Arktik coğrafyasının barındırdığı doğal kaynaklar, Arktik güçlerinin bilek güreşinin kaderine kalmış olmasına rağmen Çin’in dışında, Arktik ülkesi olmayan ama bölgeye ilgi duyan birçok devlet mevcut. Dolayısıyla Arktik-dışı ülkelerin (non-Arctic countries) bölgesel faaliyetlerini geliştirme ve derinleştirme niyetleri, küresel işbirliğinin bir örneği olmakla beraber bu coğrafyanın geleceğinde belirecek sorunların göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
AB ülkeleri, Çin, Japonya, Hindistan, Singapur ve diğer birçok devlet, Arktik pastasından pay alma arzu ve olanağına sahip.
Ancak bu Arktik-dışı ülkeler, dünyanın tepesinde ziyafete hazırlanan bölgenin ana oyuncuları Kanada, ABD, Rusya, İzlanda, Norveç ve Danimarka’nın sahip olduğu tarihi, stratejik ve coğrafi temellerden yoksunlar.
Öte yandan, Avrupa ülkelerinin birçoğu doğalgaz, petrol, deniz ürünleri vb. kaynaklarının ithalatçısı oldukları için, Arktik’ten elde edilecek ürünlerin potansiyel alıcıları konumundalar.
Ve Kuzey Denizi’nde yeni bir suyolunun açılması olasılığı, Avrupa ülkelerinden Asya’ya giden ve Asya’dan gelen gemilerin yolunu kısaltarak, sevkiyat masrafını düşüreceği için ayrıca ilgi kaynağına dönüşüyor.
Ancak son beş yılda vuku bulan küresel hadiseler, bölgedeki gelişmeleri de etkiledi; 2014 yılı itibariyle Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ile başlayan sorunlar silsilesi, AB, Kanada ve ABD’nin siyasi ve ekonomik yaptırımları ile sonuçlandı ve Arktik bölgesinde Rusya’nın sondaj çalışmaları çerçevesinde anlaşma yaptığı birçok firma (örneğin İtalyan firma ENI) bu yaptırımların kapsamında kaldı. Dolayısıyla başta Çinli firmalara karşı temkinli yaklaşan Rusya, bu firmalar ile işbirliğine gitmek zorunda kaldı. (Bkz. Önceki yazı)
Dolayısıyla Arktik-dışı ülkeler, bölgesel yasama faaliyetlerine katılabilmek amacıyla, gün geçtikçe önemi artan Arktik Konseyi’ne ve alakalı uluslararası örgütlere üye olmak çabası içerisindeler.
Herhangi bir ülkenin Arktik Konseyi’nde gözlemci üye olabilmesi için çeşitli kriterler var: Ottava Deklarasyonu’nda belirtilen Arktik Konseyi’nin hedeflerini benimsemek ve desteklemek Arktik bölgesindeki ülkelerin bağımsızlıklarını, egemenlik haklarını ve yargı yetkilerini tanımak Deniz hukukunun, Kuzey Okyanusu’nun sorumlu yönetimi çerçevesinde temel oluşturduğunu kabul etmek Arktik coğrafyasında yaşayan yerel halkın, kültürüne ve geleneklerine saygı duymak Konseyin daimi üyeleri ve bölgenin yerel halkı ile yapılan çalışmalara katkıda bulunmak noktasında siyasi niyet ve finansal yeterliliğin kanıtlanması vb.
Peki, Arktik-dışı üye olarak, bölgede aktif olan ülkeler hangileri? Bu ülkeleri, aktiflik dereceleri bakımından üçe ayırmak mümkün.
Yüksek derecede aktif ülkeler
Bu ülkeler Arktik Konseyi’nde gözlemci konumunda, hükümetleri tarafından desteklenen bir Arktik politikasına sahipler ve bölgede kendi araştırma istasyonlarına sahipler.
Fransa, Büyük Britanya, Almanya, Hollanda, İtalya, Polonya ve İspanya Bu ülkeler gerekli kriterleri 70-100% oranında yerine getirmiş durumdalar.
Orta derecede aktif ülkeler
Bu ülkeler Arktik Konseyi’ne gözlemci üye statüsü için başvuru yapmış, resmi veya gayri resmi bir Arktik politikasına sahip olmayan, kuzey enlemlerinde çalışma yapmış olma tecrübesine sahip ve gerekli teknoloji ve kaynağa sahip durumdalar.
Avusturya, Belçika, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İsviçre, Estonya
Bu ülkeler gerekli kriterleri 50-100% oranında yerine getirmiş durumdalar.
Düşük derecede aktif ülkeler
İlk iki grup haricindeki tüm ülkeler bu gruba giriyor, bu ülkeler mevcut durumda Arktik coğrafyasına yönelik düşük bir ilgi göstermekteler. Yalnız bu gruptaki üç ülke, Bulgaristan, Romanya ve Slovenya, AB projeleri çerçevesinde Arktik ile alakalı çalışmalara katılım göstermekteler.
Ortadoğu’daki petrol savaşına yakından tanıklık eden ve bu sürecin doğurduğu sorunlardan doğrudan ve dolaylı olarak etkilenmiş ve etkilenmekte olan ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin son yıllardaki dış politika söyleminde sık sık yer eden küresel etki kabiliyetini artırmak ve dünyaya açılmak hedefleri çerçevesinde Arktik satrancına başlaması gerektiği ve geç kaldığının altını çizmekte fayda var.
En azından kısa vadede dışişleri bakanlığımız bünyesinde Arktik ve Antarktik konulu bilimsel çalışmalara başlamak zor olmamalı, nitekim Çin, Fransa Almanya ve Polonya’nın yaptığı gibi bir Arktik politikası belirlemek de büyük birçok büyük bir emek gerektirmiyor.
Zamanımızı ve kaynaklarımı bu kadar uzak bir coğrafyada harcamamıza ne gerek var diyebilirsiniz tabi ki, ancak Türk dış politikasının mevcut durumda kendine çizdiği vizyon, Arktik bölgesinde adım atmasını ve en azından belli ölçüde aktif olmasını gerektiriyor.
Bu kapsamda kendime biçtiğim görev olarak, Türk kamuoyunun bu coğrafya hakkında bilgilendirilmesi hizmetini yerine getirdiğime inanıyorum. Burada derin bir bilimsel analiz yapmak gibi bir niyetim olmadığı gibi, dört bölümlük kısa yazıların şimdilik yeterli olacağı kanısındayım.
Ozan Çiftci