algılanmayabilir. Kültür bilimleri karmaşık terminoloji ve soyut kavramlar içerebilme cihetinden de geniş kitlelere ulaşmasını zorlaştırabilir ve elit bir dilin kullanıldığı algısını doğurabilir. Bazı toplumlarda, kültür bilimleriyle ilgili konular genellikle daha geniş toplumsal sorunların gerisinde kalabilir, kültür bilimlerinin genel önemine yönelik bir eksik anlayışa mahal verebilir. Yani halk için öncelik konumda olmaması şeklinde açıklanabilir. Elbette kültür bilimleri çalışmaları yapanların halk tarafından bilinme, takdir edilme, desteklenme zorunluluğu yoktur. Desteğin, devlet tarafından sağlanması zorunluluktur!
Türkiye’de bu alanda çalışmalara devletin desteği adeta kanayan bir yaradır. Devlet tarafından pek itibar gösterilmeyenin halk tarafından itibar görmesi de beklenen bir durum olmayacaktır. Devlet bu alana elbette tamamen kayıtsız değildir, kültüre dair araştırmacılar tarafından hazırlanan çalışmaların basılması, muhtelif organizasyonlar gibi bazı faaliyetler gerçekleşmektedir. Eksik kalan kısım, araştırmacıların çalışma sürecinde destekten mahrum kalmasıdır. Bu hususa birkaç örnekten hareketle şöyle açıklık getirilebilir:
Söz gelimi, bir halk bilimci Türkiye'nin farklı bölgelerinde geleneksel halk oyunları üzerine bir araştırma yapmak istediğinde bu saha çalışması için gerekli olan seyahat, konaklama ve yerel halkla etkileşim için harcamaları tek başına, kendi cebinden karşılaması mümkün değildir. Devlet desteği olmadığı takdirde, araştırmacı bu projeyi gerçekleştirmekte zorlanacak ve bu da Türkiye'nin çeşitli bölgelerindeki kültürel zenginlikleri anlamak ve korumak adına önemli bir fırsatın kaçırılmasına neden olacaktır.
Diğer yandan, bir dil bilimci belirli bir dilin yok olma tehlikesi altında olduğunu tespit ediyor ve bu dilin tarihini, dil yapısını ve konuşanlarıyla ilgili belgesel yapmak istiyor. Ancak, bu tür bir projenin başarılı bir şekilde tamamlanabilmesi için yeterli maddi destek sağlanmazsa, dil bilimci kendi imkânlarıyla bu çalışmayı yürütmekte zorlanacak ve bu dilin kaybolmasına karşı alınması gereken önlemleri ivedilikle hayata geçiremeyecektir.
Dünyada da bu durum Türkiye’de olduğundan çok farklı değildir. Bilimin, dünya genelinde gerilemekte olduğunu araştırmalar gösteriyor ve bu konuda yerli ve yabancı birçok akademisyen hemfikirdir. Kültür bilimi çalışmaları da bu gerilemeden nasibini almaktadır. Buna rağmen birçok Avrupa ülkelerinin ve Amerika’nın, özellikle Amerika’nın, kültür bilimlerine gösterdiği ilgi, Türkiye’deki ilgiden biraz farklıdır. Bu farkı yine örnekle, Amerikalı oryantalist Devin DeWeese’in çalışmaları üzerinden açıklık getirelim:
Prof. Devin DeWeese, Orta Asya tarihine, kültürüne, dillerine yönelik ciddi çalışmalar yapmış bir doğu bilimcidir. Dünyanın, başta Indiana Üniversitesi olmak üzere, saygın kurumlarında görev yapmıştır. DeWeese, Yesevilik hususunda dünyada şu an en iyi çalışmaları yapmış akademisyenlerin başında gelmektedir. Orta Asya Türk kütüphanelerindeki Yesevilik’le ilgili muhtelif birçok el yazma eserin fotokopileri Türk akademisyenlerinin elinde bulunmazken, mezkûr kişinin arşivinde mevcuttur. Yazmaların fotokopi işlemi, her varak 5 Amerikan dolarından fazla bir tutar olduğundan epey maliyetlidir. Profesörün elde ettiği kaynaklardan ulaştığı sonuçlar o kadar muhkemdir ki, Yesevilik ile Türkiye’de ilk çalışmaları yapan M. Fuad Köprülü’nün bazı düşüncelerini yanlışlamaktadır. Bunun perde arkasında DeWeese’in çalıştığı kurumların ve devletin desteği yatmaktadır. Anlayış şudur: araştırmacı yeter ki çalışsın, her türlü destek sağlanır!
Buraya kadar olan kısımda kültür bilimlerinin toplum tarafından nasıl algılandığı, Türk ve yabancı devletlerin kültür bilimlerine karşı tutumu, dünyada ve Türkiye’de durumunun ne olduğu hususunda duruldu. Peki, bu kültür bilimleri topluma fayda sağlar mı? Devlete bir faydası var mıdır? Cevap evetse ne gibi faydalar sağlar? Bu sorulara önceki sorulara olduğu gibi örneklerle cevap vermek, bu yazının amacının idrak edilmesi açısından elzemdir.
Thomas Edward Lawrence, nam-ı diğer Arabistanlı Lawrence, İngiliz istihbarat ajanıdır. Mensup olduğu birimin verdiği görevlerde aslında pek başarı gösterememiştir. Kısaca İngiliz istihbaratının yarattığı suni bir kahramandır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap topraklarında bulunduğu süreçte Osmanlı aleyhine yönelik topladığı bilgileri raporlamasıyla, kısmen de olsa, ülkesine fayda sağladığı söylenebilir. Lawrence’ın kısmi başarıları, Araplar arasında rahat bir şekilde bulunması elbette Arap kültürünü, dilini, inançlarını, mezheplerini, hatta yemeklerini ve kıyafetlerini doğru tahlil etmesiyle doğrudan ilişkilidir. Göreve gönderilmeden önce Arapça öğrendiği, Oxford’da yaşayan arkadaşı N. Udeh ve seyyah Charles Doughty’den Arap kültürü hakkında bilgiler almıştır. Muhtelif Arap şehirlerinde bulunmuş, yabancı birinden ziyade yerli gibi davranmaya başlamıştır. Sonuç olarak söylenebilir ki, bir toplumun kültürü hakkında bilgi edinmek o topluğu manipüle etmek için malzemeler sunmaktadır. Yine o topluma karşı lehe yönelik doğru propaganda yapmak için bir kapı açar.
Söylenebilir ki kültür bilimleri, manipülasyon ve propaganda malzemeleri de sunan derin bir havuzdur. Hedefteki toplumun kültürünü iyi tanıyıp bilmek, o toplumu doğru tahlil etmek demektir. Bunun sonucunda da o toplumun inançları, ritüelleri, gelenekleri, görenekleri, davranışları hakkında elde bulunan raporlar, o toplumu yönetmeyi, çıkara göre kullanmayası sağlar. Bu yöntemi, bu doğrultuda dünyada en iyi kullanan şüphesiz İngilizlerdir. Diplomaside mahir olan İngilizlerin, masada kaybettiği pek görülmemiştir.
İskoçya’da 2014 yılında bağımsızlık konusunda bir referandum gerçekleşmiş, seçmenlerin yarısından fazlası Birleşik Krallık içinde kalma yönünde oy kullanmıştı. Sonuç aksi yönde olsaydı İngilizlerin bu sonuçtan pek memnun kalacağı elbette söylenmezdi. ‘‘What Scotland Thinks’’ internet sitesi tarafından yayınlanan verilere göre 2011 yılında İngiliz halkının %41’i İskoçya’nın bağımsızlığını desteklerken, bu oran 2014 yılında %17’ye düşmüştür. Yine 2011 yılında halkın %40’ı İskoçya’nın bağımsızlığına menfi yönde bakarken, 2014 yılında bu oran %61’e yükselmiştir. Elbette bu azalan ve artan oranların muhtelif sebepleri vardır. Burada düşünülmesi gereken şudur: İngilizler bu referandum süreci boyunca eli kolu bağlı bir şekilde oturup sürecin seyircisi mi olmuşlardır? Verilere bakıldığında İngilizlerin kendi çıkarlarına göre çalışmalar yaptığı muhakkaktır. Sadece İskoç halkı üzerinde değil, kendi halkı üzerinde de bir algı operasyonu yaptığı düşünülebilir. İşte bu faaliyetlere hizmet eden birçok şey sayılabilir. Bunlardan birisi de karşı toplumun kültürünün iyi araştırılıp değerlendirilmesi sonu elde edilen verilerdir. Bugün dahi İngiliz arşivlerine bakılınca İskoç kültürüne yönelik yüzlerce çalışmaların mevcut olduğu şaşırılacak bir durum değildir.
Bir başka örnek ise yine İngilizlerin Anzakları Çanakkale’ye getirip, Türklere karşı cephe aldırmasıdır. Dünyanın bir ucundan bir ucuna gelip, daha önce hiç görmediği bir millete karşı savaşmak pek akıl işi gibi görünmeyebilir. Fakat mevzubahis yerinde ve doğru gerçekleştirilmiş propaganda ise şaşırılacak bir durum yoktur. Burada İngilizlerin ikna kabiliyetinin üst düzeyde olduğu söylenebilir. Yalnız propaganda yapılacak toplumun kültürü hakkında elde yeterince rapor yoksa ikna kabiliyeti ne derecede olursa olsun tek başına bir işe yaramayabilir.
Kültür bilimleri farklı ya da benzer kültürleri yakınlaştırma, kaynaştırmada da kullanılır. Böylece, yukarıdaki işlevinin aksine, her iki topluma fayda sağlamaktadır. Bu durumu Türk dünyası üzerinden açmak yerinde olacaktır:
Her ne kadar bir Kırgız Türkü ile Türkiye Türkü arasında birçok ortak unsurlar bulunsa da bu iki insan bir araya geldiğinde aralarında akıcı bir diyalog olmayacaktır. Her ikisinin de ana dili Türkçe olmasına rağmen, lehçe farkından dolayı, sağlıklı bir iletişimden söz etmek güçtür. Bu durum ilgili kişiler tarafından farkına varılmıştır ki uzun yıllardır Türk dünyası ortak iletişim diline yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Mezkur konuya yönelik bilimsel kongreler, sempozyumlar düzenlenmekte, konuyla ilgilenen, çalışmalar yapan akademisyenlerin fikirleri dikkate alınarak değerlendirmeler yapılmaktadır. Türk ülkeleri arasında ortak bir iletişim dili gerçekleştiğinde elbette yakınlık artacak, istifade edilecek birçok sonuçlar peyda olacaktır.
Türk ülkeleri arasında kültür bilimleri, ortak tarih, dil, gelenekler ve değerler üzerine yapılan araştırmalar sayesinde ortak kültürel bağların güçlendirilmesine katkıda bulunabilir. Bu, Türk dünyasındaki toplumlar arasında anlayış ve dayanışmayı şüphesiz artıracaktır.
Bunun dışında Türk ülkeleri arasında kültür bilimleri, ortak tarih, dil, gelenekler ve değerler üzerine yapılan araştırmalar sayesinde ortak kültürel bağların güçlendirilmesine katkıda bulunabilir, Türk dünyasındaki toplumlar arasında anlayış ve dayanışmayı artırabilir.
Kültür bilimleri, Türk ülkelerinin turizm potansiyelini artırmak için kullanılabilir. Tarih, arkeoloji ve kültürel miras üzerine yapılan araştırmalar, turistlerin ilgisini çekecek önemli turistik bölgelerin keşfedilmesine katkıda bulunabilir.
Türk ülkeleri arasında kültür bilimleri, ortak geçmişin ve değerlerin paylaşılmasına, anlaşılmasına ve gelecek nesillere aktarılmasına yönelik önemli bir rol oynayabilir. Bu disiplinler, kültürel çeşitliliği korumak, toplumsal bağları güçlendirmek ve ortak gelecek perspektiflerini inşa etmek için önemli bir araçtır.
Kültür bilimlerinin bir diğer fayda sağlayacağı alan pazarlama sekterüdür. Kültür çalışmalarından elde edilen veriler doğru bir şekilde kullanıldığında ciddi yararlar sağlaması kaçınılmazdır.
Kültür bilimleri, tüketicilerin alışkanlıklarını, tercihlerini ve satın alma süreçlerini belirlemek için kullanılabilir. Kültür bilimcilerinin çalışmalarından çıkan verilere dayanarak Pazarlamacıların ürün veya hizmetlerini daha etkili bir şekilde konumlandırmalarına ve hedef kitlelerine daha iyi hitap etmelerine yardımcı olabilir.
Örneğin, kültür bilimci, kahve tüketim alışkanlıklarına yönelik araştırma sonuçlarına göre, belirli bir şehirdeki tüketicilerin kahve içme alışkanlıkları sosyal etkileşim ve toplumsal bağlamla güçlü bir şekilde ilişkilendirilmiş durumda. Pazarlamacılar, bu bilgiye dayanarak, o şehirde bir kahve dükkanı açmak istediklerinde, sadece kahve kalitesine odaklanmak yerine, kahvenin bir araya gelme, sosyal etkileşim ve dinlenme aktiviteleriyle ilişkilendirildiği bir ortam yaratmayı düşünebilirler. Örneğin, kahve dükkanının iç tasarımını, müzik seçimini ve hatta personel eğitimini, o şehirdeki tüketicilerin sosyal alışkanlıklarına uygun hale getirebilirler. Böylece, kültür bilimleri, pazarlamacılara sadece ürünü değil, aynı zamanda tüketicinin ürünle etkileşimini ve deneyimini daha yakından gözlemleyip anlama ve bu deneyimi geliştirme konusunda kılavuz niteliğinde bir pozisyonda olabilir.
Kültür bilimleri, reklam ve pazarlama kampanyalarının belirli kültürlerde nasıl algılanacağını anlamak için pazarlamacılara rehberlik eder. Bu, mesajların daha etkili ve duyarlı olmasını sağlar. Bunu renk algısı örneğinden açıklayalım:
Uluslararası bir şirket, hem Batı'da hem de Asya'da faaliyet gösteriyor ve renk seçimi gibi detaylar, farklı kültürlerde farklı algılamalara neden olabiliyor. Batı kültürlerinde mavi genellikle güven ve profesyonellikle özdeşleşirken, Asya kültürlerinde bu renk daha çok enerji, huzur ve refahla ilişkilendiriliyor.
Pazarlamacılar, bir reklam kampanyası oluştururken bu farklı algıları göz önünde bulundurmalıdır. Örneğin, Batı'daki bir reklamda mavi tonları kullanmak, markanın güvenilirliğini vurgulamak için etkili olabilir. Ancak aynı renk tonları, Asya pazarında enerji ve refahı ifade etmek amacıyla kullanılabilir.
Eğer pazarlamacılar bu kültürel farklılıkları anlamaz ve dikkate almazlarsa, kampanya yanıltıcı veya hedef kitle tarafından anlaşılmayan bir mesaj iletebilir. Ancak kültür bilimlerini kullanarak, reklam mesajlarını her kültürde daha etkili ve duyarlı hale getirmek mümkündür.
İşte bu faktörler, kültür bilimlerinin pazarlama stratejilerini daha etkili kılmasına ve markaların hedef kitleleriyle daha sağlam bir bağ kurmalarına yardımcı olmasına olanak tanır. Kültür bilimleri, pazarlamacıların daha derinlemesine ve duyarlı bir şekilde düşünmelerini sağlayarak rekabet avantajı elde etmelerine yardımcı olabilir.
Kültür bilimlerinin kültür turizminde de önemli bir rolünün olduğu göz ardı edilemez. Kültür turizmi, turistlerin bir yerin kültürü, tarih, sanat ve diğer kültürel öğelerini deneyimlemek amacıyla seyahat ettiği bir turizm türüdür. Kültür bilimleri, bu turizm alanında çeşitli işlevlere sahiptir:
Kültür bilimciler, bir bölgenin kültürel mirası üzerine araştırmalar yaparak, tarihî ve kültürel zenginliklerin korunması konusunda katkı sağlarlar. Turizm, bu mirası ziyaretçilere sunma potansiyeline sahiptir, ancak bu süreçte doğru yönlendirme ve koruma önlemleri alınmalıdır. Kültür bilimciler, bu mirası sürdürülebilir bir şekilde koruma ve tanıtma konusunda rehberlik edebilirler.
Efes, antik Roma dönemine ait kalıntıları, kütüphaneleri, tiyatroları ve Artemis Tapınağı gibi tarihî yapılarıyla bilinir. Kültür bilimciler, Efes'in geçmişini detaylı bir şekilde araştırarak, bu antik kentin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısının bilincindedirler. Arkeologlar ve sanat tarihçileri, Efes'teki antik kalıntıları keşfedip, restore ederek ve koruma altına alarak bu bölgenin tarihî zenginliklerini gün yüzüne çıkarmışlardır. Kültür bilimcilerin bu çalışmaları, Efes'in UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınmasına ve ulusal düzeyde korunmasına katkı sağlamıştır.
Safranbolu, Türkiye'de kültür bilimcilerin katkılarıyla korunan ve turizme açılan önemli bir tarihî şehirdir. Osmanlı döneminden kalma tarihî evleri, çeşmeleri, köprüleri ve geleneksel dokusuyla öne çıkan bir şehirdir. Turizm açısından, Safranbolu'nun tarihî dokusu ve kültürel mirası büyük ilgi çekmektedir. Kültür bilimciler, bölgenin turizme kazandırılması sürecinde, ziyaretçilere rehberlik ederek doğru bilgilerin sunulmasına katkı sağlamışlardır.
Sonuç olarak kültür bilimleri, muhtelif kültürleri anlama ve değerlendirme kabiliyetini geliştirir. Bu da toplumlar arasında anlayışın ve toleransın artmasında önemli rol oynar. Gerektiğinde ya da kullanmak istenildiğinde manipülasyon ve propaganda yapmak amaçlı bir silah olarak da ele alınabilir. Toplumsal sorunların kökenlerini anlamak için ipucu verebilir, çatışmaların, ayrımcılığın ve başka başka sorunların çözümü için daha etkili stratejiler sunabilir, çözüme yardımcı olabilir. Kültür bilimleri, bireylerin kendi kimliklerini anlamalarına ve değer vermelerine yardımcı olmada kullanılabilir. Bu da toplumsal bağların güçlenmesine ve birlik duygusunun artmasına katkı sağlayabilir.
Türkiye'de devletin kültür bilimleri alanında sağlayacağı destekler, sadece akademik çalışmalara değil, aynı zamanda kültürel etkileşimi artıracak projelere de sağlanmalıdır. Bu destekler, kültür bilimlerinin toplumsal fayda sağlama potansiyelini artırabilir ve bu alanda çalışan araştırmacıların daha etkili bir şekilde görevlerini yerine getirmelerine yardımcı olabilir.
Türk devletinin kültür bilimlerine tatmin edici seviyede destek vermesi, kültür bilimlerinin ve bilimcilerinin toplumla ilişkisinin müspet yönde ilerlemesi ve ‘‘Beni ne doktorlar, ne mühendisler istedi’’ sözünün yanında, ‘‘Beni ne arkeologlar ne mühendisler istedi de ben varmadım’’ ifadesini duymak ümidiyle...