Türkiye’nin normal zamanda yapılacağını varsayarsak seçimlere gitmesine tam olarak 16 ay var. Tabi olası bir baskın veya erken seçim olursa durum farklı. "Peki, erken seçim olur mu?" derseniz, sınav takviminde yapılan değişiklikler, YSK’nın seçim sarf malzemeleri temini için alelacele ihaleye çıkması kafaları karıştırmıyor değil. Erken veya zamanında o sandık bir şekilde önümüze gelecek. Türkiye’de her genel seçim öncesi, bu seçim çok kritik muhabbetleri yapılır. Onu bunu bilmem de, bu seçim gerçekten ama gerçekten çok kritik. Hele hele şu Lozan’ın o ‘çok gizli’ maddelerinin son kullanma tarihinin dolacağı 2023 senesi var önümüzde. Artık bir türlü çıkarmamıza izin vermedikleri madenlerimizi falan çıkaracağız bir kere yani. Şaka şaka, Lozan’ın gizli maddesi falan yok. Birileri bizi iyi kandırmış veya kandırdığını sanmış.
Türkiye gerçekten 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin en kötü yönetim(sizliğ)iyle karşı karşıya. Tahıl ambarı diye anılan Türkiye bırakın arpayı, buğdayı, samanı dahi ithal eder durumda. Millilik ve yerlilik adına tek bir kurum ve kuruluş kalmadı, Gazi Mustafa Kemal’in bu ülkeye miras bıraktığı devlet fabrikaları bir bir, arsası fiyatına peşkeş çekildi. Şeker fabrikalarının kapatılıp şekerin marketlerde sınırlı sayıda satıldığı günleri gördü bu millet. Türk halkı beş tane müteahhitin cebini doldurmak için adeta kölelik sistemine geçiş yaptı. Bırakın açlık ve yoksulluk sınırında geçinmeyi; gaz, su, elektrik faturasını ödeyebilirse bir emekli vatandaşın şükretmesi gerek. Esnafın yükü ayrı ağırlaştı. İthalata dayalı ürünlerin döviz kuruna bağlı olarak sürekli artması, temel giderlerlerin de aynı oranda artmasıyla esnaf kepenk indirmeye başladı.
Sağlık sistemiyle övünen Türkiye’de vatandaş özel hastanelerin kucağına atıldı. Devlet hastaneleri yetersiz, şehir hastaneleri devre dışı, fakülte hastaneleri borç içerisinde. Geçmediğimiz köprünün, otoyolun, uçak inmeyen havaalanın parasını ödüyoruz, hem de günaşırı.
Adalet, mahkeme salonunun duvarında yazmaktan ibaret, kadına şiddet, çocuğa istismar patlamış durumda,adalet denen şey işlemiyor.
Eğitim sistemi adeta yaz boz tahtasına dönmüş, Türkiye’nin dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girebilen okulu kalmamış, okullarda deizm ve ateizm patlamış.
"Hudut namustur" düsturu hiç bu kadar anlamsızlaşmamıştı doğrusu, ülkeye yasadışı yollarla giren Afgan, Pakistanlı ve Suriye uyruklu kişilerin sayısı belli dahi değil.
İyi şeyler de olmuyor dersek nankörlük etmiş oluruz, Allah gözümüzden, dizimizden getirir vallahi. Savunma sanayinde geldiğimiz nokta bugün yabana atılmayacak cinsten. Allah güç, kuvvet versin. Ukrayna’nın başına gelen yarın bir gün bizim de başımıza gelebilir, güçlü ordu, güçlü millet her zaman önemlidir.
Peki, "Türkiye’nin kurtuluş reçetesi nedir?" diye sorarsak, cevabı Atatürk’ün ilke ve inkılapları ışığında, çarpıtılmamış bir İslam eksenine dönüşle mümkün diyebiliriz. Farklılıkları illet, zillet olarak kutuplaştırmadan birer zenginlik olarak kabul ederek yeniden bir aydınlanma hareketiyle küllerimizden doğabiliriz. Muhalefet partilerinin işi zor ama çözüm işte bu kadar kolay.
Evet, köprüden önce son çıkış önümüzde yapılacak olan 2023 seçimleri. Türk halkı siyaset biliminde self determinasyon dediğimiz kendi kaderini tayin etme yoluna giderek asil var oluşunu devam ettirecektir.
Bu bağlamda yeniden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek elzemdir, 6 siyasal partinin birliktelik oluşturmaya yönelik eylem ve söylemleri takdire şayandır, Türkiye’nin özlemiş olduğu tablo budur.
Türkiye gerçekten 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin en kötü yönetim(sizliğ)iyle karşı karşıya. Tahıl ambarı diye anılan Türkiye bırakın arpayı, buğdayı, samanı dahi ithal eder durumda. Millilik ve yerlilik adına tek bir kurum ve kuruluş kalmadı, Gazi Mustafa Kemal’in bu ülkeye miras bıraktığı devlet fabrikaları bir bir, arsası fiyatına peşkeş çekildi. Şeker fabrikalarının kapatılıp şekerin marketlerde sınırlı sayıda satıldığı günleri gördü bu millet. Türk halkı beş tane müteahhitin cebini doldurmak için adeta kölelik sistemine geçiş yaptı. Bırakın açlık ve yoksulluk sınırında geçinmeyi; gaz, su, elektrik faturasını ödeyebilirse bir emekli vatandaşın şükretmesi gerek. Esnafın yükü ayrı ağırlaştı. İthalata dayalı ürünlerin döviz kuruna bağlı olarak sürekli artması, temel giderlerlerin de aynı oranda artmasıyla esnaf kepenk indirmeye başladı.
Sağlık sistemiyle övünen Türkiye’de vatandaş özel hastanelerin kucağına atıldı. Devlet hastaneleri yetersiz, şehir hastaneleri devre dışı, fakülte hastaneleri borç içerisinde. Geçmediğimiz köprünün, otoyolun, uçak inmeyen havaalanın parasını ödüyoruz, hem de günaşırı.
Adalet, mahkeme salonunun duvarında yazmaktan ibaret, kadına şiddet, çocuğa istismar patlamış durumda,adalet denen şey işlemiyor.
Eğitim sistemi adeta yaz boz tahtasına dönmüş, Türkiye’nin dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına girebilen okulu kalmamış, okullarda deizm ve ateizm patlamış.
"Hudut namustur" düsturu hiç bu kadar anlamsızlaşmamıştı doğrusu, ülkeye yasadışı yollarla giren Afgan, Pakistanlı ve Suriye uyruklu kişilerin sayısı belli dahi değil.
İyi şeyler de olmuyor dersek nankörlük etmiş oluruz, Allah gözümüzden, dizimizden getirir vallahi. Savunma sanayinde geldiğimiz nokta bugün yabana atılmayacak cinsten. Allah güç, kuvvet versin. Ukrayna’nın başına gelen yarın bir gün bizim de başımıza gelebilir, güçlü ordu, güçlü millet her zaman önemlidir.
Peki, "Türkiye’nin kurtuluş reçetesi nedir?" diye sorarsak, cevabı Atatürk’ün ilke ve inkılapları ışığında, çarpıtılmamış bir İslam eksenine dönüşle mümkün diyebiliriz. Farklılıkları illet, zillet olarak kutuplaştırmadan birer zenginlik olarak kabul ederek yeniden bir aydınlanma hareketiyle küllerimizden doğabiliriz. Muhalefet partilerinin işi zor ama çözüm işte bu kadar kolay.
Evet, köprüden önce son çıkış önümüzde yapılacak olan 2023 seçimleri. Türk halkı siyaset biliminde self determinasyon dediğimiz kendi kaderini tayin etme yoluna giderek asil var oluşunu devam ettirecektir.
Bu bağlamda yeniden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek elzemdir, 6 siyasal partinin birliktelik oluşturmaya yönelik eylem ve söylemleri takdire şayandır, Türkiye’nin özlemiş olduğu tablo budur.